Atatürk’ümüzü yakından tanıyalım
Doğum günü genel kabule göre 4 Ocak 1881, salı günüydü.
Süt annesinin adı Ümmügül idi. Ayrıca evde Üftade isimli siyahi bir kadın da vardı.
Babası Ali Rıza efendi gümrük memuriyetinden ayrıldıktan sonra, tuz ve kereste ticareti ile uğraşıyordu. Bağırsak tüberkülozuna yakalanıp 47 yaşında vefat etti.
Atatürk 15 yaşındayken 30 yaşındaki dul annesi Zübeyde Hanım, Gümrükler başmüdürü olan dört çocuklu Ragıp Abbas ile evlendi. Atatürk ilk başlarda gayet yadırgadıysa da sonraları O’nu saygıdeğer bir insan olarak tanımlamıştır.
Kardeşleri Ahmet ve Ömer çiçek salgınından ölmüştü. Fatma, Mustafa daha doğmadan ölmüştü. En sevdiği Naciye ise öldüğünde Mustafa 16 yaşındaydı. Makbule Atatürk’ten sonra vefat etmişti.
Askeri Rüştiye’deki matematik öğretmeni Üsküplü Yüzbaşı Mustafa Efendi, kendisine Kemal adını verendi.
En yakın dostu çocukluk arkadaşı Nuri Conker’di.
15 yaşında sıtmaya yakalandı. 1911 yılında at tepmesi ile Trablusgarp’ta yaralandı. 1912 yılında Derne’de dişlerinden rahatsızlandı. Derne’de, Kasr-i Harun harabelerini ele geçirmek için vuruşurken sol gözüne şarapnelden sıçrayan kireçtaşı girdi. Ağustos 1915 yılında göğsünden vuruldu. Sağ cebindeki saat sayesinde şarapnelden kurtuldu. Eylül 1915 tarihinde bir kez daha sıtma nedeniyle ateşlendi. 1918 yılında böbreklerinden rahatsızlandı. Sol böbreğinde koli basiline bağlı iltihaba rastlandı. Tedavi için Viyana’ya gitti.
Şubat 1919’da öldürücü İspanyol nezlesine yakalandı. Nisan 1919’da şiddetli mide ağrısı yaşadı. Mayıs 1919’da Samsun’da sıtma ile ateşlendi. Nisan 1920’de böbreklerinden sancılandı. Mart 1921’de sol yanağında çıban çıktı. 16 Ağustos 1921 tarihinde, bindiği at ürkünce düştü, sol üç kaburgası kırıldı.
Atatürk’e ilham veren yazar ve şairler arasında en başta Tevfik Fikret geliyordu. Hem fikir hem de kıyafet anlamında kendisine örnek alıyordu.
Namık Kemal’i de çok severdi. Zaten, Kemal isminin çıkış noktası da Üsküplü Yüzbaşı Mustafa Efendi’nin Namık Kemal’e olan sevgisiydi.
Ulu önder üç şehrin nüfusuna kayıtlıydı; İzmir Göztepe mahallesi, Ankara Hacıbayram mahallesi ve Gaziantep Bey mahallesi.
Atatürk’ün ilk savaşı Trablusgarp harbiydi.
Trablusgarp savaşı esnasında Libya’lı mücahit Şeyh Ahmet Sünusi tarafından kendisine Kur’an hediye edilmişti. Bandırma vapuru ile Samsun’a yola çıkarken o Kur’an’ı annesine hediye etmişti.
İlk defa Derne’de gözünden yaralanınca gazi oldu ve daha gözü iyileşemeden bir de kolundan vuruldu.
Kuvayı Milliye’nin resmi fotoğrafçısı Etem Tem’di. Büyük taarruz resimlerini dahi o çekmişti. Maalesef çekilen resimler İzmir’i talan ve harap eden Yunanlıların yangını neticesi kül olan dükkanla birlikte yok oldu. Cumhuriyetin ilanından sonra ise belgesel nitelikteki tüm fotoğraflarını Cemal Işıksel çekmiştir.
Kuvayi Milliye’nin simgesi kalpaktı.
Annesinin Samsun’a giderken verdiği bilezikler, Milli mücadele uğruna harcanmıştı.
Mim Mim Grubu isimli istihbarat grubu vardı. Bu grup özellikle Anadolu’ya silah kaçırma işiyle meşguldü. Ayrıca Atatürk’e suikastlerin engellenmesinde de bu grup etkili olmuştu.
Büyük taarruz harekatının asıl adı Sad harekatıydı. (Şeklen arapça Sad harfine benziyordu.)
Milli mücadelenin ilk yayın organı Sivas kongresi esnasında çıkarttığı İrade-i Milliye gazetesiydi. Kongre kararlarını/zabıtlarını ve bildirileri yayınlayan bu dört sahifelik gazetenin tirajı 5.000 civarındaydı. Gazetenin logosunun altında ‘ Milletin arzu ve isteklerinin savunucusudur’ yazıyordu.
Şifreli telgraflarda Mustafa Kemal’in adı “Nuh”du.
Liseleri sıkça ziyaret eder, aldıkları milli eğitimin gereği olarak zor sorular sorar ve onları araştırmaya, düşünmeye zorlardı.
Atatürk Savarona gemisinde sağlığı sebebiyle sadece 56 gün kalabilmişti. (1 Haziran – 25 Temmuz 1938)
Müzeyyen Senar ve Safiye Ayla’yı severdi. Yanık Ömer türküsünü dinlemeye doyamazdı. Yemen türküsünü duyunca gözleri yaşarırdı.
Makber’i okutunca lambaları söndürtür, karanlıkta dinlerdi.
Türk sanat müziğini de, batı müziğini de, klasik müziği ve cazı da dinlerdi. Müzik yelpazesi çok genişti.
Vardar ovasını dinlemekten bıkmazdı.
Rumeli türkülerini tercihe derdi.
Gazel okutur, fasıl severdi.
Çok iyi dans ederdi. (Polka, mazurka, kadril, vals bilirdi.) Muhteşem zeybek oynardı. Zeybek’in milli dans olmasını isterdi.
Gölge oyunu ve kukla için “Türk’ün canlı sineması” tabirini kullanırdı.
Şarlo’nun (Charlie Chaplin) filmlerine bayılır, çokça gülerdi.
İlk sesli Türk filmi kabul edilen 1931 yapımı “İstanbul Sokakları” filmini İstanbul, İstiklal caddesindeki Elhamra sinemasında seyretmişti. Filmin yönetmeni Muhsin Ertuğrul’du. Türk – Mısır ortak yapımı olan filmde Semiha Berksoy, Hazım Hörmükçü, Talat Artamel, İsmail Galip Ercan, MIsırlı Azize Emir ve Yunanlı Gavrilidis başroldeydi.
1937 senesinde Münir Egeli ile birlikte kendi ağzından hayatını anlatan filmin senaryosunu yazmıştı. Filmin adı “Ben bir inkılap çocuğuyum” idi. Belgesel mahiyetteki bu film, Atatürk’ün sağlığı nedeniyle çekilememişti. 137 sahifelik bu senaryonun halen aslı Milli Kütüphanededir.
1928 yılında ilk kadın ressamımız Mihri Müşfik hanım, mareşal üniforması ile Atatürk’ün ilk yağlıboya portresini yaptı.
Atatürk, 1927 yılında mareşal rütbesinden emekli oldu. Hizmet süresi 41 yıl, 3 ay ve 29 gündü. 150 lira maaş bağlandı.
Gömleklerinde K.A. veya G.M.K. armaları işliydi.
Takım elbisede lacivert rengi hiç sevmezdi.
Paltoyu hantal bulur mümkünse giymezdi. Mutlaka giyecekse gri veya kahverengi olanlarını tercih ederdi.
42 numara ayakkabı giyerdi.
Hobisi baston taşımaktı. Çok sayıda bastonu vardı.
Tespihi aksesuar olarak taşırdı, sıkma kehribar olanını en çok severdi.
Türk Silahlı Kuvvetlerinin general üniformalarını Fransız tasarımcı Coco Chanel’e tasarlatmıştı. 1985 yılına kadar Silahlı Kuvvetler bu tasarımı kullandı.
Kuru fasulye, bamya, karnıyarık, kızartma ve pilava bayılırdı. Eti kırk yılda bir yer, balığı aramazdı. Ekmekten uzak dururdu.
Meyvelerden en çok üzüm ve kavun severdi, gül reçeline bayılırdı, dondurmayı sıkça yerdi. Tatlı sevmezdi, soğan, sarımsak, pastırma, sucuk gibi kokulu şeylerden uzak dururdu.
Geceleri acıkacak olursa omlet yerdi.
Kavrulmuş leblebi olmazsa olmazıydı.
Kahve, sigara ve rakıyı severdi. Çay aramazdı. Kahve tiryakisiydi, günde 30 fincan kadar içerdi. Sade ve bol köpüklü isterdi. Günde iki paket sigara içerdi.
Yemek salonunda karatahta ve tebeşir mutlaka bulunur, servis tabaklarının yanında kalem ve not defteri olurdu. Davetliler o akşam konuşulacak konuya göre seçilirdi. Akşam yemeğine 20:00 gibi oturulur, çoğunlukla 03:00 – 04:00 gibi kalkılırdı.
Ankara’yı başkent yapmasına en büyük etken, tarih kitaplarından okuduğu Ankara Ahi Cumhuriyeti’ydi. Bu Cumhuriyet, Selçuklu idaresi bölününce Anadolu’da teşekkül eden küçük hükümetlerdendi.
Favori sporu güreşti.
Yüzmeyi 50 yaşında kitaptan öğrenmişti.
Sofya’da buz pateni öğrenmişti. Golfü diplomasi aracı olarak kullanırdı. Futbolu nazari olarak bilirdi. Bilardoyu güzel oynardı.
Poker ve tavla severdi.
1936 yılında ilk olimpiyat altınımızı kazanan 61 kilo güreşçimiz Yaşar Naçar’ın (Çaresiz) soyadını Erkan (üstün, bilen) olarak değiştirmişti.
İlk gazi koşusu 1927 yılında koşuldu. Yarışı Ali Muhittin Hacıbekir’in Neriman isimli atı kazandı.
Beden eğitimini zorunlu ders yapan, spor bayramı atayan ilk ve tek dünya lideri Atatürk’tü.
İlk ağacını altı yaşındayken dikti.
Çocukken tarlada yaralı bulduğu kargasının adı “Hacı” idi.
Yine çocukken cin ve alev isimli iki yavru köpeği vardı.
Sofya’da ateşeyken Alp adında yavru bir köpek daha almıştı. Alp, İngiliz Setteri’ydi, av köpeğiydi. Siyah benekli beyaz renkliydi.
Alber, Kurtuluş savaşı esnasında kaçan bir Yunan subayının terk ettiği köpekti. Av köpeğiydi, sarı ve beyaz renkteydi.
Foks, Alman Pointeri’ydi. Av köpeğiydi, erkekti, kahverengiydi.
Alp, Alber ve Foks Çankaya köşkünde yatak odasında uyurdu.
Atatürk, en çok Foks’a düşkündü.
En sevdiği atı Sakarya idi. Bunu Latife hanıma hediye edince, Çankaya isimli ata binmeye başladı. Rusların hediye gönderdiği kısrağın adı Karadeniz’di. Fransızların hediyesi atın adı ise Verite’ydi. Üç yağız atı daha vardı; Akın, İnci ve Yıldız.
Hayvanlardan en çok atları severdi.
İki beyaz kanaryası vardı.
Köşkün arkasında güvercin besliyordu.
Bahçede yavru ceylan vardı.
Yunan Başbakanı Venizelos, 1930 yılında Ankara’ya geldiğinde Atatürk hediye olarak beyaz renkli bir Ankara Kedisi vermişti. Bu sayede ilk kez bir kedi diplomasiye dahil olmuştu.
En sevdiği çiçek kırmızı karanfildi.
En büyük hayallerinden birisi İstanbul’u ormanlar kenti yapmaktı. Hatta Cumhurbaşkanıyken bu konuda İstanbul belediye başkanı olmak isterim diye şakalar yapıyordu.
Gece erken yatmayı sevmezdi. Misafir bulunmasa dahi sabahın erken saatlerine kadar oturur, kitap okurdu. Misafir varsa yemek sabaha yakın sonlanırdı.
5 – 6 saat uyku ile yetinirdi.
Parfüm kullanmaz, kolonya tercih ederdi. İlk milli kolonya fabrikamız olan Hasan Şevki kolonyası kullanırdı. Karaköy’den aldırırdı.
Balkanlara resmi olarak değil, turist olarak gezi yapmak istiyordu.
Törenlerde kullanılan iki resmi aracı vardı; 1934 Lincoln ve 1936 Cadillac. Ayrıca birde üç tekerlekli motosikleti vardı; İngiliz Ariel marka, 1934 model.
Traktör kullanmayı çok severdi.
Mizaç ve karakter olarak kardeşine dahi torpil yapmaktan çok uzaktı. Devlet malını korur, israftan nefret ederdi.
Yağcılıktan tiksinir, ikiyüzlülükten nefret ederdi. Methedilmekten hoşlanmaz, gammazlığı hazmedemezdi.
Liyakat aşığıydı, vefalıydı. Dürüst cevap verenleri severdi.
Padişahlar arasında en çok Yıldırım Beyazıd’ı severdi.
Sadrazamlardan ise Alemdar Mustafa Paşa’yı sever ancak O’nu da yeterli bulmazdı.
Mimar Sinan’ı takdir ederdi.
Devrimciydi, mütevaziydi, soğukkanlıydı.
Yakınlarına ve çalışanlara ‘çocuk’ diye seslenir, kızınca ‘hayvan’ derdi. En ağır hakareti Osmanlıca bir kelime olan ‘hebeıaneka’ (ahmak olduğu halde kendisini zeki zanneden) kelimesini kullanırdı.
Kaynak; Mustafa Kemal, Yılmaz ÖZDİL