GÖRDESLİ MAKBULE
Kurtuluş Savaşı’nın buhranlı dönemlerinden bir gün daha yaşıyoruz; fakat, Yunanların Sakarya Meydan Savaşı’nda yenilmiş olması, vatan ufuklarında bağımsızlık güneşinin doğuşuna artık ramak kaldığına işaret etmektedir.
Yunanlar, Afyon bölgesine çekiliyor; ancak, geri ikmal işleri istenilen şekilde olmamaktadır. Akhisar – Sındırgı – Gördes bölgelerinde silahına sarılarak dağa çıkmış birçok gönüllü grupları içinde “GördesIi Halil Efe’nin çetesi” Yunanların geri çekilme hareketlerini, yaptığı baskınlarla birçok defa bozguna uğratmıştır. Yunanlar bu çeteyi ortadan kaldırmak için her çareye başvurmuştur. Bu uğraşlar sonunda Halil Efe’nin çetesi, Sındırgı bölgesinde önceden hazırlanmış bir tuzağa düşürülmüştür.
Durum çok fena… Hangi yönden bakılırsa bakılsın kurtuluş imkânı da yok. Çete, çok kötü şartlar içinde Yunanlarla çarpışmak zorunda kalmıştır. Sınırlı sayıdaki insan ve ateş kuvvetiyle, o zaman için en modern silahlarla donatılmış düzenli bir orduya karşı koymanın uzun süre devam edemeyeceği ortadaydı.
Buna rağmen, Gördesli HaliI Efe, kendisi ile beraber bulunan eşi Makbule ile çetenin sınırlı sayıdaki insan kudretini en zor anlarda galeyana getiriyor ve Yunanların üzerine yiğitçe atılıyorlardı. Yunan çemberini kırarak karşı sırtlara bir kere tırmansalardı, bu tuzaktan az bir zararla kurtulabileceklerdi.
Halil Efe bir yandan “Hadi bire kızanlarım ne durursunuz.”, Makbule de diğer yandan “hadi kardeşler gün bugün, saat bu saattir.” diye haykırıyordu.
Halil Efe ve eşi Makbule en önde olmak şartıyla, Yunanların yakında patlayan şarapnel parçalarına aldırmadan sağanak gibi yağan piyade kurşunlarından yılmadan çeteyi hücuma kaldırdılar.
Öyle bir savaş tablosu seyrediyoruz ki önde kurtuluşun sancağını elinde tutan kahraman bir Türk kadını, arkada onun izinde yürüyen Gördes’in yağız delikanlıları… O, elindeki mavzeri ile ileriye atılırken bütün çeteye sanki şöyle haykırıyordu: “İşte… Düşmana böyle saldırılır.”
Aradaki dereyi geçtiler… İşte şimdi yamaca da tırmanıyorlar. Nasıl oldu bilinmez… Hedefini şaşırmış bir kurşun mu demeli yoksa Yunanların son dünya armağanından bir şarapnel parçası mı? Birden bire Makbule’nin göğsüne bir savaş madalyası gibi takılırcasına saplanıverdi.
Şimdi Makbule, yavaş yavaş bir çam kütüğüne sırtını vererek gözlerinin karanlık süzgecinden süzdüğü son feriyle, çetenin yamacın doruğuna çıktığını gördü.
Artık huzur içinde son nefesini de verebilirdi. Nitekim öyle de oldu. Bir hayli zaman sonra Halil Efe, Makbule’nin yanına geldiğinde onun sol elini sol göğsünün üstünde, sağ elini de tüfeğinin kabzasında bütün hıncıyla, hırsıyla, vefasıyla sıkılmış buldu.
Bu kadın, millî tarihimize şerefli bir sayfa ekleyen “Koca yaylanın kahraman şehidi” dir.