ONBAŞI RAHİME’NİN DÖVÜŞÜ

ONBAŞI RAHİME’NİN DÖVÜŞÜ

15 Mayıs 1919’da İzmir’de kopan kasırga, Aydın’daki yangının alevlerini önüne katarak yurdun dört tarafına yaymış, Trakya, Kocaeli, Maraş, Antep, Erzurum ve Kars göklerini kara dumanlar sarmıştı.

Dört savaş yılının yorgunluğunu çıkartmak için dünya yüzüne sırt üstü uzanmış bulunan o koskoca devletler, Türk milletine bu fırsatı vermek istememiş, parçaladıkları yoksul vücudun her parçasına ağır cüsseleriyle oturmuşlardı; fakat, tarih, ağzını açmış haykırıyordu.

“Türk esir olarak yaşayamaz!”

Evet, yaralı vücut kıpırdadı. Etrafında soğumaya başlayan külleri karıştırdı. Kıvılcımlar yanmaya başladı. Nemli ambarlara yığılmış paslı namlular silindi. Üç savaştan artan yorgun insanlar şahlandı.

Osmaniye’nin Raziyeler köyünden Köse’nin kızı Rahime de egemenlik kaygısı, yurt sevgisi ve öç almak hırsıyla, şehit ağabeylerinin baba yadigârı tüfeğini omuzlayarak katıldı savaşlara. Güzel esmer yüzüne çok yakışan kara gözlerinde, en korkunç canavarlara saldırmaktan çekinmeyen bir erkek parıltısı vardı.

Osmaniye’de Karayiğitli Hüseyin Ağa’nın Yanıkkış müfrezesinde, çapraz taktığı fişeklerinin ağırlığını duymadan her savaşa katılıyor, hatta birçok uyarıya rağmen erkeklerden ileri atılıyordu.

Son yapılan Yarbaşı savaşlarında gösterdiği kahramanlığa karşılık kendisine onbaşı rütbesi verilmiş ve ilerleyen günlerde Onbaşı Rahime diye çağırılmaya başlanmıştı.

Yunanlar, kasaba içindeki taş binalara yerleşmiş, etrafına tel örgüler yapmış ve buralarını birer kale hâline getirmişti. Bunlardan biri de Hacı Ukkaş’ın evi idi. Öz toprağında çöreklenen yılanları kovmak için düzenlenen küçük millî müfrezelerimiz, 5 Ağustos 1920 sabahı Yunan barınaklarına taarruza başladı. Osmaniye bir cehenneme dönmüştü. Mazgallara yerleştirilen makineli tüfekler, pencerelerden savrulan bombalar etrafa ölüm saçıyordu.

Onbaşı Rahime, terli avuçlarıyla sıktığı tüfeğini çevirdiği mazgallarda, parlayan alevleri söndürüyor, soyuna yakışan atıcılığı, arkadaşlarının övgülerini topluyordu.

Akşam yaklaşmış, mücahitlerin mermileri de azalmaya başlamıştı. Aralarından iki kişi yaralanmış, ateş hattı gerisine alınarak yaraları sarılmıştı.

Uğursuz bir baykuş yuvasına dönmüş olan Ukkaş’ın evini, hücumla ele geçirmek gerekiyordu; fakat, bu ateş yağmuru altında evin duvarlarına varmak bilerek ölümü göze almak demekti. Bununla beraber müfreze kararlı idi. Hep birlikte yapılacak ateş arkasından eve saldıracaklar, boğaz boğaza dövüşecekler ya ölecek ya da burayı ele geçireceklerdi. Mevzilerinde ağızdan ağıza helalleştiler.

Hüseyin Ağa’nın ateş işaretiyle bir avuç kahramanın çelik namlularından yayılan alevler arasından “Allah Allah!” sesleri yükseldi. Duvardan ilk atlayanlar arasında Hüseyin Ağa başından ağır yaralandı. Rahime Onbaşı da göğsünden vurularak şehitlik rütbesine yükseldi.

Binanın duvarına yapışan kahramanlar, arkasına kum torbaları yığılmış kapıyı kıramadılar. Karanlık basınca, ılımış vücudu saran kanlı cepkeninin içinde Onbaşı Rahime’yi göz yaşlarıyla kasaba mezarlığında sonsuzluğa bıraktılar.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir