ATATÜRK’E LAYIK OLMAK

ATATÜRK’E LAYIK OLMAK

İnsanlar her zaman büyük adamlara lâyık olmamışlardır. Gelmiş geçmiş dehaların, büyük fikir, sanat adamlarının çoğu hakettikleri saygıyı, anlayışı görmediler. Peygamberlerin, velilerin, şairlerin, bilginlerin, hatta milli kahramanların tarihin her devrinde uğradıkları ağır hakaretleri düşünürsek, insanların büyük yaratıcılara karşı her zaman aksi davrandıklarını anlarız.

Kur’an, başından sonuna anlayışsızlıkla, ahlaksızlıkla, vicdansızlıkla savaşır. İsa çarmıha gerilmiştir. Eckhardt ölmeseydi ateşte yakılacaktı. Mevlâna ise en ağır kasıtlara uğramış, ömrünce yaralı yaşamıştır. Büyük bestecilerin başına gelenleri ise hepimiz biliriz. Schubert elinde besteleri kapı kapı dilenmez miydi? Kapılardan koğulmaz mı idi? İçlerinden kaçı anlaşılmış, takdir görmüş, rahat bir nefes alabilmiştir? Milletlerine memleketlerine büyük hizmetler etmiş nice kahramanların sonu bahtsızlık, yoksulluk olmadı mı?

İnsanlar kendilerine yeni düşünceler, yeni değerler, eşsiz büyük heyecanlar getiren nadir yaradılışları horlamış büyük değerlere layık olmadıklarını her yerde göstermişlerdir. Hatta devrin aydınları kuvvet, kudret, itibar sahipleri bile bilgisizin, karacahilin ardından yürümüş, insanlık her çağda yetiştirdiği büyük adamların gerisinde kalmış, bağrından fışkıran dehalara hor bakmış, hakaret etmiş, çoğunun kadrini bilmemiştir.

Atatürk bir fikir, bir sanat adamı değil, sadece bir büyük kişi değil; hayatı ile, kişiliğile tanıdığımız insandan çok fazla canlı bir düşüncedir; bir semboldür. Bu millet Atatürk’ü bir milli kahraman, bir kurtarıcı olarak bağrına basmasını bildi. Onu başı üstünde taşıdı. Sevdi, saydı. En güzel duygularile ağırladı. Ama getirdiği yeni düşüncelerin bir davranışın, anlayışın sembolü olarak en esaslı devrimlerimizin kaynağı, bayrağı olarak Atatürk’e layık olmak bugün yarın her zaman fikir – Atatürk’ü, sembol – Mustafa Kemal’i layık olduğu izzette tutmak, yetişen bütün nesillerin ödevi olacaktır.

Biz insan olarak Atatürk’ü severiz de kurtarıcı fikir olarak, yere batırabiliriz. Bir milli kahraman ve vatan kuran bir yiğit olarak kalblerimizde ağırlarız da, sembol – Mustafa Kemal’i hor görürüz, heykellerini kırmağa kalkışabiliriz. Bir vatan çocuğudur, devrinde büyük işler başarmıştır; hatta yurdu tutsaklıktan, yoksulluktan kurtarmıştır da getirdiği fikre, işaret ettiği yollara yine de yabancı kalabiliriz. Hatta bir büyük insan olarak tanıdığımız kahramanı yarattığı düşünceye kurban eder, onun da yararlıklarını, kahramanlıklarını unutur, unutturmaya çalışabiliriz.

O zaman topluluğumuz tarih önünde Atatürk’e layık olmadığını ispat eder. Bir peygamberi çarmıha gerenlere döner, azizleri, velileri ateşte yakanlarla bir olur. Onların zulmüne, anlayışsızlığına iner. Atatürk’ü bir insan, bir kahraman olarak ağırlamasını bilen Türk Milletinin ona bir fikir olarak da gereken saygıyı gösterebilmesi gerektir.

Atatürk bizi ileri götürecek ana düşüncelerin en esaslı davranış zihniyet devrimlerimizin yarınımızı kuracak temel prensiplerin sembolüdür. Türk topluluğunun bu fikirlere layık olduğunu, layık kalacağını her zaman ispat etmesi gerektir. Türk topluluğunun bu fikirleri her gün biraz daha gerçekleştirmesi kendi yararınadır. Bunları gerçekleştirerek, onlara layık olduğunu belirtecek; Türk topluluğunun Atatürk’e layık olduğunu davranışlarile gösterecektir.

Dün değil, yarın değil, yüzyıl, beşyüz yıl sonra değil, bugün bile bir an için Atatürk’süz olduğumuzu düşünelim: Onsuz bu topraklar vatan olur muydu? Bir ümmettik, millet olabilir miydik? Bu okullar, bu kültür yuvaları, bu üniversiteler olur muydu? Bu limanlar, bu fabrikalar, bu tarım hamleleri olur muydu? Bugünkü itibarlı insan; sayılan, ağırlanan millet olabilir mi idik?

Ama Türk vatanı, olduğundan çok, olacağı için daha değerli; Türk topluluğu başardıkları kadar başaracakları için daha büyük, Türk Milleti bir gerçek olduğundan çok fazla ileri bir ülkü, yarının dünya toplulukları arasına yaratacağı kültür değerleriyle katılacak, büyük şereflerle, gururlarla ağırlanacak bir topluluk değil mi? Ama bu yarın dediğimiz bilinmezin de bir gerçek, özü, içi dolu bir gerçek olabilmesi gerektir.

Atatürk’ün getirdiği düşünceler yemiş vermeden bu en büyük ülkülerin gerçek olması mümkün müdür? Biz, ancak onun yolunda yürürsek ileri bir topluluk olabiliriz. Çünkü Atatürk ilim zihniyetinin, çağdaş düşüncenin sembolüdür. Biz ancak onun çalıştığı gibi çalışırsak başarabiliriz; yaratabiliriz; çünkü Atatürk hamleciliğin, dinamizmin kendisidir.

Mustafa Kemal doğulu düşünceyi, atıllığı, hareketsizliği kendine düşman saydı. Bin yıllardır değişmiyen, kımıldamıyan, yaratamıyan Asyalı topluluklara canlılığın, hamleciliğin, cesaretin yollarını gösterdi. Bir varlık sayılmazdık. İnsan diye anılmazdık. Batıya insanın her yerde aynı olduğunu ispat etti. Doğunun da kurtulabileceğini Doğulunun da kalkınabileceğini gösterdi.

Onun getirdiği fikirlerde bizim bugünüınüz kadar yarınımız gizlenmiştir. Topluluğumuz ancak çağdaş uygarlıklara kendi çağdaşlığını katabildiği kadar yaşayabilir, varolabilir. İleriliği, yaratıcılığı kadar kendi olur, milli renklerini, özelliklerini koruyabilir. Türk Milleti bir yeni uygarlık, kendi uygarlığını yaratabilmeli. Ancak o zaman bir bütün olarak, bir varlık olarak ayakta kalabilecektir. Fikir-Atatürk’e, sembol-Mustafa Kemal’e layık olmağa çalışalım.

SELÂHATTİN BATU
Türk Dili Dil ve Edebiyat Dergisi
Kasım 1954, S: 38, S. 58-60

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir