Atatürk’ün Gazeteci Kimliği ve Başyazıları
Mustafa Kemal ATATÜRK, daha Harbiye’deki öğrencilik yıllarından başlayarak “gazetecilik” merakı olan ve zaman zaman “başyazarlığa” uzanan bir çizgide düşüncelerini önce yakın çevresindekilere, sonra da kamuoyuna ulaştırmaya çalışan bir insandı. Onun bu konudaki çalışmalarını, yetişmesi ve kişiliğinin şekillenmesi çerçevesinde değerlendirmek gerekmektedir.
Öğrencilik yıllarında güzel yazı yazma ve konuşmaya eğilim gösteren Mustafa Kemal, “gazetecilik ve yazarlığın içinde ikinci bir meslek gibi yeşermiş ve dalgalanmış” olduğunu söylemiştir. Yazmış olduğu Anafartalar Savaşı’na ilişkin bir tarihçeyi Sabiha Gökçen’e verirken bu konuyu şu şekilde açıklamıştır:
“Doğrusu, yazmak, yazabilmek ve görüşlerini başkalarına, geniş okuyucu kitlelerine iletmek ne kadar güzel bir şeydir kim bilir? Bunun içindir ki ben yazarları, gazetecileri, sanatçıları çok ama pek çok sever ve takdir ederim.
Çocukluğumda henüz ilkokul sıralarında öyküler karalamaya niyet ettim; ama olmadı. Daha sonraları askerî okulda gazeteciliğe iyiden iyiye merak sardım. Diyebilirim ki gazetecilik ve yazarlık içimde bir ikinci meslek gibi yeşermiş, dalgalanmıştı.
Şimdi bir soru gelebilir Gökçen aklına, klasik bir soru: Asker olmasaydınız, devlet adamı olmasaydınız, gazeteci ya da yazar olur muydunuz? Hiç şüphen olmasın, bu mesleğe girerdim. Üstelik yazarlık da gazetecilik de bir asker kadar, bir devlet adamı kadar, bir eğitimci kadar sorumluluk isteyen kutsal mesleklerden biridir. Fikirlerdir ki insanları ya karanlığa ya da aydınlığa götürürler. Üstelik bir yaratma mevzubahistir. Buna, mesleğin kendine özgü heyecanını da eklersen, bana hak verirsin.”
M. Kemal henüz genç bir Harbiye öğrencisi iken, bazı arkadaşları ile birlikte bir el gazetesi çıkarmış, bu gazete ile istibdat yönetimine karşı savaş açmıştır. Bu gazete okulun dört duvarı arasında kalacaktı; ama pek kısa bir süre sonra imparatorluğun her köşesine yayılacak olan subay adaylarına özgürlük fikrini aşılayacaktı. Bu görevi başta M. Kemal olmak üzere Ömer Naci, Ali Fuat (Cebesoy), İsmail Hakkı (Muhittin Baha Pars’ın ağabeyi) ve diğer birkaç arkadaş üzerlerine almışlardı.
Harp Okulunda çekirdeği atılan bu duvar gazetesi ancak üç sayı kadar çıkarılabilmiştir. Harp Okulunda M. Kemal’in liderliğinde çıkarılan bu el gazetesi aynı amaçla Harp Akademisinde de çıkarılmaya devam edilmiştir. Lider yine M. Kemal’dir. Gazete, Harp Akademisi birinci sınıfının yanında veteriner subaylarına ayrılmış bulunan odada (veteriner dershanesi) gizlice hazırlanmıştır. Gazetenin amacı edebi olmaktan çok, siyasidir ve orduda önemli görevler alacak olan kurmay subayları muhatap almaktadır. Harbiye ve Akademi aynı bina içinde olduğu için de Harbiyelilere de dağıtılmaktadır. Fakat bir gün gazeteyi hazırlayan ekip, Okul Nazırı Ali Rıza Paşa tarafından suçüstü yakalanmıştı. Namuslu ve vicdanlı bir insan olan Ali Rıza Paşa öğrencilere nasihat etmiş, ceza vermemiştir.
Mustafa Kemal’in “gazeteciliği” ile ilgili önemli bir anı da Trablusgarp’a gidişleri ve oradan dönüşleri sırasında yaşanmıştır. İtalyanların 28/29 Eylül 1911’de Trablusgarp’a saldırmaları üzerine, Osmanlı Devleti müdahale imkânı bulamayınca, vatansever bazı subayların gönderilmesine ve yerel aşiretlerin örgütlenerek İtalyanlara karşı mücadele edilmesine karar verilmişti. Teşkilatı Mahsusa tarafından gizlice Trablusgarp’a götürülen M. Kemal ve arkadaşlarına başka kimlikler ve meslekler bulunmuştu. Mustafa Kemal giderken ve dönerken pasaportunun “meslek” hanesine “gazeteci”, adını da “Mustafa Şerif” yazdırtmıştır.
M. Kemal, gidişi sırasında 17 Ekim 1911 (İskenderiye)’de İstanbul’daki Fuat Bulca’ya; 15 ve 28 Kasım 1911 (İskenderiye)’de Selanik’teki Salih Bozok’a yazdığı mektuplarda Mustafa Şerif takma ismini kullanmıştır. Yine İskenderiye’de bulunan Nuri Conker de Selanik’teki Salih Bozok’a yazdığı 15 Kasım 1911 tarihli mektupta Mustafa Kemal’den “bizim Şerif” diye bahsetmekte idi.
Derne’de gözlerinden rahatsızlanan M. Kemal, çocukluk arkadaşı ve akrabası aynı zamanda Trablusgarp’ta birlikte görev yaptığı Fuat Bulca ile Viyana’ya dönecekti. Grup Komutanı Binbaşı Enver Bey (Enver Paşa) pasaport ve para meselelerini halletmekle Teşkilatı Mahsusa lideri Eşref Bey’i (Sencer Kuşçubaşı) görevlendirdi. Eşref Bey’in “Hangi mesleği tercih edersiniz? Pasaportta ne olduğunu kaydettireyim?” sorusu üzerine, Eşref Bey’in çadırında yatağa uzanmış olan M. Kemal, düşünmeden “gazeteciliği” cevabını verdi. F. Bulca bu sahnenin devamını anılarında şu şekilde anlatıyor:
“Bu onun gerçekten sevdiği bir işti: Güzel yazar, güzel konuşurdu… Fakat hemen ilave etti:
Eşref Bey pasaporta böyle bir meslek yazdırtmayı muvafık görürse…
Eşref Bey hemen cevap verdi:
– Ne demek. Elbette muvafık görürüm. Lisan bilirsiniz, güzel yazar güzel konuşursunuz. Her hâlde bizim Babıali mensuplarını aratmazsınız.
Hep beraber güldük ve ikimiz de Viyana yolculuğunda birer ‘gazeteci’ idik. Anlaşılan o devirde, gazeteci demek kâfi geliyordu. Çünkü pasaportumuzda hangi gazetenin mensubu olduğumuz kayıtlı değildi amma, yolda Mustafa Kemal böyle bir sual karşısında kalırsak ne cevap vereceğimizi de düşündü. Beğendiği gazetenin adını söyleyip bir münakaşaya vesile olmak istemem. Fakat bu beğenilen isimde, hür ve serbest ruhunun izlerine rastlanabilir.”
Mustafa Kemal’in gazetecilik merakı Minber gazetesi ortaklığı ile daha ciddi bir merhaleye taşınmıştır. M. Kemal Paşa, Ali Fethi (Okyar) Bey ile birlikte bu gazetenin ortakları arasındadır. 1 Kasım 1918’de yayım hayatına başlayan Minber gazetesinin imtiyaz sahibi İstanbul Milletvekili Ali Fethi (Okyar) Bey; mesul müdürü de Dr. Rasim Ferit idi. Sonradan milletvekili olan Dr. Rasim Ferit, M. Kemal’in İstanbul’da bulunduğu sıralarda sık sık görüştüğü bir arkadaşı idi. Gazetenin çıkış hazırlıkları 1917 yılı içinde başlamıştır. Aynı yılın 7 Ekiminde, 7 nci Ordudan istifa ederek İstanbul’a dönen Mustafa Kemal, Cemal Paşa tarafından Halep’te satılan taylarının satışından elde ettiği para ile Minber gazetesine ortak olmuştur.
Minber gazetesi, hemen her sayısında özgür kuruluşları, adalet, özgürlük ve eşitlik ilkelerini savunmakta, özellikle basın özgürlüğü üzerinde önemle durmaktadır. Gazetede “Mustafa Kemal” imzalı hiçbir yazı yoktur. Fakat Mustafa Kemal’e ait birçok aktüel haber, röportaj, kendi mektuplarından aktarmalar vardır.
Ali Fethi Okyar, anılarında gazeteyi çıkarma fikrinin Mustafa Kemal tarafından kendisine telkin edildiğini; gazetenin “Minber” (Kürsü) ismini de M. Kemal’in bulduğunu anlatmaktadır. Mustafa Kemal’in, arkadaşı Nuri Conker’in “Zabit ve Kumandan” ismiyle yazdığı kitaptan hareketle 1914’te tamamladığı “Zabit ve Kumandan İle Hasbihâl” isimli kitabı da 1918’de Minber gazetesinin matbaasında basılmıştır.
Minber gazetesi, 1 Kasım 1918’den itibaren 22 Aralık 1918 gününe kadar 51 sayı çıktıktan sonra kapanmıştır.
M. Kemal ATATÜRK, gazete işinin peşini bırakmayacak, Sivas’ta Millî Mücadele’nin sesi olacak bir gazete çıkartacaktır: İradei Milliye. Bu gazete, Heyeti Temsiliye’nin Ankara’ya gelmesinden sonra da Hâkimiyeti Milliye ismiyle yayın hayatına devam edecektir. Anlaşılacağı gibi, her iki gazetenin adı da ATATÜRK’ün “demokrasi” özlemi ve inancını yansıtmaktadır.
ATATÜRK’ün gazeteci kimliği ve merakı konusunda üzerinde durulması gereken bir diğer husus da yazdığı veya “dikte ettirdiği baş makaleler”dir. ATATÜRK, cumhurbaşkanlığı döneminde çözmeye çalıştığı dış diplomatik meselelere ilişkin görüşlerini gazete makaleleri biçiminde kaleme almış; fakat bunlar başka yazar ya da gazetecilerin imzasıyla çıkmıştır.
“Boğazlar” konusunda Montreux görüşmeleri sürerken Pravda gazetesinde çıkan eleştirilere cevaben yazdığı makale, Yunus Nadi’nin imzası ile Cumhuriyet gazetesinde yayımlanmıştır (10 Temmuz 1936).
“Hatay meselesi” sırasında yazdığı makaleler ise Cumhuriyet ve Vakit gazetelerinde çıkmıştır. “İskenderun Sancağı”na verdiği “Hatay” adına ilişkin yazısı “Tarihten Bir Yaprak: Bir Türk Camiasının Adı” başlığı ve İsmail Müştak Mayokan imzasıyla Cumhuriyet’te (10 Ekim 1936) yayımlanmıştır.
Mustafa Kemal ATATÜRK, önce adı “Kurun”, olan “Vakit” gazetesinde de “Asım Us” imzasıyla beş adet başyazı yayımlamıştır. O tarihte aynı gazetenin yazı işlerinde çalışan Hikmet Münir Ebcioğlu ve Niyazi Ahmet Banoğlu “dikte” olayının tanıklarıdır. Banoğlu, bu olaya ilk kez 1949 yılında günlük bir gazetede yayımladığı “ATATÜRK ve Hususi Hayatı” adlı tefrikada değinmiştir. Sonradan, ATATÜRK’ün dikte ettiği bu başmakalelerden beşini Asım Us’la birlikte koleksiyonlardan tespit ederek bir kitapta toplamıştır. 22-27 Ocak 1937’de yayımlanan bu makalelerin hepsinde ATATÜRK’ün “Hatay Meselesi”ni konu edindiği ve Fransızların davranışlarını eleştirdiği görülmektedir.
MEHAZLAR;
(1) S. Borak; Atatürk ve Edebiyat, s. 87-90.
(2) U. Kocatürk; Doğumundan Ölümüne Kadar Kaynakçalı Atatürk Günlüğü, İş Bankası Kültür Yayınları, Ankara, s. 13-14.
(3) Borak; Atatürk’ün Özel Mektupları, Kırmızı Beyaz Yayınları, İstanbul, 2004, s. 28-31 ve 44 vd.
(4) C. Kutay; Trablusgarp’ta Bir Avuç Kahraman, Tarih Yayınları Müessesesi, İstanbul, 1963, s. 59-60.
(5) F. Tevetoğlu; “Atatürk’le Okyar’ın Çıkardıkları Gazete: Minber”, Atatürk Araştırma Merkezi D., c. V., S. 13 (Kasım 1988), s. 183-193.
(6) S. Borak; Atatürk’ün İstanbul’daki Çalışmaları (1899-16 Mayıs 1919), Kırmızı Beyaz Yayınları, İstanbul, 2004, s. 179-184.
(7) Borak; Atatürk ve Edebiyat, s. 105-118.
Kaynak; Ali Güler, MUSTAFA KEMAL ATATÜRK, (AİLESİ, YETİŞMESİ, EĞİTİMİ, FİKİR VE DÜŞÜNCELERİ)
Bakınız; Atatürk’ün çıkardığı gazeteler