Atatürk ve Cumhuriyet, Prof. Dr. Hamza Eroğlu
Cumhuriyet’in Anlamı
Cumhuriyet kelimesi Arapça, “cumhur” kelimesinden gelmiştir. Halk, ahali, büyük kalabalık anlamına gelir. Cumhur, toplu bir halde bulunan kavim yahut millet demektir. Cumhuriyet iktidarın millet topluluğuna, umuma ait olduğunu öngören devlet şekli demektir.
Cumhuriyette esas kural seçimdir. Cumhuriyet, en büyüğünden en küçüğüne kadar devlet hizmetlerinin hepsinde veraset usulünü kesin olarak reddeder, bu usul yerine seçim ve tayin usulünü koyar.
Cumhuriyet dar ve geniş anlamda kullanılır. Geniş anlamda cumhuriyette, egemenlik topluluğun bütününe, millete aittir. Dar anlamda cumhuriyette ise sadece devlet başkanının doğrudan doğruya veya dolaylı olarak halk tarafından belirli bir süre için seçilmesi anlaşılır.
Cumhuriyet bir devlet veya hükümet şekli olarak da ifade edilebilir. 1921 Anayasamızın 29 Ekim 1923’de yapılan değişikliğinde, “Cumhuriyet” bir hükümet şekli olarak ifade edildiği halde, 1924 ve 1961 Anayasalarımızda, “Cumhuriyet” bir devlet şekli olarak belirlenmiştir.
Modern anlamda cumhuriyet demokrasinin en gelişmiş şeklidir. Atatürk’e göre “demokrasi prensibinin en asrî ve mantıkî tatbikini temin eden hükümet şekli, cumhuriyettir”2.
Demokrasi ile cumhuriyetin yakın ilgisi vardır. Her demokratik rejim, cumhuriyet olmamakla beraber, demokrasinin en gelişmiş şekli, en ileri hüviyeti ile görünümü cumhuriyetle sağlanır. Demokrasi, devletin en yüksek organından en aşağı basamaklarına kadar halk iradesinin egemenliğine dayanır. Cumhuriyeti yaşatacak ve ayakta tutacak tek kuvvet ise yurttaşın siyasal olgunluğuna ve ahlakî değerine dayanan kamu yararı düşüncesidir. Bu yönü ile cumhuriyet bir kişi veya zümre yararına değil, kamu yararına dayanan ve kamu yararına göre yönetilen devlet şeklidir.
[1] Atatürkçü Düşünce Sistemi c. I, Atatürk Araştırma Merkezi Başkanlığı, Ankara 2005.
[2] A. Afet İnan, Medenî Bilgiler ve M. Kemal Atatürk’ün El Yazıları, Ankara 1969, s. 32.
Cumhuriyet Fikri Hazırlığı – Atatürk ve Cumhuriyet
Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihi, kurucusu Büyük Atatürk ile yakından ilgilidir. Ortaya güçle atılan ve gerçekleşen cumhuriyet fikri Atatürk’de ilk defa nerede ve nasıl ortaya çıkmıştır? Cumhuriyet’in ilânından önce yeni ku¬rulan devletin cumhuriyete yöneleceğini Atatürk ne zaman kararlaştırmıştır.
1906 yılında Atatürk Suriye’de bulunuyordu. Orada O’nun iki yakın arkadaşı Mazhar Müfit Bey ile Halil Bey’di. Halil Bey Atatürk’ün cumhuriyet ile ilgili hatırasını şöyle nakletmektedir.
“Ya culusu humayun veya veladeti humayun şenlikleri yapılıyordu. Mustafa Kemal ile beraber donanmayı seyretmeye çıkmıştık. Birden kolumu tuttu:
‘Halil’ dedi, bir adam için böyle donanma yapmak budalalık, değil mi? Bu millet kendi kurtuluşu için şenlik yapabilir. Nihayet, kendisine pek büyük hizmetler etmiş olan bir adam için şenlik yapabilir, diyelim. Fakat Hanedanı Ali Osman için de kazara bazıları bu memlekete hizmet etti diye onun nesline neden donanma yapılsın. Padişah dünyaya gelmekle memlekete hayırlar mı geldi? Padişah da kim oluyormuş? Padişahlık da ne demekmiş?
Halil bu soruya şu cevabı veriyor:
– Peki memleketi nasıl idare edeceğiz? Sultan Hamit fenadır. Seninle be¬raberim. Ama o giderse gene bir padişah lâzım; diyecek oldum. Buna fena halde kızdı.
– Neden mutlaka padişah fikrine saplanıyorsun, Halil diye bağırdı. Cumhuriyet yaparız.”11
1906 yılında cereyan eden bu olaydan iki yıl sonra Meşrutiyet’in ilânını izleyen günlerde buna benzer bir hatıra da Selanik’te cereyan etmiştir. Mustafa Kemal’in İvan Manolef’a Meşrutiyet’ten önce Selanik’te söyledikleri de dikkat çekicidir:
“Bir gün gelecek, ben hayal zannettiğiniz bütün inkılâpları başaracağım. Mensup olduğum millet bana inanacaktır. Saltanat yıkılmalıdır. Din ve devlet birbirinden ayrılmalı, Şarktan benliğimiz ayrılarak batı medeniyetine aktarmalıyız. Kadın ve erkek üzerindeki farklar silinerek yeni bir içtimaî nizam kurmalıyız. Garp medeniyetine girmemize mani olan yazıyı atarak Latin kökünden bir alfabe seçmeli, kılık kıyafetimize kadar her şeyimizle garplılara uymalıyız.”12
[11] Münir Hayri Egeli, Atatürk’ün Bilinmeyen Hatıraları, İstanbul 1954, s.34-35.
[12] Sadi Borak, Bilinmeyen Yönleriyle Atatürk, İstanbul, s.22.
Birinci Cihan Harbi sonunda, Mustafa Kemal Paşa artık cumhuriyetçi fikirleri ile tanınan ve yakınları arasında bilinen kişidir. Nitekim 1951’de Londra’da Sultan Vahdettin’in yeğeni Prens Sami’nin Haluk Yusuf Şahsuvaroğlu’na anlattığına göre, Samsun ve havalisinde bozulan asayişi iade etmek üzere bir kumandanın oraya tayini bahis konusu olduğunda, Vahdettin Harbiye Nezareti’nden bir liste istemiştir. İçlerinde Mahmut Muhtar Paşa’nın isminin de bulunduğu kumandanlar listesini Sadrazam Ferit Paşa Vahdettin’e arz etmiş, hükümdar listeyi tetkik edip, parmağını Mustafa Kemal Paşa’nın isminin hizasına koymuş, ve “Mustafa Kemal gitmelidir” demiş.
Fakat Mustafa Kemal Paşa’nın isminin yanında, “cumhuriyetçidir”, diye bir sarahat bulunuyormuş. Sadrazam hükümdara bu meşruhatı göstermiş olmasına rağmen, Padişah Vahdettin buna önem vermeyip, “Mevcut kumandanlarımızın en liyakatlisidir, Çanakkale’deki muvaffakiyetini bilirsiniz. Almanya seyahatinde de kendisini yakından tanıdım. Anadolu’da vaziyeti düzeltecek en muktedir kumandanımız O’dur ve O gitmelidir” demiş16
19 Mayıs 1919’a gelinceye kadar cumhuriyet bir siyasî rejim olarak açıkça savunulmamış, bazı Osmanlı düşünürleri sadece cumhuriyeti telaffuz etmekle yetinmişlerdir.
Yeni Türk Devleti’nin kurucusu Mustafa Kemal Paşa ise 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkarken, Cumhuriyet Yeni Türkiye’nin siyasî rejimi olarak O’nun idealinde yer almıştır. 19 Mayıs 1919’tan itibaren Mustafa Kemal Paşa, cumhuriyeti açıkça telâffuz etmeden, cumhuriyeti millî egemenlik prensibine dayandırarak, gerçekleştirmeye çalışmıştır.
[16] Halûk Yusuf Şehsuvaroğlu, Cumhuriyet, 6 Temmuz 1960. Ayrıca Gotthard Jaeschke tarafından da zikredilmiştir. Türkiye Cumhuriyetinin Kurucusu Atatürk, s.556.
Cumhuriyeti Gerçekleştirme Çabaları ve Cumhuriyet’in İlânı
Atatürk’ün Samsun’a çıkmasından sonra cumhuriyet ile ilgili fikirleri daha belirli ve daha sistemli bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Ancak bu fikirler, siyasî edebiyatımızda, “Millî Egemenlik” formülü ile dile getirilmiş, Amasya Tamimi’nde, Erzurum ve Sivas Kongreleri kararlarında yer almıştır. Bu arada, Atatürk’ün cumhuriyet ile ilgili yakınlarına yaptığı açıklamalar münferit olaylar olarak dikkatimizi çekmektedir. Cumhuriyetin devletin niteliği ve şekli olarak resmen açıklanması, cumhuriyetin ilânı tarihi olan 29 Ekim 1923’e kadar yapılmamıştır.
Mustafa Kemal Paşa, Erzurum kongresi sırasında yakın arkadaşı Mazhar Müfit KANSU’ya gizli kalması şartı ile gelecekle ilgili çok önemli hususları not ettirmiştir.
“Zaferden sonra hükümet şekli cumhuriyet olacaktır. Bunu size daha öne de bi sualiniz münasebetiyle söylemiştim. Bu bir, iki padişah ve haneden hakkında zamanı gelince icap eden muamele yapılacaktır. Üç tesettür19 kalkacaktır. Dört, fes kalkacak, medenî milletler gibi şapka giyilecektir… Beş, Latin harfleri kabul edilecek”,
Ve sonunda konuşmasını şöyle bağladı: “Cumhuriyet ilânına muvaffak olalım da üst tarafı yeter.”20
Erzurum Kongresi’nden sonraki devrede, Paris’te yayınlanan 24 Ağustos 1919 tarihli Le Temps’in haberi batılı kaynaklar bakımından cumhuriyetin ilk müjdecisi olmuştur. Gazetede yayınlanan haber şöyledir.
“Mustafa Kemal geçen gün İstanbul’a çektiği bir telgrafta, ulusal kuvvetlere karşı asker gönderilecek olursa, Anadolu’da bağımsız cumhuriyet ilân edilecektir.”21
Sivas Kongresi’nden sonra, Millî Mücadele hareketi Anadolu’da güç kazanmıştır. Milliyetçiler artık İstanbul Hükûmeti’ni dinlememektedir. İngiliz Amirali de Robeck, 17 Eylül 1919’da Lord Curzon’a gönderdiği raporda, Türkiye’deki gelişmelerin bir cumhuriyete doğru yönelmiş olduğunu açıklamaktadır:
Sivas Kongresi’nden sonra, Sivas Kongresi kararlarının etkisiyle İstanbul’da Damat Ferit Paşa Kabinesi istifa etmiştir. Yeni kabineyi Ali Rıza Paşa kurmuştur. Ali Rıza Paşa millî teşkilâtla anlaşmak zorunda kal¬mıştır. Ancak, Ali Rıza Paşa Anadolu’da cereyan eden olaylardan şikayetçidir. Ali Rıza Paşa, Ahmet İzzet Paşa ile yaptığı bir konuşmada Mustafa Kemal Paşa hak¬kında yersiz sözler söyledikten sonra, “cumhuriyet yapacaklar, cumhuriyet!..” diye bağırmıştır23.
[19] Tesettür kelime anlamı kadınların saklanması demektir. Geniş anlamı ile tesettürün kal¬dı-rılması kadınların erkekler gibi toplum hayatında yerini alması, kadınların insan haklarını eşit¬lik ilkelerine uygun olarak kullanması demektir.
[20] Mazhar Müfit Kansu, a.g.e., s.72-75
[21] Enver Ziya Karal, Atatürk ve Cumhuriyetin Duyurulması, Türk Dili, Sayı: 278, Kasım 1974.
[23] Atatürk, Nutuk, C.I, İstanbul 1961, s. 233.
Yeni kurulan meclis milletin tek temsilcisi sıfatı ile kuvvetler birliği sistemini benimsemişti. Meclis hem yasama, hem de yürütme yetkisini kullanmaktaydı. Meclis başkanı aynı zamanda hükümetin de başkanı idi. Ayrıca devlet başkanlığı diye bir makam mevcut değildi. Meclis başkanı aynı zamanda devlet başkanlığı vazifesini de yerine getirmekteydi. TBMM’i yasama ve yürütme yetkisini, herhangi bir kayıt ve sınırlamaya tâbi olmadan kullanıyordu. Meclisten ayrılacak bir heyet de meclise vekâleten hükümet işlerini görüyordu. Mustafa Kemal Paşa’ya göre “böyle bir hükümet, hakimiyet-i milliye esasına müstenit halk hükümetidir, cumhuriyetidir.”24
TBMM açıldıktan sonra, 24 Nisan 1920 günlü Atatürk’ün önergesinin kabulü ile, TBMM millet egemenliğini kabul etmekle, İstanbul’daki Sultan-Halife iktidarına gerçekte son vermekteydi. TBMM’nin Ankara’da toplanmasından iki ay sonra, Hâkimiyet-i Millîye Gazetesi’ni çıkaran matbaada geçen bir olay Mustafa Kemal Paşa’nın cumhuriyete karşı duygusal dahi olsa içten bağlılığını dile getirmektedir.
23 Nisan 1920’de toplanan Birinci TBMM Millî Mücadele’nin zaferle sona ermesiyle tarihî görevini yapmış, cumhuriyeti resmen ilân etmemekle beraber, geniş anlamı ile cumhuriyetin yerleşmesine imkân hazırlamıştır.
11 Ağustos 1923’de toplanan ikinci TBMM 24 Temmuz 1923’de imzalanan Lozan Barış Anlaşması’nı tasdik ettikten sonra cumhuriyetin ilân hazırlıklarına süratle yönelmiştir.
Lozan Barış Anlaşması’nın imzalanmasından hemen sonra Rauf Bey (Orbay), Vekiller Heyeti Reisliğinden çekilirken, Atatürk’ten “Devlet Reis¬liği makamını takviye ediniz” diye rica etmiştir.
Cumhuriyetin ilânına öncelik eden olay Bakanlar Kurulu’nun 27 Ekim 1923’de istifasıdır. Yeni bir Bakanlar Kurulu kurulmasındaki güçlük, anayasa değişikliğini ve cumhuriyeti zorunlu kılmıştır. 28 Ekim 1923 akşamı Çankaya’da İsmet Paşa (İnönü), Fethi Bey (Okyar), Kazım Paşa (Özalp), Kemalettin Sami Paşa, Halit Paşa, Rize Mebusu Fuat ve Afyon Karahisar Mebusu Ruşen Eşref Beylerin Mustafa Kemal Paşa’nın misafirleri olarak akşam yemeğine davetli oldukları görülmüştür. Kabine bunalımından çıkmanın yolunu Mustafa Kemal Paşa yemek esnasında da “yarın cumhuriyet ilân edeceğiz” diyerek göstermiştir. Orada bulunanlar derhal bu fikre katılmışlardır.
Yemekten sonra Çankaya’da misafir kalan İsmet Paşa (İnönü) ile birlikte bir kanun tasarısı hazırlanmıştır. Atatürk’ün söylediği ve İsmet Paşa’nın kaleme aldığı müsvedde, 20 Ocak 1921 Teşkilâtı Esasiye Kanunu’nun bazı maddelerinin değiştirilmesini öngörüyordu. Atatürk Teşkilatı Esasiye Kanunu’nun birinci maddesine “Türkiye Devleti’nin şekli hükümeti cumhuriyettir” cümlesinin eklenmesini uygun görüyor ve diğer maddelerde de cumhuriyet idaresinin gereği yapılan değişikliklere yer veriyordu.
[24] Atatürk, Nutuk, C.II, s. 438.
Atatürk’ün dikte ettirdiği bu değişikliklere encümen ve TBMM Umumi Heyeti’nde din ve dille ilgili hükümler eklenmiş ve Cumhuriyet 29 Ekim 1923 Pazartesi ilân edilmiştir.
Atatürk’ün Cumhuriyet Anlayışı
1. Devlet kurucusu Atatürk’ün cumhuriyeti devletin siyasî rejimi olarak seçmesinin bir nedeni, çok uzun süren bir dönemden beri cumhuriyetin özlemini duyduğu siyasî rejim olmasındandır. Atatürk’ün daha gençlik çağında, Türkiye’yi modernleştirme fikirlerine cevap veren tek siyasî rejim cumhuriyettir.
1908 inkılâbı ile tatmin olmayan genç kolağası Mustafa Kemal “İnkılâbı bizzat kendisinin tamamlayacağını” ifade etmiştir.
2. Cumhuriyet Atatürk’ün karakterine uygundur. Atatürk’ün belirttiği gibi,
“Hürriyet ve istiklâl karakterimdir. Ben milletimin ve büyük ecdadımın bu kıymetli mirasından olan istiklâl ile yaratılmış bir insanım. Benim yaşayabilmek için mutlaka müstakil bir milletin evladı kalmalıyım. Bu sebeple millî istiklâl bence bir hayat meselesidir.”40
Atatürk’e göre, “Türk Milletinin tabiat ve âdetlerine en uygun idare, cumhuriyet idaresidir.”
Keza Atatürk’e göre,
“Asrî bir cumhuriyet kurmak demek, milletin insanca yaşamasını bilmesi, insanca yaşamanın neye bağlı olduğunu öğrenmesi demektir.”41
3. Atatürk’ü cumhuriyete yönelten bir değer sebep de cumhuriyetin en ileri devlet ve hükümet şekli olmasındandır.
Atatürk’e göre, “Cumhuriyet rejimi demek, demokrasi sistemi ile devlet şekli demektir.”
Cumhuriyet millet egemenliğini belirleyen ve millet egemenliği ile bağdaşabilen tek rejimdir.
Atatürk, egemenliğin millete ait olduğu görüşünü işlemekle ve bu görüşü yeni Türk Devleti’nin temel taşı yapmakla, millî devletin, devlet ve hükümet şeklinin ve cumhuriyet olacağını ortaya koyuyordu.
Egemenliğin kayıtsız ve şartsız doğrudan doğruya Türk milletine ait olduğu zihniyetini devlet hayatımıza kazandıran Atatürk olmuştur. Türk fikir ve siyasî hayatında ilk defa devlet şekli olarak cumhuriyeti cesaretle telaffuz eden, dile getiren, savunan Atatürk olmuştur.
[40] Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Cilt III, II. Baskı, Ankara 1961, s. 24.
[41]Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Cilt III, II. Baskı, Ankara 1961, s. 74
4. Cumhuriyet, Türk Devrimini de ifade eder. En ileri ve en gelişmiş devlet şeklidir.
Atatürk cumhuriyetin onuncu yılını kutlarken,
“Az zamanda çok ve büyük işler yaptık. Bu işlerin en büyüğü, temeli Türk kahramanlığı ve yüksek Türk Kültürü olan Türkiye Cumhuriyeti’dir.”42
Türkiye’de cumhuriyet, tarihî, sosyal, kültürel nedenlerle kurulmuştur.
Atatürk’ün açıkladığı gibi, “Cumhuriyet yeni ve sağlam esaslarıyla, Türk milletini emin ve sağlam bir istikbal yoluna koyduğu kadar, asıl fikirlerde ve ruhlarda yarattığı güvenlik itibariyle, büsbütün yeni bir hayatın müjdecisi olmuştur.”
5. Türkiye’de cumhuriyet fazilet ve adaletle eş anlamda kullanılmıştır. Atatürk’e göre,
“Cumhuriyet, fazileti ahlakiyeye müstenit bir idaredir. Cumhuriyet fazilettir. Cumhuriyet idaresi, faziletli ve namuslu insanlar yetiştirir.”43
6. XX. yüzyılın en büyük ve en güçlü insanı Atatürk, Türk milletinin kaderini cumhuriyetle çizerken, ileri ve medenî bir toplum olmanın gereğini de ortaya koymuştur.
Atatürk’ün Cumhuriyeti barışçı, insancıl nitelikleri ile insan kişiliğine değer veren yönü ile geleceğin örnek siyasî rejimi olmuştur.
Sonuç
1. Cumhuriyet devletin siyasî rejimi olarak 23 Nisan 1920’de kurulmuştur. 29 Ekim 1923’de sadece devlet şekli olarak ilân edilmiştir. 29 Ekim 1923’de cumhuriyetin ilânını öngören kanun, “Teşkilâtı Esasiye Kanunu’nun bazı maddelerinin tavzihan tadiline dair kanun”dur. Kanun başlığından da anlaşılacağı üzere, cumhuriyetin ilânı, devletin siyasî rejimine vuzuh, açıklık getirmek amacı ile TBMM’nce kabul edilmiştir. Eski kurulu düzen cumhuriyetin ilânı ile açıklığa kavuşmuştur.
[42] Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Cilt II, II. Baskı, Ankara 1959, s. 231-275.
[43] Utkan Kocatürk, Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri, Ankara 1961, s. 58.
2. Türkiye’de cumhuriyetin ilânı tarihi bir gelişmenin tabiî sonucudur. Millî egemenlik ilkesinin devletin siyasî rejiminin temel direği olması, bütün gelişmeleri, cumhuriyete yöneltmiştir.
3. Türkiye’de cumhuriyet, demokratik rejime yönelik, demokratik cumhuriyet olmuştur. Böylece de diktatoryal cumhuriyetlerden ayrılmıştır.
4. Türkiye’de cumhuriyet batılı anlamda modern cumhuriyet niteliğini taşıyabilecek şekilde gelişmiştir. Cumhuriyet ırk, din, dil ve cinsiyet farkı gözetmeksizin, bütün vatandaşların paylaştıkları ve yararlandıkları siyasî rejimin adı olmuştur. Eşitlik ilkesi, herkesin kanun önünde eşitliği, Türk Cumhuriyeti’nin bir özelliğini teşkil etmiştir. Nüfusun yarısını teşkil eden kadınlarımıza toplum hayatında eşit haklar sağlama, seçme ve seçilme hakkını eşit şartlarda kullanma Türkiye Cumhuriyeti’nin bir özelliğidir.
5. Türkiye’de cumhuriyetin ilânı, doğulu olduğu gibi batılı devletlere de öncülük etmiş, en modern devlet şeklinin ve siyasî rejimin cumhuriyet olduğunu göstermiştir.
Amerika’da yayınlanan “The Washington Post” Gazetesi 7 Ekim 1923 tarihli, “Editorial Society-Second Part” kısmında, yakında Türkiye’de Cumhuriyetin ilân edileceği haberini vermekte ve bu kararı sağ duyunun bir zaferi olarak değerlendirmektedir. Aynı yazıda Türk örneğinin diğer Avrupa ülkelerince de izlenmesini dilemektedir.
Aynı gazete 1 Kasım 1923 tarihli sayısında, “Türkiye’deki cumhuriyetin ilânı Avrupa’daki politik gelişmelere ters düşüyor. Türkiye’de diktatörlükten demokrasiye gidiliyor” diye övgüde bulunmuştur.
6. Türkiye’de cumhuriyet istikrarlı bir siyasî rejimin yerleşmesine neden olmuş, barış ve güvenlik, devlet politikasının esasını teşkil etmiştir. ‘Yurtta Sulh, Cihanda Sulh’ parolası, bir devlet politikası olduğu kadar, cumhuriyet siyasî rejimin bir niteliği olmuştur.
7. Cumhuriyet en gelişmiş ve en ileri devlet şekli olarak birtakım nitelikleri içerir. Bu özellikleri ile cumhuriyet Türk Devrimi’nin hem ürünüdür, hem de başarısıdır.
KAYNAKÇA
• Ağaoğlu, Samet, Kuvayı Milliye Ruhu, Birinci Büyük Millet Meclisi, 3. baskı, İstanbul 1964, s.233.
• Arsel, İlhan, Türk Anayasa Hukukunun Umumî Esasları, Ankara 1962, s. 42-43.
• Atatürk, Nutuk, Cilt I, İstanbul 1960, s.233.
• Atatürk, Nutuk, Cilt II, a.g.e., s.438.
• Balta, Tahsin Bekir, Türkiye’de Yasama Yürütme Münasebetleri, İncelemeleri, Ankara 1960, s.18.
• Başgil, Ali Fuat, Esas Teşkilât Hukuku, C. I, Türkiye Siyasî Rejimi ve Anayasa Prensipleri, F.1, İstanbul 1960, s.216-217.
• Bıyıkoğlu, Tevfik, Atatürk Anadolu’da, Ankara 1959, s.54, not 77.
• Borak, Sadi, Bilinmeyen Yönleriyle Atatürk, İstanbul 1966, s.22.
• Cebesoy, Ali Fuat, Sınıf Arkadaşım Atatürk, İstanbul 1967, s.36.
• Egeli, Münir Hayri, Atatürk’ün Bilinmeyen Hatıraları, İstanbul 1954, s.34-35.
• İnan, A. Afet, Medeni Bilgiler ve M. Kemal Atatürk’ün Elyazıları, Ankara 1969, s.32 ve özellikle s.410-411
• İnan, A. Afet, Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler, Ankara 1968, II. baskı, s. 75-76.
• Jaschke, Gothard, Revue des Etudes Islamiques, T.1, 1927, s. 119-136.
• Jaschke, Gothard, Mustafa Kemal et la proclamation de la Republique en Turquie, Orient, No. 27, 1963, s.29.
• Jaschke, Gothard, Türkiye Cumhuriyetinin Kurucusu Atatürk, Türk Tarih Kongresi, Ankara 1967, s. 555.
• Kansu, Mazhar Müfit, Erzurum’dan Ölümüne Kadar Atatürk’le Beraber, C.I., Ankara 1966, s.73-74.
• Karal, Enver Ziya, Atatürk ve Cumhuriyetin Duyurulması, Türk Dili, Sayı 278, Kasım 1974, s.837-838.
• Karaosmanoğlu, Yakup Kadri, Ulus, 13 Haziran 1961.
• Kocatürk, Utkan, Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri, Ankara 1961, s.24.
• Peck, Edgar, Les Allies et la Turquie, Paris 1925, s.35.
• Şehsuvaroğlu, Haluk Yusuf, Cumhuriyet, 6 Temmuz 1960, (Ayrıca Gotthard Jaschke tarafından zikredilmiştir) Türkiye Cumhuriyetinin Kuru¬cusu Atatürk, a.g.e., s. 556.
• Tepedelenli, Nizamettin Nazif, Bilinmeyen Taraflarıyla Atatürk, İstanbul 1955, s. 46-49.
• Tezer, Şükrü, Atatürk’ün Hatıra Defteri, Ankara 1972, s.131-132.
• Uluğ, Naşit H., Siyasî Yönleriyle Kurtuluş Savaşı, İstanbul 1973, s.224.
• Von Bischoff, Norbert, Ankara, Türkiye’deki Yeni Oluşun Biz İzahı, (Çeviren: Burhan Belge), Ankara 1936, s.204.