ÖLÜMLE KUCAKLAŞAN TEĞMEN REFET
Teğmen Refet, dünya durdukça harp tarihimizi süsleyecek kahramanlıkların diyarı Çanakkale’de doğmuştu. Uzunca boyu, geniş omuzları üzerinde daima dik duran seyrek saçlı başı, her atıldığı savaşta başarılı olmanın gururlu çizgilerini taşıyan sevimli bir yüzü vardı. Çalışkanlığı kadar tedbir ve cesareti de komutanları ve arkadaşları arasında hayranlıkla anılırdı. Doğu sınırında savaşların başladığı ilk günden beri, sayısız tehlikeli görevler başarmış, hatta bir ara esir bile olmuştu.
16 Kasım 1914 günü, Dir bölgesinde, bir keşif sırasında, beş erle birlikte Ruslar tarafından sarılmış; ancak uzun bir çarpışmadan sonra Rusların eline esir düşmüştü. Çevresindeki köylüler tarafından da kahramanlığıyla tanınan Refet’in esaret haberi yayılınca, esasen iyi silah kullanan bölge halkı, teğmenin cephe komutanlık karargâhına götürüleceği yol üzerinde pusu kurmuş ve muhafız müfrezeyi ateş yağmuruna tutmuştu. Kahraman teğmen, muhafızların şaşkınlığından faydalanarak kaçmayı başarmış ve tekrar bölüğünün başına geçmişti.
Bir süre önce Rusların eline geçmiş bulunan Başkale’yi geri almak hususunda taarruz hazırlığı yapıldığını duyan Refet, bu savaşta da ön saflarda çarpışmak iznini almak üzere tabur komutanına başvurmuştu. Bu görev isteğinde, genç teğmenin tükenmek bilmeyen savaş arzusu seziliyordu. Bununla beraber, son günlerde verilen çarpışmalarda çokça kayıp vermiş olan bölüğü bir hayli yorgun düşmüştü. Gözünü kırpmadan Rusların üzerine atılan bu yiğit genci kaybetmek korkusuna da kapılan Tabur Komutanı onu incitmemek için yumuşak bir şekilde:
– Refet, cesurca savaşman beni çok etkiledi. Yalnız son günlerde bölüğün bir hayli yoruldu. Bu taarruzda bölüğünü ikinci hatta kullanmak düşüncesindeyim, dedi. Komutanın karşısındaki duruşu ile bir heykeli andıran Refet’in gözleri bir anda bulanmış, dik duran başı hafifçe öne eğilmişti. İtaatkâr bir asker olan Refet, kendine olan inancın eksilmesi kaygısı içinde hafifçe dudakları titreyerek:
– Komutanım beni bu şereften mahrum etme. Bu istek, benim olmaktan çok bölüğüme aittir. Kendileri, götüreceğim görev müjdesini sabırsızlıkla beklemektedirler, dedi.
Tabur Komutanı, bu kahraman gencin temiz isteğini kırmak istemediğinden, bölük mevcudunun 200 ere çıkarılarak kuvvetlendirilmesini emretmiş, yürüyüş kolunun başında bulunacağını bildirmişti.
Başkale’ye doğru yürüyüş başlamıştı. Berrak bir hava, dondurucu bir soğukta, kırbaç gibi yüzlere çarpan rüzgâra rağmen, kar tabakasıyla örtülü sırtları gerilerinde bırakan kahramanlar, ufuklar aydınlanırken usta bir akışla taarruz çıkış hattına yaklaşmışlardı.
Şafakla başlayacak harekât için düzenlenen kuvvetlerin en ilerisinde yer alan 1 nci Bölük heyecan içinde sabahın olmasını bekliyordu.
Güneş, kopacak kıyameti görmek için ufuktan yükselirken Rus siperlerine doğrultulan topçu ateşinin arkasından taarruz başlamıştı.
İnatla direnen Rusların şiddetli ateşi altında ilk saftaki birlikler arasındaki Refet, bölüğünü daha şiddetle saldırmaya teşvik ediyor ve hakikaten 1 nci Bölüğün daha şimdiden ve yakın birliklerden ilerde Rus siperlerine yaklaştığı görülüyordu. Tabur Komutanı gözleri heyecandan dolu dolu olarak bu yüce manzarayı seyrediyordu.
Çok geçmeden gür bir ses bölük safları üzerinden rüzgâr gibi geçti.
– Süngü tak… Hücum!
Bombaların, gökleri yırtan patlamaları arkasından yükselen “Allah Allah!” sesleri ile yerlerinden fırlayan Mehmetler Rus siperlerine atlamışlar, her yuvada korkunç bir boğuşma başlamıştı.
Refet, elinde tabancasıyla rastladığı Rus askerlerini yere sererken, sağında birden beliren bir Rus erinin süngüsü ciğerlerini delmiş, bu büyük savaşın anıtını kanlar içinde yere sermişti.
O artık şehitler arasında idi. Saf ruhu göklere uçarken aralık duran dudakları arasından “Bu vatan, bu topraklar benimdir.” diyordu.
Başkale kurtarılmıştı. Ruslar kaçıyordu. Fakat Teğmen Refet bu mutlu tabloyu görmemişti. Başkale halkı tarafından, o zaman, bir fedakârlık örneği olarak ona gayet güzel bir mezar yaptırılmış, böylelikle Refet’in kahramanlık anılarının geleceklere aktarılması sağlanmıştı.