Siyonizm adını hiç duydunuz mu
BU YAZIYI LÜTFEN OKUYUN !
Çanakkale Zaferi anma törenlerinden esinlenerek bulduğumuz bu başlık Türk halkının nasıl siyonizmden habersiz yaşadığına, siyonizmin nasıl ekranlara ve sokaklara hatta kurumlara kadar sessizce girdiğine, çokbilmiş kimi çakma aydınların nasıl dünya ve Ortadoğu’daki gelişmelere sessiz kaldığına, yanı başımızda süregelen Siyonist tehditlerde nasıl bazı isimlerin sinsice güldüğüne ve maalesef Siyonist felsefesini destekleyenlerin nasıl yerleşik ve büyük bir güce sahip olabildiğine ironik bir yaklaşımdır.
Özetlersek siyonizm, Yeni dünya düzeni sloganıyla lanse edilmiş ama aslında tamamen dini mahiyet taşıyan, İsrail ve Yahudi kaynaklı, tahrif edilmiş Tevrat’tan ve o Tevrat’tan üretilmiş Talmud (tefsir) ve Kabala (Siyonist yaşam normlarını belirleyen Kara büyü kitabı)’dan güç alan, tarihi Sümerlere dek uzanan, hedefi coğrafi olarak ülkemiz topraklarının bir kısmını da kapsayan bir şeytani planın adıdır. Hedefine varmasına yakın zamanda da özellikle Kudüs’te İslam ülkeleri ile çatışması kaçınılmazdır.
Öncelikle belirtmek gereken iki konu vardır. İlki Yahudi veya İsrail vatandaşı olup ta siyonizme bulaşmamış (Gerçek Musevilere) olanlara sözümüz yoktur. İkincisi siyonizmin başardığı en büyük zafer kendisini saçma bir komplo teorisi olarak göstermek ve kabul ihtimal derecesinden en alt sıraya yerleştirmektir. Yani en aydın geçinenler dahi burada yazılanlara saçma diyecek ve gerçekleşmesine imkânsız yorumu yapacaktır.
Oysa gerçek tamamen farklıdır ve siyonizm hedefine ulaşmak için son hamlelerini yapmaya hazırlanmaktadır.
Konunun dini yönüne dair detaylı bilgi almak isteyen okurlar buradan istifade edebilirler.
Konunun fiziki yani yaşama ait yanı ise şu şekilde izah edilebilir. Ortadoğu’da yakın zaman önce başlayan Arap baharı ve onun öncesinde başlayan Bop (Büyük Ortadoğu Projesi) planı, İslami terör söylentileri, 11 Eylül saldırıları ile başlayan İslamofobi gayretleri, belki daha öncesi başlayan Irak’ın işgali, Kuzey Irak’ın teşkili, İran’ın nükleer terörist ilanı, bu arada ülkemizin dünya gözünde yanlızlaştırılması denemeleri, finans piyasalarındaki oynamalar, İşid türü terör saldırıları, Suriye’de yaşananlar ve Suriyeli göçmenler vs.. hep bu planın bir parçasıdır. Yine yurt içinde yaşanan kalkışmalar vs..
Kudüs’ün İsrail toprağı ve sonra İsrail’in (muhtemel) başkent ilan edilmesi, ardından Golan tepelerinin tek taraflı olarak İsrail’e altın tepside sunulmaya çalışılması bu adımların son ayak sesleridir. Bazı süper güçlerin bu oyuna verdikleri mesnetsiz destekler ise dünya cephelerinin ne durumda olduğunu göstermektedir. (Golan adının nereden geldiği, ne demek olduğu ve mason teşkilatlarının sembolü olan işaretin ortasındaki G harfi arasındaki ilişki okurlarca çok iyi anlaşılmalıdır.)
Denilebilir ki felsefe olarak siyonizm evvela vadedilmiş toprakları ele geçirecek, sonra Kudüs’te Hz. Süleyman Tapınağını yeniden inşa edecek (Bu arada Hz. Ömer cami yıkılacak) ve Mesih’in gelişine ortam hazırlanacaktır. Buna paralel bir zamanda da siyonizm gizli bir adada halen Deccal’ı eğitmektedir ve yakında (Mesih denen üçüncü safha kişisinin Şam’da bir camiye inmesinden hemen önce) tarih sahnesine çıkaracak ve Mesih’in o deccalı ortaya çıkmasından kırk gün sonra öldürmesini temin edecektir. Bu arada Deccal dünyayı kasıp kavuracak, terör ve şiddet üretecek, ama Mesih diye tanıtılacak kimse her üç ana Kutsal Kitabı’da ezbere bilir vaziyette o deccalı alenen öldürecektir. (Bu fasıl dini gerekçeler paralelinde kendi tabanlarını ikna etmek için ve özellikle halen yarısına yakını çoktan Yahudileşmiş olduğunun farkında dahi olmayan Hristiyan toplumları saflarına çekmek için şarttır.)
Senaryo şimdilik şöyledir ve fakat elbette zamanı meçhuldür ve planda ufak değişiklikler elbet yapacaklardır; evvela İsrail ortadan kalkmadıkça Ortadoğu’ya ve dünyaya huzur yok mesajı akıllara iyice yerleştirilecek ve bu sayede bir lider İslam ülkesinin (Muhtemel İran) İsrail’e ilk nükleer füzeyi atması (Hz. Ömer camisini yıkmalarını takiben) sağlanacaktır. Akabinde İsrail savunma hakkını kullanıyorum gerekçesiyle (İlk roketi İsrail atmayacaktır) Ortadoğu’yu kana bulayacak ve bölgesel bir Arap – İsrail savaşı başlayacaktır. Türkiye başta bu savaşa tarafsız kalacak ama daha sonra muhtemeldir İran’a müdahalede bulunacak dış güçlere topraklarını açınca İran’ın saldırılarına maruz kalacak ve bu sayede mecburen savaşa girecektir. Bunun neticesi ise Türk – İran savaşı olacaktır.
Bu arada alanda savaşan tüm milletlerin askerleri birkaç üst düzey yönetici dışında aslen Müslüman (!) olacaktır. Çünkü bu savaşın gayesi Müslümanları ortadan kaldırmaktır.
(Bu saldırıların öncesinde diğer Müslüman ülkelerin Kudüs’e uzanan İsrail’e kuzeyden ve doğudan müdahalesini engellemek adına oluşturulan tampon bölge nedeniyle (Kuzey Irak) İran ve Türkiye duruma müdahale edemeyecek, ederse ABD silah ve askerleriyle takviye edilmiş sözde Kuzey Irak ama aslında PYD denen terör örgütü ile savaşmak zorunda kalacaktır. Yani PYD’nin o coğrafyadaki mevcudiyetinin maksadı ileriki tarihte İsrail’in kuzeyini korumaktır.)
Savaşın bölgesel kalmasına elbette rıza göstermeyecek olan siyonizm, Kuzey Kore vasıtasıyla savaşı Çin ve Japonya’ya, dolayısıyla Rusya ve Avrupa’ya ve yani dünya savaşına çevirecektir. Bu sayede yaklaşık üç yıl sürecek savaş neticesi yaklaşık 500 milyon insan (çoğu Müslüman) ölecek ve savaş sonu sınırların yeniden belirlenmesi ihtiyacı hasıl olacaktır. İşte tam o anda da Yeni Dünya Düzeni diye uydurulan BOP planı devreye girecek ve on üç krallıklı (İsrail liderliğindeki üç krallık ve diğer on krallık) düzen kurulacak, yine bu arada Fırat ve Dicle arası Türkiye toprakları da elimizden çıkacaktır.
Sonrasında liderleri kadın olan (siyonizmin başı İblis dişi bir cin olduğundan liderler kadın olmak zorundadır) bu krallıklar (başkanlık veya monarşik sistemler) Yahudi (ama aslında siyonizm denen şeytan dini) egemenliğinde dünyaya hükmetmeye başlayacaktır.
Buraya kadar anlatılan senaryo özellikle siyonizm konusuna yabancı olanlar için kabullenmesi bir hayli zor bir şeydir. Lakin bazı şeyleri değişse de gidilen yolun görünen açık ucudur.
Detaya ait bilgi vermek gerekirse o savaş esnasında mesela Siyonist para babaları, Güneybatı Avustralya’da (Newman) bir madende (içinde on yıl yetecek kadar ilaç, yemek vs. olacaktır, madenin metalik ve manyetik yapısı gereği radarla tespiti dahi zordur ve dahası savaş sonrası geçerli olacak tek para birimi olan altını şimdiden stoklamaktadırlar) ölmemek için saklanıyor olacaklar, savaşta muhtemelen klonlanmış (!) insanlar, robotik sistemler ve o ülkelerdeki Müslüman olan askerler savaşacaktır.
Bu kısma kadar olanların dini temeli ise şudur; Tahrif edilmiş Tevrat dinen makbul olmaktan çıkmıştır ama siyonizm inatla kendi dinini Tevrat üstüne kurar ki felsefesi seçkin ırk ideolojisidir. Yani Yahudi olmayanların, Yahudi anadan doğmayanların hayat hakkı dahi yoktur. Vadedilmiş toprakları ele geçirmek ve dünyaya egemen olmak için her şey sözde onlara mubahtır. Tefsir mahiyetindeki Talmud ve yaşam felsefesi mahiyetindeki Kabala buna göre kaleme alınmıştır, gaye dişi cin İblis’in yardımıyla, halen Arş’daki altı Rab’den biri olan cinlerin Rabbi (Ba’l)’ı yeryüzüne egemen kılmak, yani Yaratış’ta Allah ile birlikte diğer altı Rab’bi de aynı kudrette kabul ettirerek (Böylece Rab sayısı yedi olur ki siyonizmin yıldızları hep yedi uçludur.) yeryüzünde insan yapımı dini saçma da olsa egemen kılmak ve bu sayede İblis’in daha insan yaratılırken lanetlenerek cehenneme mahkum edilmesi esnasında verdiği ahde uygun olarak tüm insanları iman ve Allah çizgisinden çıkarmaktır.
Asıl plan bu dini gayedir ve Yeni Dünya düzeni adına tüm yapılanlar Kur’an’ın bizleri açıkça uyardığı şeytani faaliyetleri hayata geçirmek ve İblis’in ahdini gerçekleştirmek için atılan adımlardır.
Siyonizmin yapılanmasında tepede üç haham ve altında yetmişler meclisi vardır ve daha altta birbirinden ve kendi liderlerinden başka liderlerin kimliğinden habersiz binlerce insan ve onların emrinde de binlerce uşak ve köle vardır. Yapılanmaları hiyerarşiktir, gizlidir, kadimdir, eskidir. Tepedeki hahamlar günlük gelişmelere uygun olarak dini ayetleri elleriyle yazarlar, mucize tabir ettikleri olayların zamanını güncel gelişmelere göre kaydırırlar, Marduk türü yalanları, Ufo türü saçmalıkları, insanın kainatın merkezi olduğu türden değişik saplantıları öne çıkararak Kur’an’ın tam zıddına çalışırlar. Bu son cümle önemlidir çünkü şeytan dini siyonizm, Kur’an ile bildirilen hakikatlerin tam tersidir.
Bu arada ergen olmayan çocuklara tecavüzler, erkeklerle cinsel temaslar, daha bebek olan gelinler, terör ve cinayetler, sapıklıklar, hep Talmud kökenli İsrailiyat aşılarıdır ve malesef Filistin’lileri öldüren İsrail askerlerinin çektiği halaylara anlam veremeyen insanlık o askerlerin kendi şeytani dinlerince aslında günah işlemediklerini ve hatta hayırlı bir iş yaptıklarını kabul ettiklerini anlamak zorundadır. Çünkü her gün sekiz saat aldıkları dini eğitim ile kendilerine öğretilenler yahudi olmayan toplumları öldürmenin, tecavüz etmenin, borcu geri ödememenin günah olmadığını söylemekte, yahudi anadan doğmayanları danalardan da aşağı görmelerini emretmektedir.
Hatta … o kitapları onlara yahudi olmayan kadınları karnındaki bebekleriyle birlikte öldürmeleri durumunda dahi günah kazanmayacaklarını telkin etmektedir.
O kadar ki sabetaylar yani çakma-devşirme yahudiler kurulacak siyonist krallıklarda kapıdaki muhafızlar olmaya rıza göstermekte, sabetay dahi olamayacak diğer insanlık ise Hz. Süleyman emrinde çalıştırılan cinlerden daha da ağır şartlarda (intikam hisleri ezelidir) madenlerde, taş ocaklarında çalışmaya zorlanacaktır. (Bunu daha iyi anlamak için Hollywood filmlerindeki suçlulara bakmak yeter.)
Bu şunun için önemlidir. Kur’an okumayan, okusa da anlamadığı dilde okumaya mecbur edilenlerin cennete gitmesine Allah aksini dilemedikçe imkan yoktur. Çünkü yukarıda bahsedilen dini hususların tamamı Kur’an ihbarıdır ve daha fatiha’nın mealinden, İblis’in ahdinden habersiz insanlığın bu Siyonist saldırılardan korunması mümkün değildir.
Mesele korunmak, kurtulmak veya yenmek de değildir. Mesele doğru tarafta olmak, aldanmamak, sapmamak, yenemesek de şerefle ölmek, Allah dostları ve doğrular yanında olmaya sebatla devam ve bunu ispat etmektir. Yani Allah’ın yine Kur’an’da bildirdiği üzere inanç sahipleri Allah yolunda bu şeytani plana karşı koyacak, bu uğurda cihat edecek, mal ve canlarını ortaya koyacak, belki yarısı mal ve canlarını feda ettikten sonradır ki Allah’ın yardımı tıpkı Uhud ve Bedir’de olduğu gibi sonradan gelecektir. Ama kazanan daima ve mutlaka Allah ve Peygamberi olacak, iman ve inanç cephesi şeytani güçleri elbet yenecektir.
Yine çünkü İblis, Yüce Allah’tan insanların diriltileceği güne kadar yani mahşere kadar süre istemiş ama Yüce Allah belli süreye dek (kıyametten önceye dek) süre vermiştir ki süre verilen sadece İblis değildir. Demek ki ahir zamanın sonuna doğru şer güçler mutlaka yenilecek ve nihayete yakın zamanda iyiler çoğalacaktır.
İblis, şeytan, tagut diye Kur’an’da isimlendirilen bu şer cephesinin, askerli ve soyuyla tanınması, israiloğulları ve beniisrail halkı tabirlerinin mahiyetini anlaması, israil adının menşeini fark etmesi zorunludur.
O halde dinen fert olarak Mustafa Kemal Atatürk’ün yoğun gayretleri ve desteği ile uğraştığı istikamette dini yaban otlarından temizleyerek, manevi mikroplardan (yobazlardan) uzaklaştırarak, sadece Kur’an’a kılavuzlayarak, laik bir şekilde, akıl ve bilimi öncü kılarak, dini anlayarak ve aklederek yaşamak ve mutlak iyi ve mutlak kötüyü tarifte sadece Kur’an ve kalbi rehber edinmektir.
Millet olarak ise yapılması gereken Türk’lükten gelen mertlik, kahramanlık ve şerefi azaltmadan, ayrışmadan, bölünmeden, Türk Bayrağı ve Misak-ı Milli etrafında birleşmek, Ulusça tamama yakın vaziyette tabi olduğumuz Kur’an dini İslam’ı anlayarak ve tanıyarak, bu dine aykırı davrananları teşhis ve tespit etmek, onların oyununa gelmemek ve aldanmamak, bu arada da siyonizm uşaklarını etkisiz hale getirmektir.
Türk’lere Yüce Allah’ın bu coğrafyayı nasip etmesi boşuna değildir. Ulu Önder Atatürk’ün Türk tarihi ve Türk dil tezi çalışmaları boşuna değildir. Dünyanın merkezi durumundaki Anadolu’ya leş kargaları gibi üşüşen düşmanlara karşı bu milletin Ulu Önder Atatürk önderliğinde zafer kazanması imanı ve milletinden aldığı Türklük kabiliyeti neticesidir.
Siyonizmin ülkemiz üzerindeki ilk oyunu Türklük ve Müslümanlığı ayırmaktır ki aslen Türk demek ‘Türk ve Müslüman’ demektir. Sonradan İslam ile Türklüğü ayırmak isteyenlerin gayesi ise yukarıdaki paragraflarda bahsedilen ayrıştırma gayesidir. Atatürk’ün milletçe bir ve beraber olunması gereğini işaret eden ilkelerindeki ana gaye ayrışmamak emridir ki bu aynı zamanda iman kardeşliği adı ile Kur’an emridir.
Siyonizmin kahraman Türk Milletini silahla etkisiz kılamayacağı açık olduğu için de tüm gayesi bel altı vurmak, asimetrik olarak saldırmak, entrikalarla milletin düzen ve inancını yerle bir etmektir.
Bu gayret evvela dinde başlar ki hurafelerle, örflerle, sahte ve uydurma hadislerle, tarikatlarla, mezhep çatışmalarıyla paramparça edilmek istenen İslam’ın bu acınası hali siyonizmin zaferidir. Arapçaya mahkûm, İsrailiyat altında inleyen İslam bugün Kur’an dini değilse, başta diyanet olmak üzere dini ve ilmi aydınlar sessiz kalıyorsa bu gaflet aynı zamanda Ulus’un Türklük ve İslamiyet’te sınıfta kaldığının da ispatıdır.
Laikliği dinsizlik, dinsizliği laiklikle eş anlamda kullanan ve karşı tarafı düşman gören yaklaşımların tümü siyonizmin ektiği günah tohumlarının eseridir, tümü yanlıştır. Atatürk düşmanlığı İslam’ı yaban otlarından temizlemek isteyen ve Türklüğün unutulmuş değerlerini yeniden canlandırmaya gayret eden inanca düşman olmaktır.
Etnik veya mezhepsel olarak Ulus’u kutuplaştırmak, Kürt ve Terör sorunu tanımlamalarını aynı manada kullanmak, değişik mezhepleri dinden saymamak, gibi kalibrasyonu bozulmuş müdahaleler, olması gereken namus ve inanç ayrımına da engel olmaktadır.
Türklüğün ve dinin bilinmemesi ise ortamı münafıklara ve sahtekar hortumculara bırakmıştır ki azınlık durumundaki gerçek kullar bundan acı çekmektedir.
Siyonizm eçcinsellik, bilgisayar oyunları, reklam ve diziler, evlilik programları, Hollywood yapımı dev bütçeli filmlerle, GDO’lu tohumlarla, üretimleri küçültmekle, teknolojik tehditlerle, siber saldırılarla, masonik imajlarla, havadan kısırlaştıran ve kalp krizine sebep olan (sözde ozon tabakası deliğini onarmak için) ilaçlamalarla, deprem bombaları ve kasırga yönlendiricilerle hayatımıza ve yatak odalarımıza kadar girmiş vaziyettedir.
Ezeli bir şeytani inanç sistemi olan siyonizm Sümerler zamanı tarih sahnesinde (Sığır’a tapmakla çıktığı pagan dini zamanlarından itibaren) göründüğü andan itibaren sistemli ve kararlı vaziyette mevcudiyetine ve intikamına sistemleşmiş olarak devam etmekte ana kabul olarak ‘Dediğime bakma, yaptığıma bak’ felsefesini benimsemektedir.
Paraya, güce, teknolojiyi, siyasi ve askeri tüm kararlara egemen, petrolden radyoaktif maddelere kadar her şeye sahip siyon cephesinin hala Ortadoğu’da ne aradığının cevabı yukarıdaki satırlarda gizlidir.
Masonlar bu gizli yapıda aralarda ve altlardadır ki her dinden, her işten, her milliyetten sayısız asker, sivil, bilim adamı, gazeteci, avukat, yazar vs… masonik sisteme kaydolmakla yönetim kademelerine gelmekte, servetlere erişmektedir. Tek şart o yönetime geldiklerinde altlarındakileri örgütün kendi istikametinde değiştirmeleridir.
Hz. Süleyman emrinde çalışan dalgıç ve inşaat ustası cinlerin (izah Kur’an’ındır) çalışma, ortam ve sözde yaşadıkları zorluklardan esinlenen, işaret ve sembollerinde o zamanları hatırlatan (Hiram Ustanın öldürülmesi, gönye-pergel vs.) mason teşkilatlarının gayesi, siyonizmin alt şubeleri olarak şeytani plana sahada destek vermeleridir. Oysa kendileri en tepelere çıkana kadar bu gerçekten habersiz yaşarlar ve sözde dünya kültürüne ve insanlığa hizmet ettiklerini sanırlar.
Mesele bu yazıya sığmayacak kadar derindir, kapsamlıdır.
Bilinmesi gereken kendisini Türk ve Müslüman gören herkesin evvela Kur’an’ı anlayarak okumak suretiyle şeytanın ahdinden ve Allah’ın karşı ahdinden haberdar olması, sonra Adem (as) ve evlatlarından itibaren yeryüzüne ceza olarak gönderilen şeytan ve soyunun faaliyet ve amaçlarını sezmeye çalışması, yakın zamanda ve hemen yakın gelecekte yapılması gerekenleri idrake çalışması, bu pis senaryo içinde Türk ve İslam olmanın kıymetin anlaması, Atatürk’ün nasıl bir şans ve nimet olduğunu kabul etmesi, olan bitenleri yorumlarken akıl ve bilimi rehber edinirken, dini ikaz ve ihbarları da birlikte değerlendirmesidir.
Buradan çıkacak en can alıcı sonuç ise şudur; bir insan sadece millet olmakla veya akıldan başka rehber tanımamakla kurtuluşa eremez ki modern zaman batı toplumlarının mutsuzluk sebebi budur. Et ve kemikten ibaret olmayan insanın ruhu ve şuuru, vicdan ve kalple beslenir ve hayata bakışta akıl ve kalbi buluşturanlardan başkası muvaffak olamaz.
Yani İslam olarak sadece Allah’a iman etmek, şeytanlara aldanmamak, Atatürk ve Türklük bilincinden taviz vermemek, parçalanmamak kaçınılmaz olan iki fazilettir.
Din bilinmezse şeytani planlar anlaşılamaz, Türklük bilinci uyanamazsa şeytanların yeryüzü egemenliğine karşı durulacak mücadele verilemez. Kaderin Türk milletine yüklediği kaçınılmaz görev sadece kendisi için değil tüm dünya, tüm İslam âlemi ve tüm mazlumlar adına bu şer güçlerle mücadelede önderlik etmektir.
Bu tarih boyunca böyle olmuştur ve yine öyle olacaktır.
Bunun temini içinse modern zamanlarda ekranlara, medyaya, sosyal hayata giren Siyonist zehirlerin engellenmesi, aklın kullanılır hale getirilmesi şarttır.
Bu yazı sitenin ana karakterine uygun değil gibi görünse de içerik olarak kesinlikle uygundur ve kaleme alınmasındaki maksat olup bitenlerin sadece beşeri veya ulusal kaynaklı olmadığını izaha çalışmaktır. Detaya dair bilgi arzu eden okurlar buradan bilgi sahibi olabilirler.
Netice olarak; Türk Milleti Kur’an İslam’ına dönmek, siyonizmi tanımak, Millet olma bilinciyle birleşmek ve geleceğe güvenle bakabilmek için akıllarda ve kalplerdeki karanlık dehlizleri yok etmek zorundadır.
Bir çeyrek altına iradesini satan, batının saçma müziklerini örnek alıp acayip kıyafetlerle dolaşan, estetik ameliyatlara, lüks ve israfa milyonlar harcayan, hırsızlıkları normal sayan, dini arap örfleri ile eş tutan, anlayarak okunan Kur’an’dan sevap kazanılamayacağını söyleyen anlayış ile bir yerlere gelinmesi mümkün değildir.
Atatürk Türk Milletine bir Allah lütfudur, kurtuluş için yardımdır, kaderin verdiği mesuliyet gereği Milletimize bir armağandır. O’ndan alınacak feyz ile yaşamak hem dini hem beşeri manada pis, kötü, çirkin ve yanlışları anlamaya yeterdir. Çünkü O’nun ilkeleri dini kenara koymayan aksine dini anlaşılır kılarak tamamen Kur’an mihverine oturtmaya çalışan bir gayedir. O’nun Türk’lüğe dair demeç ve fikirleri ezelden gelen mertlik ve kahramanlığın hatırlatılmasından ibarettir.
Bu çağda, yaklaşan 23 Nisan ve 19 Mayıs Milli bayramlarının da heyecanıyla Türk Ulusu artık uyanmalı, Cumhuriyet’e sarılarak, Atatürk etrafında kenetlenerek, bir ve beraber olarak, Kur’an İslam’ına kalplerde yer vererek, medeniyet ve selamet yolunda yürümelidir.
Siyonizm ancak bu şekilde engellenebilir ve ancak bu sayede beka sağlanabilir. Bu sebeple milletin ve İslam’ın bekası deniliyorsa sorun ve cevap yukarıdaki satırlardadır.
Şimdi …
Yukarıda anlatılan plan şeytanların planıdır ve Allah elbette buna müsade etmeyecektir ama muhtemeldir ki bu uğurda çok canlar feda edilecektir.
Tüm bu yazılanları komplo teorisi diye tanımlamak kolay olan ve ilk akla gelendir. Ama tüm okuyucular bu satırları iki kez okursa ardından Kur’an’a müracat ederse, biraz araştırır ve Atatürk ilkelerinin ne anlama geldiğini bir kez daha hatırlarsa gerçek olduğunu görecektir.
Tüm bu gerçekleri anlatmaya çalışan çok değerli sayısız aydın vardır. fakat onların eserleri hep bu yalanlama ve masal sanma gafleti yüzünden kitlelere ulaşamamaktadır. Muhtemeldir bu yazı da gerektiği alakayı bulamayacaktır.
Ancak unutulmasın ki artık tebliğ yapılmıştır, kimse haberim yok diyemez ve artık konu açıkça ortadadır. Bu andan sonra kişisel mesuliyet safhasıdır ve vebal kaçınılmazdır.
Türk ve Müslüman olarak bu vebalin gereğini yapmak, bahşedilen akıl ve kalp gereği herkes için zorunluluktur. Yapan kazanır…. yapmayan kaybeder.
Münafık ve sahtekarlar ise daima kaybeder….
Aldananlar ve aldanmayı sevenler içinse zaten kurtuluş yoktur.
Şehit olma imanındakiler ve Türk – Müslüman olarak Allah yolunda canıyla mücadele etmek arzusundakiler ise canlarını yitirse de daima kazanır.
Siyonizmin ilk üç hedefi; içlerinden olduğu halde Hristiyanlık dinini getiren İsa (as) Peygamber, İslam ve Türklüktür. Bu üç düşman anlaşılırsa, Türkiye’nin neden ve hangi saldırılara kimlerce acımasızca maruz bırakıldığı, adaletsiz ve hakkaniyetsiz olarak yaşananlar, Osmanlı’dan itibaren iç ve dış işbirlikçilerin gayretleri daha iyi anlaşılacak ve bu sayede de dinin nasıl alet edildiği fark edilecek, Atatürk’ün ömrünü feda ettiği mücadele ve aydınlanma, Cumhuriyet ve laik düzen daha kıymetli olacaktır.
ULU ÖNDER MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’ÜN MASONİK TEŞKİLATLARI DÜNYADA İLK VE TEK OLARAK ONÜÇ SENE ZARFINCA KAPATMASI VE BU SÜRE ZARFINDA MASONLARA ADIM ATTIRMAMASINDAKİ HİKMET VE KUDRET İYİ ANLAŞILMALIDIR.
Türk olarak etnik ve azınlık türü ayrıştırmalara kıymet vermemek, Müslüman olarak değişik mezheplere mensup diye birilerini ayrıştırmamak, neticede BÖLÜNMEDEN; KUTUPLAŞMADAN bir ve beraber olmak varolmanın kaçınılmazıdır. Siyonizmin son sürüm şeytani oyunu Türk Milletinin Allah’tan başkasına kulluk etmez, esaret bilmez mert kudretini yenebilmek adına, kaleyi içeriden fethetmek adına entrikalarla bölmek, algılarla parçalamak ve kendi gayesi istikametinde yönetmek üzerinedir.
Unutulmasın ki düşman olan; Yahudiler (Museviler) değil, şeytana hizmet eden siyonistlerdir. Ve tüm siyonistler amansız bir şekilde insanlı aleyhine çalışmaktadır.
Burada anlatılmaya çalışılan şey ise yahudi düşmanlığı değil tam aksine Musevilerin bu siyonistlerden olmadığının vurgulanması gayretidir. Neticede ulus olarak tüm milletler bağımsızlığımıza kast etmedikleri müddetçe dostumuzdur, tüm diğer dinlere mensup olanlar dinimize ve kutsallarımıza tecavüz etmedikleri müddetçe düşmanımız değildir.
Kur’an’ın tek savaşı zulümledir ve siyonizm dünyada savaşlar çıkartan, açlık ve salgınlar üreten en büyük zulümdür.
Bu yazı ile okuyucuya anlatılmak istenen de bu zulüm ve vardığı-hayal ettiği noktadır.