YUNAN VAHŞETİ
Duatepe’nin üç kilometre kuzeyindeki Çekirdeksiz köy, Yunan işgali altından kurtarılan ilk köy oluyordu. On gün önce Yunanlılar ele geçirmiş, Elimizden aldığı topraklar arasına katmışlardı. Şimdi, Kütahya-Eskişehir yenilgisinden bu yana yüzlerce köyü Yunanlılara kaptıran Türk Ordusu, ilk kez yitirdiği bir köyü geri almıştı.
Çekirdeksiz’e giren 15 nci Tümen birlikleri, köyün içinde henüz bir iki adım atmadan, Anadolu’ya köklü Yunan uygarlığını getirdiklerini tüm dünyaya sık sık duyuran Yunan Ordusunun geride bıraktığı uygarlık izleriyle karşılaşıp, irkildiler. Köy evlerinin tüm damları yıkılmıştı. Görülen taş yığınları önceleri orada bir ev bulunduğunu anımsatıyordu. Sokaklarda birçok inek, öküz ve manda ölüsü yatıyordu. Hayvanların karınları deşilmiş, bağırsakları ve işkembeleri patlamış, üstlerinde binlerce sineğin üşüştüğü pis kokulu sıvılar yerlere yayılmıştı.
Sağda bozuk bir harman yeri kalıntısı vardı. Birkaç kadın çömelmiş, elleriyle buğday taneleri arıyorlardı. Taş yığınlarının arasında bir gölge kırık bir tencere kaynatıyor, ayaklarının arasında paçavralara sarılı iki yaratık toprakla oynuyordu.
Yıkıntılar arasından çıkan yaşlı bir kadın, cılız kollarıyla kurtarıcı Türk askerlerinin boynuna sarılıyor, bir çocuk gibi hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlıyordu. Arada bir kesik kesik konuşuyordu :
Başımıza neler geldi? Yunanlılar her şeyimizi aldı götürdü. Ne ot, ne ocak kaldı. Bak damlarıma, hepsi çöktü. Bak bu leşlere bunlar davarımızı, malımızı, hepsini aldı götürdü, kalanını süngüledi. Yiyecek, giyecek bir şey yok.
Erler teselli etmek istiyorlardı :
Zararı yok nine, yine hepsi olur.
Buruşuk yanaklarındaki iki izden durmadan yaşlar akan yaşlı kadın, birden duruyor, iki elini bir onbaşının omuzlarına koyuyordu :
Ev sahibimi götürmüşler, yakmışlar. Doğru mu?
Yok nine, hiç insan yakılır mı? O yine gelir.
Küllerini, kemiklerini görenler olmuş.
Yıkıntılar arasında beliren daha genç ve yarı çıplak bir kadın da oraya geliyor, iki kadın, o ıssız köyün ötesindeki Anadolu’nun uçsuz bucaksız bozkırlarına bakarak uzun uzun ulur gibi ağlıyorlardı.
Köyün ve kadınların içler acısı durumlarına bakan genç subaylardan biri söylenmekten kendini alamıyordu:
Yunanlılardan kurtaracağımız her köy böyle olacaksa, buradan İzmir’e dek bacası tüten ev kalmadı demektir.
Yıkıntıları geçen savaşçılar hızlı adımlarla, Yunanlılarla çatışmayı sürdüren ilerideki arkadaşlarına doğru yürüyorlardı. Köyü kurtarmanın büyük sevinci, yerini koyu bir hınca bırakıyordu savaşçıların duygularında…