AYDINLI ÖMER ÇAVUŞ
Birinci Dünya Savaşı’nda Sina’da (Gazze Birussebi) savaş hattının yan açıklarında boş bir çöl kısmı vardı ki, burayı İngiliz süvari alayları sarmıştı. Bir gece 12 nci Depo Alayından oluşan taburlar Elhalil’den çıkarak bu sınırları belirsiz çöle doğru yürüdü. On saatlik yol alınmıştı.
31 Ekim 1917 günü uzun bir yürüyüşten sonra Hirbe denilen bir noktada duran tabur 2 nci Bölüğünü ileri sürdü. Bölük çöl güneşinin yakıcı ışıkları altında üç saat daha yürüdü. Ebuhof Tepeleri İngilizlerden önce tutulacaktı. Fakat bu tepelere gelinceye kadar kum, sıcak ve susuzlukla pençeleşen piyade bölüğü o kadar yorulmuştu ki, bir adım daha atmak için beş defa soluyordu. Birden çölün bir ucundan bir tren lokomotifinin çıkardığı dumanları andıran bir toz bulutu göründü. Bir süvari yürüyüş kolu geliyordu. Gelen İngilizlerdi.
Marş marş! Şimdi yorgun ve susuz Türk çocukları inanılmaz bir hızla koşuyorlar, tepeyi tutmak istiyorlardı. Mezartepe adı verilen bu kum tepeyi tutan 70 tüfekli bölük, kendisinden yedi misli büyük bir İngiliz süvari alayına karşı ateş açıyordu. İngilizler hücuma kalktılar ve kahraman Mehmetçiklerin açtığı ölüm çemberi içine düşerek çekildiler. 600 metre uzakta atlarından atlayan bu süvariler yaya savaşına geçiyor, makineli tüfekler ve toplarla bölüğün ateşini susturmaya ve sonra yine hücum etmeye hazırlanıyorlardı. İki saat böyle geçti. Bölüğün ne makineli tüfeği ne de yardımcı başka bir kuvveti vardı. Cephane de tükeniyordu. Fakat bu kurak çölde en çok düşünülen şey su idi. Gitgide İngiliz alayı üzerine atılmak isteyenler çoğalıyordu. Bu çok tehlikeli bir işti. Kumtepe’yi bırakmak doğru olmayacaktı. Akşam beklendi. Aydınlı Ömer Çavuş yiğitçe ileri atılarak:
– Komutanım müsaade et de gideyim, düşmanın yanına varıp su getireyim, dedi. Ömer Çavuş sekiz erle Kumtepe’den indi. İngilizlere doğru ilerledi. Ortalık kararmıştı. Çöl yine o eski sessizliğine kavuşmuş, bir zindan karanlığı içinde Ömer Çavuş da gözlerden kaybolmuştu. Heyecanla ne olacağını beklerken birden birkaç el bombası ve tüfek sesi çölün derinliklerinde yankılandı.
Makineli tüfekler gürlüyor, fakat sesler gittikçe seyrekleşiyordu. Anlaşıldı ki İngilizler çekiliyorlardı. Muharebe yerinde birçok ganimet bırakmışlardı. Bu arada Ömer Çavuş şehit düşmüştü. Arkadaşları İngilizlerden ele geçirdikleri bir varil suyu onun cesedi ile beraber Kumtepe’ye getirdiler. Onun canına bedel bölük susuzluktan kurtuldu. Onun fedakârlığı ile edindiğimiz bu bir varil su, bu cehennem gibi susuz çölde değeri ölçülmez bir ganimet idi. Ömer Çavuş’un mezarı başında bütün bölük onu rahmetle anarak kana kana sudan içti.
Biraz sonra orayı tarayan Antepli Halil Çavuş’un mangası da İngilizlerden birçok ganimet (mataralar, konserveler, tüfekler, fişek ve şarjörler) alarak geldi. O gece Mezartepe bir bayram yerine dönmüştü. Bölük, zafer neşesi ve yeni bir canlılıkla sabahı bekliyor ve yine İngiliz birlikleriyle savaşmayı diliyordu.