Atatürk’ün fihristli veciz sözleri – Gelenek
GELENEK, GÖRENEK
Kıyafet tarzımızı aşırıya vardıranlar, kıyafetlerinde aynen Avrupa kadınını taklit edenler düşünmelidir ki, her milletin kendine özgü gelenek, görenekleri ve kendisine özgü millî özellikleri vardır. Hiçbir millet aynen diğer bir milletin taklitçisi olmamalıdır. Çünkü böyle bir millet ne taklit ettiği milletin aynı olabilir, ne kendi milliyeti sınırlarında kalabilir. Bunun neticesi şüphesiz ki hüsrandır. (1923, Konya) (ATATÜRK’ün Söylev ve Demeçleri, AKDTYK ATATÜRK Araştırma Merkezi, Ankara 1997, Cilt II, s. 154)
Hanımlar, Beyler ! (Öğretmenler) Kesinlikle bilmeliyiz ki, iki parça halinde yaşayan milletler zayıftır, hastadır. Hiçbir tutarlı kanıta dayanmayan birtakım geleneklerin, boş inançların korunmasında ısrar eden milletlerin ilerlemesi çok güç olur; belki de hiç olmaz. Geleneklerin kayıt ve şartlarını aşamayan milletler, hayatı, akla ve gerçeklere uygun olarak göremez. Böyle milletler, hayata geniş açıdan bakan milletlerin egemenliği ve boyunduruğu altına girmeye mahkumdur. İlim ve fen çalışmalarının merkezi okuldur. Bundan dolayı okul lazımdır. Okul adını hep beraber hürmetle, saygıyla analım. İlk ve orta öğretim mutlaka insanlığın ve medeniyetin gerektirdiği ilmi ve fenni versin, fakat o kadar pratik bir şekilde versin ki çocuk okuldan çıktığı zaman aç kalmaya mahkûm olmadığına emin olsun.
Bizim milletimiz esasen demokrattır. Kültürünün, geleneklerinin en derin maziye ait dönemleri bunu doğrular. Bizim yapabileceğimiz bir şey varsa, bu fıtrî karakterin gereklerini yapay bir şekilde menetmek isteyenleri ortadan kaldırmaktır. (Vasfi Raşid Sevig, Türkiye Cumhuriyeti Esas Teşkilât Hukuku, 1938, Cilt: I, s. 329)
Bizim milletimiz esasen demokrattır. Kültürünün, geleneklerinin en derin maziye ait dönemleri bunu doğrular. Bizim yapabileceğimiz bir şey varsa, bu fıtrî karakterin gereklerini yapay bir şekilde menetmek isteyenleri ortadan kaldırmaktır. (Vasfi Raşid Sevig, Türkiye Cumhuriyeti Esas Teşkilât Hukuku, 1938, Cilt: I, s. 329)
Tarih, “geleneksel boyun kırmaktan üzüntü duymayan millet, biz yürüyelim, arkamızdan gelsin!” fikir ve görüşünde bulunanların uğradıkları akıbetler ve cezalarla doludur. İdare adamlarının, bilhassa millet adamlarının böyle yanlış ve reddolunmuş zihniyetlere asla kapılmamaları lâzımdır. 1919 (Nutuk I, s. 56)
Bizzat Anadolu içerlerinde yaptığım seyahatlerimde gördüm ki, biz Türkler misafirlerimizi ağırlama için onlara verdikleri ziyafetlerde çok sayıda yemek yapıyoruz. Bu ekonomiye aykırı olduğu gibi, takdir edersiniz ki sağlığı da zararlıdır. Milletimizin misafirperverlikteki bu geleneğini makul bir hadde çevirmeyi hepimiz vazife saymalıyız. 1925 (Atatürk’ün S.D.II, s. 221)
“… Bir şeyin zararıyla, bir şeyin yok olmasıyla yükselen şeyler, elbette, o şeylerden zarar görmüş olanı alçaltır. Gerçekten de Avrupa’nın bütün ilerlemesine, yükselmesine ve uygarlaşmasına karşılık, Türkiye gerilemiş, düştükçe düşmüştür. Türkiye’yi yok etmeye girişenler, Türkiye’nin ortadan kaldırılmasında çıkar ve hayat görenler, zararlı olmaktan çıkmışlar, aralarında çıkarları paylaşarak, birleşmiş ve ittifak etmişlerdir. Ve bunun sonucu olarak, birçok zekâlar, duygular, fikirler, Türkiye’nin yok edilmesi noktasında yoğunlaştırılmıştır. Ve bu yoğunlaşma, yüzyıllar geçtikçe oluşan kuşaklarda, adeta tahrip edici bir gelenek biçimine dönüşmüştür. Ve bu geleneğin, Türkiye’nin hayatına ve varlığına aralıksız uygulanması sonucunda, nihayet Türkiye’yi ıslah etmek, Türkiye’yi uygarlaştırmak gibi birtakım bahanelerle, Türkiye’nin iç hayatına, iç yönetimine işlemiş ve sızmışlardır. Böyle elverişli bir zemin hazırlamak güç ve kuvvetini elde etmişlerdir.” ( Atatürk’ün 6 Mart 1922 tarihli Meclis konuşmasından, TBMM Gizli celse zabıtları, İş bankası kültür yayınları, cilt-3)