Teğmen Hulusi Atak
Yaralı Teğmen Hulusi (Atak) iki gündür yollardaydı. Sakarya Savaşı’nın ilk günü yaralanmış, at arabasıyla demiryoluna, oradan trenle Ankara’ya getirilmişti. Yarasının öldürücü olmadığı saptanınca, Keskin hastanesine gönderilmesi kararlaştırılmıştı. Çünkü Ankara hastanesi, ağır ve uzun yolculuğa dayanamayacak yaralılara ayrılmıştı.
Polatlı yönünden gelen demiryolu Ankara’da bitiyordu. Ankara’dan doğuya demiryolunun uzanmamasının sakıncaları Birinci Dünya Savaşının başlarında hemen görülmüş, dar hatlı bir demiryolu olan dekovil raylarının Sivas’a doğru döşenmesine başlanılmıştı. Eli kazma ve kürek tutabilen Türkler cephelerde dövüştüklerinden, yapımda askere alınan Rumlardan kurulu İşçi Taburları kullanılmıştı. Dar dekovil hattı Elmadağ ve Yahşihan (Kırıkkale) üzerinden geçerek Ankara’nın 127 kilometre uzağındaki İzzettin’de bitiyordu.
Teğmen Hulusi, öteki yaralılarla birlikte küçük bir lokomotifin çektiği yine küçücük vagonlardan oluşan trenle Ankara’dan Yahşihan’a gelmişti. Orada, trenden kağnılara aktarılmıştı. Keskin otuz kilometre ötedeydi, ama kağnılarla bir günlük yoldu.
Yaralı kafilesi yola koyulunca yaralılar için çileli bir yolculuk başlamıştı. Yaysız, en küçük bir taşa gelince içindekileri tepeden tırnağa sarsan kağnılar, yaralıların acılarını arttırıyordu. Anadolu bozkırını kavuran dayanılmaz güneşe bir de kağnı sarsıntısının verdiği acı eklenince, o zamana dek dişlerini kenetlemeyi başaran yaralılar bile iniltilerini gizleyemez olmuşlardı. Kağnı gıcırtılarına iniltiler karışıyor, kafile karınca yürüyüşüyle ilerliyordu.
Kafile üç dört saatlik bir yolculuktan sonra ağaçlık bir yerde durmuştu. Burası bir su başı, cepheye cephane ve yiyecek taşıyan ulaşım kollarının konak yeriydi. Birçok yüklü kağnı ve katır ağaçların altlarına çekilmiş, sürücü kadınlar hayvanları suluyordu. Yaralı kafilesinin kağnıları da ağaçların gölgesine dağıtılmış, yürüyebilecek durumdaki yaralılar çeşmenin başına toplanmışlar, kimi ellerini yüzlerini yıkıyor, kimi kağnıda kalan arkadaşlarına su taşıyordu.
Bu sırada hafif bir çığlık duyuldu. Ardından ulaşım kolundaki kağnılardan birinin önünde kadınların toplandığı görüldü. Sürücülerden hamile bir kadın bir erkek çocuk doğurmuştu. Kadını, yaralı kafilesine katıp keskin hastanesine göndermek istediler. Yorgunluktan ve acıdan iyice kısılmış bir sesle verilen yanıt herkesi şaşırttı :
“Cephedeki silah, dedi, cephane bekliyor, oraya cephane yetiştirmeliyim. Geriye dönemem!”
Teğmen Hulusi, soylu Anadolu kadınının bu kaygısı karşısında bütün yaralıların yüzlerinin al al olduğunu gördü.