SAVAŞLARIN YILMAZ TOPÇUSU İSMAİL ÇAVUŞ
İsmi Rusçuklu Hasan oğullarından İsmail idi. Bıyıklarının yeni yeni terlediği bir dönemde Balkan Savaşı patlak vermişti. Bu beklediği fırsattı. Bir kahraman olarak evine dönmek, vatanına olan borcunu ödemiş bulunmanın rahatlığı içinde mutluluğa ermek gerekti.
Yazık ki, Balkan seferi talihsiz bir savaş olmuştu. Cephe boylarında yenilmiş olmak istemiyor, her tarafta ölümü arıyordu. Ateş olmuştu. Fakat ne var ki, cürümünden fazla yer yakması mümkün değildi. Ellerini havaya kaldırdı ve “Beni atalarımın ruhlarının önünde küçük düşürme Yarabbi. Zaferi görmemi takdir etmedinse şehit olmama izin ver.” diye Allâh’a yalvardı.
Bir yandan gönlündeki o ılık meltemi de için için duyuyor olduğuna şaşmadı.
Aynı anda bir şarapnel patladı. Ötesini hatırlamıyordu.
Balkan Savaşı bitmişti. Fakat İsmail şehitlik rütbesine erememişti.
O savaştan o uğursuz şarapnel gururunda bir hançer, ciğerinde bir misket olarak takılıp kalmıştı. Bu böyle sürüp gidemezdi; ne olursa olsun öç alınmalıydı.
Birinci Dünya Savaşı’na, suya atılan bir çöl yolcusu gibi koştu. Ciğerlerindeki misketi çıkaramazdı, bunu biliyordu, ama gururundaki hançeri düşmanın göğsüne saplamaya ahdetmişti. Seddülbahir’de 15 nci Sahra Topçu Alayının 1 nci Bataryasında hizmete başladı.
İsmail Çavuş, baştan ayağa hışım, baştan ayağa intikam kesilmişti. O bütün cihana vatan sevgisinin, savaş azminin örneklerini veriyordu.
Cepheye sokulmak isteyen düşman ihtiyatlarını topu başında yan ateşine alarak perişan ederken gururundaki hançerin, bir cennet kuşu hafifliği ile uçup gittiğini duymuştu.
Gönlündeki ılık meltem şimdi onu daha içten sarıyordu. Yeşil Bursa’nın Hoca Hasan Mahallesi’ndeki mavi badanalı evine açık alınla gidebilirdi. Ne yazık ki bu sırada gene yaralanmıştı.
Onu hastanede bir buçuk ay zor tutabildiler. İstirahat için evine dönmek istemiyordu. Son düşman neferinin vatan topraklarını, yenilmiş ve perişan terk ettiğini gözleriyle görmedikçe topu başından ayrılmamaya yeminliydi.
Gerçekten de topu başında ne heybetliydi İsmail çavuş.