ASTEĞMEN İHSAN (MÜDERRİSOĞLU)

ASTEĞMEN İHSAN (MÜDERRİSOĞLU)

Yedek Asteğmen İhsan (Müderrisoğlu), Alman yapısı Zeiss dürbünüyle yeni doğan günün aydınlattığı alacalı tepeleri gözlüyor, Yunan mevzilerine dek uzanan araziyi dikkatle tarıyordu. Görünürlerde kimsecikler yoktu. İçi acı bir buruklukla doluydu. Kafasından, belki yüzüncü kez aynı şeyler geçip duruyordu: Yazık oldu Mevlüt Çavuşa, yazık oldu çocuklara. Tutsak alalım derken, ya tutsak düştüler, ya da şehit…

Dün akşam Alay Komutanı, Yunanlıların tutumlarını ve niyetlerini öğrenebilmek amacıyla tutsak alınmasını istemişti Asteğmen İhsan’dan. Tutsak almak kolay iş değildi. Büyük soğukkanlılık ve deneyim isteyen bir görevdi. Asteğmen İhsan, yalnız taburunun değil, 42 nci Alayın en güvenilir savaşçılarından Konya’lı Mevlüt Çavuşu görevlendirmişti. Mevlüt Çavuş da, seçtiği iki eri yanına alarak, gece karanlığında Yunan içlerine doğru gözden kaybolmuştu!

Gece yarısından sonra karşılardan bir kaç tüfek, bir kaç el bombası sesi duyulmuştu. Sonra, derin bir sessizlik sürmüştü sabaha dek. Asteğmen İhsan, bütün gece gözünü kırpmamış, Mevlüt Çavuş’u ve arkadaşlarını bekleyip durmuştu. Sabah olmuş, gün ışımış, gidenler dönmemişti.

Bundan sonra da beklemek gereksizdi. Olan olmuştu artık…

Asteğmen İhsan, içi anlatılmaz tedirginlikle dolu, raporunu vermek için alay karargahına doğru yürürken, Mevlüt Çavuş’u düşünüyordu. Onun her zamanki seslenişi kulaklarında yankılanıyordu: Efendi Beyim! Efendi Beyime söyleyim!

Yılların savaşçısı Mevlüt Çavuş, asteğmenlere, teğmenlere ve üsteğmenlere “Efendi”, yüzbaşı ve daha üst rütbeli subaylara “Bey” diye hitap edileceğini çok iyi bilirdi. Ama bir

teğmen, normal koşullarda bir yüzbaşının komuta ettiği bir bölüğe komutanlık yapıyorsa, o teğmene “Efendi” diye hitap etmenin haksızlık olacağını düşünürdü. Bu yüzden, Mevlüt Çavuş komutanlarına rütbelerine değil, görevlerine göre hitap etmeyi yeğler, bölük komutanlığı yapan teğmenlere kendi buluşu “Efendi Beyim”le hitap eder, böylece rütbe ile görevi birleştirmiş olurdu aklınca…

Bölük Komutanı yaralanıp savaş dışı kalınca, Asteğmen İhsan bölük komutanlığını üstlenmiş, Mevlüt Çavuş da hitabını efendimden, “Efendi Beyim”e dönüştürmüştü hemen. Ve Asteğmen İhsan, alay komutanına acı haberi nasıl vereceğini düşünüp dururken, kulaklarında aralıksız yankılanan “Efendi Beyim”lerin yarattığı anımsamalardan kurtulamıyordu bir türlü. Tam alay komutanının kamufle edilmiş çadırına yaklaşmıştı ki, arkasından, içini dolduran sesin olanca canlılığıyla yeniden yankılandığını duydu:

Efendi beyim!

Asteğmen İhsan geri dönünce, Mevlüt Çavuş’u iki arkadaşıyla karşısında buldu. Şaşırdı bir an. Sonra, içindeki sıkıntının birden boşalarak, yerini anlatılmaz bir coşkunun doldurduğunu sezdi. Ama, dili tutulmuştu sanki. Konuşamıyor, Mevlüt Çavuş’u ve iki arkadaşını kucaklayıp duruyordu. Neden sonra, Mevlüt Çavuş’un durgunluğunu fark etti. Coşkusuna karşılık alamaması canını sıkmıştı. O sırada, Çavuş’un göğsündeki kan lekesini gördü.

Yaralanmışsın Mevlüt Çavuş dedi.

Yaralı değilim efendi beyim! Arkadaşlarda da sakatlık falan yok. Yunanlıyı tutsak aldık ama getiremedik. Biz bu işi beceremedik efendi beyim”!

Mevlüt Çavuş titriyordu. Dokunulsa ağlayacak gibiydi. Bir solukta içini döktü :

Karanlıkta tüy gibi kaydık Yunan içine. Yarın başında tek bir ileri gözcü bulduk, gavuru gözümüze kestirdik. En ufak ses duyunca kulaklarını dikiyordu. Yanına pek yaklaşamadık. Baktık olmuyor, fırlayıp üstüne çullandık. Tüfeğine davrandıysa da nafile. Bir el ateş etti o da fos. Arkadaşlar kollarını bacaklarını bağladı, ben ağzını çıkınladım. Derken silah sesine beş on Gavur üşüştü. Tutsağı sırtladım, arkadaşlar gelenlere el bombaları savurdu. O hengamede yardan aşağı kaçmaya koyulduk. Arkamızdan habire ateş ediyorlardı. Yamaca varıp, dere yatağına kıvrılınca izimizi kaybettiler. Dere içinde epey koştuk. Yorgun düştüm. Arkadaşlara şunu biriniz sırtlayın gayri dedim. Gavuru sırtımdan indirince, baktık ölü. Garibin kafasında bir delik. Arkadaşlarının kurşunu denk gelmiş. İşte böyle efendi beyim”.

Asteğmen İhsan’ın gözleri Mevlüt Çavuş’un göğsündeki kan lekelerine takıldı yeniden.

Yaralanmışsın Mevlüt Çavuş.

Mevlüt Çavuş duraladı. Bir an kararsızlık içinde bocaladı. Sonra, elini koynuna sokarak içinden kanlı bir parça çıkardı.

Bundan bulaşmıştır efendi beyim. Gavur ölünce kulağını kestiydim.

Yani, bana delil mi getiriyorsun Mevlüt Çavuş. Sözlerin yetmez miydi?

Çavuş, utançla önüne baktı:

Efendi beyim. Bana güvenmeseydiniz, gavur içine göndermezdiniz. Geçen sabah Nuri Çavuş tutsak almaktan eli boş dönünce, Çavuşum, Yunan içinde gece yan gelip yatmak nasıl oluyor? Bari uykunu alaydın diye takıldıydın. Gavurun kulağını Nuri Çavuş’a getirdim.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir