MUCURLU HALİT ONBAŞI
Haber götürdüğü Süvari Alayı Karargahından geri dinlenmedeki bölüğüne dönen Süvari Onbaşısı Mucurlu Halit, ana yoldan ayrıldı, atını tepeye sürdü. Biraz gitmişti ki, ilerideki çalılığa bir karaltının sindiğini sezdi. Hızla atından atladı, yere yattı. Tüfeğini çalılığa çevirdi, ateşe hazırlanırken bağırdı :
Kimdir o?
Çalılıktan bir Yunan eri elindeki tüfekle ayağa kalktı :
Kıyma ağam!
Tüfeğini yere attı. İki elini başının üstüne koyup, çalılıktan çıktı. Halit Onbaşıya doğru yürüdü.
Ateş etme, kıyma ağam!
Halit Onbaşı, tüfeğini doğrultarak dikildi :
Bizim dilimizi nerde öğrendin?
Bursalıyım ağam.
Yerlisin ha!
Yunan eri bir çırpıda içini döktü. İki gün önceki gece çarpışmalarında birliğini yitirmişti. Birliğini ararken, duyduğu seslerden Türklerin içine düştüğünü anlamıştı. Birliği geri çekilmiş olmalıydı. Yere yatıp sabahı beklemiş, gün ağarırken bu çalılığa girip saklanmıştı. İki gündür aç ve susuzdu. Korkusundan çalılıktan uzaklaşamamıştı. Kendisini atla tek başına gelirken görünce, önce vurmak istemiş, sonra vazgeçmişti. Vurmaya vuracaktı ama, silah sesini duyanların gelip yakalamalarından korkmuştu. Sonra, ata binip kaçsa nereye gidecekti? Yolu, birliğinin nerede olduğunu bilmiyordu. Teslim olmaya niyetlenip ayağa kalkmış, beni vurur öldürür korkusuyla yeniden çökmüştü. İşte o zaman görülmüştü…
Halit Onbaşı, adama baktı. İçini bir acıma duygusu kapladı. Zavallının saçı sakalına karışmıştı. Açlıktan ayakta zor duruyordu. Adamın kafasından geçenleri açıklamasını da yiğitçe bulmuş, hoşlanmıştı. Sordu :
Lan gavur. Yerli Rumların tutsak düşünce asıldıklarından haberin yok mu?
Bursalı Rum onu da açıkladı içtenlikle. Yunanlılar kendisi gibi birçok Yerli Rum’u zorla askere almışlardı. İçlerinden kaçmağa kalkan birkaç kişi olmuş, herkesin önünde ağır cezaya çarptırılmışlardı. Türk uçaklarının attığı kağıtlardan, kulağa gelen söylentilerden, Türklerin eline geçince idam edileceklerini öğrenmişlerdi. Bu yüzden sonuna dek dövüşüyordu yerli Rumlar. Ne etseler, çaresizdi…
Halit Onbaşının acıması daha da arttı.
Desene ki iki ucu boklu çomak.
He ya kardeş, dedi Bursalı. Ne yandan tutsan boka bulaşırık…
Halit Onbaşı, bölüğüne geç kaldığı korkusuna kapıldı. Adamın yürüyecek gücü yoktu.
Ulan gavur, senin çomak bana bulaştı. Şimdi ne ediyim?
Sen bilin, ağam. Ocağına düşmüşüm
Halit Onbaşı bir süre düşündü. Sonra aniden karar verdi.
Bana bak Bursalı! Bin şu ata, düş önüme. Atı elleme, o yolunu bilir. Kaçmaya davrandın mı kurşunu yapıştırırım. Cebinde kağıttı, künyeydi, ne varsa yırt at. Gayrı Türk gavuru değil, Yunan gavurusun. Kulağını dikip Türkçe bildiğini de belli etme. Bölüğe varınca karnını doyurursun. İçin hepten boş. Birden fazla yeme, sancılanırsın.
Mucurlu Halit Onbaşı, tüfeğini omuzlayıp, atın arkasından yürümeye koyuldu.