Atatürkçülüğün kırmızı çizgileri
Atatürkçülük ile kast edilen Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal önderliğinde hayat bulan ilke ve inkılapların devlet, kamu ve toplum hayatına egemen olması, fikir ve eserlerde hürce yaşatılması, akıl ve fennin rehberliğinde milletin beka, huzur ve refahına yansıtılması, milli olmak üzere buna ilişkin her türlü tedbirin alınması, bu anlayışa hizmet edecek tanıtım ve eğitimlerin, icra ve denetimlerin yapılması, anayasa ile teminat altına alınan ilkelere uyumsuzluk göstermede kasıt taşıyanların düzeltilmesi veya cezalandırılmasıdır.
Yani Atatürkçülük sadece bir fikir değil yaşam biçimidir, bütündür ve planlamadan icra ve denetime kadar tüm safhaları kapsar. Keza Atatürkçülük değişen zaman ve mekana bağlı olarak kendisini sürekli yenileyen ve çağa ayak uyduran yapısıyla millidir, evrenseldir, gelişmekte olan ülkelere örnektir, sömürgeci güçlere direnebilecek dünya üzerindeki tek ve güçlü yapıdır.
Bu idrakin diğer tüm ana kavram ve değerler gibi kırmızı çizgileri olması muhakkaktır ve bunlara riayet ‘Atatürkçüyüm’ diyenler için vazgeçilmez prensiplerdir. Disiplin ve nizam içinde, barış ve hoşgörüyü esas alarak ama gerektiğinde düşman ve işbirlikçilerine karşı savaşmayı dahi içeren Atatürkçülük, Bağımsızlık savaşımızın, inkılaplar ve çok partili dönemleri de kapsayan tarih şeridimizin haklı gururunun modern zamanlara uygulanması biçimidir.
Vatan ve bayrak çatısı altında her türlü hak ve hürriyetten yararlanmakta olan vatandaşların bu ilkelere sonsuz sadakati vicdan borcu ve anayasal zorunluluktur.
O halde bu kırmızı çizgilere göz atacak olursak şöyle bir tasnif yapmak olasıdır;
Ulus devlet çizgisi (Üniter devlet)
Atatürkçülüğün temeli Misak-ı Milli’dir ki bu, sınırları belli toprak parçası üzerinde, tek bayrak altında yaşayan devletin tek parça oluşu ve bölünmezliği, yani tek ulus ve tek devlet anlayışıdır. Federatif veya konfederasyon tipi bölünmelerin Atatürkçülükte yeri olmadığı gibi, bir kısım toprakların savaşmadan terki de söz konusu değildir.
Vatan, bayrak ve İstiklal marşımız
Üniter devlet yapısına ve tek Ulus anlayışına bağlı olarak Türkiye cumhuriyeti’nin anayasanın değişmez ilk maddelerinde belirtildiği gibi sınırları, bayrağı, dili ve dine yaklaşım şekli bellidir, değişmez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez.
Milli egemenlik ve tam bağımsızlık (Hürriyet ve istiklal)
Milli egemenlik ve tam bağımsızlık ilkesi, hayatın her safhasında ve her kesim için elzem bir koşuldur ki Kurtuluş savaşının ana gayesi bu tam bağımsızlığı temin ve egemenliği tek kişiden alarak yeniden millete vermektir.
Kuvvetler ayrılığı (Yasama, yürütme ve yargı)
Devleti belli süre yönetmek üzere seçilen hükümetlerin görevi bu temel maddeler ışığında yasama yetkisini meclis eliyle, yürütme yetkisini bakanlık ve ilgili teşkillerince ve yargı yetkisini bağımsız mahkemelerce yürütmesidir. Bu hem değişmez bir ilke hem anayasal bir mecburiyettir.
Sosyal, hukuki ve demokrat çoğulcu devlet modeli: Cumhuriyet
Çoğulcu demokrasi şeklinde tarif edilebilecek Cumhuriyet yönetimi, Türk halkı ve devleti için terki mümkün olmayan bir sistemdir ve halk egemenliğine dayanır. Bu devlet şekli sosyaldir, hukukun üstünlüğüne dayalıdır ve demokrasi ilkelerine sonuna kadar bağlıdır.
Devletçilik anlayışı; Merkezi, güçlü ve küçük devlet modeli
Devlet bu sistem içerisinde tek söz sahibi olmakla merkezidir, küçük ama etkilidir, hayati ihtiyaçları karşılayacak ve diğer alanlarda özel sektörü teşvik edecek yapıdadır. Devlet ve halkın karşılıklı olarak hak, görev ve sorumlulukları vardır ve bunlardaki en ufak bir sorun tedbir alınmasını gerektirir.
Mustafa Kemal Atatürk eser ve ilkelerinin rehberliği
Atatürkçülüğün elbet temel vazgeçilmezlerinden birisi düşünce sistematiğine adını veren Gazi Mustafa kelam Atatürk’tür. Bu silah ve dava arkadaşlarının tamamını, şehit ve gazilerimizin tamamını, kadın, çocuk ve asker kahramanlarımızı içeren manevi bir ‘Atatürk gölgesi’dir ve Ulusun kurtarıcısı, önderi, kahramanı anılmadan Türkiye Cumhuriyet’inden varoluş ve kahramanlık destanından söz edilemez.
Ahde vefa
Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün yanında ve yakınında olanlar dahil, Kurtuluş savaşına ve inkılaplara ve dahi Cumhuriyetin ilk yıllarına hizmet vermiş olanlara saygı göstermek ve aziz hatıralarına zarar vermemek demektir. Nasıl ki uzak tarihimizdeki atalarımıza (kritik ve kalıcı hataları olsa da) saygıda kusur etmiyor isek yakın tarihimizdeki bu kahraman ve öncü insanlara da (hataları olsa da) haksızlık etmemek ve durumlarını, içinde yaşadıkları zamanın zor şartları içinde değerlendirmek gerekir.
İnkılapların sürekliliği ve ölmezliği
Bağımsızlık savaşının hemen arkasından hayata geçirilen inkılapların meclis kararıyla alınmış olması, halk üzerinde olumlu ve hızlı karşılık bulması, sistemleşmesi ve kalıcılığı nedeniyle bu inkılapların değişim veya iptali söz konusu değildir.
Laiklik
İlkeler içerisinde de en hayati öneme haiz laik olma hali, devletin dini kurallarla değil akıl ve bilim rehberliğinde kanunlarla yönetilmesi, dinin kişisel boyuta indirgenerek bir vicdani mesele olarak ele alınması, din ve vicdan hürriyetinin herkese eşit ve serbest olarak sağlanması, dine veya din dışına zorlama yapılamaması, din işlerinin teşkil edilen Diyanet İşleri Başkanlığınca yönetilmesi demektir.
Anadil Türkçe
Türk olmanın kaçınılmaz devamı ana dilin Türkçe olma halidir. tarihin en eski çağlarından beri baki kalan Türklüğün lisanı evrenseldir, kadimdir, güzel ve basittir. Anayasa ile teminat altına alınmış bu husus tartışmaya kapalıdır ve kendisini Türk hisseden herkesin konuşacağı lisan bellidir.
Kültürel ve tarihsel bağların kuvvetlendirilmesi
Cumhuriyet Türkiye’sinde empoze tarih ve kopya kültür yerine, milli tarih ve milli kültür esastır ki bu husus araştırılmaya, tezler ile ispata çalışılmaya ve dünyaya deklare edilmeye muhtaçtır. Çünkü tarih ve kültürünü bilmeyen uluslar yok olmaya, yaşasalar dahi ezilmeye ve hizmetçi durumunda kalmaya mahkûmdur.
Sınıfların ve cinslerin eşitliği ve kardeşliği
Devleti teşkil eden ve milletin şu an hayatta olan kesimi demek olan halk tabiri, birbirine kanunlar önünde eşit ve kardeşlik bağları ile bağlı, aynı ortak ideal için emek veren insan topluluğunu ifade eder. Bu tasnifte geliri, kökeni, cinsi ve şivesi, mezhebi, memleketi ne olursa olsun herkes eşittir, hak sahibidir, hürdür.
Milli ve yeterli olmak (Eğitim, ekonomi, askeri işler vs.)
Atatürkçülüğün temel kabullerinden birisi de milli olma mecburiyetidir. Kopya, sahte, alıntı teknoloji, yönetim, kanun ve modellerle devleti yönetmek ve bekayı sağlamak mümkün olmadığından devlet araştırıcı, üretici, yeterli, kalıcı tedbirler üretmekle mükelleftir. Bu milli ve yeterli olma hali özellikle eğitim ve ekonomide (bilhassa tarım ve sanayide) öne çıksa da toplumun her kesiminde ve hayatın tüm alanlarında kaçınılmaz bir ilkedir.
Akıl ve bilim yoluyla çağdaşlaşma
Hayatta en hakiki mürşit (Yol gösterici) olarak akıl ve bilimi almak Atatürkçülüğün esası ve Atatürk’ün vasiyetidir. Bu anlamda çağdaşlaşma ve medeniyet yolunda ilerlemek için çalışmak, araştırmak, teknoloji üretmek ve bunları yaparken de aklı kullanarak, bilimsel esasları benimsemek elzemdir.
Haysiyetli iç ve dış siyaset
Devlet yönetiminde savaş ve barış gibi iki ana etken kaçınılmazdır. Lakin esas olan komşularla iyi geçinmek, düşman edinmemek ama tam bağımsızlığı temin edecek şekilde kuvvetli ordu bulundurarak gerektiğinde savaşmaktan çekinmemektir. Diplomasi ise siyaset adı ile yürütülen iç ve dış münasebetlerdir ki haysiyetli olma hali taviz vermemek, temel değerlerde kayba uğramamak, anayasal hususlardan geri adım atmamak, beka ile ilgili yumuşaklık göstermemektir.
Komşu devletlerle iyi ilişkiler
Yukarıda da bahsedildiği gibi insanlar nasıl sosyal bir varlık olarak tek başına yaşayamaz ise devletlerin de müstakilliğinden söz edilemez. Bu cihetle devletler yardımlaşmaya, alışverişe ve ortak görüş üretmeye mecburdur. Kalıcı barış ve dünya nizamı için hiç olmazsa bölgesel huzur ve asayiş için komşu devletlerin birbirine dost ve hoşgörülü olması esastır. Bunun istisnası devletin tam bağımsızlık ve milli egemenlik sınırlarına tacizde bulunulmasıdır ki bu tür hallerde dostluğun bitirilmesinden daha doğal bir şey olamaz. Ne var ki bu durum dahi kalıcı değildir ve tehdidin ortadan kalkması durumunda yeniden dostane ilişkiler kurmak esastır. Çünkü Atatürkçülüğe göre savaş haklı bir sebep yoksa cinayettir.
Namus, hak ve adalet
Kişisel ve toplumsal, özellikle devlet siyasetinde önemli üç temel karakter; namus, hak ve adalettir. Namus ile kast edilen özü sözü bir ve haklara saygılı olmak hali, hak ile kast edilen hürriyetlerin sağladığı kullanım özgürlükleri ve adalet ile kast edilen adil olma ve hakkaniyete uyma halidir. Anlaşılacağı üzere her üç tabirde ahlak ev fazilet kapısına çıkar ki Cumhuriyet bu nedenle fazilettir. Ve bu hususta en kuvvetli etken mahkemelerin adil ve bağımsız olmasıdır. Namus ise fertten topluma, iktidardan muhalefete, amirden memura kadar herkes ve her zaman için zorunlu şarttır.
Hak, görev, yetki ve sorumluluklar
Halkçılık anlayışının bir diğer temelini oluşturan bu husus (ilki eşitlik kavramıdır) fert ve devletin birbirlerine karşı hak, görev ve sorumluluklara sahip olma halidir. Atatürkçülükte bu görevlerin aksatılmadan yürütülmesi esastır ve aksama durumunda vatandaşlar hak arama ve devlet hesap sorma yetkisine sahiptir.
Yolsuzluklarla mücadele
Devlet ve kamunun harcamalarını düzenleyen hükümetler aynı zamanda kaçakları ve kanunsuzlukları da engellemekle mükelleftir ve bunlarla mücadele edilmemesi durumu sistemin zayıflamasına yol açar. Halka hizmet olarak gitmesi gereken kaynakların telefine sebebiyet veren bu usulsüzlüklere tedbir alınmaması durumunda gerekli adli yolların her seviyede kullanılmasından daha doğal bir şey olamaz. Çünkü o gelirlerde tüyü bitmemiş yetimin dahi hakkı ve alacağı vardır.
Kuvvetli ordu
Yukarıda anılan tüm sistem ve nizamın sorunsuz yürütülmesi, barışın tesis ve muhafazası, devletin haysiyetli bir varlık sayılabilmesi için kuvvetli ordu bulundurma ihtiyacı ortadadır ve tarihi kültür ve değerlerin muhafazası da ancak bu şekilde mümkündür. Burada en kritik nokta ordunun siyasetin dışında ve üstünde yer almasıdır ki bu hükümetlere müdahale yetkisi değil siyasetten arınma halinin adıdır.
İnsan sevgisi
Buna kısaca hoşgörü, merhamet veya taassupsuzluk demek de mümkündür. yani kast edilen şey insan ve devletin birbirini, insanların birbirini sevip sayması ve hoşgörünün tüm kesimlerde egemen olmasıdır. merhamet devletin vatandaşlarını şefkatle kucaklaması ve taassupsuzluk yobazlığın her türünden kaçınmaktır.
***
Burada yazılı hususlara elbette eklemeler yapmak mümkündür. Ama bu temel hususlar dahi Atatürkçülük anlayışının çerçevesini çizmeye yeter kanaatindeyiz.
Özetle; Atatürkçü olmakla övünen herkesin bu ana esaslarda ortak kanaate sahip olması vicdani zorunluluktur, anayasal bir mecburiyettir ve ahde vefa gereğidir.