Yunan başkomutanı Trikoupis ve Gavur Mümin
Yunan başkomutanı Trikoupis esir alındı. 300 subayı, beş bin askeriyle teslim oldu.
Uşak’a getirildiler.
Bitkin durumdaydı.
Mustafa Kemal geldi…
Dostça ellerini sıktı. “Vicdanınıza karşı görevinizi yaptığınızı düşünüyorsanız, içiniz rahat olsun, en büyük komutanların bile esir oldukları tarihte yazılıdır, söz gelişi Napolyon” dedi.
Yunan generalleri bu hiç beklemedikleri yüce gönüllülük karşısında iyice ezilmişlerdi. Trikoupis ağlamaklı oldu. “Yaverlerim dahi beni yalnız bırakarak kaçtılar, intihar etmeliydim” diye mırıldandı.
Mustafa Kemal yumuşak ses tonuyla karşılık verdi.
“Misafirimizsiniz, her bakımdan emin olabilirsiniz, herhangi bir isteğiniz olursa çekinmeden bildiriniz” dedi.
İsmet Paşa’ya dönerek, emir verdi:
“Yorgundurlar, rahat etmelerini sağlayınız.”
Ertesi sabah Trikoupis’in İstanbul’daki eşine telgraf geldi.
“Kocanızın sağlığı gayet iyi” deniyordu.
“Mustafa Kemal’in misafiri olduğu” belirtiliyordu.
Hilal-i Ahmer, yani Kızılay aracılığıyla ulaştırılan bu insani telgraf, zaten darmadağın olmuş Yunan ordusunu tamamen çökertti.
Trikoupis ve diğer Yunan subaylar bir yıl boyunca Kayseri’de ve Kırşehir’de kamplarda tutuldu.
Esir kampı değildi, Kızılay kampıydı.
Neredeyse silahlı nöbetçi bile yoktu.
Hemen gönderilselerdi, Yunanistan’da iç hesaplaşma başlamıştı, hepsi asılacaktı. Savaş tamamen sona erene kadar bekletildiler, Yunanistan’da sular durulunca gönderildiler. Böylece, Trikoupis ve diğerlerinin hayatı kurtarılmıştı.
Mustafa Kemal sadece zekâsı ve cesaretiyle değil, vicdanıyla da zaferini perçinlemişti.
Atatürk vefat ettiğinde Trikoupis hâlâ hayattaydı.
Yunan basınına konuştu…
“Asrımızın en büyük insanının önünde saygıyla eğiliyorum, kurduğu Türkiye’yi dünyanın başlıca barış odaklarından biri haline getirdi, yeri daima boş kalacaktır, daima aranacaktır” dedi.
1948 yılında ölene kadar, her 10 Kasım’da Selanik’teki Pembe Ev’e gitti, Atatürk’ün fotoğrafı önünde saygı duruşunda bulundu.
Mustafa Kemal, Trikoupis’e karşılık Gâvur Mümin’i aldı.
Mümin, İzmirli’ydi.
Üsteğmendi.
Trablusgarp’ta vuruşmuştu. Mustafa Kemal’le oradan tanışıyordu.
Hayatının her aşamasında “insan biriktiren” Mustafa Kemal, henüz gencecik teğmenken tanıştığı Mümin’in ismini not etmişti.
15 Mayıs 1919… İşgal başladığında İzmir’de görevli olan Mümin “üst üste disiplin suçları işleyerek” kendisini ordudan attırdı. Yunan subaylarıyla ilişki kurdu.
Askerlikten atılmış, devletine öfkeli eski bir subay görünümündeydi, bu yüzden işbirlikçi olduğu düşünülüyordu.
İzmir halkı Yunan tarafına geçen Mümin’e “gâvur” lakabı takmıştı. Halbuki, canını ortaya koymuş bir yurtseverdi, Mustafa Kemal’in istihbarat elemanıydı. Yunan tarafına çalışıyormuş gibi görünüp, Ankara’ya hayati bilgiler aktarıyordu.
Neticede deşifre oldu, tutuklandı.
Yunan askeri mahkemesi tarafından idama mahkûm edildi.
O sırada savaş sona erdi, esir değişimi gündeme geldi, idam cezası müebbete çevrildi. Atina’ya götürüldü, önce hapishaneye, sonra esir kampına konuldu.
Bizzat Mustafa Kemal’in özel takibiyle 1923’te “Trikoupis’e karşılık geri alındı. Orduya geri döndü.
İstiklal Madalyası aldı, Aksoy soyadını aldı.
Albay rütbesinden emekli oldu.
1948’de vefat etti. İzmir Balçova mezarlığında yatıyor.
Kaynak: Mustafa Kemal, Yılmaz ÖZDİL