Atatürk’ün devlet yönetimi üzerine sözleri
ATATÜRK DİYOR Kİ!
Devlet Yönetimi
İnsanlar daima yüksek, temiz ve mukaddes hedeflere yürümelidirler. Bu hareket şeklidir ki insan olanın vicdanını, dimağını ve bütün insanî kavramını tatmin eder. Bu şekilde yürüyenler, ne kadar büyük fedakârlık yaparlarsa, yükselirler ve bu hareket şekli mutlaka açık olur. Çünkü alnı açık, dimağı açık, kalp ve vicdanı açık insanlar tarafından idare olunabilen toplumlar, ancak bu mânada hareketlerin izleyicisi olabilirler. Fikirlerini, duygularını ve teşebbüslerini gizli tutanlar, gizli vasıtalar uygulamaya girişenler, mutlaka utanma ve sıkılmayı gerektiren, akıl ve mantığın haricinde hareket edenler olabilirler. Bu gibi işlere girişenlerin sonu, ergeç acıdır. 1926 (Atatürk’ün S.D. III, s. 80-81)
Bizim yüzümüz, her zaman temiz ve lekesiz idi ve daima temiz ve lekesiz kalacaktır. Yüzü çirkin, vicdanı çirkinliklerle dolu olanlar, bizim vatanseverce, vicdanlıca ve namusluca hareketlerimizi, küçük ve çirkin ihtirasları yüzünden çirkin göstermeye kalkışanlardır. 1927 (Nutuk II, s. 882)
Milletin sinesinde serbest bir fert olmak kadar dünyada bahtiyarlık var mıdır? Gerçekleri bilen kalp ve vicdanında manevî ve kutsal hazlardan başka zevk taşımayan insanlar için, ne kadar yüksek olursa olsun, maddî makamların hiçbir kıymeti yoktur. 1922 (Nutuk II, s. 663)
Milletin şahıslara, kendini unutacak ve kendini kaptıracak kadar tutkun olması, iyi netice vermez. Bunun tarihte misalleri çoktur. 1930 (Afetinan, Atatürk Hakkında H.B., s. 265)
Şu ve bu tarzda, birtakım kuş beyinli kimselere kendinizi beğendirmek hevesine düşmeyiniz, bunun hiçbir kıymeti ve ehemmiyeti yoktur. Eğer şunun, bunun teveccühünden kuvvet almaya tenezzül ederseniz, halinizi bilmem, fakat geleceğiniz çürük olur. 1908 (Atatürk’ün S.D.V, s. 112)
İnsan yaşadığı, bulunduğu ve çalıştığı ortam içinde, o devri sevk ve idare edenlerle beraber ve bir görüşte olursa aynı ortam ve devrin adamı olmaktan çıkamaz. 1918 (Falih Rıfkı Atay, Atatürk’ün B.A., s. 67)
Benim havarîlerim yoktur. Memleket ve millete kimler hizmet eder ve hizmet liyakat ve kudretini gösterirse havarî onlardır. 1923 (Nutuk II, s. 794)
Herkes millî vazife ve mesuliyetini bilmeli, memleket meseleleri üzerinde o zihniyetle, düşünüp çalışmayı itiyat edinmelidir. (Hasan Rıza Soyak, Fotoğraflarla Atatürk ve Atatürk’ün Hususiyetleri, 1965, s. 67)
Millet işlerinde her ferdin zihninin, başlı başına faaliyette bulunması lâzımdır. 1923 (Atatürk’ün S.D.II, s. 95)
Milletimiz her güçlük ve zorluk karşısında, durmadan ilerlemekte ve yükselmektedir. Büyük Türk milletinin bu yoldaki hızını, her vasıta ile artırmaya çalışmak, bizim, hepimizin en kutlu vazifemizdir. 1932 (Atatürk’ün S.D.I, s. 358)
Yemin mukaddes bir sözleşme demektir. Namus sahibi olan bir kimse, verdiği sözden dönmez. 1919 (Atatürk’ün S.D. III, s. 7-8)
Asla hatırdan çıkarmamalısınız: Bizim en büyük kuvvetimizi, bugün de yarın da dürüst, açık bir siyaset ve sözlerimize bağlılık teşkil edecektir. (Hasan Rıza Soyak, Yakınlarından Hatıralar, 1955, s. 18)
Her zaman suçsuz insanları baştan çıkarmak için uğraşanlar olmuştur. Böylelerinin sözlerine kulak asmamak, onlara tertip olunacak en iyi cezadır. 1923 (Atatürk’ün S.D.III, s. 71)
Hakikaten memlekete hizmet etmek istiyenlerin kalbi açık olmalıdır; açık söylemelidirler. Millet ile, milleti sevk ve idare edenler çok açık görüşmelidirler. Olan şeyler ve yapılacak şeyler olduğu gibi ifade olunmalıdır. Yoksa, safsatalar ile milleti aldatmak, onu birbirine düşürmek demektir. Kuralımız, daima millete karşı hakikatleri ifade olmalıdır. Milleti aydınlatma, bu demektir. Millete hakikati izan edenler, kendilerinin de aldanmadığına emin olmalıdır. Arkadaşlar, benim bütün hayatımda takip ettiğim meslek budur! 1923 (Gazi ve İnkılâp, Mahmut Soydan, Milliyet gazetesi, 8. 12. 1929)
İmzasız ihbar mektubu gönderenler hakkında söylediği söz:
Samimî ve dürüst insanlar, aynı zamanda medenî cesaret sahibi olur, imzalarını saklamaya tenezzül etmezler. Belli ki bunu yazan ahlâksız yalancının biridir. (Hasan Rıza Soyak, Fotoğraflarla Atatürk ve Atatürk’ün Hususiyetleri 1965, s. 26-27)
Gerçeği konuşmaktan korkmayınız. 1918 (Atatürk’ün S.D.V, s. 110)
Birbirimize daima gerçeği söyleyeceğiz. Felâket ve saadet getirsin, iyi ve fena olsun, daima gerçekten ayrılmayacağız. 1925 (Atatürk’ün S.D.II, s. 226)
Bir toplantıda, kendi partisinden bir bucak başkanının çekinmeden tenkitlerde bulunması üzerine söyledikleri:
– Bu genç doğru söylüyor, tebrik ederim. Biz, her yaptığımızı methedenlerden değil, gerçekleri olduğu gibi görenlerden fayda göreceğimize inanmalıyız. Bu genç, doğru düşünüyor; söylediklerinde, ben de dahil olduğum halde hepimiz için ibret alınacak şeyler mevcuttur. 1930 (Atatürk’ten B.H., s. 54)
Hayatta en fena şey riyakârlıktır. Hakikat ne olursa olsun riyakârlar, onu temizlik ve saflık kisvesine bürünerek saklamaya çalışırlar ki, bu büyük bir tehlikedir. (Kılıç Ali, Atatürk’ün Hususiyetleri, 1955, s. 118)
Çok namuskâr olmalıdır! Şimdiye kadar işlenen hataların en büyüğü, müteşebbislerimizin, aydınlarımızın, özellikle âlimlerimizin en büyük günahı namuskâr olmamaktır. Milletin karşısında namuskâr olmak ve namuskârane hareket etmek lâzımdır. Milleti aldatmayacağız! Millete, daima ve daima gerçeği söyleyeceğiz. Belki hata ederiz, yanlış şeyleri gerçek zannederiz; fakat millet onu düzeltsin. Kendimizi kimsenin üstünde görmeye de hakkımız yoktur Efendiler! 1923 (Gazi ve İnkılâp, Mahmut Soydan, Milliyet gazetesi 13. 1. 1930)
Gizli iş gizli kalamaz; er geç meydana çıkar. İyisi mi başından açık olun, açık açık! (Ruşen Eşref Ünaydın, Atatürk, T. ve D.K.H., s. 48)
Gerçekte başkalarını aldatmak zannedildiği kadar kolay değildir. Hiçbir vakit, uygarlık dünyasını aldatabileceğimizi düşünmemeliyiz. Böyle bir zan, dünyanın en büyük gafleti içinde bulunduğumuzu göstermekten başka bir neticeye varamaz. 1923 (Gazi ve İnkılâp, Mahmut Soydan, Milliyet gazetesi, 13. 1. 1930)
Birtakım hususî ve saklı maksatları gizleyerek, kalbinde, vicdanında tutarak, sebep diye bilir bilmez şeyleri söylemek doğru değildir. 1920 (Atatürk’ün S.D.I, s. 110)
Bir kurumun muhasebesi, namusudur. (Uluğ İğdemir, 1954 VII. Türk Dil Kurultayı, s. 138)
Her an tarihe karşı, cihana karşı hareketimizin hesabını verebilecek bir vaziyette bulunmak lâzımdır. 1930 (Atatürk’ün S.D.II, s. 257)
Mesuliyet yükü her şeyden, ölümden de ağırdır. 1915 (Mustafa Kemal,Anafartalar M.A.T., s. 24)
Yapmamıza imkân bulunan işleri yapmazsak, tarih bizi tenkit eder. 1928 (Hakkı Tarık Us, Ayın Tarihi, Atatürk’ün Vefatları, No: 60, 1938, s. 150)
Yaptığını bilen ve hizmet yolunda tedbirlerine inanan ülkücüler olarak kendimizi tenkide muhatap kılmayı lüzumlu görüyoruz. 1931 (Atatürk’ün T.T.B.IV, s.548)
Millî egemenlik esası üzerinde idare edilen medenî devletlerde kabul edilmiş ve fiilen geçerli bulunan esas, milletin genel isteklerini en çok temsil eden ve bu isteklerin bağlı olduğu menfaat ve gerekleri, en yüksek kudretle ve salâhiyetle yapabilecek siyasî grubun, devlet işlerinin idaresini üzerine alması ve bu mesuliyeti en yüksek liderinin omuzuna bırakması ilkesinden ibarettir. Zaten bu şartları kazanamayan bir hükûmet vazife yapamaz. Hükûmetin, kuvvetli grup üyeleri arasından ve fakat birinci derecede olmayanlarından zayıf bir hükûmet yapmak ve onu partinin birinci liderlerinin emir ve öğütleriyle yürütmeye kalkışmak fikri, elbette doğru değildir. Bunun feci neticeleri bilhassa Osmanlı Devleti’nin son günlerinde görülmüştür. İttihat ve Terakki liderlerinin elinde oyuncak olan sadrazamlardan ve onların hükûmetlerinden millete gelen zararlar, sayılamayacak kadar çok değil midir? Mecliste, hâkim olan partinin, hükûmet kurmayı, muhalif ve azınlıkta bulunan bir partiye terk etmesi ise asla söz konusu olamaz.
Kural ve usul olarak milletin ekseriyetini temsil eden ve kendi amacı belli olan parti, hükûmeti kurma mesuliyetini üzerine alır ve kendi amaç ve prensiplerini memlekette uygular. 1927 (Nutuk I, s. 221-222)
Bir milleti teşkil eden fertlerin o millet içinde, her nevi hürriyeti, yaşamak hürriyeti, çalışmak hürriyeti, fikir ve vicdan hürriyeti emniyet altında bulunmak lâzımdır. Keza, bir milletin tümünün her nevi hürriyeti, yani kendi topraklarında, haricin hiçbir müdahale ve sınırlaması olmaksızın hür ve bağımsız yaşaması ve çalışması lâzımdır. İşte, devlet, gerek fertlerin hürriyetini temin için millet üzerinde bir nüfuza ve gerek millet ve memleketin bağımsızlığını muhafaza edebilmek için kendine has bir nüfuz ve kuvvete sahip olmalıdır.
Devleti teşkil eden milletin sinesinde nüfuz icra eden kuvvet, ferden hiç kimse tarafından verilmiş değildir. O, bir siyasî nüfuzdur ki, devlet kavramında kendiliğinden mevcuttur ve devlet, onu halk üzerinde tatbik etmek ve milleti haricen diğer milletlere karşı müdafaa eylemek salâhiyetine maliktir. Bu siyasî nüfuz ve kudrete “irade” veya “egemenlik” denir. 1930 (Afetinan, M.B. ve M.K. Atatürk’ün El Yazıları, s. 26-27; 386 – 389)
Bizim telâkkimize göre, siyasî kuvvet, millî irade ve egemenlik, milletin bütün halinde müşterek şahsiyetine aittir; birdir, taksim edilemez, ayrılamaz ve başkasına bırakılamaz. 1930 (Afetinan, M.B. ve M.K. Atatürk’ün El Yazıları, s. 418)
Yurda hizmet, inkılâba inan ve Cumhuriyet ülküsüne bağlılık gibi yüksek ve yaratıcı kavramlarla beslenen bilinçli sevgi, bugünün ve yarının en muvaffakiyetli vazife erlerini yetiştirecek bir öz kaynaktır. Bunun Mülkiye Mektebi ve Mülkiyeliler arasında belirmesini görmek, beni pek sevindirdi. 1933 (Milliyet gazetesi, 8. 12. 1933)
Mülkiyelilerin bağlılık ve saygı telgrafına cevabından:
Bana içten sevgilerini haykıranlar, yarım asırdan beri büyük Türk ulusunun tam anlamıyla millet olmasına çalışan, onunla en modern bir Türk Devleti kurmak için insanlık fedakârlıklarının hiçbirini kendilerinden esirgemeyen, kültür, idare, intizam, devlet anlamlarını en son ilmî telâkkilere göre billûrlaştırmaya çalışmış ve çalışan yüksek arkadaşlarımdır. 1935 (Ulus gazetesi, 12. 12. 1935)
İnsaf ve merhamet dilenmekle millet işleri, devlet işleri görülemez; millet ve devlet şeref ve bağımsızlığı temin edilemez. İnsaf ve merhamet dilenmek gibi bir ilke yoktur. Türk milleti, Türkiye’nin gelecek çocukları, bunu, bir an hatırdan çıkarmamalıdırlar. 1927 (Nutuk I, s. 355)
Bir hükûmet iyi midir, fena mıdır? Hangi hükûmetin iyi veya fena olduğunu anlamak için, “Hükûmetten gaye nedir?” bunu düşünmek lâzımdır. Hükûmetin iki hedefi vardır. Biri milletin korunması, ikincisi milletin refahını temin etmek. Bu iki şeyi temin eden hükûmet iyi, edemeyen fenadır. 1923 (Atatürk’ün S.D.II, s. 121)
Hükûmetin varlığının sebebi, memleketin asayişini, milletin huzur ve rahatını temin eylemektir. Bütün memlekette gerçek bir asayiş hâkim olmalıdır. Millet, büyük bir huzur ve emniyet içinde içi rahat bulunmalıdır. Memleketimizin herhangi bir köşesinde halkın emniyetini, devletin bütünlük ve asayişini bozmaya kalkışanlar, devletin bütün kuvvetlerini karşılarında bulmalıdırlar. 1923 (Atatürk’ün S.D.I, s. 307)
Asırlardan beri Türkiye’yi idare edenler çok şeyler düşünmüşlerdir; fakat yalnız bir şey düşünmemişlerdir: Türkiyeyi! Bu düşüncesizlik yüzünden Türk vatanının, Türk milletinin uğradığı zararları ancak bir şekilde telâfi edebiliriz. O da, Türkiye’den başka bir şey düşünmemek! Ancak bu zihniyetle hareket ederek her türlü kurtuluş ve saadet hedeflerine erişebiliriz. 1924 (Atatürk’ün B.N., s. 84)
Şimdiye kadar halkımız kendi memleketini, kendi hayatını, kendi menfaatini düşünmek için serbest bırakılmamıştır. Kendi benliği kendisine unutturularak şunun ve bunun herhangi bir keyif ve emelini elde etmekle vakit geçirmiştir. Yani toplumsal ve idarî kuruluşlarımızdaki bozukluk, bu sonuçları bize vermektedir. Bundan sonra şüphe yok ki halk bütün benliğini duyacak ve yaşama kabiliyetini azamî derecede geliştirecektir. 1923 (Gazi ve İnkılâp, Mahmut Soydan, Milliyet gazetesi, 31. 1. 1930)
Yeni Türkiye Devleti kesinlikle emin olasınız ki, eski muazzam Osmanlı İmparatorluğu’ndan daha çok kuvvetlidir. Bunun böyle olduğunu ispat için, yakın olaylara müracaat etmeye de hacet yoktur; akıl, mantık bize gerçeği gösterebilir. Efendiler! Gerçi gayet geniş bir sınıra ve o sınır içinde muazzam bir imparatorluğa sahip bulunuyorduk. Fakat o sonu gelmez sınır içindeki insan kütleleri, hiçbir vakit temel unsurun lehine bir mevcudiyet değillerdi; belki aleyhine! Bu küçük unsur, geniş bir sahaya dağılmaya ve hepsinin üzerinde bir baskı gibi bulunmaya, onları ve sınırları muhafazaya mecburdu; yani, bekçilik ediyordu. Herhangi bir maddeyi gayet geniş bir sahada dağıttığımız zaman o madde yoğunluktan, kuvvetten mahrum olur. Fakat aynı unsuru kendisiyle, mevcudiyetiyle orantılı boyutlarda bir tabiî çevreye koyarsanız elbette daha yoğun ve kuvvetli olur. Bundan başka asıl, milleti ve memleketi kudretli yapan bir şey daha vardır ki, o da idare tarzıdır. Görülüyor ki Yeni Türkiye Devleti’nin teşekkülünden evvel, millet hiçbir vakit kendi tarihine, kendi hayatına, kendi refah ve saadet araçlarına malik olamamıştı. Hatta bu, kendisine düşündürülmemişti bile.. Sanki milletin vazifesi, herhangi bir padişahın hırs ve hevesini, herhangi bir serdarın geniş ve şaşaalı hayatını temin için sürüler halinde şuraya buraya gitmekten ibaretti. Fakat bugün böyle değildir! Bugün bütün halk, hepimiz benliğimizi anlamış bulunuyoruz. Mukadderatımıza hâkim bulunuyoruz. Tekrar Viyana’ya gitmek, Mısır’ı fethetmek, Hindistan’da imparatorluk kurmak gibi hayallere kapılacak kimse kalmamıştır. Bütün dimağımızı, çalışmalarımızı bu memleketin bayındırlığına, refahına ayıracağız. Gayemiz budur ve bu gaye için mevcudiyetimizi bile ortaya atmaya hazırız. 1923 (Gazi ve İnkılâp, Mahmut Soydan, Milliyet gazetesi, 4. 2. 1930)
Gerçi, asıl olan millettir, toplumdur. Onun da umumî iradesi, Meclis’te belirir; bu her yerde böyledir. Fakat, fertler de vardır. Meclis, memleket ve devlet işlerini fertlerle, şahıslarla yapmaktadır. Her devletin işlerini yöneten şahıs ve şahıslar meydandadır. Hakikati, mânasız görüşlerle inkâra yer yoktur. 1922 (Nutuk II,s. 659)
Her işi, bütün idarî karakterler ve şahsî faziletlerle mükemmelen yetişmiş adamlara bırakmak, pek kıymetli ve tatlı bir temenni olmakla beraber, muhitimiz için değil, hattâ dünyanın en ileri gitmiş milletleri için bile her yer, her bölge, her meslek sahibi tarafından hürmete değer sayılacak bu kadar çok adam bulmak mümkün değildir. 1921 (Nutuk II, s. 599)
Benim istediğim, sadece memleket işlerinin Büyük Millet Meclisi’nde açıkça münakaşa edilmesidir. Büyük Millet Meclisi’nde Türk milletinin gözü önünde açıkça konuşulamayacak hiçbir iş yoktur. 1930 (Asım Us, G.D.D., s. 132)
Milletin rey ve iradesine dayanan her işin neticesi, millet için hayır ve saadet olduğu bellidir. 1922 (Atatürk’ün T.T.B. IV, s. 450)
Mutluluk ve güvenliğin bütün gereklerini, Büyük Millet Meclisi kanunlarının itibar ve yürürlüğünde görmek, anlayışımızın esas noktasıdır. 1927 (Atatürk’ün T.T.B. IV, s. 536)
Memleketin mukadderatında yegâne salâhiyet ve kudret sahibi olan Büyük Millet Meclisi, bu memleketin düzeni için, iç ve dış güvenliği ve dokunulmazlığı için en büyük teminattır. Büyük millî dertler, şimdiye kadar ancak Büyük Millet Meclisi’nde şifa buldu. Gelecekte de yalnız orada kesin tedbirlerini bulabilecektir. Türk milletinin sevgi ve bağlılığı daima Büyük Millet Meclisi’ne yöneldi ve daima oraya yönelecektir. 1930 (Atatürk’ün S.D. I, s. 352)
Millete efendilik yoktur; hizmet etme vardır. Bu millete hizmet eden, onun efendisi olur. 1921 (Atatürk’ün S.D.I, s. 195)
Tarih, “geleneksel boyun kırmaktan üzüntü duymayan millet, biz yürüyelim, arkamızdan gelsin!” fikir ve görüşünde bulunanların uğradıkları akıbetler ve cezalarla doludur. İdare adamlarının, bilhassa millet adamlarının böyle yanlış ve reddolunmuş zihniyetlere asla kapılmamaları lâzımdır. 1919 (Nutuk I, s. 56)
Elimizdeki programın ruhu, bizi yalnız bir kısım vatandaşla alâkalı kalmaktan meneder. Biz, bütün Türk milletinin hizmetindeyiz. 1937 (Atatürk’ün S.D.I, S. 389)
Vatandaşlara, kamuoyuna daima gerçeği söylemek vazifemiz olsun. Herkese, arzularının tamamen yerine getirilebilir olduğuna dair fikir vermek bizim için fayda vermez. Partimizin maksadı, böyle gün kazanmak değildir; bütün hayatımızı gerçek hedeflere sevk etmek ve en nihayet millete bir gün eliyle tutacağı gerçek ve maddî eserler vermektir. Partimizin sözleri herkesin hoşuna gidecek sözler değil, fakat milleti yükseltecek gerçekler olacaktır. 1931 (Vakit ve Cumhuriyet gazeteleri, 29. 1. 1931)
İzlediğimiz yol demek, içimizden herhangi birimizin çizdiği herhangi bir yol değildir. bütün düşüncelerin bileşkesinin çizdiği büyük yol demektir; onun için doğrudur, isabetlidir. 1925 (Atatürk’ün S.D.II, s. 219)
Yapmak gücünde olmadığımız işleri uyuşturucu, oyalayıcı sözlerle yaparız diyerek millete karşı gündelik siyaset takip etmek, ilkemiz değildir. 1931 (Atatürk’ün T.T.B. IV, s. 552)
Her temenninin uygulanabilir olup olmadığını düşünmek lüzumunu, bütün vatandaşlara anlatmalıdır. 1931 (Vakit ve Cumhuriyet gazeteleri, 29. 1. 1931)
Memleket işlerinde, millet işlerinde, hakikî işlerde duygulara, hatıra, dostluğa bakılmaz. 1922 (Atatürk’ün S.D.I, s. 213)
İlkemiz, hiç kimseyi hâdiselerin sivrilttiği fertler etrafında eli göğsünde durdurmak gayesini amaç edinmez. (Kılıç Ali, Atatürk’ün Hussusiyetleri, s. 64)
Memleket, dayanışma isteyen bir birliğe muhtaçtır. Alelâde politikacılıkla milleti parçalamak, hıyanettir. 1925 (Atatürk’ün S.D.II, s. 224)
Memleket ve millet işlerinde, kesin hareket etmek ve açık olmak lâzımdır. 1919 (Mazhar Müfit Kansu, E.Ö.K. Atatürkle Beraber, Cilt: I, s. 109)
Bizim bugünkü kuvvetimizin ruhu, aslı yeni şeklimizdedir. Biz bugün, doğrudan doğruya milletin ruhuna, vicdanına, eğilimlerine uygun olan maddî ve esaslı noktalara dayanıyoruz. Hükûmetimiz, yalnız bir şahsın görüşüne bağlı olmaktan uzaktır. 1923 (Gazi ve İnkılâp, Mahmut Soydan, Milliyet gazetesi, 6. 12. 1929)
Milleti idarede ilkemiz, milletin müşterek ve umumî fikir ve eğilimlerine uymaktır. Bu fikir ve eğilimlerin hakikî ve ciddî olabilmesi, milletin maddî ve manevî ihtiyaç kaynaklarından gelmesine bağlıdır. 1925 (Atatürk’ün S.D.V, s. 210)
Milletin müşterek arzu ve eğilimine temas etmek ve onun gereklerine hayatını vermeyi hareket kuralı bilmek, gerçek yolda yürüyebilmek için yegâne esastır. Bir milletin fertlerinde hâkim olması, uyulması gerekli olan, milletin müşterek arzusu, maşerî fikridir. Bir insan, memleketine ve milletine faydalı bir iş yaparken göz önünden bir an uzak bulundurmamaya mecbur olduğu kural, milletin gerçek eğilimidir. 1925 (M.E.İ.S.D.I, s. 23)
Milleti, aklımızın ermediği, yapmak kudret ve kabiliyetini kendimizde görmediğimiz hususlar hakkında kandırarak geçici teveccühler elde etmeye tenezzül etmeyiz. Millete, adî politikacılar gibi yalancı vaatlerde bulunmaktan nefret ederiz. 1925 (Atatürk’ün S.D.V, s. 209)
Son günlerinde söylediği bir söz :
– Şayet ölecek olursam, memlekete ait söyleyecek hiçbir şeyim yoktur. Zira mevcut Cumhuriyet kanunları bu işleri temine kâfidir. 1938 (Kurun gazetesi, 16. 12. 1938)
Bir milletin siyasî alınyazısında mevki sahibi olabilmek için onun ihtiyacını görebilme ve onun kudretini takdirde ehliyet sahibi olmak birinci şarttır. 1927 (Atatürk’ün T.T.B.IV, s. 531)
Millet tarafından, millet adına devleti idareye yetkili kılınanlar için gerektiği zaman, millete hesap vermek mecburiyeti, lâubalilik ve keyfî hareketle uzlaşamaz. 1930 (Afetinan, M.B. ve M.K. Atatürk’ün El Yazıları, s. 415)
Milletvekili olarak vazife ve mesuliyet mevkiinde beraber çalışacağımız arkadaşlarımızın, geçen tecrübelerden de istifade ederek vazifelerini iyi yapacaklarını ve bilhassa milletvekilliğinin, her düşünceden önce bir millet vekâleti olduğunu ve bunun resmî ve hususî hayatta dahi birçok mânevî ve sağduyuyu gerektirici külfetleri bulunduğunu gözden uzak düşürmeyeceklerini kuvvetle ümit ederim. 1927 (Atatürk’ün T.T.B.IV, s. 532)
Birinci T.B.M.M.’nin 6 Mayıs 1922 günkü gizli birleşiminde, çekimser rey kullanan milletvekilleri hakkında söylemiştir :
… Sonra herhangi bir meselede rey verilmiyor, çekiniliyor. Halbuki, milletvekillerinin en birinci vazifesi her şeyden evvel reyini belirtmektir. Neden reyinizi vermekten çekiniyorsunuz? Menfi belirtiniz! Efendiler, kimden çekiniyorsunuz? Belirtilmeyince müspet veya menfi bir netice ortaya çıkmaz. Halbuki netice lâzımdır. Bir memleket, bir ordu, bir millet duramaz, tereddüt içerisinde duramaz. Şu veya bu diye rey göstermek lâzımdır. 1922 (G.C.Z., Cilt: III, s. 341)
Ben düşündüklerimi, önce milletimin arzusunda, ihtiyaç ve iradesinde görmeyi şart sayan ve bunu gördükten sonra ancak, uygulaması ile kendimi vazifeli bilen bir adamım. Her insanın mensup olduğu toplum için düşündüğü binbir fikir olabilir. Fakat sağını solunu dinlemeden söylenmiş sözler, benim telâkkime göre, uzun uzun ve derin denemelerle incelenmedikçe iş sahasına çıkmazlar. Her toplumsal işde, şahsî düşünüşün umumî ihtiyaç ve iradeye uygun olduğunu hissetmemiş olanlar, mutlaka başarısızlığa mahkûmdurlar. 1928 (Ahmet Cevat Emre, İki Neslin Tarihi, s. 316)
Birçok âlimler, düşünürler, girişimciler zaman zaman, asır asır bu vatanı bayındır hale getirmeye, gerçek kurtuluşa eriştirmeye çalışmışlardır. Bazıları bütün kalpleriyle, vicdanlarıyla çalışmışlardır. Halbuki netice, bir muvaffakiyet göstermiyor. Acaba bunun sebebi nedir? Efendiler, bunun sebebi, şimdiye kadar memlekette bir devlet siyaseti, devlet programı değil, şahsî siyaset, fikirlere göre değişen programlar takip olunmasıdır. Onun için her şeyden evvel, bu millet ve memleket için bir hareket ve çalışma ilkesi oluşturmak lâzımdır. Bundan sonra yapacağımız şey, bu olacaktır. 1923 (Gazi ve İnkılâp, Mahmut Soydan, Milliyet gazetesi, 11. 1. 1930)
Bu memlekette çalışmak isteyenler, bu memleketi idare etmek isteyenler memleketin içine girmeli, bu milletle aynı şartlar içinde yaşamalı ki, ne yapmak lâzım geleceğini ciddî surette hissedebilsinler. 1923 (İsmail Arar, Atatürk’ün İzmit Basın Toplantısı, s. 32)
Tarihin bazı korkunç kayıtlarını, tam uyanıklık ile hatırlatmayı faydalı buluyorum. Bir millette, özellikle bir milletin idaresinin başında bulunan kimselerde ihtiraslar ve şahsî münakaşalar, millî ve vatanî vazifenin gerektirdiği yüksek duygulara galip gelme derecesini bulduğu memleketlerde dağılma ve yok olma, sakınılması mümkün olmayan bir neticedir. 1921 (Atatürk’ün S.D.I, s. 165)
Her ne suretle olursa olsun, hizmet edenler milletten büyük mükâfatlar bekliyorlarsa katiyen doğru bir harekette bulunmuş olmazlar. Milletten çok şey istememeliyiz. Hizmet edenler, namus vazifelerini yerine getirmiş olmaktan başka bir şey yapmamışlardır. 1923 (Atatürk’ün S.D.II, s. 91)
Devletin, içine düştüğü yok olma tehlikesinin korkunç derinliğini görmekten âciz olan zavallılar, elbette ciddî ve gerçek çareyi görmemek için gözlerini yumarlar. Çünkü, o ciddî ve gerçek çare, kendilerini daha çok ürkütür. 1927 (Nutuk I, s. 225)
Bir memleketin, bir memleket halkının düşmandan zarar görmesi acıdır. Fakat, kendi ırkından, büyük tanıdığı ve başlarında taşıdığı insanlardan vefasızlık, felâket görmesi ondan daha acıdır. Bu, kalp ve vicdanlar için onulmaz yaradır. 1924 (Atatürk’ün S.D.II, s. 183-184)
Muhterem milletime şunu tavsiye ederim ki, sinesinde yetişerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanındaki öz cevheri, çok iyi incelemek dikkatinden, bir an vazgeçmesin! 1925 (Nutuk II, s. 607)
Millete dost görünüp de ilk fırsatta iktidar mevkiine geçtikten sonra onun hakikî ihtiyaçlarını düşünecek yerde memleketi kendi istediği yolda götüren, lâf anlamayan, yetkili kimselerin yol göstermesine kulak asmayan, millette mevcut kuvvetleri şahsına bağlamaya çalışan kahraman yüzlü insanlardan oldukça çok zarar çekildi. 1919 (Atatürk’ün S.D.III. s. 8)
Vatandaşın en büyük vazifesi, aynı zamanda en mukaddes hakkı, seçme hakkıdır. Devlet binasının temeli olan, Büyük Millet Meclisi halinde toplanan milletvekillerini, vatandaşlar seçer ve bu suretle devlet kurmakta yetkili olduğu irade ve egemenliğinin sahibi olduğunu gösterir. 1930 (Afetinan M.B. ve M.K. Atatürk’ün El Yazıları, s. 16)
Sultanlarla, halifelerle idare olunmuş ve olunan memleketlerde vatan için, millet için en büyük tehlike, sultanların ve halifelerin düşmanlar tarafından satın alınmalarıdır. Bu ekseriya kolaylıkla sağlanagelmiştir. Meclislerle idare olunan memleketlerde de, en öldürücü taraf, bazı mebusların yabancılar ad ve hesabına çalınmış ve satın alınmış olmalarıdır. Millet Meclislerine kadar dahil olmak yolunu bulabilen vatansızlara tesadüf etmenin uzak bir ihtimal olmayacağına, tarihin bu konudaki misalleriyle karar vermek zarurîdir. Bunun için millet, vekillerini seçerken, çok dikkatli ve kıskanç olmalıdır. Milletin hatadan korunması için tek güvenilir çare, düşünce ve hareketleriyle milletin itimadını kazanmış siyasî bir partinin seçimde millete rehberlik etmesidir. Genellikle millet fertlerinin, adaylıklarını ortaya atan her şahıs hakkında karar vermeye yarayacak güvenilir bilgi ve isabetli görüşe malik bulunacağını kabul etmek, teorik olarak tasarlansa bile, bunun tamamen doğru olmadığı, tecrübelerin tecrübeleriyle inkâr edilmez bir gerçek olmuştur. 1927 (Nutuk II, s. 501-502)
İçinizde memleketi ve milleti en çok seven, aklına, anlayışına, vicdanına en çok güvendiğiniz insanları seçiniz. Ancak bu sayede Meclis sizin arzularınızı yapmaya, lâyık olduğunuz refahı temin kudretine malik olacaktır. 1923 (Atatürk’ün S.D. II, s. 124)
Vatandaşlar! Vatanınızda herhangi bir şahsı, istediğinizi sevebilirsiniz; kardeşiniz gibi, arkadaşınız gibi, babanız gibi, evlâdınız gibi, sevgiliniz gibi sevebilirsiniz. Fakat bu sevgi sizi, millî mevcudiyetinizi bütün sevgilerinize rağmen herhangi bir şahsa, herhangi bir sevdiğinize vermeye sebep olmamalıdır. Bunun aksine hareket kadar büyük hata olamaz. 1925 (Atatürk’ün M.A.D. s. 20)
Sebep ne olursa olsun vatandaşın derdine çare bulmak, yardım etmek ve destek olmak, Cumhuriyet hükûmetinin koşacağı bir vazifedir. Fakat hükûmetin yardımını isterken ona karşı, gerçek ahlâk sahibi olarak çıkmak tek çaredir. Yoksa birtakım küçük, adî menfaatlerini gizlemeye çalışmak, bu ferdî ıstırapları bütün milleti kapsayan ıstırap gibi göstermek ve bu suretle Cumhuriyet hükûmetini yanıltmak isteyenler bilsinler ki, daima aldanacaklardır. 1931 (Taha Toros, Atatürk’ün Adana Seyahatleri, s. 36)
İleri hükûmetçiliğin ayırıcı özelliği, halkı kudretine olduğu kadar şefkatine de samimiyetle inandırabilmesidir.Büyük, küçük bütün cumhuriyet memurlarında bu zihniyetin, en geniş ölçüde gelişmesine önem vermek, çok yerinde olur.
1937 (Atatürk’ün S.D.I, . 378)
Herhalde millet, hükümetin gözcüsü olmak lâzım gelir. Çünkü hükûmetlerin icraatı olumsuz olup da millet itiraz etmez ve düşürmezse, bütün kusur ve kabahatlere iştirak etmiş demektir. 1920 (Nutuk III, s. 1188)
Devlet ve hükûmeti, kendi malı ve koruyucusu tanımak, bir millet için büyük nimet ve şereftir. 1936 (Atatürk’ün S.D.I, s. 372)
Bence muhalefet, hürmete değerdir. Çünkü o da bir araştırma, bir görüş sonucudur. Fakat edilecek itirazlar anlayışlı ve uygun ve meşru sebeplere dayanmazsa muhalefet değersiz olur. 1919 (Atatürk’ün S.D. III, s. 7)
Cumhuriyetçi ve milliyetçi olmakla beraber partimiz programından başka bir programla ve partili olmanın tabiî kayıtları dışında serbest çalışacak samimî yurttaşların ulus kürsüsünden yapacakları tenkitler ve söyleyecekleri düşüncelerle millî çalışmanın kuvvetleneceği kanaatinde bulunuyoruz. 1925 (Atatürk’ün T.T.B.IV, s. 570)
Bağımsız seçilmiş milletvekillerinin tenkitlerinden şikâyet edilmesi üzerine söyledikleri:
Elbette konuşacaklar, elbette tenkit edecekler! Biz, bu arkadaşların Meclis’e girmelerini neden teşvik ve arzu ettik, bir oyun olsun diye mi? Hayır efendim; bilâkis biz onları gayet ciddî bir düşünce ile, işlerimiz hakkındaki fikir ve kanaatlerini açıkça söylesinler, yaptıklarımızı tenkit etsinler, yani yeri boş kalan muhalefetin, bir dereceye kadar olsun, vazifesini görsünler diye Meclis’e getirdik, öyle değil mi? O halde niçin sinirleniyorsunuz, neden şikâyet ediyorsunuz? Yoksa kendinizden emin değil misiniz; yaptıklarınızda savunamayacağınız noktalar mı var? Şunu açıkça söyleyeyim ki, benim kesinlikle böyle bir endişem yoktur, bütün yaptıklarımı her zaman, her yerde savunabilirim. (Hasan Rıza Soyak, Fotoğraflarla Atatürk ve Atatürk’ün Hususiyetleri, 1965, s. 60)
Serbest Cumhuriyet Partisi denemesine hazırlık günlerinde söylemiştir:
Tek partili bir mecliste, özellikle o parti, hadise ve vak’aların ululaştırdığı bir başkanın kurduğu teşekkül olunca, o teşekküle dayanan hükûmeti mesuliyet esasına dayanan ciddî bir denetleme imkânsız olur. Ben inkılâp yapmışım, bir devlet kurmuşum. Hadiseler ismimi, şahsımı, kanunlarla, Meclis’le, olaylarla karıştırmış. Milletin itimadı var. Böylece devam edip gidiyor. Fakat bu doğru bir gidiş değildir. Benden sonrası ne olacak? Samimî bir denetleme kurulmadıkça hükûmet de ve iş başında bulunanlar da bilinçaltlarında saklı, gizli ve hususî emel ve heveslerini, devletin gerçek ihtiyaçlarından ayıramazlar. Hükûmetî ve hükûmet adamlarını hatadan ve bu hatalar yüzünden devleti zararlardan korumak için bir muhalif partiye ihtiyaç açıktır. Başladığımız inkılâbı tamamlayalım. En büyük emelim, Devlet Başkanlığı’ndan çekilip partinin başına geçmek ve orada milletin selâmet ve yükselmesi namına fikir ve ilke mücadelesi yapmaktır. 1930 (Kılıç Ali, Atatürk ve Cumhuriyet, Milliyet gazetesi 2.11.1970)
Hükûmeti ve Meclis’i dikkatli bulunduran, tenkit hürriyetidir. 1930 (Afetinan, M.B. ve M.K. Atatürk’ün El Yazıları, s. 60; 481)
Serbest Cumhuriyet Partisi Lideri Fethi Okyar’a verdiği cevaptan :
Büyük Millet Meclisi’nde ve millet karşısında ulus işlerinin serbest münakaşası ve iyi niyet sahibi kişilerin ve partilerin özel görüşlerini ortaya koyarak milletin yüksek menfaatlerini aramaları, benim gençliğimden beri âşık ve taraftar olduğum bir sistemdir. Memnuniyetle görüyorum ki, lâik cumhuriyet esasında beraberiz. Zaten benim siyasî hayatta bir taraflı olarak daima aradığım ve arayacağım temel budur. Bundan ötürü büyük Meclis’te aynı temele dayanan yeni bir partinin faaliyete geçerek millet işlerini serbest münakaşa etmesini, cumhuriyetin esaslarından sayarım. 1930 (Atatürk’ün T.T.B. IV, s. 544)
Demokrasi ilkesi, egemenliğin millette olduğunu, başka yerde olamayacağını gerektirir. Bu suretle demokrasi ilkesi, siyasî kuvvetin, egemenliğin kaynağına ve meşruiyetine temas etmektedir. Demokrasinin tam ve en belirgin hükûmet şekli Cumhuriyettir. 1930 (Afetinan M.B.ve M.K. Atatürk’ün El Yazılar, s. 29; 397-398)
Bugün demokrasi fikri, daima yükselen bir denizi andırmaktadır. Yirminci asır, birçok müstebit hükûmetlerin, bu denizde boğulduğunu görmüştür. 1930 (Afetinan, M.B. ve M.K. Atatürk’ün El Yazıları, s. 399)
Fransa İhtilâli bütün cihana hürriyet fikrini yaymıştır ve bu fikrin, hâlen esas ve kaynağı bulunmaktadır. Fakat o tarihten beri insanlık ilerlemiştir. Türk demokrasisi Fransız İhtilâli’nin açtığı yolu takip etmiş, lâkin kendisine has ayırıcı özellikle gelişmiştir. Zira her millet, inkılâbını toplumsal ortamının baskı ve ihtiyacına tâbi olan hal ve vaziyetine ve bu ihtilâl ve inkılâbın meydana geliş zamanına göre yapar. Her zaman ve yerde aynı hâdisenin tekrarına şahit değil miyiz? Her ne kadar milletlerin ve demokrasilerin işbirliği etmeleri lâzım ve mümkünse de işbirliği, ancak bir tek gayeye, yani barışa yönelmiş ise mümkün ve faydalı olur. Bu noktayı kavrayıp anlamayanlar, meydana getirdiğimiz eser hakkında bir fikir ve hüküm elde edemezler. 1928 (Atatürk’ün S.D.III, s. 81)
Bizim milletimiz esasen demokrattır. Kültürünün, geleneklerinin en derin maziye ait dönemleri bunu doğrular. Bizim yapabileceğimiz bir şey varsa, bu fıtrî karakterin gereklerini yapay bir şekilde menetmek isteyenleri ortadan kaldırmaktır. (Vasfi Raşid Sevig, Türkiye Cumhuriyeti Esas Teşkilât Hukuku, 1938, Cilt: I, s. 329)
Türk milleti, en eski tarihlerinde meşhur kurultaylarıyla, bu kurultaylarda devlet reislerini seçmeleriyle demokrasi fikrine ne kadar bağlı olduklarını göstermişlerdir. Son tarih devirlerinde, Türklerin teşkil ettikleri devletlerde başlarına geçen padişahlar, bu usulden ayrılarak müstebit olmuşlardır. 1930 (Afetinan, M.B. ve M.K. Atatürk’ün El Yazıları, s. 402)
Yenileşme çalışmalarında ve halkçı demokratik kuruluşlara yönelik gelişmelerinde genç Türkiye Cumhuriyeti, Fransız demokrasisini doğurmuş olup o zamandan beri her milletin gelişimine ve kendi teşkilâtına uydurduğu inkılâpçı büyük hak ve adalet ilkelerinde sağlam bir dayanak bulmuştur. 1928 (Atatürk’ün S.D.V, s. 50)
Millî egemenlik esasına dayanan ve bilhassa cumhuriyet idaresine malik bulunan memleketlerde siyasî partilerin mevcudiyeti tabiîdir. Türkiye Cumhuriyeti’nde de, birbirini denetleyen partilerin doğacağına şüphe yoktur. 1924 (Atatürk’ün S.D.III. s. 77)
Halk Partisi’nin kuruluş hazırlıkları günlerinde verdiği bir demeçten:
Ben öyle bir parti kurmayı tasavvur ediyorum ki, bu parti milletin bütün sınıflarının refah ve saadetini temine yönelmiş bir programa sahip olsun. Milletimizin şartları buna müsaittir. 1923 (Atatürk’ün S.D.II, s. 50)
İsmi parti olan halk teşekkülünden maksat, millet evlâdından bir kısmının, halk sınıflarından bazılarının, diğer evlât ve sınıfların zararına menfaatlerini temin etmek değildir. Belki, birbirinden ayrı ve hariç olmayıp halk namı altında bulunan bütün milleti birlik ve beraberlik halinde ortak ve umumî olan gerçek refaha eriştirmek için faaliyete getirmektir. 1923 (Atatürk’ün S.D.III, s. 60)
Bu milletin siyasî partilerden çok canı yanmıştır. Şunu söyleyeyim ki, diğer memleketlerde partiler mutlaka ekonomik amaçlar üzerine kurulmuş ve kurulmaktadır. Çünkü, o memleketlerde muhtelif sınıflar vardır. Bir sınıfın menfaatini muhafaza için teşekkül eden siyasî bir partiye mukabil diğer bir sınıfın menfaatini muhafaza amacıyla bir parti teşekkül eder; bu pek tabiîdir. Güya bizim memleketimizde de ayrı ayrı sınıflar varmış gibi kurulan siyasî partiler yüzünden şahit olduğumuz neticeler malûmdur. Halbuki Halk Partisi dediğimiz zaman bunun içinde bir kısım değil, bütün millet dahildir. 1923 (Atatürk’ün S.D.II, s. 97)
Herkesçe bilinir ki siyasî partiler, belirli amaçlarla kurulurlar. Meselâ, İzmir tüccarları yalnız kendi menfaatlerini tatmin edebilecek bir parti yapabilirler; yahut yalnız çiftçilerden ibaret bir parti olabilir. Halbuki bizim partimiz, böyle sınırlı bir görüşü izleyen kuruluş değildir. Tersine, her sınıf halkın menfaatlerini eşit bir surette, biri diğerini zedelemeden temin etmeyi amaç edinen bir kuruluştur. Bunu davranış şeklimiz ispat etmektedir. Bundan sonra da böyle olacaktır.Diğer memleketlerde bu kuruluşun bir benzerini aramaya lüzum yoktur. 1931 (Ayın Tarihi, Cilt: 24, Sayı: 82-83, 1931)
Bizim milletimiz, birbirinden çok farklı menfaatler izleyecek ve bu itibarla birbiriyle mücadele halinde bulunacak çeşitli sınıflara malik değildir. Mevcut sınıflar, birbirleri için gerekli olma niteliğindedir. 1923 (Atatürk’ün S.D.II, s. 82)
Siyaset sahasında karşılıklı faaliyetin verimli gelişmeleri, ancak vatandaşlar arasında düşmanlık meydana gelmesine yer verilmemesiyle temin olunabilir. Bunun çareleri: Partilerin içine girebilecek samimiyetten uzak ve gizli maksatlı unsurların, kanun dışında netice isteyen emel sahiplerinin bütün milletçe iğrenç görülmesi ve bir de cumhuriyet esası üzerinde çalışan partilerce bu gibilerin faaliyetlerinden daima uzak kalınmasıdır. 1930 (Atatürk’ün S.D.I.s. 352)
Millet ve memleketten kaynak ve dayanak almayan ve onun gerçek menfaatleriyle hiç münasebeti olmayacak surette ya sırf teorik veya hissî ve şahsî programlar etrafında parti kurmaya kalkışacak insanların, millet tarafından benimsenme şerefine erişeceklerini zannetmiyorum. Benim, bütün hazırlıklarda ve yapılan işlerde hareket kuralı saydığım bir şey vardır; o da meydana getirilen kurum ve kuruluşların şahısla değil, gerçekle yaşayacağıdır.Bundan ötürü herhangi bir program, filânın programı olarak değil, fakat millet ve memleket ihtiyaçlarına cevap verecek düşünce ve tedbirleri içine alması sebebiyle kıymet ve saygı kazanabilir. 1922 (Mustafa Baydar, Atatürk’le Konuşmalar, s. 42-43)
Uzağı görücü olduğu kadar milletimizin âcil ihtiyaçlarına çare bulacak bir programa dayanmayan yenileşme teşebbüsleri, şahsî ve keyfî olmaktan kurtulamaz. Bu gibi teşebbüsler, sahipleri olan şahısların değişmesi ile, hatta şahsî nüfuzunun azalması ile söner gider. Diğer yönden herhangi bir programın uzun bir çalışma devresine rehber olması için memlekette bütün vatanseverlerin ona yardımcı olması gerekir. Hakikaten büyük bir kütlenin gelişme emellerini kapsamayan bir programın, başarılı ve devamlı olması ümit olunamaz. 1922 (Atatürk’ün S.D.II, s. 47)
KISALTMALAR
Anafartalar M.A.T: Anafartalar Muharebatına ait Tarihçe; Mustafa Kemal.
Atatürk Hakkında H.B.: Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler; Afetinan.
Atatürk’ten B.H.: Atatürk’ten Bilinmiyen Hatıralar; Nakleden: Eski Bir Atatürkçü (Münir Hayri Egeli).
Atatürk T. ve D.K.H.: Atatürk, Tarih ve Dil Kurumları (Hatıralar); Ruşen Eşref Ünaydın.
Atatürk’ün B.A.: Atatürk’ün Bana Anlattıkları; Falih Rıfkı Atay.
Atatürk’ün B.N.: Atatürk’ün Başlıca Nutukları; Derleyen: Herbert Melzig.
Atatürk’ün B.N.M.: Atatürk’ün Büyük Nutuk’unun Müsveddeleri Üzerinde Arkadaşlarının Eleştirilerini Dinlemesi ve Gençliğe Seslenişi; Afetinan.
Atatürk’ün M.A.D.: Atatürk’ün Maarife Ait Direktifleri.
Atatürk’ün S.D.: Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri.
Atatürk’ün Ş.D.K. ve İ.S.: Atatürk’ün Şapka Devriminde Kastamonu ve İnebolu Seyahatleri (1925); Mustafa Selim İmece.
Atatürk’ün T.T.B.: Atatürk’ün Tamim, Telgraf ve Beyannameleri.
A.Ü.R.İ.N.: Atatürk’ün Üniversite Reformu İle İlgili Notları; Utkan Kocatürk.
B.N.A.G.H.: Büyük “Nutuk”ta Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi; Afetinan.
E.Ö.K. Atatürk’le Beraber: Erzurum’dan Ölümüne Kadar Atatürk’le Beraber; Mazhar Müfit Kansu.
Gazinin N.A.V.: Gazinin Nutuklarından Alınmış Vecizeler; Muhit Mecmuası, No: 32, 1931.
G.C.Z.: Gizli Celse Zabıtları.
G.D.D. Gördüklerim, Duyduklarım, Duygularım; Asım Us.
M.B. ve M.K. Atatürk’ün El Yazıları: Medenî Bilgiler ve M.Kemal Atatürk’ün El Yazıları; Afetinan.
M.E.İ.S.D.: Cumhurbaşkanları, Başbakanlar ve M. Eğ. Bakanlarının Millî Eğitimle İlgili Söylev ve Demeçleri.
M.K. Mütareke Defteri: Mustafa Kemal’in Mütareke Defteri; Falih Rıfkı Atay.
M.K. ve C.L.: Mustafa Kemal ve Corinne Lütfü; Melda Özverim.
Z. ve K. Hasbıhal: Zâbit ve Kumandan ile Hasbıhal; Mustafa Kemal.