Atatürk’ün fihristli veciz sözleri – Havacılık

Atatürk'ün fihristli veciz sözleri

Atatürk’ün fihristli veciz sözleri – Havacılık

HAVACILIK

“Türk çocuğu, her işte olduğu gibi havacılıkta da, en yüksek düzeyde, gökte, seni bekleyen yerini, az zamanda dolduracaksın.”

İstikbal göklerdedir. Göklerini korumayan uluslar yarınlardan asla emin olamazlar.(Sabiha Gökçen, Atatürk’ün İzinde Bir Ömür Böyle Geçti, Türk Hava Kurumu Yayınları-2, İstanbul 1982, s. 65.)

Yurt savunmasından söz ederken, askerî alanda önemli ve etkin bir nitelik taşıyan hava kuvvetlerine, yüce Meclis’in özellikle ilgi ve dikkatini çekerim.

“Türk ulusunun, hava kuvvetlerimizin güçlendirilmesi gereğini anlayıp değerli yardımlarda bulunması, siyasî uygarlığa erişmesinin en büyük kanıtıdır.”( 8 Haziran 1926’da Bursa’da, Öğretmenler Birliği’nin toplantısındaki konuşmalarında)

Türk Teyyare Cemiyetine konuşması; “… Havacılığın toplum içinde tanıtılıp sevdirilmesi de, aynı zamanda gençliği heveslendirip istekli hale gelmesinde Cemiyet’in çalışması önemlidir.”

“Eskimiş teknolojileri değil, en yeni teknolojiyi ülkeye getirmediğimiz sürece, yabancı ülkelere bağımlı olmaktan kurtulamayız. Bunun için de, bir yandan mümkün olduğu kadar kemerleri sıkarak kendi yağımızla kavrulacak, bir yandan da yeni parasal kaynaklar yaratarak, çağdaş teknolojilerin en yenilerini topraklarımıza taşıyacağız. Biz, yeni ve genç bir Türkiye kuruyoruz. Dost, düşman ülkelerin geride kalmış teknolojilerine gereksinmemiz yok. Ya en yenisini kurar, onlarla boy ölçüşürüz, ya da biraz daha sabreder, bunu yapabilecek güce erişmemizi bekleriz”

“Gökçen, bak yakında genç kızlarımız, delikanlılarımız göklerde dolaşmaya başlayacaklar. Sen bu işe ne dersin ? Kanatlı bir gençlik, yurdun geleceği bakımından en büyük güvencedir. Bir gün batılılar, Ay’a ayaklarının izlerini bırakacaklarsa, bunların arasında bir de Türk’ün bulunması için şimdiden çalışmalara girişmek, aşamalar kaydetmek gerekir.”

“Bayanlar, Baylar! Bizin dünyamız -bilirsiniz- topraktan, sudan ve havadan oluşmuştur. Hayatın da, esas unsurları bunlar değil midir? Bu unsurlardan birinin eksikliği, yalnız eksikliği değil, sadece bozukluğu yaşantıyı olanaksız kılar. Hayatı, hele ulusal hayatı seven, onu korumak isteyen yurdun topraklarına, denizlerine olduğu gibi, havasına da ilginliğini her gün biraz daha çoğaltmalıdır. Bu ilginlik, saydığım hayat öğelerine egemenlikle olur. Doğa insanları türetti, onları kendine taptırdı da. Ancak insanların yaşayabilmeleri için, doğaya da egemenliğini şart kıldı. Doğaya egemen olmasını bilmeyen yaratıklar, varlıklarını koruyamamalardır. Doğa onları, kendi unsurları içinde ezmekten, boğmaktan, yok etmekten ve ettirmekten çekinmemiştir. Türk, bu gerçeği çok önceden tanımak kapasitesini göstererek, kapsal bir dölenle toprağını ve onun türlü ürünlerini, insanlığa verimli kılmıştır. Coşkun denizlerde göğüslemedik dalgalar bırakmayarak insanlığa genlik veren kültür yollarını açmıştır. Lâkin yaşadığımız bu çağda, artık insanlar, yalnız karada ve denizde kalmadılar. Doğanın hava varlığının da içine daldılar. Hayat için, yaşamak için havayı yalnız nefeslenmenin yeter olmadığı anlaşıldı. Gerek ve gerçek olan hava egemenliği, açık olarak ortaya çıktı. Bütün ulusların büyük bir önemle oluşturmaya çalıştıkları bu alanda, Türk ulusu da kuşkusuz yerini almalıydı. Türkiye Cumhuriyeti hükümeti, kara ordumuzun yanında, donanmamızı kurarken, hava filolarımızı da, en son hava araçları ile düzenlemekten geri kalmadı. Kişilikleriyle onur duyduğumuz hava subaylarımız ve komutanları da yetişmiş bulunuyorlar. Pilotlarımız, her zaman ve her halde, ulusun yüzünü ağartacak yüksek değerdedir. Lâkin arkadaşlar, bu kadarı yeter görmek doğru olmazdı. Hava işine, onun bütün dünyada aldığı önem derecesine göre genişlik vermek gereklidir. Bunu göz önünde tutan Cumhuriyet hükümeti, havacılığı, bütün ulusun işlevi yapmak kararındadır. Türk, yurdunun dağlarında, ormanlarında, ovalarında, denizlerinde, her bucağında nasıl bir bilgi ve kendine güvenle yürüyor, dolaşıyorsa vatan göklerinde de aynı surette dolaşabilmelidir. Bu ise Türk’ü, çocukluğundan vatan kuşları ile, yurt havası içinde yarışa alıştırmakla başlar. İşte bugün, burada bizi toplayan neden, o kutsal işe başlama törenidir. Havacılığın gelişimine ciddî şekilde sarılmasından dolayı hükümete, Genel Kurmay Başkanı Mareşal’a ve Türk Hava Kurumu Başkanı, değerli arkadaşımız Fuad’a (Bulca) burada, özel olarak gönül borcumu sunarım.Türk çocuğu, her işte olduğu gibi, havacılıkta da, en yüksek düzeyde, gökte seni bekleyen yerini az zamanda dolduracaksın. Bundan, gerçek dostlarımız sevinecek, Türk ulusu mutlu olacaktır”

Atatürk tedavide bulunduğu Karlsbad’ dan, çok yakın bir arkadaşına yazdığı mektupta, hava gezilerini şöyle özetler: “… Uçak bizim zamanımızın bütün niteliklerini kapsayan bir vasıtadır. Bu vasıta, mesafe kavramını ortadan kaldırmış gibidir. Bu özelliği ile beraber bir de savunma açısından önemi göz önüne getirilirse, yalnız bir zevk ve zamandan kazanan taşıt aracı olarak değil, memleketin hayatî kıymetlerinden biri olduğu anlaşılır. Burada fırsat buldukça uçak seferleri yapıyorum. Bu yolculuklar, bana çok zevk veriyor ve yararlı oluyor.”

1931 Temmuzunda New York’tan havalanıp, bir atılımda 840,323 kilometreyi, 49 saat 08 dakikada uçarak Yeşilköy Hava Alanı’na inen Amerikalı pilotlara hitaben;  “Eşi görülmemiş gezinizi, Türk ulusu yüreklerden taşarak beğendi, dostça karşıladı. Amerika göklerinden yükselerek Türk gök yüzünde göreceğimiz değerli konukları oradan uçtukları andan, Türkiye ufuklarına geldikleri ve topraklarımıza kondukları dakikaya kadar ilgi ve heyecanla takip etti. Başarınızı candan ve gönülden diledi, aynı zamanda da kendi başarısı gibi sevindi. Gerçekten başarınız, bilim ve tekniğin; ustalık ve cesaretiniz, insan gücünün benzersiz bir zaferidir. Kıtaları birleştirirken ulusları da yaklaştırıyorsunuz. Sizin gibi kahramanlar ulusları, birbirinin mutluluk ve kaderleriyle ilgili olan bir aile bireyleri haline getirirler. Kuşkum yoktur ki siz, uygarlığını hayranlıkla izlediğimiz yeni dünyanın büyük diyarı ile eski dünya kıtalarının kucaklaştığı yerde bulunan yeni Türkiye’yi böyle aracısız birleştirirken Amerikalıların ve Türklerin kalplerini de birbirine daha çok yaklaştırdınız. Bugünün gençliği, zamanımıza kadar insan oğullarının hayalinde canlandıramadığı gök yüzü yollarından, insanlar arasında, uluslar arasında yüksek dostlukların, yüksek sevgilerin kurucuları oluyor. Bu yüce hedeflerin yüce işaretlerini veren Amerika’nın sizin gibi cesur ve ülkücü gençlerini karşımda görmekle övünçlü ve mutluyum. Siz gök yüzünde güzel bir yol çizdiniz. Bu geziniz Türk havacılarında da hazır­lanmak için büyük bir isteklenme uyandıracaktır. Sizi coşku ile kutlarım. Kişiliklerinizde Sayın Amerika ulusunu, Amerika bilgi ve tekniğini, Ame­rika havacılığının kahraman temsilcilerini selâmlarım. Yüksek toplumunu­zu dünyada yüksek bir surette temsil eden sayın Cumhurbaşkanınızı bu güzel münasebetle dostça anarım. Size iyi yolculuklar ve daima büyük başarılar dilerim”.

Amerikalı pilotlara hitaben akşam yemeğinde; “Ben Amerika’nın bu kahraman çocuklarını, kahramanlığın bütün niteliklerine sahip ve bu niteliklerini bütün dünya karşısında uygulamaya dirençli ve girişken gördüm. Kendileri yüksek kahramanlıklarını, alçak gönüllülük içinde gizliyorlar. Ümit ederim ki, beklerim ki, bu gençler bugün yaptıklarından daha büyük edimli eserler sahibi olacaklardır. Bununla zaten çok yüksek olan Amerika toplumu gurur duyacağı gibi, bütün insanlık yüksek heyecanlı gururlarla mutluluk duyacaktır. Bu sevinçlerin en yükseğini, en derin duygularla Türk ulusunun duyacağına kuşku yoktur. Çünkü Türk ulusu güzel olan her şeyi, her uygar şeyi, her yüksek şeyi sever, takdir eder. Fakat muhakkaktır ki, her şeyin üstünde tapındığı bir şey varsa o da yüksek kahramanlıktır. Bu sözlerim kuşkusuz bugünkü uyanık Türk gençliğinin kulaklarında yüksek ve etkili yankılar yapacaktır. Yüksek hasletlerine güvenle baktığım Türk çocuklarından daha az şey istemem.”(1931 Temmuz)

“Şahıslarıyla şeref duyduğumuz hava subaylarımız ve komutanlarımız da yetişmiş bulunuyorlar. Pilotlarımız, her zaman ve her halde milletin yüzünü ağartacak yüksek değerlerdir. Lakin, arkadaşlar; bu kadarını yeter görmek doğru olmazdı. Hava işine, onun bütün dünyada aldığı önem derecesine göre genişlik vermek lazımdı. Bunu göz önünde tutan Cumhuriyet hükümeti, havacılığı bütün milletin işi yapmak kararındaydı. Türk, yurdunun dağlarında, ormanlarında, ovalarında, denizlerinde her bucağında nasıl bir bilgi ve kendine güvenle yürüyor dolaşıyorsa, yurdun göklerinde de aynı suretle dolaşabilmeliydi. Bu ise Türk’ü çocukluğundan vatan kuşlarıyla, vatan havası içinde yarışa hazırlamakla başlar. İşte bu gün burada bizi toplayan sebep o kutsal işe başlama ayinidir. “

Havacılarımız, bütün ordu ve donanmamız gibi vatanı korumaya yetenekli kahramanlardır. Büyük millet, bu soylu evlâtlarıyla kendini mutlu sayabilir.

Atatürk’ün 1936’da Eskişehir Tayyare Alayını ziyaretinde yaptığı konuşma; “Kanatlı gençlik memleketin geleceği bakımından en büyük güvencedir. Bir gün batılı ayaklar ayda ayaklarının izlerini bırakacaklarsa bunların arasında bir de Türkün bulunması için çalışmalara girişmek gerekir. Geleceğin en etkili silâhı da, aracı da hiç kuşkunuz olmasın uçaklardır. Bir gün insanoğlu uçaksız da göklerde yürüyecek, gezegenlere gidecek, belki de aydan bize mesajlar yollayacaktır. Bu mucizenin tahakkuku için 2000 yılını beklemeye hacet kalmayacaktır. Gelişen teknoloji bize daha şimdiden bunu müjdeliyor. Bize düşen görev ise batıdan bu konuda fazla geri kalmamayı temindir.” (Sabiha Gökçen, Atatürk’ün İzinde Bir Ömür Böyle Geçti, Türk Hava Kurumu Yayınları-2, İstanbul 1982, s. 69.) (Türk Hava Kurumu Tüzüğü)

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir