Laiklik ve Müslümanlık
Müslümanlık, İslam dinine tabi olma halidir ve müslümanın kelime anlamı Allah’a teslim olmaktır. Yani İslamiyet’e girene müslüman denir ki İslamiyet bir dindir.
Devlet, kamu, genel, halk ve yönetim demektir ki kulların her biri bu içinde yaşadıkları devletin üyesi ve ferdidir. Devlet kurallar ve yasalarla yönetilir ve bu yasalar hak ve adalet, masuniyet ve eşitlik, özgürlük ve insan hakları gibi temellere oturur, oturmalıdır. Devlet bu kural ve kanunları herkes ve kendisi için koyar, yasalaştırır ve yürütür ve denetler.
İslam, devlet şekli önermez ama biat ve şura emrederek (Hz. Peygambere dahi) demokrasi ilkelerini işaret eder, çoğulculuk, seçim, hakkaniyet, hukuk ve adalet ister.
Devletin kuralları olur, dini olmaz.
Fertler, devletin kural ve kaidelerine göre dilediği bir dini seçer ve devlet ve din ayrı şeylerdir. brisinde yasalar diğerinde ayetlerin hükmü yani nasslar egemendir. fertler yaşamak için bir devlet de seçebilirler ama nereye giderlerse gitsinler o devletin kurallarına ve yasalarına uymakla mükelleftirler.
Fertler, İslam’ı seçer ve bir devlette yaşarlarsa, ibadetlerini bireysel veya topluca yasalar ve kütür istikametinde yaparlar, hür ve eşittirler, dinin emrettiği şekilde giyinip, abdetss alıp, namaz kılmakta veya kılmamakta serbesttirler.
Çünkü dinde zorlama ve mecburiyet yoktur (zaten olursa o sınav ce din olmaz) dileyen dinin gereğini yapar ve dileyen dini yok sayar. Kimse kimseyi kınayamaz, ithamda bulunamaz çünkü kimse kimsenin kalbinde saklı olanı (imanı ) bilemez.
Devlette ise zorlama vardır, olmalıdır. Herkes mesela vergi vermek, çevreye saygılı olmak, suç işlememek, etrafı kirletmemek, gürültü yapmamak vs. sorumludur ve yaparsa ceza yer, faydalı birşeyler yapar ve üretir ise zengin olur, ödül alır, takdir edilir, madalya dahi alabilir.
Devletin işleri egemen dinin ana esaslarınca şekillenir ve İslam için konuşursak Kur’an’ı, aklı, bilimi, insan haklarını, eşitliği, adalet ve hakkı esas alır. Ama devlet mesaisini, kıyafetini, kurallarını ve işleri yapma şeklini dinden ziyade veya dine ek olarak kamu hak ve görevlerinden, kamunun menfaatlerinden, kamunun can alıcı kırmızı çizgilerinden, ekonomiden sanata kadar gereklerden, iç ve dış durumlardan kaynaklanan ihtiyaçlardan, halkın isteklerinden, mevcut gelirlerinden, tehdit durumundan, yaşanmış örneklerden, kültürden, örften, alışılagelenlerden alır.
Yani din devlet için tek şart ve kaynak değildir olamaz.
İslam devlet şekli önermediği için de kimse devletleri suçlayamaz veya yönetim şekillerini dine uygun veya değil diye tasnif edemez. Çünkü devlet işleri bir din değildir, yönetimdir, yönetim ilkesidir.
Laiklik veya laik olma hali de tam olarak budur ve Laiklik bir din olmadığı için insanlar laikler ve müslümanlar olarak tasnif edilemez.
İslamiyet ile Yahudilik kıyaslanabilir veya laiklikle monarşi kıyaslanabilir çünkü kulvarları aynıdır ama İslamiyet ve laiklik iki farklı kulvardır, kıyaslanamaz.
Müslüman ve laik ayrımını yapanların asıl niyetleri siyasi ayrım yoluyla devleti dini tahakküm altına sokmak ve yobazlıklarına engel laikliği yönetimsel ilkeler arasında çıkararak devleti karanlıklara, dini de hurafelere teslim etmektir.
Çünkü laiklik bir yönetimsel ilke olarak aslen Cumhuriyet yönetiminin unsurudur ve laiklik karşıtlarının asıl itirazı da bunadır. Dahası Cumhuriyete düşman olanlar bilimden tamamen uzak ve aklı işletemeyenler oldukları için saldıracak tek silahları din kisvesidir ki bu nedenle ve sadece laikliği hedef alırlar.
Oysa ki Cumhuriyet olmasa ne ezan olacaktı ne bayrak ne de vatan.
Devletçilik, milliyetçilik, halkçılık ilkelerine karşı olduğunu söyleyen bir dinci bulunamaz çünkü o konularda konuşabilmek için bilimsel ispatlar ve dağarcık lazımdır ki onlarda bu yoktur.
Oysa din suistimale açık, sayısal değil sözel bir konudur ve Allah ile iskat yani Allah ile susturmak çok kolaydır. Dahası zıt fikirdekileri tekfir etmek (din dışı ilan etmek), onu mürted saymak (kendisi dinden dönmüş göstermek) dini kullananlara göre gayet kolaydır. Kolaydır çünkü buna kanacak olanlar da onlar gibi Kur’an’a uzaktır ve dinden habersizdir.
Halk, Kur’an’ı okumadığı ve okusa da anlayarak okumadığı için kolayca kanar ve meydanı yobazlara bırakır. Oysa aldanmak Kur’an’ın en büyük yasaklarındandır.
Laiklik tanımı ise; devlet ve din işlerin birbirinden ayırarak dinin selametini sağlamak, vicdanları hür kılmak, dinin hür yaşanmasını sağlamaktır. Bu arada yaban otlarını yani dine zarar veren yıbazlık ve çirkeflikleri de ortadan kaldırmayı gaye edinen laiklik bu sayede İslam’ı arı ve duru haline getirmeyi de hedef alır.
Hilafet gibi dinde yeri olmayan, tekkeler gibi zararlı, hurafe ve rivayetler gibi dinin köküne çamaşır suyu eken zararlıları yok etmeyi gaye edinen laiklik, bilimsel ve akılcı yaklaşımla vahyin verilerine dokunmadan kişileri özgürleştirir ama devletin bekasında da aklı ve bilimi rafa kaldırmaz. Yani devlet sosyal hayatta dine beka anlamında bilim ve akla itibar eder ve devlet dinin icrasını kendisi yönetir ve organize ederken kulların vicdanlarına bırakır.
Öte yandan laiklik dinin anlaşılması için meal ve tefsire emek ve kaynak ayırarak dinin en cahil insanlarca dahi anlaşılmasını mümkün kılar ki bu sayede kimse Allah ile aldatılamaz. Keza eğitime dini ama bilimsel dokunuş yapan laiklik çocuklara ve gençlere gerçek ve asıl bilgiyi eriştirmek suretile de dini anlaşılır ve sevilir kılar. Bu sayede de aracılar devre dışı kalır, cennet simsarları ortadan kaybolur.
Arı ve duru din haline gelen dinin vatandaşlarca huzur ve sükun içinde eda edilebilmesi de devletin ve laik düzenin ana gayelerindendir. Camiler yapmak, kaynak sağlamak, bakım ve onarım gibi fiziksel müdahaleler yanısıra içeriğe ait mezheplere htap eden fıkıh ve yorumalrın korunması, saygı görmesi ancak laiklik ile mümkündür ki laik olunmayan bir ortamda ancak bir mezhep yaşar ve o mezhebin kabulleri din olur. Oysa o kabul asla İslam yani Kur’an’daki ilahi din değildir.
Kısaca; İslamiyet veya müslümanlık bir dindir, kişi hür iradesiyle dilerse tabi olur, dilerse karşı durur. Yüce Allah dine girenlere rahmet ve şefaat, çıkanlara cehennem vadetmiş, girmeyi inkar edenleri de hakikati inkarla suçlayarak kötü akibetlere mahkum etmiştir.
İslamiyet kişiler veya zümreler dini değildir, mabetlere mahkum edilemez, cemaatle bazı ibadetler eda edilirken sevabı fazla da olsa aslen ferdidir.
Laiklik ise cumhuriyetin bir ilkesidir ve din değildir. Laik olan kimse aynı zamanda müslüman veya Hristiyan olabilir. Laiklik yasalarla, din ayetlerle konuşur, konuşmalıdır.
Dine düşman olmak cehennemi gerektirirken ve asli ceza ahirette verilecekken, cumhuriyet ve laikliğe düşmanlık kamunun bekasına düşmanlık ve vatan hanliğidir ki mevcut yasal düzene isyandır. Cezası da yasalarla ve ahirette değil bu dünyada verilir, verilmelidir.
Ridde olayları asla unutulmamalıdır ki irtidat ettikleri iddia edilenler aslında vergi yüküne ve devlete isyan halindeydi, dine değil. Lakin devletin aldığı sert tedbirlerle (tazir yetkisi kullanılarak) olay bir anda şiddetlendi ve sayısız insan hayatını kaybetti, çoğu diri diri yakıldı ve bir kısmıda boynu vurularak öldürüldü. Buradaki ana yanlış ise şuydu ve işleyenleri dine aykırı iş yapma neticesine getirdi; dinin iddia edilen doğru bile olsa dinden çıkana verdiği dünyevi bir ceza yoktur ve ceza sadece cehennemlik olma halidir yani ahirete aittir.
Oysa ayaklanmasyı bastıran devlet teşkilleri yasalara göre vatana ihanetten idam cezası verirken komik bir şekilde dinden çıkma mazeretini gösterdi ve fakat Kur’an dünyevi bir ceza öngörmezken idamlar sanki Kur’an emri gibi gösterildi. Yani dine hüküm eklendi, yani günah işlendi, yani dine karşı gelindi.
Bu örnek laiklik konusunda da yaşanan kaosa çok güzel bir örnektir ve yapılmak istenen aynen ridde olayalrı gibi önce darülharp ilan edilecek bir devlet, sonra bu devleti destekleyenleri mürted (yani irtidat etmiş yani dinden çıkmış) ilan etmek, sonra eskiden dindeyken sonradan çıkan bu insanlara öldürme emri vermek. Ama Kur’an’da bu insanlara dünyevi ceza yoktur!
Laikliğe saldıranların niyet ve maksadı hem evrensel insan haklarını savunanları ekarte etmek, hem dini kendi merkezlerine çekmek, hem rakiplerini elemine etmek velhasıl laiklik öncesi dini kaosa geri dönmektir. Hilafet ve tekkelerde peşi sıra gelecektir.
Kul, dinin de, Kur’an ve imanın da, laikliğin ve aklın da hakkını vermek zorunda olandır, bağnazlığa saplanmamak durumundadır.
Özetle
Kur’an, kişilere aklı kullanmayı (bilimi ve ispatı) ve Kur’an okumayı (anlayarak okumayı) ilk sırada emreder ki namaz çok daha sonradır, ve bu emirler eşit, hür ve insan hakları dairesinde yaşamak emridir. Toplumların yönetimlerine seçme ve seçilme, onay alma, denetleme ve denetlenme, istişare etme, bilimle mukayese etme, delile dayandırma, ahid alma, hakkında kesin vahiy olmayan meselelerde kamu çıkarlarını gözetme emri veren de Kur’an’dır.
Kur’an, insanların zorla veya zorlamayla değil isteyerek, hür iradeleri ile Allah’a yönelmelerini ister ki dinde kişisel tercih esastır.
Tüm bu emirleri karşılayan devletsel yönetim şekli ise cumhuriyettir ve cumhuriyetin din adına konmuş ilkesinin adı laikliktir ve laiklik bir din değildir. Laik olan herhangi bir dine mensup olabilir ve herhangi bir dine mensup birisi de pekala laik olabilir. Yani bu tanımlama gösterir ki laik olma hali dini bire bir kabullenmek ve devlete aynen yansıtmak değil ama dini gözeterek devletin bekasını sağlamaktır.
Bu nedenle laikliğin zıddı laikliğe karşı olma yani yobazlıktır, aşırı tassup olma halidir, Müslümanlık değildir.
Müslümanlıkla laikliği karşı karşıya getirmek isteyenler ise dini bölmeye, dini hurafelere boğmaya, keni mezheplerini dinleştirmeye çalışanlardır, cumhuriyete karşı olanlardır.
Dinin temeli Kur’an olduğu için, Kur’an yobazlığı reddettiği ve hak ve adaleti emrettiği için de asıl ve doğru olan laikliktir. kaldı ki en laik ortamda dahi dini derin ve yoğun yaşamak isteyenler yaşayabilir ve aslında dinin hayatta kalması da ancak laiklikle mümkündür.
Laikliğin olmadığı bir ortamda sadece bir mezhep yaşayabilir ve o mezhep asla dinin tamamı yani Kur’an İslam’ı olmaz.
O halde son söz denebilir ki laiklik tüm mezheplerin, dinin ve maneviyatın da garantisi ve zararlı manevi mikroplara karşı tek koruyucusudur.