On Kasım’ın ardından

On Kasım’ın ardından

Bugün on bir kasım. Dün, bütün haşmetiyle bitti ve gönüllerdeki hüzün bu sabahtan itibaren yerini yeniden günlük telaşlara ve unutkanlıklara bıraktı. Sokaklarda günlük yaşam kaldığı yerden devam etmeye, dünkü hüzünle karışık gururu taşıyan kalpler yeniden beşeri yanlışlarına geri döndü.

Dünkü gözyaşları sadece özlem değildi, pişmanlık ve utanma duygusuydu. Tıpkı yakınlarımızın vefatında olduğu gibi. Dünkü kalp ağrılarımız, Atatürk’e layık olamamanın verdiği pişmanlık ve utançtı.

O’nun eserine sahip olamamanın, ilke ve fikirlerini anlayıp savunamamanın utancıyla dün döktüğümüz gözyaşları bugün yerini bir kez daha maaş hesaplarına ve dizilere bıraktı.

Böyledir. İnsan içine dokunan gerçekleri hemen unutmayı seçer. Çoğunluktan güç alır. Meşgalelere dalmayı seçer ve acılarını daha tatlı ama boş işlerle kaplayarak kendisini teselli eder. Gerçekleri bu yüzden toprağa gömmek her zaman fayda verir.

Ama gerçek asla kaybolmaz ve derinlerde daima diri kalır.

Tıpkı, Ata’mızın izinden yürümede başarısız olduğumuz gibi, tıpkı O’nun kısacık ömre sığdırdığı devasa işleri anlayamadığımız ve sürdüremediğimiz gibi. Tıpkı O’nun mirasına sahip çıkamadığımız gibi. Tıpkı vatanı, istiklal ve hürriyeti O’nun yarısı kadar dahi sevemediğimiz gibi.

Bu gerçekleri yok sayıp bugün dinlenecek ve yarın mesai telaşına dalıp bir sonraki on kasıma kadar şen şakrak yaşamaya devam edeceğiz.

Hani dün demiştik ya ‘saatler dokuzu beş geçe durdu gitmiyor Atam!’ öyle değil! İlerletiyoruz, ilerletmeliyiz. Zaten Ulu Önder de bunu isterdi ama biz dünkü vefa sözümüze sadık kalmadan, yemin ve antlarımızı unutarak saatleri ilerletiyor ve sanki dün yaşanmamış gibi bir sonraki hayatımıza devam ediyoruz. Bencil, kısa vadeli, dar kapsamlı ve ulvi değerlerden yoksun hayatımıza.

Vatan ve milletin sorunlarına değinmeden, gelecek kaygısını parasal kazanımlara endeksleyerek, dizilere kaldığımız yerden devam ederek, kara bulutları fark etmeyerek…

Atatürk, karanlıkların da, aydınlıkların da, gri bulutlu günlerin de Atatürk’üdür. Geçmiştir, gelecektir. Hakikattir. Işık ve rehberdir. Unutulmayı hak etmeyendir. Bir güne, on kasıma sığmayacak kadar büyük dünya devidir.

Atatürk asıl ve daima, kendisini et ve kemikten ibaret görmeyen, fikir ve düşüncelerine temas edebilenlerin Ata’sıdır. Cesaret ve fedakarlıklarla, haysiyet ve namusla, gurur ve haysiyetle dik durup, Türklüğün yüce değerlerini yüceltmek gayretinde olanların Ata’sıdır.

Atatürk, kendisini rozetlere mahkûm edenlerin, arkasından konuşanların, unutturmaya çalışanların, tanımaya çalışmayanların Atası değildir.

Atatürk tüm mazlum milletlere ve çağlar ötesine dair yük ve mesuliyetinin farkında olarak çıktığı bu yolda gelecek nesillerden de bu bayrağı daha yukarılara taşımasını beklerken, bizler bugün o bayrağı olduğu yerde tutmaktan dahi aciz isek bunun sebebi O’nun kurduğu mükemmel sistem değil, bizlerin maddiyatçı, umursamaz, zalim, cahil ve nankör tabiatımızdır.

Ölü olan O mudur? Yoksa bizler miyiz?

O yaşamaya daima devam edecek. Çünkü doğrudur, akla hitap eder, bilimseldir, kalıcıdır, evrenseldir.

Bizler ise zavallı birer kopyacı, taklitçiyiz ve timsah göz yaşlarına sığınacak kadar da aciziz.

Atatürk’ün ilk adımı attığı gün havada bulutlar simsiyahtı. Anadolu kavruluyor, düşman zulmediyor, fakirlik kırıp geçiriyor, cehalet ve hastalıklar, garibanlık ve açlıklar sokaklarda kol geziyordu.

O günlerde cesur kararlar alarak hayata geçiren Atatürk’ün evlatları olarak bugün bizler her türlü lüks ve konforumuzu borçlu olduğumuz Atamızın miraslarına, O’nun verdiği lüks ve konforlar sebebiyle bedenlerimize yapışan umursamazlıklarla sahip çıkamıyor, erteliyor, üşeniyor, vazgeçiyor, diretmiyoruz.

O bana ne demedi. Biz diyoruz.

O geldikleri gibi giderler dedi. Biz bir ara bakarız diyoruz.

O akıl ve bilim dedi. Biz merdiven altlarında öğretilen bir dini İslam sanıyoruz.

O hürriyet ve istiklal dedi. Biz kişisel hürriyetlere takılıp kaldık.

O gençliğe hitabesini okurken gözyaşlarını tutamadı. Biz o hitabenin mesajını bir türlü alamadık.

O beni yorulsanız da takip edin dedi. Bizler yorgun düştük.

Onlar canlarını ortaya koydu. Biz para endişesiyle, korku dolu zamanlara mahkûm olduk.

Biz O’na layık olamadık, mirasına sahip çıkamadık.

Şimdi bu sözler herkese zor geliyor. Lakin korkmayın yarın sabah bu acı da geçecek ve ertesi gün gayet mutlu bir şekilde yılbaşı alışverişlerinize devam edebileceksiniz.

Verdiğimiz geçici rahatsızlıktan dolayı özür dileriz.

Nokta.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir