Dürrizade Fetvası (İstanbul Fetvası)

Dürrizade Fetvası (İstanbul Fetvası)

Milli mücadeleye katılanları din aleyhine davranmakla suçlayan ve idamlarına hükmeden fetvanın binin nasıl siyasete karıştırıldığının, halkın vicdanlarıyla nasıl oynandığının ve zamane yönetiminin nasıl milli kurtuluş mücadelesine karşı olduğunun ispatıdır ve mühimdir.

Diyanet İşleri Başkanlığı web sayfasından, kaldırılmadan önce alınmıştır; 

“Kurtuluş savaşı döneminde İstanbul’un işgali sırasında Haydarizâde İbrahim Efendi (1863-1933) Kuva-yı Milliye aleyhindeki fetvâya imza atmamak için dördüncü Damat Ferit hükümetinde yer almamıştır. Damat Ferit Paşa, bu kabinesine istediği kadar Nazır (Bakan) bulabilmesine rağmen, Şeyhülislâm bulmakta sıkıntı çekmiştir. Dinî hayatta yüce yeri olması gereken Şeyhülislam makamını, kendilerine teklif edilenlerden, bu yere hakîkaten lâyık olanlar istisnasız reddetmişlerdir. 3 Nisan 1920’de kurulması gereken hükümet, bu yüzden iki gün gecikme ile 5 Nisan’da, Dürrizâde Abdullah Efendi’nin bu görevi kabul etmesiyle teşkil edebilmiştir.

Hükümetin göreve başlamasıyla birlikte, İtilâf güçlerinin özellikle İngilizlerin baskısı ve desteğiyle Damat Ferit Paşa’nın en kanlı, en azılı tahrikleri de birbirini kovaladı. Meclis-i Mebusan’ın 11 Nisan’da resmen kapatılması, Damat Ferit’in bu iktidarı zamanına rastlar. Mustafa Kemal Paşa ve Anadolu harekatı hakkındaki fetvâların çıkarılması da bu devrede hızlandı. Dürrizâde Abdullah Efendi, ilk fetvasını da 11 Nisan’da yayımladı. Kuva-yı Milliye, Şeyhülislâm’ın kaleminde Kuva-yı Bağıye yani eşkiya kuvvetleri olarak tanımlanıyordu. Hükümet başkanı Damat Ferit, bu fetvâya dayanarak Mustafa Kemal Paşa ve ulusal harekat aleyhinde bir beyanname neşretti.

İstanbul’da basılan gazetelerde de yayınlanan bu fetvalardan, çok miktarda Anadolu’nun her tarafına çeşitli vasıtalarla (postayla, Anadolu’ya geçen kimseler aracılığıyla vs.) hatta İngiliz ve Yunan uçaklarıyla dağıtılmıştı. Bu arada İngiliz konsolosları, İngiliz torpidoları, Rum ve Ermeni teşkilatları ile Yunan kuvvetleri de Fetvâ’nın dağıtımında görev aldılar.

Fetvânın Anadolu’da yayılması ve zararlarını önlemek için sıkı önlemler alınmış ise de bunda pek başarılı olunduğu söylenemez. Zira TBMM’nin açılışı arifesinde, ülkenin işgalden kurtulabilmiş köşeleri, ayrı görüşlerin kavga sahnesi haline gelmişti. Bu yıkıcı fetvalar ve Bab-ı Ali’nin beyannameleri ile aldatılan halk, yer yer vatan kurtarıcılarının önüne dikilmişti. Anadolu’nun muhtelif yerlerinde ayaklanmalar baş göstermişti. İsyancılar, Ayaş belinden Ankara’yı seyreder hale geldiler. Türk Milli Mücadelesi için zor günler yaşanıyordu. İç ve dış ihanet odakları el ele vererek, Anadolu’da bir kardeş kavgası çıkartmak suretiyle müslüman halkı birbirine kırdırmak istiyorlardı. Durum her geçen gün daha tehlikeli bir hal aldı. Ulusal harekatın başarısızlığı dahi söz konusu olabilirdi.

Böyle bir anda başta Ankara Müftüsü Mehmet Rifat Efendi (Börekçi) olmak üzere pek çok din bilgini vazifeye koştu. Anadolu’da sağduyu ve vatansever ulemayı harekete geçirerek karşı fetvalar çıkardı. Bu yönüyle Milli Mücadele’de fetvalar savaşına da tanık olunmuştur. Hemen belirtelim ki, bu savaşta 152’yi aşkın Anadolu ulemasınca tasdik edilen Ankara Fetvası, Dürrizâde Abdullah’ın imzasını taşıyan İstanbul Fetvası’na üstün gelmiştir.”

Şeyhülislam Dürrizade Abdullah’a ait olan ve tarihe “Dürrizade Fetvası” olarak geçen 11 Nisan 1920 tarihli bu fetvada; Kurtuluş Savaşına katılan herkes halifeye isyan ile suçlanmış olup bağımsızlıktan yana olanlar din düşmanı olarak gösterilmiştir. Fetva sorar; Asilerin katli din, yasa, töre vb. bakımdan işlenmesinde, yapılmasında sakınca olmayan, yapılıp işlenmesine izin verilen bir eylem midir. Buna yine Fetva yanıt verir; İslam dinine göre yapılması gerekli olandır.

Mustafa Kemal ve arkadaşları ülkeyi işgalcilerden kurtarmaya çalışırken, işgalcilerle işbirliği yapanların onlara nasıl ayak bağı olduğunu ve öldürülmeleri için türlü entrikalar çevirdiğinin belgesi günümüz diline yakın ve özetle şöyle:

“Dünya düzeninin nedeni olan İslâm Halifesi (Yüce Allah, onun hilâfetini kıyamet gününe kadar sürdürsün) Hazretlerinin yönetimi altında bulunan İslâm beldelerinde bazı kötü kişiler, aralarında birleşip ve kendilerine başkanlar seçerek Padişah’ın bağlı uyruklarını hileler ve yalanlar ile kandırmaya ve yoldan çıkarmaya, Padişah’ın yüksek emirleri olmadan halktan asker toplamaya kalkışıp, görünüşte askeri besleme ve donatma bahanesiyle ve gerçekte mal toplama sevdasıyla kutsal şeriat ve Padişah’ın emirlerine aykırı olarak birtakım salma ve vergiler kesip, çeşitli baskı ve işkencelerle halkın mallarını ve eşyalarını yağmalamak ve bu yoldan Allah’ın kullarına zulmetmeye ve suçlar işlemeye, memleketin bazı köyleri ve bölgelerine hücum ile kırıp döküp, yerle bir etmek, Padişah’ın bağlı uyruklarından nice günahsız kimseleri öldürdükleri ve masum kanlarını döktükleri, müminlerin Emiri olan Padişah emrinde bulunan bazı dîni, askeri ve mülkî memurları kendi başlarına görevden alma ve kendi kötülük arkadaşlarını tayin, hilâfet merkezi ile memleketin ulaştırma ve haberleşme yollarını kesmek, devletçe gönderilen emirlerin yapılmasını yasaklamak, hükümet merkezini diğer bölgelerden ayırmak suretiyle halifelik otoritesini kırmak ve zayıflatmak amacıyla yüksek halifelik makamına ihanet suretiyle Padişaha başkaldırmakla, Devlet-i Âliye’nin düzenlerini, memleketin âsayişini bozmak için yalanlar yaymak ile halkı kışkırtmaya ve kargaşalığa gayret etmekte oldukları açıklanmış ve gerçekleşmiş olan adı geçen başkanları ile yardakçıları ve onlara bağlı olan kimseler eşkıya düzeyinde bulunup, dağılmaları hakkında gönderilmiş bulunan yüksek emirlerden sonra hâlâ inat ve bozgunculuklarında direnirlerse, adı geçen kimselerin kötülüklerinden ülkeyi temizlemek ve zararlarından halkı kurtarmak gerekli olup, ’Fe-katilü elleti tebga hatta tefaa ile emerillah’ Kuran ayeti gereğince katledilmeleri ve gerekirse kitle halinde öldürülmeleri yasal ve zorunlu olur mu?

Sorusunun yanıtı: Gerçeği Allah bilir ki, olur! …

Bu suretle halifenin askerlerinden olup da eşkıyaları katledenler gazi ve eşkıyalar tarafından katlolunanlar şehit ve günahlarının bağışlanması için Hz. Peygamberin aracılığına nail olurlar mı?

Sorusunun yanıtı: Gerçeği Allah bilir ki, olur! ” Dürrü Zade Es-Seyyid Abdullah tarafından yazıldı.

Fetvanın aslı

“Dünya nizamının sebebi olan İslâm Halifesi Hazretlerinin (Yüce Allah onun hilâfetini kıyamet gününe kadar sürdürsün) idaresi altında bulunan İslâm beldelerinde bazı şerir şahıslar aralarında birleşip ve kendilerine reisler seçerek, Padişah’ın sadık tebaasını hileler ve tezvirler ile kandırmaya, Padişah’ın yüksek emirleri olmadan asker toplamaya kalkışıp, görünüşte askeri iaşe ve teçhiz bahanesiyle ve gerçekte mal toplama sevdasıyla kutsal şeriata ve Padişah’ın emirlerine aykırı olarak birtakım salma ve vergiler kesip, çeşitli baskı ve işkencelerle halkın mallarını ve eşyalarını yağmalamak ve bu yoldan Allah’ın kullarına zulmede gelmeye ve suçlar işlemeye, memleketin bazı köyleri ve bölgelerine hücum ile tahrip, yerle bir etmek, Padişah’ın sadık tebaalarından nice mâsum kişileri kati ve masum kanları döktükleri, müminleri emiri olan Padişah emrinde bulunan bazı dinî, askerî ve mülkî memurları kendi başlarına azil ve kendi hempalarını tayin, hilâfet merkeziyle memleketin ulaştırma ve haberleşme yollarını kesmek, devletçe gönderilen emirlerin yapılmasını yasaklamak, hükümet merkezini diğer bölgelerden ayırmak suretiyle halifelik otoritesini kırmak ve zayıflatmak maksadıyla yüksek halifelik makamına ihanet etmek suretiyle imama itaatten dışarı düşmekle, Devlet-i Aliye’nin nizam ve düzenlerini, memleketin asayişini bozmak için yalanlar yaymakta, halkı fitneye sevk ve fesada gayret etmekte oldukları açıklanmış ve gerçekleşmiş olan adı geçen reisler ile aveneleri ve onlara bağlı olan kimseler mertebesinde bulunup, dağılmaları hakkında gönderilmiş bulunan yüksek emirlerden sonra, hâlâ inat ve fesatlarında direnirler ise, adı geçen kimselerin kötülüklerinden memleketi temizlemek ve zararlarından halkı kurtarmak vacip olup ‘Fekatilu elleti tebga hatta tefaa il emerillah’ â-yet-i kerimesi gereğince katilleri ve gerekirse kitle halinde öldürülmeleri meşru ve farz olunur mu? Beyan buyrula!

Cevabı budur: Gerçeği Allah bilir ki, olur. Dürrizâde Esseyyit Abdullah tarafından yazıldı.

Böylece Padişah’ın ülkesinde savaş kudretleri bulunan Müslümanların, adil halifemiz ve imamımız Sultan Mehmet Vahdettin Han hazretlerinin çevresi etrafında toplanıp bunlarla çarpışmak için yapılan davet ve emirlerine koşup adı geçen eşkiyalar ile savaşmaları vacip olur mu? Beyan buyrula!

Cevabı budur: Gerçeği Allah bilir ki, olurlar. Dürrizâde Esseyyit Abdullah tarafından yazıldı.

Bu suretle Halife Hazretleri tarafından adı geçen eşkıya ile çarpışmak için tayin olunan askerler çarpışmaktan kaçınır ve firar eylerse büyük günaha girip ve asi olup, dünyada şiddetle cezaya ve âhirette acılı azaplara hak kazanmış olurlar mı? Beyan buyrula! Cevabı budur: Gerçeği Allah bilir ki, olurlar. Dürrizâde Esseyyit Abdullah tarafından yazıldı. Bu suretle Halife’nin askerlerinden olup da eşkıyaları katledenler gazi ve eşkıyalar tarafından katledilenler şehit, ve şefaate nâil olurlar mı? Beyan buyrula!

Cevabı budur: Gerçeği Allah bilir ki, olurlar. Dürrizâde Esseyyit Abdullah tarafından yazıldı.

Bu suretle eşkıyalar ile muharebe hakkında çıkarılmış bulunan Padişah emirlerine itaat etmeyen Müslümanlar, asi ve şer’an cezalandırılmaya hak kazanmış olurlar mı? Beyan buyrula! Cevabı budur: Gerçeği Allah bilir ki, olurlar.
Dürrizâde Esseyyit Abdullah tarafından yazıldı.”

Kaynak: Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık. Diyanet İşleri Başkanlığı.

http://www.diyanet.gov.tr/yayin/basiliyayin/yweboku.asp?sayfa=3&yid=27

(Sayfa Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından daha sonra kaldırılmıştır)

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir