KINALI HASAN (1915)
Çanakkale köylerinden her gün yüzlerce genç savaşa katılmak üzere birliklerde toplanmaktadır. Acemi askerlerin eğitim ve teçhizatı tamamlandıktan sonra cepheye gönderilmektedir. Yüzbaşı Sırrı Bey, ikindi vakti yeni gelen erleri teftiş ederken, içlerinde bir tanesinin saçının bir tarafının kınalanmış olduğunu görür ve takılır:
– “Hiç erkek kınalanır mı?”
– “Buraya gelmeden evvel, anam kınalamıştı komutanım” der ve sebebini bilmediğini ilâve eder. Komutanın isteği üzerine anasına yazdığı mektupta; “Niye benim saçımı kınaladın? Diye sorar. Gelen cevabi mektupta ise şunlar yazılıdır:
Ey Gözümün Nuru Hasan’ım,
Köyümüzde rahat rahat oturalım mı? Vatan sevgisi içimizde alev alev yanıyor. Sen ecdadından, babandan aşağı kalamazsın… Ben, senin anan isem, beni ve seni Allah yarattı, vatan büyüttü. Allah, bu vatan için seni besledi. Bu vatanın ekmeği iliklerinde duruyor…
Sen bu ailenin seçilmiş bir kurbanısın…
Hasan’ım, söyle zabit efendiye …bizim köyde kurbanlık ayrılan koyunlar kınalanır… Ben de seni evlâtlarımın arasından vatana kurban adadım. Onun için saçını kınalamıştım…
Allahın hükmüyle, Allah, seni İsmail Peygamber’in yolundan ayırmasın. Seni melekler şimdiden rahmetle anacaktır.
Gözlerinden öperim.
Annen
Hatice
Kınalı Hasan, bu güzel vatana adanmış adaktı. Cephede savaşır, savaşır. Sonra yaralanır, geriye alırlar…Cephenin hemen gerisinde, Kocadere Köyündeki sargı yerine getirilir. Fakat, Kınalı Hasan tedavi göremeden ruhunu teslim etmiştir.
Diğer şehit olanlarla birlikte, Hasan’ın da kimlik tespiti yapılıp, köy mezarlığına gömeceklerdi. Bu işlerle görevli Zabit Namzedi Mehmet Efendi, Kınalı Hasan’ın üzerini aradı, anasının mektubunu ve bir de tamamlanmamış bir şiir karalaması buldu.
“Anam yakmış kınayı adak diye,
Ben de vatan için kurban doğmuşum.
Anamdan Allah’a son bir hediye,
Kumandanım ben İsmail doğmuşum…”
Onu doğuran ana içtenliğin, sevginin, inancın ta kendisiydi… Hasan bebek iken; pembe dudaklarıyla Hatice ananın sütünü emiyor; insanlığı, vatan sevgisini, büyüklerine itaat hazinesinden gürül gürül akan, o beyaz hülasa da Allah ve vatan aşkıyla olgunlaşıyordu…
Hasan’ı toprağa gömerlerken, cümle âlem ağladı. Kurtlar, kuşlar onu selâmetleyip, gökyüzü rahmetiyle onu yıkadı ve birden nereden geldiği bilinmeyen bir sesle uyandılar: “O benim has cennetime girecektir.” Sonra hep birlikte” Âmin” dediler.
Çanakkale Savaşları’ndaki Türk insanının kahramanlıktaki ölümsüzlüğü işte bu sırlı menkıbenin içindedir. Devirler değişecek, insanlar değişecek, fakat o ölümsüz kahramanlıklar zamana bakmadan yaşayacaktır.