Atatürk’ün fihristli veciz sözleri – Demokrasi
DEMOKRASİ, DEMOKRATİK, DEMOKRAT
Demokrasi memleket aşkıdır. (Afet İnan, Medeni Bilgiler ve Mustafa Kemal ATATÜRK’ün El Yazıları, AKDTYK, Ankara, 1969, s.43)
Türkler demokrat, hür ve sorumluluk sahibi vatandaşlardır. Türk Cumhuriyeti’nin kurucuları ve sahipleri, bizzat kendileridir. 1930 (Afet İnan, Medeni Bilgiler ve Mustafa Kemal ATATÜRK’ün El Yazıları, s. 465, AKDTYK, Ankara, 1969, Giriş Bölümünde)
“Prensip olarak, devlet, ferdin yerine kaim olmamalıdır. Fakat ferdin inkişafı için umumî şartları göz önünde bulundurmalıdır. Bir de, ferdin şahsî faaliyeti, iktisadî terakkinin esas menbaı olarak kalmalıdır. Fertlerin inkişafına mâni olmamak, onların her noktai nazardan olduğu gibi, bilhassa iktisadî sahadaki hürriyet ve teşebbüsleri önünde devlet kendi faaliyeti ile bir mâni vücuda getirmemek, demokrasi prensibinin mühim esasıdır”
Bugün demokrasi fikri, daima yükselen bir denizi andırmaktadır. Yirminci asır, birçok müstebit hükûmetlerin, bu denizde boğulduğunu görmüştür. 1930 (Afet İnan, M.B. ve M.K. Atatürk’ün El Yazıları, s. 399)
“Hükümetini ayakta tutmak için dini kullanmaya gerek duyanlar zayıf yöneticilerdir. Âdeta halkı bir kapana kıstırırlar. Benim halkım demokrasi ilkelerini, gerçeğin emirlerini ve bilimin öğretilerini öğrenecektir.”
“Şurası unutulmamalı ki, bu yönetim tarzı, bir Bolşevik sistemi değildir. Çünkü, biz ne Bolşevik’iz, ne de Komünist; ne biri, ne diğeri olamayız. Çünkü, biz ulusalcı ve dinimize saygılıyız. Özetle, bizim hükümet şeklimiz, tam bir demokrat hükûmettir. Ve dilimizde bu hükümet, « halk hükûmeti » diye anılır.” 02. 11. 1922, Le Petit Parisien Muhabirine Demeç.
Kendisine “Atatürk” diye hitap edilmesi üzerine söylemiştir: Kendisine yalnız adıyla hitap ettiren, benim kadar demokrat devlet başkanı biliyor musunuz? (M. Şükrü Akkaya, Ülkü Dergisi Cilt: 2, Sayı: 24, 1948, s. 5)
Le Matin gazetesi muhabirine demeç: (Hâkimiyet-i Millîye).Fransa İhtilâli bütün dünyaya hürriyet düşüncesini yaymıştır ve bu düşüncenin şimdi de izleri görülmektedir. Ancak o tarihten beri insanlık ilerlemiştir. Türk demokrasisi Fransa İhtilâli’nin açtığı yolu izlemiş, ancak kendisine özgü seçici niteliğiyle yükselmiştir. Çünkü, her millet inkılâbını sosyal çevresinin baskıları ve gereksinimine bağlı olan dahilinde ihtilâl ve inkılâbın oluş zamanına göre yapar. Her zaman ve her yerde aynı olayın yinelenmesine tanık değil miyiz? Her ne kadar milletlerin ve demokrasilerin ortak çalışmaları gerek ve mümkün ise de, ortak çalışma ancak bir tek amaca, yani barışa yönelmiş ise mümkün ve yararlı olabilir. Bu noktayı anlamayanlar oluşturduğumuz eser konusunda bir düşünce ve karar belirtemezler.
Demokrasi ilkesi, egemenliğin millette olduğunu, başka yerde olamayacağını gerektirir. Bu suretle demokrasi ilkesi, siyasî kuvvetin, egemenliğin kaynağına ve meşruiyetine temas etmektedir. Demokrasinin tam ve en belirgin hükûmet şekli Cumhuriyet’tir. 1930 (Afet İnan, M.B.ve M.K. Atatürk’ün El Yazılar, s. 29; 397-398)
Bizim milletimiz esasen demokrattır. Kültürünün, geleneklerinin en derin maziye ait dönemleri bunu doğrular. Bizim yapabileceğimiz bir şey varsa, bu fıtrî karakterin gereklerini yapay bir şekilde menetmek isteyenleri ortadan kaldırmaktır. (Vasfi Raşid Sevig, Türkiye Cumhuriyeti Esas Teşkilât Hukuku, 1938, Cilt: I, s. 329)
Türk milleti, en eski tarihlerinde meşhur kurultaylarıyla, bu kurultaylarda devlet reislerini seçmeleriyle demokrasi fikrine ne kadar bağlı olduklarını göstermişlerdir. Son tarih devirlerinde, Türklerin teşkil ettikleri devletlerde başlarına geçen padişahlar, bu usulden ayrılarak müstebit olmuşlardır. 1930 (Afet İnan, M.B. ve M.K. Atatürk’ün El Yazıları, s. 402)
Yenileşme çalışmalarında ve halkçı demokratik kuruluşlara yönelik gelişmelerinde genç Türkiye Cumhuriyeti, Fransız demokrasisini doğurmuş olup o zamandan beri her milletin gelişimine ve kendi teşkilâtına uydurduğu inkılâpçı büyük hak ve adalet ilkelerinde sağlam bir dayanak bulmuştur. 1928 (Atatürk’ün S.D.V, s. 50)
Çağdaş demokraside ferdî hürriyetler, hususî bir kıymet ve ehemmiyet almıştır; artık ferdî hürriyetlere devletin ve hiç kimsenin müdahalesi söz konusu değildir. Ancak, bu kadar yüksek ve kıymetli olan ferdî hürriyetin, medenî ve demokrat bir millette, neyi ifade ettiği, hürriyet kelimesinin mutlak surette düşünülebilen manasıyla anlaşılmaz. Söz konusu olan hürriyet, toplumsal ve medenî insan hürriyetidir. Bu sebeple ferdî hürriyeti düşünürken, her ferdin ve nihayet bütün milletin müşterek menfaati ve devlet mevcudiyeti göz önünde bulundurulmak lâzımdır. Diğerinin hak ve hürriyeti ve milletin müşterek menfaati, ferdî hürriyeti sınırlar. Ferdî hürriyeti sınırlama, devletin de âdeta esası ve vazifesidir. Çünkü, devlet ferdî hürriyeti temin eden bir teşkilât olmakla beraber, aynı zamanda bütün hususî faaliyetleri, umumî ve millî maksatlar için birleştirmekle vazifelidir. “Hürriyet, başkasına zararı dokunmayacak her türlü tasarrufta bulunmaktır” denildiği zaman vatandaş hürriyetinin, yalnız bunun gaye olduğu, devletin bu gayeyi temin için bir vasıta sayıldığı ifade edilmiş olur. Fakat bu vasıtadır ki, milletin umumî menfaat ve gayesini muhafaza edecektir. 1930 (Afet İnan, Atatürk Hakkında H.B.,s.278)
Vatandaşlar bilmelidir ki, vicdanî ve fikrî hürriyet vardır; fakat nihayet bunlar sınırsız değildir. Ferdî hürriyet karşısında fertlerin hepsinin kurduğu, dayandığı bir devlet, devletin de idaresi, hâkimiyeti vardır. Fertlerin hürriyetini korumakla vazifeli olan insanların, diğer taraftan devletin de irade ve hâkimiyetinin felçli bir hale gelmemesine çok dikkat etmeleri lâzımdır. Fertlerin hürriyeti, devletin hâkimiyet ve iradesinin korunmasına bağlıdır. Devlet iradesi felç olursa fertlerin hürriyetini muhafaza edecek hiçbir kuvvet ve vasıta kalmaz. Bundan ötürü hürriyeti yalnız bir taraflı değil, her iki taraflı düşünmek lâzımdır. Ferdî hürriyetler mukaddestir. Bunların korunması için daima çalışılır. Fakat bu çalışmada devletin kuvveti, otoritesi hiçe sayılırsa -farzımuhal olarak belki bu hiçe indirilebilir- ancak bu takdirde bu gibi insanların nihayet mutlaka başka bir devletin otoritesi altına girmek aşağılığına düşeceklerini, yabancı bir devletin otoritesinin esaret zincirlerini kendi elleriyle boyunlarına takmaya mecbur olacaklarını hatırdan çıkarmamak lâzımdır. 1931 (Vakit gazetesi, 19. 2. 1931; Taha Toros, Atatürk’ün Adana Seyahatleri, s. 37)
Dünya üzerinde yaşamış ve yaşayan milletler arasında ruhen demokrat doğan tek millet Türklerdir. (1937)(Ord. Prof. KARAL Enver Ziya, ATATÜRK’ten Düşünceler, MEB.lığı, Bilim ve Kültür Dizisi, s.148)
Cumhuriyet rejimi demek, demokrasi sistemi ile devlet şekli demektir. Biz Cumhuriyet’i kurduk; o, on yaşını doldururken demokrasinin bütün icaplarını sırası geldikçe uygulamaya koymalıdır. 1933 (Afet İnan, Atatürk Hakkında H.B., s. 251)
Demokrasi prensibinin en çağdaş ve mantıkî tatbikini temin eden hükûmet şekli, cumhuriyettir. 1930 (Afet İnan, M.B. ve M.K. Atatürk’ün El Yazıları, s. 410-411)
Büyük, mühim bir inkılâp oldu. Bu inkılâp, milletin selâmeti namına, hak namına yapıldı. Milletimiz, demokratik bir hükûmet tesis etmek sayesinde düşman ordularını imha etti. 1924 (Atatürk’ün S.D. II, s. 165)
Efendiler, bizim hükûmetimiz demokratik bir hükûmet değildir, sosyalist bir hükûmet değildir ve gerçekten kitaplardaki hükûmetlerin, İslami niteliği bakımından, hiç birine benzemeyen bir hükûmettir. Fakat millî egemenliği, millî iradeyi belirten bir hükûmettir, bu nitelikte bir hükûmettir. Sosyal bilim bakımından bizim hükûmetimizi ifade etmek gerekirse (halk hükûmeti) deriz. Efendiler, biz hakkımızı koruyup gözetmek, bağımsızlığımızı emin bulundurmak için genel kurulumuzca, milletin bütünlüğümüzce bizi mahvetmek isteyen emperyalizme karşı ve bizi yutmak isteyen kapitalizme karşı milletin tümüyle savaşmayı caiz gören bir mesleği izleyen insanlarız. O halde bu ve bu gibi teşviklerle ve izahlarla hükûmetimizin dayandığı esasın toplum bilime dayanan bir esas olduğunu açık bir surette görürüz. Fakat ne yapalım ki demokrasiye benzemiyormuş, sosyalizme benzemiyormuş, hiçbir şeye benzemiyormuş! Efendiler, biz benzememekle ve benzememekle öğünmeliyiz! Çünkü biz bize benziyoruz, efendiler! (Aralık 1921, S.D. II)