KARTAL TEPE VE BEYLİKKÖPRÜ SALDIRISI

KARTAL TEPE VE BEYLİKKÖPRÜ SALDIRISI

Cephenin batı kanadında sabah serin bir havayla başladı.

Mustafa Kemal Paşa ve İsmet Paşa, Mürettep Kolordu Komutanı Albay Kazım’ın Zafertepe’deki karargahına geldiler. Batarya dürbünüyle Yunan siperlerini ve gerilerini gözetlemeye koyuldular.

Yunan siperlerinde yoğun savaşçı birikimi göze çarpıyordu. Siperlerin gerilerinde toplu birliklerin bulunduğunu gösteren belirtiler vardı. Yüksek tepelerde büyük gözetleme dürbünlerinin Türk kesimine çevrili olduğu, üst rütbeli subayların gözetlemeler yaptıkları görülüyordu. Ölçülü davranışlarından yerlerinin bilinmemesi için çaba harcadıkları seziliyordu. Daha gerilerde, güneye uzanan derinliklerde uzun yürüyüş kolları batıya doğru ilerliyordu. Gece başladıkları yürüyüşü sürdürdüklerinde kuşku yoktu. Bu yürüyüş kollarının bir bölümü Sakarya geçitlerine yönelmişti. Öteki bölümüyse, Kartal Tepe ve Karadağ’a doğru geliyorlardı. Bu kesime gönderilen destek birlikleri olduğu sanılıyordu.

Kesin sonuç arayan saldırı Duatepe’ye yerleştirilen topların Kartal Tepe’ye yoğun ateş açmalarıyla başladı. Yarbay Abdurrahman Nafiz (Gürman) 1 nci Tümeniyle, Yarbay Ömer Halis (Bıyıktay) 23 ncü Tümeniyle Kartal Tepe’ye saldırırken, Albay Şükrü Naili (Gökberk) 15

nci Tümeniyle Beylikköprü yönünde ilerlemeye çalışıyordu. 17 nci Tümen Komutanı Albay Hüseyin Nurettin ise Karadağ’a oyalama ve şaşırtma saldırısı yapıyordu.

Mustafa Kemal Paşa, kaburgalarındaki yaraların zaman zaman yenilenen acısını yanındakilere sezdirmemeye çalışarak, dürbünüyle çarpışmaları izliyordu. Kartal Tepe ve Beylikköprü’ye yapılan saldırılar önemliydi. Yunanlıların buralardan atılması, Sakarya’nın batısına henüz geçmemiş olan birliklerinin geçit yolunun tıkanmasını sağlayacaktı. Böylece, Sakarya’nın doğusunda kalan Yunan birlikleri kapana kıstırılmış olacak ya tutsak olmaya zorlanacak, ya da yok edilecekti.

Kartal Tepe’nin doğusundaki Karadağ’ın alınması, öteki iki hedefle karşılaştırıldığında, onlar gibi sonucu etkileyecek derecede önemli değildi. Karadağ’daki Yunan birliklerinin Kartal Tepe’ye ve Beylikköprü’ye yardıma gitmemesi için buraya oyalama saldırısı yapmak amacı karşılıyordu. Fakat, bundan tam bir ay önce Karadağ’da tarihe akan bir olay, adı sanı pek bilinmeyen bu dağı, Sakarya boylarında çarpışan Türk savaşçılarının gönüllerinin tek hedefi yapmıştı.

12 Ağustos 1921 günü, Başkomutan Mustafa Kemal Paşa Karadağ’a gelmiş, beklenen büyük Yunan saldırısına karşı hazırlanan savunma mevzilerini ve araziyi incelemişti. Dönüş için atına binmek isterken, atı birden ürkmüş, Mustafa Kemal Paşa yüzüstü yere düşmüş, bayılmıştı. Kendine geldiğinde, büyük umutsuzluğa kapılmış olan çevresindeki silah arkadaşlarını yüreklendirmek istemişti:

“Düşmanın kafasını burada kıracağım!”

Bu sözler tüm Türk savaşçıları arasında hızla yayılmıştı. Üç haftaya yakın bir zamandır, göğsü sargılar içinde cephede dolaşan başkomutanlarını gören savaşçılar, onun sözlerini anımsamaktan kendilerini alamamışlardı. Kimi, Karadağ’ın alınmasıyla başkomutanlarının hıncının alınacağına inanıyordu. Kimi de, Yunanlıların bozguna uğratılması, başlarının kırılması için Karadağ’ın alınması gerektiği inancındaydı. Başkomutan ayılırken Tanrı söyletmişti bu sözleri. Bu sözlerde bir keramet vardı. Karadağ alınmalıydı. Ve, oyalama çarpışması yapmakla görevli Albay Hüseyin Nurettin, tümenindeki birliklerin oyalama ve şaşırtma çarpışması yapmayı bir yana iterek Karadağ’ı almak için ileri atıldıklarını görünce, hiç sesini çıkarmadı. Savaşçılarının hangi duygularla coşkunlaştığını biliyordu. Kartal Tepe ve Beylikköprü yönlerinde saldıran tümenler ilerlediği sürece, tümeninin Karadağ’a doğru ilerlemesinde bir sakınca yoktu…

Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, batarya dürbünüyle Zafertepe’den dört tümenin yaptığı saldırıyı izliyordu. Batıdan 15 nci Tümen Sakarya ırmağına doğru ilerlemeye ve Beylikköprü’ye varmaya çalışıyordu. Onun doğusunda 1 nci ve 23 ncü Tümenler Kartal Tepe’yi almak için vuruşuyorlardı. En doğuda ise 17 nci Tümen Karadağ eteklerine ulaşmıştı.

Ne var ki, saldırı istenilen hızda gelişmiyordu. Yunanlılar beklenilmedik bir direniş gösteriyorlardı. Ordularının Sakarya batısına geçişini sağlamak için kendilerini harcamaya kararlı görünüyorlardı.

Öğleye yaklaşılırken çarpışmalar kafa kafaya vuruşan koçların dövüşüne dönüşmüştü. Fazla cephane kullanılmaması yolunda verilen emirlere uyan Türk savaşçıları işi süngüye döküyor, Yunanlıları yakın dövüşe zorluyordu.

Zafertepe’deki Mustafa Kemal Paşa dürbününün başından ayrılamıyordu. Biraz ötede Albay Kazım telefonla saldırı yapan tümen komutanlarıyla konuşuyor, tümenlerin hareketlerinde birlik sağlamaya çalışıyordu.

Kanlı çarpışmalar aralıksız akşama dek sürdü. Saldırılar karşı saldırıları, süngü hücumları karşı süngü hücumlarını izledi. Kucak kucağa, boğaz boğaza yapılan yakın dövüş, her iki yanın da büyük yitikler vermesine yol açıyordu. Yunanlılar bir adım gerilememek için sonuna dek savunuyor, direniyor; Türk savaşçıları bir an önce hedeflerine ulaşmak için saldırı üstüne saldırı tazeliyorlardı.

Güneş Sakarya üstünde batarken, kanlı günün en son ışıkları Kartal Tepe’yi giderayak yalarken, tepenin üstünde ellerindeki süngülü tüfekleriyle Türk savaşçıları görüldü. Zafertepe’deki Mürettep Kolordu Karargahında bir sevinç dalgası esti bir uçtan bir uca. Gergin sinirler birden boşaldı. Kartal Tepe alınmıştı artık…

Hava iyice kararmıştı. Kartal Tepe’nin batısından Sakarya ırmağına dek uzanan topraklarda çarpışmalar olanca şiddetiyle sürüyordu. Irmak üstündeki Beylikköprü’ye varılamamıştı bir türlü. Kartal Tepe’nin doğusundaki Karadağ’a yapılan saldırı da Yunanlıların çok inatlı savunmaları yüzünden pek gelişemiyordu.

Albay Kazım, telefonla Beylikköprü yönünde saldıran 15 nci Tümen Komutanı Albay Şükrü Naili’ye (Gökberk) son emrini bildirdi:

“Şükrü Bey, bu gece Beylikköprü mutlaka ele geçirilmelidir.”

Bu sözleri duyan Mustafa Kemal Paşa, Albay Kazım’a seslendi:

“Komutana söyleyiniz, bu gece Beylikköprü’nün doğusunda hiç bir Yunan askeri bırakılmasın. Ben sonucu Zafertepe’de bekleyeceğim.”

Aradan yarım saat geçmeden, Beylikköprü yönünden şiddetli tüfek, makineli tüfek ve el bombası sesleri gelmeye başladı. Tümen, elindeki son cephaneyi de tüketmek pahasına saldırısını hızlandırmıştı. Yunanlıların önemli birliklerinin henüz Sakarya’nın batısına geçmediği anlaşılıyordu. Çok yorgun olmalarına karşın, subay ve erler her türlü zorluğu yenerek, geçit yapan Yunan birliklerini yakalamak için koyu karanlıkta ileri atılıyorlardı.

Çarpışmalar aynı şiddetle bütün gece sürdü. Son güçlerini harcayarak tutunmaya çalışan Yunanlıları mevzilerden söküp atmak olanağı bulunamadı.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir