Atatürk bugün yaşasaydı
Kısa fani ömrü ile aramızdan belki de aklındakileri tamamlayamadan ayrılan Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ün aziz hatırası önünde bir kez daha saygı ve minnetle eğiliyoruz.
Bu kısacık hayata onlarca asırlık zafer ve başarıyı sığdıran, hem zaferlere hem aydınlanma ve inkılaplara imza atan, komutan, evlat, lider, devlet adamı, çağdaş, bilgili, cesur, öngörülü ve deha bir başka insan yoktur. Ve ne mutlu ki bu insan Türk milletine nasip olmuştur.
Bugün O’nun dehası tüm devletlerin ders kitaplarına girmekte, savaşlarındaki akıl almaz cesaret ve kurnazlıklar taktik beceri anlamında ölümsüzleşmekte, çağdaş aydınlanma ilkeleri pek çok devlete politika olurken, umut ve hedefleri tüm mazlum devletlere örnek ve rehber olmaktadır.
Peki bizler O’nun ilke ve hedeflerinin neresindeyiz ve O’nun emanetine ne kadar sahip çıkabildik? O, bugün hala yaşıyor olsaydı halimizden memnun olur muydu veya bıraktığı Cumhuriyet’i ve yaşam modelini beğenir miydi?
Evvela hürriyet ve istiklal meselesine bakılacak olursa milli irade, milli birlik ve milli bağımsızlık, milli eğitim ve tüm manalarıyla milli olma bahsinden sınıfta kalacağımız ortadadır. Silahla kazanılmış sınırlar hala muhafaza ediliyor olsa da O’nun onbeş yıla sığdırdığı ekonomik hamlelerden, eğitim seferberliğinden, dini aydınlanmadan, akıl ve bilim peşinde koşmaktan sınıfta kalacağımız da ortadadır.
Bilim üretir olmaktan uzak üniversitelerimiz, makam ve koltuk sevdalısı yöneticilerimiz, üretmekten ziyade kopyalamaya ve satın almaya hazır gençliğimiz, unutulmaya yüz tutmuş değerlerimiz, bilinmeyen tarih ve kültürümüz, kirlettiğimiz lisanımız, terk ettiğimiz toplumsal ahlakımız, ahilik kültürümüz ile de sınıfta kalacağımız muhakkaktır.
Mertlik yerine üç kağıdı, Türk tarihi yerine empoze tarihi, Türk kültürü yerine ne olduğu belli olmayan İsrailiyat kokulu kültürü, İslam diye değişik bir dini benimsemiş bir ulusun zaten hak ve adalete, kanun ve nizama, kardeşlik ve namusa vereceği kıymette bundan çok olamaz. İçimize kadar girmiş ihanet odakları güçlenmiş ve faal iken, milli değerler ve kültürden kaynaklanan güzellikler terk edilmiş iken bu karanlık güçlerle mücadele etmek de kolay değildir.
Nitekim Atatürk bugün yaşasaydı kahrolacağı muhakkaktır.
O yaşasaydı;
Kendisine, ilkelerine, heykellerine dahi saldıran bir sürü insana hayret eder, anlam veremezdi.
Tam bağımsızlık hayalini terk etmiş halkını tanıyamazdı.
Milli irade ve milli beraberlikten kopmuş ulusuna gücenirdi.
İslam’ın yeniden merdiven altına inip tarikatlaşmasına inanamazdı.
Evlatlarımızın yurt dışına kaçma heveslerine anlam veremezdi.
Kadınlarımızın hür iradelerini erkeklere teslim etmesine, kara çarşaflara dolanmasına, onlu yaşlarda kızların gelin edilmesine razı olamazdı.
Hala okuma yazma bilmeyenler olduğunu duydukça utanır, ağzına dek dolu hapishaneler yüzünden mahcup olur, vergi kaçıranları, hortumcuları, karaborsacıları gördükçe üzülürdü.
Verimsiz toprakları, binalaşan tabiatı, bozuk ekonomiyi, azınlık ve etnik kökenli vatandaşlarımızın terörünü gördükçe gözleri yaşlarla dolardı. Gazetelerde kadın ve çocuk cinayetlerini okudukça, trafik teröründen her yıl binlerce kişinin öldüğünü duyunca, televizyonlardaki ahlaka aykırı dizileri, reklam ve evlilik programlarını gördükçe, gazetelerdeki çıplak resimleri, bakkallardaki alkol şişelerini, yanan ormanları, sahip çıkılmayan tarihi eserleri, kumar ve at yarışı sevdasını, maçlarda stad kavgalarını, magandaları, taciz ve tecavüzleri, miras veya maaş için annesini dahi öldürenleri, sokak hayvanlarını arabaların tamponuna bağlayıp çekenleri, başlık parasını, lüks ve israfı, domuz eti meraklılarını, yapısı değiştirilmiş zararlı gıdaları, pahalılığı, haksız rekabeti, yanıltan reklamları, kaybolan el sanatlarını, Türkçeye sokulmuş binlerce ecnebi kökenli kelimeyi görünce, duyunca üzülürdü.
Heykellerine atılan yumurtaları, boyaları görünce, anıtkabire kin besleyenleri görünce, Atatürkçülüğü ve Atatürk ruhunu tanımayan ama Atatürk’ün maddi cismine sırf bağnazlıkla saldıranlara şahit olunca, Türk olmaktan gurur duymayanlara rast gelince, boş kütüphaneleri ama dolu kahvehaneleri görünce, lüks ve yabancı arabalar arasında gezdikçe, açtığı fabrikaların yenilenmek yerine terk edilip satıldığını gördükçe, kendine yeter ülkeyi dışa bağımlı gördükçe, tarih ve kültürüne yabancılaşmış, umursamaz gençlikle temas edince, parayı çok sever hele geldiğimizi anlayınca elbette çok üzülürdü.
Dostu düşmanı tanımaktan aciz, bilime uzak, aklı kenara koymuş, kardeşlik bağları zayıflamış, düşmanına keskin olamayan vatandaşların cılız çığlıklarını duydukça, fakirliklere, salgın hastalıklara, ilaçsızlıklara, verimsiz dış ve iç siyasete, edilen yeminlere uymayanlara, para için namusu öteleyenlere, milli marşımızı duyduğunda tüyleri diken diken olmayanlara, devasa yabancı marketler zincirleri önündeki sayısız kuyrukları gördükçe, talih oyunlarından medet umanlara baktıkça, tarihi eserlerin kapış kapış gittiğini hissedince sanırız gözlerinden yaşlar boşanırdı.
Atatürk bugün yaşasaydı trafik karmaşasını görüp elleriyle hayat verdiği imar planlarının, geniş cadde ve sokakların nasıl terk olunduğunu görüp elbette hayret ederdi. Ormanların nasıl küçüldüğünü, verimsiz toprakların arttığını, üretmek yerine tüketmeyi seçer hale geldiğimizi görünce tasalanırdı.
Batı illerimizin ve doğu illerimizin hallerini mukayese edince, denizlerimizin kısırlaştığını öğrenince, trol terörlerine tedbir alınmadığını öğrenince, turizmde turist kalitesinin para uğruna düştüğünü gördükçe, barlarda, lüks otellerde revüleri izledikçe, sokak ortasındaki tinercileri, tacizcileri, dilencileri gördükçe …
Paralı yolları, köprüleri gördükçe, yüksek ama ruhsuz binaları izledikçe, yabancı vatandaşların sokaklarda mafyalaştığına şahit oldukça, dövizlerin lüks arabalara gittiğini, ithalatın her sene rekorlar kırdığını gördükçe, liramızın değerini duyunca, maaşlardaki dengesizlikleri öğrenince …
Adliyelerde yığılan dava dosyalarının sayısını, mezun ama işsiz gençlerin sayısını, kapanan iş yerlerinin sayısını, ülkedeki yabancı şirketlerin miktarını, sigortasız ve hatta çocuk yaşta çalıştırılanları, yurda kaçak yollarla sokulan malları işittikçe…
Alkol, esrar, eroin tuzağına düşmüşleri, hap kullananları, tuhaf şeyler içenleri gördükçe, denizlere atılan çöpleri ve kirletilen dereleri gördükçe, kimyasal atıkları derelere boşaltanlara şahit oldukça, kolay yoldan para kazanma heveslilerinin, fırsatçıların aymazlıklarına şahit oldukça …
Ne dersiniz?
Atatürk yaşasaydı???
Gençliği, yöneticileri, anne ve babaları, dedeleri, öğretmenleri polisleri, memurları, kolluk kuvvetlerini, hakimleri, bankacıları, müzisyenleri, sanatçıları, siyasetçileri affeder miydi?
Geleceğe aynı azim ve inançla bakabilir miydi?
Ne dersiniz bizlere hakkını helal eder miydi?
Kendisini tanımayan, evlatlarına da tanıtmayan, hürriyet ve istiklalden vazgeçen, ilke ve hedeflerinden habersiz yaşayan, hatta yok yere düşman olan bu devrin insanlarını bağışlar mıydı?
Tek bir an dahi vatanını düşünmekten vazgeçmeyen Ulu Önder bu halimizi görseydi bizlerle gurur duyar mıydı?
Kazanılan savaşlarda dökülen kanları … ne dersiniz?