İKİ KAHRAMAN DENİZCİMİZ BURAK REİS VE İMAMOĞLU ALİ BEY’İN HİKÂYESİ
Yurdumuzu çevreleyen denizlerimizde, Kızıldeniz’de, Arabistan ve Hint sularında vatanları uğruna canlarını seve seve feda etmiş olan şehitlerimiz yatar. Onlar, kahramanlığın, vatanseverliğin birer sembolüdürler. Ne içinde bulundukları koşulların zorluğu ne de karşılarındaki kuvvetlerin sayıca ve olanakca üstünlüğü onları yıldırmamış, yiğitlikleriyle düşmanın bile övgülerini kazanmışlardır. Bunlardan ikisinin, Burak Reis ve İmamoğlu Ali Beyin destanlarını anmak istiyoruz.
Burak Reis; Padişah II nci Beyazıt zamanında yapılmış, “Göke” denilen yelkenli, kürekli, dört direkli ve güverteli iki büyük harp gemisinden birinin komutanıdır. İnebahtı’yı (Lepanto, Korent Körfezi’nin kuzey kıyısındadır.) denizden de kuşatmak görevini almış olan Kaptan-ı Derya Davut Paşa’nın filosunda yer almıştı. Ege Denizi’nde iki büyük fırtına geçirdikten sonra Sabyanza Adası (Navarin’in hemen güneyinde) ve Navarin yoluyla kuzeye yönelerek Yunan denizine giren bu filo, 12 Ağustos 1499’da Brodino adası önlerinde bir Venedik filosu ile karşılaşınca şiddetli bir savaşa girişti. İlk anlarda batırdığı iki düşman gemisine yeniden ikisini daha katan Burak Reis, bu sırada gemisine rampa etmeyi başaran iki Venedik amiral gemisinin taarruzuna uğradı. 1200 denizcimizle, bunun üç katı kuvvetindeki Venedikliler arasındaki korkunç boğuşmada, Türk leventlerinin akıllara durgunluk veren yiğitlikleri tarih yapraklarına kanla yazılmakta, uğultular hâlindeki sesler deniz yüzeyini titretmekteydi. Gittikçe güç duruma düşmekte olduğunu anlayan Burak Reis, isabetli bir kararla attırdığı alevli oklarla iki düşman gemisinin de donanımlarını tutuşturdu. Ünlü denizcimiz rampa kenetlerini de çözmeyi başardı ise de yanan düşman gemilerinin arasından sıyrılırken kendi gemisinin alev almasına engel olamadı. Personelinin önemli bir kısmını kaybetmiş olduğundan, kalan bir avuç yiğitle yangını söndürmek olanaksızdı. Bir yanda yanan iki düşman gemisi amiralleriyle birlikte havaya uçarken Burak Reis de sabaha kadar yanan gemisinde, görevi başında kalarak şehit oldu.
Bu müthiş savaş, düşmanın akşama doğru çarpışmayı keserek uzaklaşmasıyla sona ermişti. Venediklilerin on iki gemisi batırılmış, birkaçı ele geçirilmiş, buna karşılık Türk filosunun kaybı bir harp ve bir yük gemisinden ibaret kalmıştı. Daha önemlisi; Türk donanması ilk defa personel ve gereç yönünden, o zamanın büyük denizci devleti Venedik’ten üstün düzeyde olduğunu göstermişti.
Bu büyük başarıdan sonra yolda üç muharebe daha verecekler ve sonunda İnebahtı Kalesi’nin elimize geçmesinde etkili biçimde yardımcı olacaklardı. Brodino adası o günden beri, Türk denizcileri tarafından büyük şehidin adıyla “Burak adası” diye anılır. Bir denizaltı gemimiz de bugün o kahraman şehidin adını taşımaktadır.
Yarbay İmamoğlu Ali Bey’e gelince; bu değerli denizcimiz 1853-1856 Osmanlı-Rus ve Kırım Savaşı’nda, Anadolu cephemize denizden yapılan nakliyatı korumakla görevli filodaki Naveki Bahri firkateyninde komutandı. Şiddetli bir fırtınada Sinop limanına sığınmak zorunda kalan bu filo, 30 Kasım 1853 günü tipili bir havada üstün Rus filosunun saldırısına uğradı. Düşman yalnız gemi büyüklüğü ve sayısıyla değil, kullandığı cephanenin yetkinliği ile de çok üstün durumdaydı. Türk gemilerinin gülleleri onların teknelerini delik deşik ederken Rus humbaraları gemilerimizi yakmakta, Sinop şehrine düşen mermileri de büyük yangınlar çıkarmakta ve ağır kayıplara neden olmaktaydı.
Üç saate yakın süren çarpışmalar sonunda, durumun kötülüğü ile artık olumlu bir sonuç almaktan umudunu kesen İmamoğlu Ali Bey, kahramanca çarpışmasını sürdürürken düşman eline bırakmak istemediği gemisinin ateşe verilmesini emretmişti. Savaşın yarattığı büyük heyecan içinde emrinin yerine getirilmesi gecikince, bir meşaleyi geminin barutluğuna bizzat atmak suretiyle bu işi de kendisi yaptı. Pek sevdiği gemisinin enkazı şehitlerin parçalanmış cesetleriyle deniz üzerine yağarken diğer gemilerimizin bir kısmı yanmakta, bir kısmı da karaya düşmüş bulunmaktaydı.
Büyük bir kuvvet oransızlığıyla karşı tarafın yararına sonuçlanan bu savaş düşmana da ucuza mal olmadı. Çok hırpalanmış olan Rus filosu iki gün limanda kalmak zorunluluğu ile gereken onarımları yaptıktan sonra Sivastopol’a dönebildi.