GAZZE’DE BATAN GÜNEŞ TEĞMEN AKİF
Çöl, sanki sonsuzmuş gibi uzuyor ufka doğru. Gündüz alev yağıyor göklerden. Kavrulan dudaklar, güneşin sönmesini bekliyor hırçın bir istekle. Tüfeklerin demirleri yapışıyor avuçlara. Tabiatın bu azabı uzuyor geceye kadar. Aklın ve savaş biliminin kabul edemeyeceği kadar uzun süren bir boğazlaşmadan sonra Gazze karanlıklara gömüldü.
Saldıranların sayısı, savunanlardan çok fazla. Top, tüfek, bomba İngilizlerde sayısız. Saat 23.00 sıralarında Gazze’yi koruyan 125 nci Alayın telsizinde bir ses duyuldu: “Gazze savunanlarına selam. Sabaha kadar sabır.”
Evet, 125 nci Alayın cesur ve kahraman subay ve erleri, biraz uzakta olmasına rağmen, tümenlerinin kendilerini bu İngiliz çemberinden kurtaracağına inanmış bulunuyorlardı. Bu nedenle her an beklenilen İngiliz taarruzlarını püskürtmek ve vakit kazanmak lazımdı. Yorgun olmalarına rağmen bütün gece, küçük Gazze’nin bütün sokaklarında barikat kurdular. Ayrıca elverişli binaları da birer dayanak noktası hâline getirdiler.
Alay komutanının kararı ya tümeni savaşa girinceye kadar tutunmak veya harplerin hatırasını taşıyan şanlı sancağıyla beraber canlı bir kimse kalmayıncaya kadar savaşmak ve Gazze’yi kendilerine mezar yapmaktı.
Ufukta sızan renksiz bir ışık yavaş yavaş çölü aydınlatmaya başlamıştı. Kasaba yakınlarında, düzlüklere öbek öbek yayılmış bodur diken kümeleri arasından bazı gölgelerin kasabaya yaklaştıkları seziliyordu. İngilizlerin, dün başaramadığını bugün sonuçlandırmaya azmetmiş olduğu anlaşılıyordu. Artık ortalık iyice aydınlanmış ve Gazze mevzileri üzerine top mermileri düşmeye başlamıştı. Siperlerine yapışmış, hücumu bekleyen kahramanlar dünkü çarpışmanın heyecanı içinde gayet soğukkanlı olarak İngilizlerin etkili ateş mesafesine yaklaşmasını bekliyorlardı. Bununla beraber seyrek de olsa siperler arasına düşen mermiler bazı kayıplara sebep oluyordu.
İşte 1 nci Taburu ileri hattaki siperlere İngilizler gene dalgalar hâlinde saldırıyor. Yapılan toplu atışlar, taarruz hatlarında gedikler açıyor ve birçok İngiliz askerini kumlara seriyor. Kurşun yağdıran parmakta güç bitiyor, fakat İngilizler tükenmiyordu. Bu cehennem arasında tabur komutanının bulunduğu mevziden ince sırma kalpaklı bir gencin ileri hattaki mevzilere doğru koştuğu görüldü. Bu tabur emir subayı Teğmen Akif idi. Ateş yağmurunu umursamadan 1 nci Bölük Komutanına ufak bir parça kâğıda yazılmış şu emri verdi:
1 nci Bölük İngilizler hücuma kalkmadan üzerine saldıracak, siperlere bir tek İngiliz erinin ayak basmasına meydan vermeyecektir.”
Bu emir, bu cenk fermanı bölüğe ulaştığı zaman İngiliz piyadeleri de siperlere yaklaşmış bulunuyordu. Bölük Komutanının siperleri yalayan hücum emrinin arkasından bombalar uçtu, alevler fışkırdı topraktan.
Kanal’dan bu yana, savaşa savaşa Gazze’ye ulaşan yiğitler süngülerini boşa uzatmıyorlar, her dürtüşte birini yere seriyorlardı.
İngilizlerin gerilerden yaklaşan dalgaları sanki savaş meydanından silinmişti. Ön saftakilerden bir kısmı süngülenmiş bir kısmı da esir edilmişti. Arta kalanlar da kum tümseklerinin arkasına yapışıp kalmışlardı.
Boğuşma kısa sürmüştü. Bu kanlı kavga alanında can veren yiğitler arasında bölüğe emir getiren Teğmen Akif de vardı. O teğmen ki sürüp gelen savaşlarda cesaret ve kahramanlığı ile daima etrafına ışık saçan bir yıldız olmuştu.
1 nci Bölük Komutanının tabura verdiği raporun son satırları şöyle bitiyordu: “İngilizler siperlerimize ayak basamamıştır, yalnız Teğmen Akif şehit düşmüş ve Gazze’de bir güneş daha batmıştır.”