95 NCİ ALAYIN BAHITLITEPE TAARRUZU
32 nci Tümenin 95 nci Alayına ait savaş tutanağına, 12 Mayıs 1916 tarihinde, sayıca kendisinden fazla Rus kuvvetlerine karşı, Kop Dağı kuzeyindeki Bahıtlıtepe’ye (2980 rakımlı) yapılan taarruz şöyle geçmiştir:
Savaş oyunları ve taktik kurallardan çok, her yerde sayıca üstünlüğüne ve bol harp araçlarına güvenen Rus ordusu, bu koşullar içinde, iki aydan beri Kop Dağı çevresindeki taarruz harekâtına ısrarla devam etmekteydi. Ruslar; Karasu ve Çoruh bölgelerine ve bu bölgelerin kapsadığı Erzincan, Bayburt harekât alanına ve bu alandan geriye doğru uzanan ana ikmal yollarına hâkimiyeti nedeniyle büyük önemi olan Kop Dağı ve bağlantılarını ele geçirmek isteğindeydi. Ruslar her saldırısında, yürekleri vatan sevgisiyle çarpan ve bir kahramanlık kalesi gibi direnen 30 ncu Tümenin süngülerine çarparak umutsuzluk ve perişanlık içinde geri çekiliyordu. Bu kanlı savaşlar, günlerdir devam ediyordu.
Bu savaşlar sırasında Tercan-Karasu-Kütür Köprüsü kuzeyindeki savunma hattını tutan 95 nci Alay bir yandan da eğitim işleri ile uğraşmaktaydı.
Hunhar Ruslar her saldırışlarında şanlı Türk süngülerinin aman vermeyen etkisiyle büyük kayıplar vermekte, aralıksız aldığı ihtiyat birlikleriyle taarruzlarını tekrarlamaktaydılar. Bu durum karşısında 32 nci Tümen de Kop cephesini takviye emrini aldı. 95 nci Alay, tümeniyle birlikte 10 Mayıs 1916 akşamı Kop hanlarına ulaştı. Hava yağmurlu ve soğuk, birliklerin yapmak zorunda oldukları yürüyüş yorucu ve yıpratıcıydı.
11 mayıs 1916 sabahı 95 nci Alayın 2 nci Taburuna, Bahıtlıtepe’nin Kop Gediği’ne bakan yamaçları tutması emri verildi. Alayın öteki iki taburuna 11-12 Mayıs gecesini Kop Dağı’nın kuzey eteklerinde, ihtiyat olarak geçirmesi emredilmişti.
Gece saat 03.00 suları idi. Gecenin koyu karanlığı ve dondurucu soğuğunda Kop boyu doğrultusundan çeşitli silah sesleri gelmeye başladı. Gürültüler gittikçe yaklaşır gibi oluyordu. Gün hafifçe ağarıncaya kadar süren bu sesler, açıkça önemli bir olayın geçtiğini belirleyen kanıtlardı. Her an harekete hazır bekleyen bütün subay ve erler, savaşa katılmak için sabırsızlık içinde ve olanca dikkatleriyle telefondan gelecek emri bekliyorlardı. Alayın her eri gözlerini, öç alma duygusuyla dolu olarak Kop boyuna çevirmişti.
Bir ara, 1 nci Tabur Komutanı Yüzbaşı Osman Ragıp, Alay Komutanına yaklaşarak, Kop boyunun düşman tarafından ele geçirildiğini zannettiğini yüreğinden kopan acı bir ifadeyle söyledi. 1 nci Bölük Komutanı Yüzbaşı İsmail ve 3 ncü Bölük Komutanı Yüzbaşı Hafız Halit de aynı düşüncede olduklarını tekrarladılar. Bu kahraman subaylar emir beklenmesi yolundaki direktifi bilmezlikten gelerek hemen yardım edilmesini ısrarla istiyorlardı.
Vatan aşkıyla ruhları ve yürekleri dolup taşan ve Türklüğün bahadırlığını atalarından miras edinen bu kahraman subaylar, ilk bakışta önerilerinde haklıydılar. Gerçekten Kop boyunda, Rusların burayı işgal etmesi gibi beklenilmeyen bir başarısını gösteren belirtiler vardı. Ancak, bütün Kop cephesinin odak noktasını oluşturan Bahıtlıtepe’nin durumu henüz aydınlanmamış ve burasının da işgal edilmiş olması ihtimaline karşı, önerilen hareketin amacın elde edilmesini sağlayamayacağı, tersine yararsız olacağı meydanda idi. Bu nedenle subaylarını sakinleştirmeye çaba gösteren Alay Komutanı, gelmesi yakın olan emrin beklenmesini öğütledi.
Gerçekten de az sonra Kop Cephesi Komutanlığı emir subayı alay komutanına gelerek ihtiyattaki birlikleriyle hemen Bahıtlıtepe’ye hareket etmesi gereğini bildirdi. Sabırsızlıkla böyle bir emri beklemekte olan 325 savaşçıdan ibaret iki tabur hemen harekete geçerek durup dinlenmeksizin saat 08.00’de Bahıtlıtepe’den kuzeye inen derenin ortalarındaki kayalıklarda karargâhını kurmuş bulunan 30 ncu Tümen ve Kop Cephesi Kurmay Başkanı Hayri Bey’in yanına ulaştı.
Hayri Bey, düşmanı tek başına yok etmeye kadir insan inancını veren heybetiyle düşüncelere dalmış bulunuyordu. Kendi gücünden emin ve gülümseyen bir yüzle Alay Komutanına “Kardeşim, Rusların önemli bir kuvveti, bu gece yaptığı girişimle Kop boynunu ve Bahıtlıtepe’yi tamamen ele geçirmiştir. Bütün Kop cephesinin kaderi şu karşınızda gördüğünüz tepenin yeniden zapt edilmesine, bunun şan ve şerefi de sizin kahramanca taarruzunuza ve yüksek gayretinize bağlı kalmıştır. Bu tepe bütün fedakârlıklar sarf edilerek tekrar alınmalıdır.” emrini verdi.
Gerçekten, sonradan ele geçen tutsakların ifadesi ve Kop boyundaki 96 ncı Alay subaylarının açıklamalarından öğrenildiğine göre, Rusların yaptığı gece taarruzuna iki alay piyade ve 800-1000 mevcutlu seçilmiş bir hücum birliği katılmış, bu kuvvetler büyük bir ateş desteğiyle Bahıtlıtepe’yi işgal etmişlerdi. Durmaksızın 3 ncü Tabur 2 nci Tabur istikametine, 1 nci Tabur da Bahıtlıtepe’ye hareket etti. Eğimi yaklaşık 40 dereceyi bulan tepeye tırmanılmaya başlandı. Tepenin Rus ateşi tutmayan son noktasında kısa bir dinlenme verildi. Bu dinlenme sırasında Alay Komutanı askerlerine şunları söyledi:
Karşımızdaki Rus kuvvetlerine, Tanrı’nın izniyle haddini bildireceğiz, merak etmeyiniz. Tanrı bizimle beraberdir. Onları tepeleyeceğiz ve Türk’ün yenilmez gücünü bir kere daha öğreteceğiz.” Sonra 1 nci Tabur Komutanına gerekli taarruz emrini verdi. Tabur Komutanı Yüzbaşı Osman Ragıp üstün karakterli, azimli, atılgan, bilgili, zeki, vazifesinin esiri ve bu uğurda harikalar yaratmaya muktedir bir subaydı. Aldığı emri ciddi bir tavırla dinledikten sonra, 1 nci Bölük Komutanı Yüzbaşı İsmail’e birinci dalga olarak taarruza başlamasını bildirdi. Taarruz dar bir şeritten yapılacağından kademeler hâlinde ilerlenmesi kararlaştırılmıştı.
Bölük, derhâl üç kademe hâlinde ilerlemeye başladı. Kendisi de öndeki takımın başında bulunuyordu. Diğer bölükler de dalgalar hâlinde ilerlemeye başladılar Birlikler, Rus kuvvetlerinin çokluğuna ve vızıldayarak kayalarda parçalanan Rus mermilerine aldırış etmeksizin bu dar ve karlarla örtülü çetin araziden çevik sıçrayışlarla tepenin dikliğine yükselmekteydiler. 1 nci Bölük, Rusların alelacele meydana getirmiş olduğu birinci ve ikinci hat siperlerini dehşet saçan süngü hücumlarıyla zapt etti. 500 metre kadar tahmin edilen bir cephede kardan yapılmış siperleri içinde gizlenen düşman, taarruz kuvvetlerini yanlardan ve cepheden etkili ateş altına almaktaydı.
Bütün dikkatler, iki tarafın top ve tüfek sedalarıyla uğuldayan ve kanlı çarpışmalarla bir mahşer yerini andıran Bahıtlıtepe’ye çevrilmişti. Taarruzun daha başlangıç safhasında Yüzbaşı Osman Ragıp, kendine özel bahadırlıkla bölüklerinin harekâtını tertipleyip düzenliyor, emri altındakilere bilgi ve cesaretiyle, pervasız davranışlarıyla örnek oluyordu. Bu cehennem içinde, hayatını hiçe sayarak emirler verirken alnına isabet eden hain bir kurşunla şehit oldu. Tabur komutanlığı derhâl 3 ncü Bölük Komutanı Yüzbaşı Hafız Halil’e verildi. Aziz şehidin birlik üzerinde yarattığı intikam duygusu durdurulamaz bir güç hâlini almıştı.
Çevre, mübarek kanlarını vatan topraklarına akıtan yiğitlerle dolmaktaydı. Fakat, yoğun Rus ateşlerine rağmen askerin taarruz şevki gittikçe artmaktaydı. Yazık ki bu sırada Yüzbaşı Hafız Halit de şehit düşmüştü. 1 nci Bölük Komutanı Yüzbaşı İsmail, aman vermeyen saldırılarına devam ediyordu. Rusların Bahıtlıtepe doruğundaki siperlerine yüz metreye kadar sokulmayı başarmıştı. Bu değerli subay da aldığı ağır bir yara ile savaş hattına veda etti. Gümüşhaneli Yedek Subay Teğmen Süleyman da biraz sonra şehitler arasına karıştı.
Verilen kayıplara, yoğun Rus ateşlerine, sarp araziye rağmen sağ kalanları, Rusları her ne pahasına olursa olsun yenmek, kesin sonucu elde etmek amacıyla önüne geçilmez millî bir hırs bürümüştü. Bu, yalnız Türk milletinde, Türk ordusunda var olan ve atalarından miras kalan bir bahadırlıktı. Rus askerlerinin, bu cesur savaşçıların akıllar durduran saldırıları karşısında dayanma güçleri sarsılmaya ve yüreklerini korkular sarmaya başlamıştı. Bu müthiş boğuşma, hızından ve şiddetinden hiçbir şey kaybetmeden üç saat sürdü. Alay bütün ihtiyatlarını savaş hattına sürmüş bulunuyordu.
Bu sırada 30 ncu Tümen bataryalarının açmış olduğu ateşlerden birkaç şarapnel tam Rus siperleri üzerinde paralandı. Bu durumdan yararlanmanın tam zamanıydı. Zaten bütün subaylar ve erler hücum için fırsat ve işaret beklemekteydiler. Alay komutanının bu emri vermesinden hemen önce, Zaralı İsmail oğlu Mehmet adında aslan yürekli bir er, “Allah’ını seven süngüsüne davransın!” diye haykırarak ileri atıldı. Bütün birlikler bir anda “Allah Allah!” sedalarıyla dağları inleterek Rus siperlerine daldılar.
Kardan siperler içinde ne yapacağını şaşıran Rus kuvvetleri dik yamaçlardan derin vadilere doğru yuvarlanarak kaçmaktan ve canlarını kurtarmak için birbirlerini iteleyip çiğneyerek Bahıtlıtepe’den uzaklaşmaktan başka çare bulamamışlardı. Askerlerimizin takip ateşi, bu karmakarışık hâlde kaçışan Rus yığınları arasında zafer çığlıkları atarak vadiyi inletiyordu.
Bahıtlıtepe üzerinde üçü yaralı, diğerleri kaçamamış 77 Rus askeri tutsak edildi.