Atatürk’ü anlamak
Atatürk’ü anlamak için öncelikle doğduğu yıllardaki duruma, o esnada dünyada ve Osmanlı’da süregelen zorluk, sıkıntı ve anlaşmazlıklara, sonra devletler arası cepheleşmelere, bozulan dengelere, nihayet dünya savaşı ile ortaya çıkan yeni tabloda mazlum milletlerin durumlarına ve Anadolu insanının sahipsizliğine, fakirliğine, batıla yenik düşmesine, yabancı devletlerin Osmanlı topraklarına asırlar süren emellerine ve saltanat ve halifenin yitirilen askeri güç ve topraklara paralel olarak nasıl güçsüz ve çaresiz kaldığına bakmak lazım gelir.
Atatürk’ün yetiştiği coğrafya ve zaman diliminin, zayıflamakta olan Osmanlı ile ters orantılı olarak O’nu pişirmesi ve daha genç yaşlardan itibaren kurtuluş arayışına ve milliyetçi akımlara sevk etmesi boşuna değildir. Çünkü artan çete zulümleri, bozalan moraller, yitirilen topraklar, göçe zorlanan insanlar, yaralanan onurlar O’nu arayışa, umuda ve gayret göstermeye sevk etmiştir ki nutkunda da belirttiği gibi her alanda birşeyler yapmak gerektiği fikri O’nda genç yaşlardan itibaren sabit bir fikir halini almış ve asker olmasına da bu sebep olmuştur.
Atatürk, elbette zorluklar yaşayan, değişik milletten insanlarla büyüyen, farklı dinlere, milliyetlere aşina olan, pek çok yer gören, sayısız kitap okuyan, hatta yazılı eser ve makaleleri bulunan birisidir ve bildiği pekçok lisan ile özgün eserlerden edindiği fikirler kendisini asker kişilikten önderliğe ve devlet adamlığına taşımış ve nihayet isabetli ve cesur kararları ile ulusun ulu önderi yapmıştır. Atatürk’ün zorluk yaşadığı, çıkmazda kaldığı, yardım ve destek bulamadığı, kaynak temin edemediği hatta davasına ortak bulamadığı anlar da olmuştur. Bazı gelişmeler ile morali bozulmuş, sıkılmış, üzülmüş ama asla umudunu kaybetmemiş ve daima milletinin inanç ve esir düşmeme yemininden güç almıştır.
Devletsiz ve yurtsuz kalmamış Türk milleti için emsalsiz bir lider olan Atatürk, gerek Osmanlı öncesinin, gerek Osmanlı ve Peygamber savaşlarını da incelemiş, batılı devletlerin anayasalarına hakim, medeni ülkelerin fikri akımlarına aşina, doğu ve batı kültürü ile Anadolu örflerine yakın birisidir ve zihninde canlanan kurtuluş mücadelesinin emsalsizliği de bundandır. Osmanlı devleti içerisinde okuyan, görev alan, verilen tüm vazifelerde başarı kaydeden Mustafa Kemal, çağın gereklerini karşılamaktan uzak Osmanlı’yı çökmeye mahkum görmekle, teknolojik gelişmelere ve aydınlanma hareketlerine yabancı Anadolu insanı ile temas etmekle, kaçınılmaz bir hareket ve mücadeleyi çok uzun zaman önce görmüş ve fikirlerini arkadaşlarıyla da sürekli paylaşmış, fikirdaş arayışlarına ara vermeden devam etmiştir.
Mustafa Kemal’in başarısı dünyada emsali görülmemiş bir miktar ve kıymettedir ki asırlar boyu milletlere nasip olan liderlerin en muazzamı durumundaki Atatürk, bu başarıyı, halkına güvenmekle, imana sığınmakla, Allah’tan niyaz etmekle sağlamıştır ki halkın ve özellikle Mehmetçiklerin şehit olma ve hür kalma mücadelesine gözünü kırpmadan atılması, başta Çanakkale ve daha sonra Milli mücadelenin kazanılmasında etkin rol oynamıştır. Halkına duyduğu güvene, sınırlı maddi kaynaklardan daha fazla güvenen, silahın olmadığı yerde süngüye, arabanın olmadığı yerde kağnıya, paranın olmadığı yerde inancın yeterli olacağını bilen Mustafa Kemal, zanlarında daima haklı çıkmış ve yoksul Anadolu halkı esaretten kurtulmak ve zulme karşı gelmek için Ata’sının peşinden gitmiş, savaşlarda ve sonra inkılaplarda O’nu izlemiştir.
Halkta ve orduda temin ettiği güven ile daima otorite sahibi olmuş ve kendisinden daha kıdemli komutanların dahi lideri olabilmeyi başarmış Atatürk, inanılması zor muharebe planlarına, imkansıza yakın eylemlere gerekli komutan ve mebusları bu sayede ikna edebilmiştir. İnandırmak için önce kendisi inanan, öğretmek için öğrenen, yaptırmak için yapan ulu önder, ön cephede girdiği muharebeler ile mehmetçik ve halkla omuz omuza olabilmiştir. Gerektiğinde disiplin uygulamak ama çoğu zaman saygılı ve hoşgörülü olan Atatürk, düşmanlarının dahi sevgisini kazanmış bir komutan ve liderdir. O’nun aziz hatırası önünde saygı ve minnetle eğiliyoruz.
O’nun ızdırabını, yalnızlığını, kahroluşunu anlamadan, uykusuz gecelerinde vatan sevdası ile yanan yüreğini söndüremeyişini anlayamadan Atatürk’ü anlamak mümkün değildir. Herşeyi bilmek ve çare getirmek mesuliyetini omuzlarına alan bu tek adam dünyanın yirminci yüzyıldaki en muazzam şahsiyetidir. Asker ve devlet adamlığını aynı bedende taşıyabilen dünyada çok az insan vardır ve Atatürk onların da büyüğü ve örneğidir.
Bugünün gençliği, çekilen acıları, yitirilen toprakları, kaybedilen umutları ve sonrasında tesis edilen Cumhuriyet ve hayata geçirilen ilkeleri, çok kısa zamanda yoksul halkın yapabildiklerini öğrenmek ve öğretmek zorundadır. Yoksa düşman aynı, fikirler aynı, haksızlıklar aynıdır ve güçlü olmak mecburiyeti vardır. Gençliğe hitabe bu nedenle çok kıymetlidir ve yaşananların özetidir. Türk gençliği bu yüzden O’NA HAKSIZLIK YAPMADAN VE YAPTIRMADAN, tarihini öğrenmek, ders almak, Atatürkçü olmak ve birer Mustafa Kemal olmak zorundadır.