TÜRKÇE’NİN DOĞRU VE ETKİN KULLANIMI
1. DİLDE YOZLAŞMA :
Milli birliğimizin sağlanması için milli eğitimin Türkçe yapılması, basın ve yayın kuruluşlarının da buna özen göstermesi şarttır. Dilin yok olma yolunda geçirdiği üç aşama bulunduğu tezine değinecek olursak;
Birinci Evre: Yabancı hakim gücün hedef ülkeye kendi dilinin konuşulması için ağır baskısı vardır. baskı tepeden aşağı teşvikler ve devletin kanunları yoluyla, aşağıdan yukarı halkta özenti ve moda yaratılarak olmaktadır.
İkinci Evre: Çift dilli dönemdir. Ulusal dilin kullanım alanı azalmaktadır. Eğitim yabancı dilden yapılmaya başlanmış, insanlar yabancı dili öğrenme yokuşuna sürülmüştür. Çift dillilikten ulusal dilin yok olmasına geçiş, kimse farkına varmadan oluverir. Bu evrede toplum bilinçlendirilemezse, yüzyılların değerlerini tarihin karanlık sayfalarına gömebilir.
Üçüncü Evre: Gençler artık yabancı dili ulusal dilden daha iyi bilmektedir. Velilerle çocuklar kendi dillerinde konuşamaz duruma gelmiş, bir nesil sonra çift dillilik de kalmamış ve ulusal dilin yerini yabancının dili almıştır.
Ülkemizde bugün, özellikle büyük şehirlerde tamamen yabancı dil konuşulan “Kreşler” dahi açılabilmektedir. Bu çarpık duruma müdahil olması gereken örgütler ise buna bilinçli ya da bilinçsiz olarak göz yummaktadırlar.
Eğitimi yozlaştırma çabalarında sadece yabancı dil olarak İngilizce, Fransızca’nın kullanılması akla gelmemelidir. Bunların yanında tüm yabancı dillerin ve özellikle Arapça’nın yaygın hale getirilmesi de kültürel yozlaşmanın bir şeklidir.
Diğer yandan tek dil ilkesinden adım adım vazgeçilen, Türkiye’de dil ve lehçe özgürlüğüne kavuşan farklı etnik kesimlerin dil ve lehçelerini araştırma, zenginliğini ortaya koyma, koruma ve geliştirme talepleri de arka arkaya gelecektir. Türkiye bir Cumhuriyettir ve bir ulus devletidir. Yerel dillerde eğitim ayrılıkçılığı güçlendirir. Oysa Cumhuriyet olgusunun mantığı ve özü birleştirici olmaktır, toplumun farklı öğelerini birleştirmektir. Bu nedenle, Cumhuriyetin ulusal dili olur, o da yozlaşmamış bir Türkçe’dir.
Kültürel yozlaşmadan etkilenen dilimize yabancı kelimeler girmiştir. “Her bireysel ya da toplumsal bozulmanın ilk belirtileri dildeki yozlaşmadan başlamaktadır.”
2. TÜRKÇE’NİN DOĞRU VE ETKİN KULLANIMI :
Türkçenin kuralları hiçbir dilde görülmeyecek kadar yalın ve basittir. Dil öğrenimi, ana dilimiz bile olsa dünyanın en zor bilgi alanlarından birisidir. Çünkü öğrenilecek unsurlar sonsuzdur. Türkçe diğer dillere göre büyük bir kurallılık sergilediğinden göreceli olarak bize büyük kolaylıklar sağlamaktadır. Ancak Türkçenin bize sağladığı bu kolaylık, dilimizin aleyhine bir durum yaratmaktadır. Dilimizi doğru kullanmak için bir çaba göstermemiz gerekmediği duygusuna kapılıyoruz.
Türkçeyi daha doğru kullanabilmeniz için onun hangi alanlarına eğilmeniz gerektiğini kısaca hatırlatmak yararlı olacaktır ;
Türkçe, eklemeli bir dil olduğundan ek sistemini çok iyi tanımak gerekmektedir. Çünkü bu eklerin çok ince görevleri vardır. Etkili bir anlatıma ulaşmak için bu ek sistemini mükemmel olarak öğrenmeniz gerekmektedir. Örneğin “Bul-u-n-du” veya “gül-ü-n-dü” kelimelerindeki “n” ekinin veya “Görüldü” veya “tutuldu” kelimelerindeki “l” ekinin görevini doğru tespit edemememiz mümkündür. Güzel ve doğru Türkçeye ulaşmanın ilk şartı bu ek sistemini eksiksiz olarak bilmektir.
Güzel ve doğru Türkçeye ulaşmak isteyenlerin üzerinde çalışacağı ikinci konu, Türkçenin eylem sistemidir. Türkler, aktif bir millet olduğundan dilimiz fiil yönünden çok zengindir ve olağanüstü kolay ve kurallı bir çekim sistemine sahiptir. Buna karşılık ad soylu kelimelerimiz azdır. Bu da dilimizin zayıf yönünü oluşturur. Ancak Türkçe, fiillerden ad yaparak, yardımcı fiillerden ve yineleme öbeklerinden yararlanarak bu zayıftan bir zenginlik alanı yaratmıştır. Bundan dolayı fiillerin, Türkçenin temelini oluşturduğunu söyleyebiliriz. Fiilleri, fiil yapım eklerini, fiil çekim sistemini, yardımcı fiilleri, fiilimsileri yani bağ fiilleri ve sıfat fiilleri gereğince tanımadan Türkçeyi doğru kullanmak mümkün değildir.
Nihayet Türkçenin en önemli fiili olan “cevher fiili”nden, günümüzdeki adlarıyla “ek fiil”den yani şu minicik “imek” fiilinden söz açmalıyız. İsim cümlelerinde ve birleşik zaman çekiminde ortaya çıkan bu fiil, Türkçenin sırlarından birisini oluşturur.
İsim tamlaması, Türkçeyi doğru kullanmak isteyenlerin üzerinde en fazla duracakları konulardan biridir. Bu herkesin bildiği basit bir konudur, bununla birlikte tamlamalar bizi en sık yanıltan alanların başında yer alır. İsim tamlaması uzadıkça ve diğer söz gruplarını içine aldıkça bize konuşmacı hatta dinleyici olarak çetin sorunlar çıkarır. Sizlere isim tamlamalarına hakim olmanızı öneririz. Tamlamalara hakim olan, Türkçede kolay kolay yanlışlık yapmaz.
Türkçe çok renkli bir dildir; yabancı uzmanlar, Türkçenin bu özelliğini sık sık vurgulamışlardır. Türkçeye bu özelliğini veren deyimler ve ata sözleridir. “Eli ermemek, gözü arkada kalmak, daldan dala konmak, dört elle sarılmak” deyimleri gerçekten gözlerimizin önüne canlı tablolar serer.
Türk dilinin bütün özellikleri, kuralları henüz tespit edilmemiştir. Türkçenin inceliklerini öğrenmek ve onu doğru kullanmak isteyenlerin Türkçe deyimleri, atasözlerini, türküleri, manileri, bilmeceleri incelemeleri gerekir. Türkçenin henüz dil bilgisi kitaplarına geçmemiş bütün güzelliklerini, bütün kurallarını onlarda bulabilirsiniz. Türkçenin inceliklerini öğrenmenin diğer bir yolu klasik eserlerimizi okumaktır. Bilim alanında en yeni kitapları okuyunuz, sanat alanında ise baş yapıtları tercih ediniz.
Dili doğru kullanmak ve doğru anlatmak amacına ulaşmak için birkaç alanda bilgi sahibi olmamız ve bu sahalardaki bilgilerimizden yararlanmamız gerekmektedir. Bütün büyük başarılar gibi dili doğru kullanma başarısına ulaşmamız da bazı bilgi dallarına ilgi duymamıza bağlıdır. Doğru bir anlatıma ulaşmak isteyenler düşünme sanatından, dil bilimi ve dil bilgisinden, kompozisyon sanatından yararlanmak zorundadır.
Günümüzde dili doğru kullanma anlayışı bunların da ötesine geçmiştir. Çağdaş anlayış, artık bizden dilimizin oluşturduğu soyut sistemi tanımamızı, dilde ölçü fikrini göz önünde bulundurmamızı ve dil ile dilin kullanıldığı ortam arasındaki ilişkiyi söze yansıtmamızı istemektedir.
Düşünmek sanatı; fark etmek, seçmek, sınıflandırmak, karşılaştırmak, çözümlemek ve sentez yapmak sanatıdır. Bu sanatı öğrenmek isteyenler dilin büyülü dünyasından işe başlayabilirler.
TÜRKÇEYİ DOĞRU KULLANALIM
Dili ile kendini ifade edemeyen, birbirini anlamayan, geçmişini bugünle birleştiremeyen, dilini geliştiremeyen milletler yok olmaya mahkumdur. Ne yazık ki etrafımız son zamanlarda artan bir yozlaşma ile doldu. Türkçe yerini hiçbir devlete ait olmayan bir lisana bıraktı. Tıpkı Osmanlıcanın hiçbir dile ait olmaması gibi.
Patisserie’ler, argolar, cep mesajlarındaki kısaltmalar, internet dili, yabancı kelimelerin Türkçeye sözde uyarlanarak kültür / tahsil göstergesi olarak gururla kullanılması Türkçeye hep zarar verdi… Veriyor…
Gelin çevremizi bilinçlendirelim. Önayak olalım. Türkçe bize, biz dünyaya yeteriz. Yeter ki onu doğru kullanalım.