BOLULU HABİP
Irak’ta Felâhiye Cephesi’ndeki 23 Mart Savaşı pek ünlüdür. Bu savaş her iki taraf için de pek ağır kayıplara mal olmuştur.
Cepheden yaralı olarak dönüyordum. Yaram oldukça ağırdı. Benimle beraber birçok yaralı, subay ve askerin de sıhhiye bölüklerine ve seyyar hastanelere doğru gittiklerini gördüm. Bir aralık aslan bakışlı, iri yapılı bir er yanıma sokuldu.
– Komutanım geçmiş olsun, senin yaran kolundan mı?
Erin yüzüne baktım. Yaralı bir vücut siması yoktu. Vücuduna göz gezdirdim. Bir kolunun omuz başından kopmuş olduğunu hayretle gördüm. Ona:
– Sana da geçmiş olsun oğlum, diyebildim. O zamana kadar hissettiğim üzüntü ve ıstırap, bu yüksek manzara karşısında birden bire dindi. Erle beraber kolordu karargâhına kadar geldik. Yolda savaşı bütün ayrıntısıyla anlattı. O kadar doğaldı ki, yüzünden ve gözünden kederini hissedemiyordum. Sonunda pek anlamlı bir duruş ve bakışla “Komutanım” dedi. “Bir yiğide bir kol da yeter. Benim kolum düşmanın on erine mal oldu. Yaram kapansın, soluğu yine cephede alacağım.”
Bu kolsuz kahraman, diğer yaralılar arasında herkesten daha çok dikkati çekiyordu. O sırada bir esir kafilesi de karargâha gelmiş bulunuyordu. Türk yaralılarının sükûnet ve soğukkanlılığı, İngiliz esirleri üzerinde büyük bir etki bırakıyordu. Türk cephelerini gezmek üzere karargâha gelmiş bulunan bir Alman subayının huzurunda bülbül gibi savaşı anlatıyordu. Dük, bir taraftan da İngiliz esirlerine sorular soruyordu.
Komutan Habip’i okşayarak:
– Sen cephedeki görevini aslanlar gibi yaptın, artık cephede işin kalmadı. Yaran kapanır kapanmaz köyüne gidersin. Al şunu, bu ordunun sana naçiz bir hediyesidir. Bununla bir çift öküz al, tarlanı sür ve geçin, dedi.
Temiz kalpli Habip verilen parayı almak istemiyordu. Ben para için, ödül için savaşmadım. Vatan için, millet için savaştım. Kolumu vatan uğrunda feda ettim diyordu. Alman subayı manzaranın büyüklüğüne hayran olmuştu. Bir Türk erinin bu kadar büyük bir vatansever olması Alman’ın aklına sığmıyordu. Bir aralık bir İngiliz esirine sordu:
– Nasıl, Türkler mi iyi savaşıyorlar, Almanlar mı?
İngiliz esiri tereddütsüz cevap verdi:
– Türkler hem iyi hem mertçe savaşıyorlar. Eğer Alman araç ve malzemesi Türklerin elinde olsa idi, savaş çoktan Türklerin zaferi ile sonuçlanırdı.
Bu cevap Alman subayını hiç memnun etmedi. Fakat gerçeği ve bunun canlı bir şahidi Alman’ın karşısında bulunuyordu.
Karargâhın bulunduğu alandan vapurla geriye, Bağdat’a nakledilecektik. Habip’le beraber vapura bindik. Alman subayı, sırf Habip’le beraber bulunmak için aynı vapurla gitmeye karar vermişti. Habip’in koluna girerek onu bizzat vapura bindirdi. Vapurda bir hasta bakıcı gibi bu kahramana hizmet ediyordu.
Habip, vapurda subay, er ve bütün yaralılara cesaret ve metanet aşılıyordu.