Bütün yanlışlarımızın doğrusu Mustafa Kemal Atatürk’tür

Bütün yanlışlarımızın doğrusu Mustafa Kemal Atatürk’tür

Bütün yanlışlarımızın doğrusu Mustafa Kemal Atatürk’tür

Bugün Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün vefatının sekseninci yılını saygı ve sevgiyle yad ediyoruz. On gün önce Cumhuriyetimizin doksan beşinci yılını kutladık ve yedi ay sonra Ulu önderin Samsun’a ayak basışının yüzüncü yılını kutlayacağız.

Zaman su gibi akıyor ve bizler o zor ve meşakkatli zamanları unutup, sözde batılılaşmak ve zenginleşmek adına, kazanımlarımızı bir bir kaybediyor ve yabancılaşıyor, yalnızlaşıyoruz. Her bir adım bizi Ulu Önder’in işaret ettiği hedef ve ilkelerden biraz daha uzaklaştırıyor.

İlke ve inkılapların ruhundan habersiz, eğitime adeta düşman, sanal aleme hayran, yabancılaşmış, bencilleşmiş, ahlak ve kültür olarak yozlaşmış bir haldeyiz ve Atatürk’ü et ve kemikten ibaret sanan devasa bir nüfusumuz var.

O’na dost ve yakın olanlar da, düşman olanlar da O’nu yeterince tanımıyor, tüm dünya hayran iken biz O’nu savunamayacak kadar yabancı ve cahiliz.

O’nun manevi varlığını, fikir ve düşüncelerini anlamaktan çok uzağız.

Meşhur tabiriyle dış ve iç mihrakların sayısız oyunları neticesi, ekranlardaki reklam ve dizilerin de etkisiyle Atatürk’ün insan biriktiren, ulusuna ve askerine inanç duyan, azim ve kararlılık öykülerinden habersiz yaşıyoruz.

O’nun sanatsal yönünden, ekonomik isabetlerinden, eğitime yön veren yaklaşımlarından, öngörülerinden habersiz karizmasıyla oyalanıyor, 1,5 milyarlık Çin devletini devlet yapanın Atatürk’ün devletçilik ilkesi olduğunu anlamadan, batı hayranlığıyla kavrulup gidiyoruz.

Putin’in Atatürk’ün okuduğu kitapların tamamını okuduğundan kimselerin haberi dahi yok. Tokyo’da Atatürk’ün yaptırdığı camiden herkes habersiz. Atatürk’ün meşhur sofralarında sabahlara kadar tartışılan devlet meselelerini göz ardı edip masaya konan iki kadeh rakıyla meşgulüz.

Gaziliğini, maaşını, vasiyetini, naşını, ailesini, mirasını tartışıyoruz da ilkelerinden habersiziz.

Heykellerini dikmekte ve korumakta başarılıyız da .. manevi yönünden mahrumuz.

Atatürk’ü tanımak ve görmenin et ve kemik olmadığını hala anlayamadık ve o yüzden bu haldeyiz.

Dostunun da düşmanının da tanımakta aciz kaldığı bu dahi önderi sevmek veya sevmemek için haklı nedenlerimiz bile yok.

Cahil, nankör ve zalimiz.

Spordan sanata, siyasetten ekonomiye, ticaretten tarıma, müzeden hastaneye, okuldan fabrikaya kadar her alanda öncü ve öğretmen olan Atatürk’ün fikirlerinden mayalanmadığımız için de O’nu savunamıyor, anlamıyor ve anlatamıyoruz.

Hürriyet ve İstiklali gelecek nesillere emanet eden Ata’mızın ruh halinden habersiz yaşıyor, bizden sonrakilere nasıl bir Cumhuriyet bırakmakta olduğumuzdan aciz rüzgarlara kapılmış gidiyoruz.

Kahveler, kumar salonları, barlar, gece kulüpleri ağzına kadar dolu. Ekranlardaki şarlatanlar, ahlak nasipsizleri, evlilik programları ile ayaklar altına alınan aile bağları, hortumcuların baş tacı, mafyaların beyefendi oluşu, en nadide tarihi eserlerin acınası hali, eğitim seviyemiz, ormanlarımızın durumu, ekonominin hali, kadın ve çocuklara şiddet, merdiven altı din (!) tezgahları, üretim ve tüketim anlayışımız maalesef hep Atatürk Cumhuriyeti’ne ters istikamette gelişiyor.

Milli ve hür olmaktan uzak bir yaşam… Üreten ve saygın olmaktan uzak bir piyasa … Aldatmaya ve kaytarmaya dayalı bir anlayış … birbirine dost ve kardeş olmayı dilemeyen bir toplum … Bir ve birlik olamayan bir seksen milyon … bozulan karakterler, dağılan yuvalar …

Yirmi birinci yüzyılın hedef ülkesi, tüm okların çevrildiği ülke Türkiye’nin yaşayan evlatlarının bu saldırılardan dahi habersiz ev ve araba alma, modayı takip etme, tatile çıkma kıvranışları… Bankalardan taşan kredi ve faiz borçlanmaları, kredi kart iflasları, konkordatolar, icralar, sahte yangınlar, seri cinayetler, göçmenlerin dahi mafyalaştığı sokaklar …

Özelleştirmelerle elden çıkarılan Cumhuriyet mirasları, satılığa çıkarılan öz değerler, savrulan milli servetler …

Atatürk’ü tanımayan ve sevmeyenlerin, seven ve anlayanlara yaptıkları …

Altı oktan, ilkelerden, fikirlerden ve Cumhuriyet Türkiyesi’nin ideallerinden her geçen gün uzaklaşan bir aydın kesim. Aydın bile denemeyecek sözde aydınlar.

“Yoksul ve esir ülkelere örnek olacağız. Kaderin bizim kuşağımıza yüklediği kutsal bir görev bu. Bu büyük görevin ağırlığını ve onurunu seninle paylaşmak istedim. Allah yardımcımız olsun!” diye İnönü’ye mektup yazan Atatürk’ün çizgisi bu değil!

Mazlum ülkelere örnek olmaktan da, kaderin bizlere yüklediği mesuliyetten de her geçen gün uzaklaşıyoruz.

Atatürk ve Atatürkçülük asla bu değil.

Bütün yanlışlarımızın doğrusu Mustafa kemal Atatürk’tür.

Nokta.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir