BEŞİNCİ BÖLÜM
YENİ DEVLETİN ASKERÎ ve SİYASÎ BAŞARILARI
Doğuda Zafer ve Sonuçları
Doğuda Durum.
Osmanlı Devleti ile Sovyet Rusya arasında 3 Mart 1918‟de imzalanan Brest-Litovsk Anlaşması ile, 1878‟de Rusya’ya terkedilen Batum, Kars ve Ardahan Türklere iade edilmişti. Bu iller Osmanlı Ordusu tarafından kurtarılmış ve Anavatana kavuşturulmuşlardı. Ancak 30 Ekim 1918‟de kabul edilen Mondros Ateşkes Anlaşmasının ilgili maddesine dayanarak müttefikler bu üç ilin boşaltılmasını istediler. Kars yöresi Ermenilerin, Ardahan havalisi ise Gürcülerin ellerine geçti. Büyük Britanya, Sovyet Rusya‟yı tecrit etmek için, Kafkaslarda bağımsızlıklarını ilân eden Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan‟ı desteklemekteydi.
TBMM Hükümeti kurulduğu zaman her taraftan abluka altına alınmış gibidir. İngiltere, Fransa, İtalya, Yunanistan ve Ermenistan ile harp halindedir. Yardım alabileceği tek ülke Sovyetler Birliği’dir.
Sovyetler de bu sıralar iç savaşla meşguldür. İtilâf Devletlerinin desteklediği Kolçak, Wrangel ve Yudeniç orduları ile boğuşmakta, bir taraftan da Batı’da Polonya, Kafkasya’da Kafkas devletleri ile uğraşmaktadır.
Bilindiği gibi, Rusya’nın dış politikasını jeopolitik konumu belirlemiştir. Rusya her şeyden önce bir kıt‟a devletidir. Bu itibarla Rusya geleneksel bir politika olarak sıcak denizlere açılmak, özellikle Akdeniz’e inmek ister. Dolayısıyla bu amaca ulaşmak için Osmanlı Devleti ile birkaç yüzyıl boğuşmuştur. Ancak Rusya kendi el koymadığı sürece, Boğazların güçlü başka bir devletin eline geçmesini de istemez. Millî Mücadele esnasında İngiltere’nin Boğazları ve Kafkasya‟yı denetimine almasından son derece rahatsızdır. Ayrıca Sovyet Rusya bünyesindeki Müslüman unsurların yeni rejime intibakları açısından da Anadolu harekâtından yararlanmak istemekte ve bu nedenle de Kemalist harekete sempati ile bakmaktadır.
Mustafa Kemal daha Temsil Heyeti safhasında, Sovyetlere karşı izlenmesi gereken politikayı belirlemiştir. Bu politika, İngiltere tarafından hazırlanan Kafkas seddini şu veya bu şekilde yıkmak, Misak-ı Millî‟nin saptadığı Doğu sınırlarına, Sovyetlerle çatışmadan onlarla anlaşarak ulaşmak ve onlardan para ve silâh yardımı almak, ama ideolojik açıdan onların etkisine girmemek esasına dayanmaktadır.
Özetlemek gerekirse, Türkiye’nin yardım alma ihtiyacı, Sovyetlerin de Millî Mücadele‟den kendi hesaplarına yararlanmak istemeleri, geçmişte genellikle düşman durumunda bulunan iki yeni devleti birbirine yakınlaştırmıştır.
Sovyetlerle Anlaşma Girişimleri
Bütün bu nedenlerden dolayı, TBMM’nin açılmasından hemen üç gün sonra, 26 Nisan 1920‟de Mustafa Kemal imzası ile Sovyetlere Kafkasya‟da müşterek hareket teklif edilir. Ayrıca para, silâh ve malzeme yardımı yapılması istenir. Kafkas yolu kapalı olduğundan mesaj ancak 20 Mayıs dolaylarında Moskova’ya ulaşır. Ankara‟da TBMM‟nin ilk hükümeti kurulunca, Dışişleri Bakanı Bekir Sami (KUNDUH) ile İktisat Bakanı Yusuf Kemal’in (TENGİRŞENK) Moskova‟ya gönderilmesi kararlaştırılır.
Heyete verilen talimata göre, görüşmelerde Sovyetler Birliği‟nden alınacak yardıma karşı Boğazlardan serbestçe yararlanma hakkı verilmesinin kabul edilebileceği ve Türkiye‟nin manevî nüfuzunu Müslüman ve Türkler üzerinde kullanabileceği belirtilmekte ve emperyalizme karşı Sovyetlerle “kader birliği” yapılabileceği ifade edilmektedir. O günün zor şartlarında heyete çok geniş yetkiler verilmiştir.
Bu arada Ankara’nın 26 Nisan tarihli önerisine, Sovyet Rusya Dışişleri Komiseri Çiçerin‟in 3 Haziran tarihli cevabı gelir. Çiçerin cevabında, her iki milleti tehdit eden emperyalizme karşı işbirliği yapılması ve bu iki ülke arasında düzenli ilişkiler kurulmak istenmesinden duyulan memnuniyeti belirttikten sonra, Türk Hükümeti‟nin dış politikasının temel ilkelerinin öğrenildiği kaydedilir. Aslında cevapta sıralanan ilkeler, Misak-ı Millî‟den çok, Sovyet görüşünü yansıtmaktadır.
Bunlar özetle, Türkiye‟nin bağımsızlığının ilânı, Kürdistan, Lazistan, Batum bölgesi, Doğu Trakya ve Türk-Arap halklarının yaşadıkları toprakların kendi kaderlerini kendilerinin tayin etmesi, mülteci ve göçmenlerin yerlerine dönmeleri, Yeni Türk devletinde yaşayan millî azınlıklara Avrupa hükümetlerinde tanınan tüm hakların tanınması, Boğazlar sorununun Karadeniz’de kıyısı olan devletlerce toplanacak konferansta çözülmesi, ecnebi devletlerin malî denetimi ve kapitülâsyonlarına son verilmesi, her türlü yabancı nüfuz alanlarının kaldırılması şeklinde kaydedilmiştir. Yazıda ayrıca Türkiye-Ermenistan-İran arasında kesin sınırların çizilmesi konusunda Sovyetlerin arabuluculuk yapması önerilmektedir.
Sovyet cevabı düşündürücüdür. Karabekir bu önerileri Müttefikler Batı illerimizi yutarken, Sovyetler de Türkiye Ermenistan, Lazistan, Kürdistan diyerek ora halklarını bizden ayırmak mı istiyorlar şeklinde değerlendirir.
Fakat Mustafa Kemal soğukkanlı bir hesap adamıdır. Sovyetlerle yapılacak anlaşmadan bir an önce pratik sonuçlar almak niyetindedir. Para ve silâh ve malzeme gibi. Dolayısıyla yazıyı kendi açısından değerlendirir. 20 Haziran’da verdiği cevapta, Ermenistan ve İran sınırı ile ilgili arabuluculuk önerilerinin memnuniyetle kabul edildiğini, ancak halkımıza karşı Ermeni saldırılarının durdurulmasını, Sovyetlerle anlaşmak için olağanüstü yetkilerle gönderilen temsilcilerin yolların kapalı olması dolayısıyla beklemede olduklarını, yolun bir an önce açılmasını ve yetkili Sovyet temsilcilerinin Ankara‟ya gönderilmesini ister.
Diğer taraftan Ankara Heyeti 11 Mayıs 1920‟de yola çıkar. Maceralı bir yolculuktan sonra 19 Temmuz’da Moskova’ya ulaşır. Karşılama soğuktur. Görüşmeler aralıklı ve yavaş cereyan eder. 24 Ağustos’a kadar sekiz maddelik bir tasarı oluşur. Ama bu arada Sovyetler Ermenistan ile bir anlaşma yapmışlardır. Anlaşmaya göre, Türklerin açılmasını istedikleri Tiflis yolu tamamen kapandığı gibi, o zamana kadar az çok açık olan Şahtahtı yolu da Ermenilerin ellerine geçmiştir. Bu bilgi üzerine, Türk Heyeti Lenin‟le görüşür. Yusuf Kemal‟e göre, Lenin “Biz o anlaşmayı yapmakla hata ettik, düzeltmeye çalışacağız. Biz düzeltemezsek siz düzeltirsiniz” demiştir.
Ancak görüşmelerin sonuca ulaşmasını engelleyen konu, Sovyetlerin “Türkiye toprağının Misak-ı Millî‟nin öngördüğü sınırlar” ifadesini kabul etmemeleridir. Sovyetler yardım yapılması için Ermenistan’a Van ve Bitlis vilayetlerinden mutlaka arazi verilmesini istemekte ve bu konunun daha önce kendileri ile görüşen Halil ve Cemal Paşalarca kabul edildiğini ileri sürmekteydiler.
Bekir Sami, Türkiye’de Ermeni illeri bulunmadığını, Osmanlı illerinden bir veya ikisinin Ermenistan’a bırakılmasının, buralarda çoğunlukla bulunan Müslümanların haklarına aykırı düşeceğini, Halil ve Cemal Paşaların bu konuda söz söylemeye yetkileri olmadığını belirtti ve durumu hükümetine sunacağı cevabını verdi. Konuyu 30 Ağustos 1920 tarihli bir raporla özetledi. Raporla beraber Ankara’ya gelen Yusuf Kemal, 11 Ekim’de durum hakkında Mustafa Kemal’e bilgi sundu.
Mesele Meclisin 16 Ekim tarihli gizli toplantısında ele alındı ve ertesi günü de görüşme devam etti. Rusların Ermenilere toprak verilsin önerisi, Meclis‟te fırtınalar kopardı. Milletvekilleri, “Bir karış yer değil, bir avuç toprak verilemez, biz buraya vatanı kurtarmak için geldik, vermek için değil” şeklinde görüşlerini dile getirdiler.
Bu görüşmeler ışığında Bekir Sami Beye 16 Ekim 1920‟de Mustafa Kemal imzası ile Hükümetin görüşü iletildi. Talimata özetle şu hususlar vurgulanmaktadır: “… Anlaşmanın imzası için Van ve Bitlis illerinden belli bir parçanın Ermenilere bırakılamayacağı Millî Meclisce oy birliğiyle kesin bir ifade ile belirtilmiştir. Vekiller Heyetinin iki maddelik karşı önerisi şunlardır:
1. Van ve Bitlis illerinde yerli ve yabancı uzmanlarca yapılan istatistiklere göre, Ermeniler hiçbir zaman çoğunlukta olmadıklarından, belli bir toprak parçasının bir azınlığa bırakılması emperyalist bir düşünceden başka bir şey değildir. Ankara Millî Hükümeti emperyalizme karşı kurulduğundan böyle bir istek ve iddiayı kabul edemez.
2. Ankara Millî Hükümeti, Türkiye’den göçmüş olan Osmanlı Ermenilerine daha evvel oturdukları yerlere dönmelerine engel olmamayı ve böylece gelecek halka diğer memleketlerde azınlıklara sağlanan hakları tümüyle vermeyi görevlerinden biri olarak kabul eder.
Bu telgrafın elinize geçmesinden sonra, hiç zaman yitirmeden Çiçerin‟den bir görüşme isteyip, bahis konusu kararı bildiriniz, Ankara Hükümeti’nin bu meseledeki görüş tarzı kabul edildiği taktirde, hazırlanan anlaşmayı Hükümet adına imzalamaya mezunsunuz…. Antlaşmanın imzası halinde Ankara’ya dönmenizi, aksi halde yeni talimatı beklemek üzere, bir süre daha Moskova’da ikametinizi uzatmanızı rica ederim.
Sovyetler Birliği yöneticileri, bu teklif üzerine isteklerinden vazgeçmediler, karşılıklı yazışmalar devam etti.
Sovyetlerin bu tutumlarının sebepleri nelerdir? Bu sebeplerden biri, o sırada İngiltere ile yapılmakta olan ticaret anlaşması görüşmeleridir. Rusya, bu vesile ile, Batı aleminin ablukasını kırmak ve Türkiye’yi onlara karşı bir koz olarak kullanmak istemektedir. Diğer taraftan Rusya Kafkasları bolşevikleştirmek ve er geç Sovyet sistemi içine almak niyetindedir. Bu itibarla Ermeniler adına yapılan girişimlerden maksat, ileride bu toprakların Rus ülkeleri içinde kalmasını sağlamaktır.
Ayrıca, Ermeniler lehine tavır almak Sovyetlere Batı‟da puan kazandırmaktaydı. Bundan başka, o sırada Lehistan‟daki savaş Ruslar lehine gelişmekte, içerde de Wrangel orduları karşısında başarılı gelişmeler yaşanmaktaydı. Rusya, Kafkasya‟ya inmek arifesinde Misak-ı Millî‟yi kabul ederek kendinin müstakbel kazançlarını elden kaçırmamak istemekteydi.
Ermenistan Engelinin Ortadan Kaldırılması ve Gümrü Antlaşması
Moskova’daki müzakerelerden Ermenistan sorunu çözülmedikçe, Sovyetlerle anlaşmanın kolayca gerçekleşemeyeceği ortaya çıkmıştı. Bu itibarla Ankara Hükümeti bu meseleyi çözümlemeye karar verdi.
Esasen XV. Kolordu Komutanı Kâzım Karabekir Paşa, Kızılordu Ermenistan’ı bolşevikleştirmeden harekete geçilmesini ısrarla istemekteydi. Sovyet Rusya ile çatışmadan doğu sınırları işini halletmek isteyen Mustafa Kemal, durumun açıklık kazanması için bir süre daha beklenmesinden yanaydı. Bununla beraber, 6 Haziran 1920‟de savunma durumumuzu ıslah maksadıyla, Soğanlı Geçitlerini işgal için XV. Kolordu Komutanlığınca gereken hazırlığın yapılması uygun görüldü.
Ancak, Çiçerin‟in arabuluculuk teklifi, Kafkaslarda İngilizleri boşaltma hazırlıklarına girmeleri ve Türk heyetinin Moskova temaslarının neticesini almak, Ankara’ya gönderildiği bildirilen Sovyet Heyeti ile temas edilmesi, gerekçeleriyle, harekât 20 Haziran 1920 tarihli emirle geri bırakılmıştı. Daha sonraki günlerde Ermeni kuvvetleri, Zengibasan ve Şahtahtını işgal ile Sovyetlerle olan yolları kapattılar.
Bu arada Moskova görüşmeleri olumlu olarak sonuçlanamadı. Rusların barış için Van ve Bitlis illerinden toprak istemeleri, Ankara’ya gelen Sovyet sefaret personelinin el altından Çerkez Ethem’le irtibatları ve kışkırtıcı propaganda ve gizli örgütlenmeye girişmeleri Ankara’da kuşku yaratmaktaydı. Sovyetlerin Polonya cephesindeki sıkıntıları ve Wrangel ordularıyla uğraşmalarını dikkate alan Mustafa Kemal harekete geçmeye karar verdi (20 Eylül 1920). Harekât baskın şeklinde yapılacak, Gürcülerin tarafsızlığı sağlanacak, ama onlara karşı da tedbirler alınacaktı.
Esasen Ermeniler aylardan beri hududa tecavüz halindeydiler. Önce Bardız‟a yapılan Ermeni saldırısı püskürtüldü. 28 Eylül 1920‟de Doğu Cephesi Komutanı Kâzım Karabekir’in kıt‟aları harekete geçtiler. 29 Eylül sabahı Sarıkamış, 30 Eylül’de Kağızman kurtarıldı. Sovyetlerin tutumlarının anlaşılması için, Selim hattında bir ay kadar beklenildi.
Bu bekleme süresi içinde, Ermeniler Sovyetlere başvurarak, Türk ileri hareketinin durdurulması ve Türk Ordusu’nun eski sınırın ötesine çekilmesi için çağrıda bulundular. Ayrıca telsizle bütün dünyaya “hareketin amacı Ermenilerin yok edilmesidir” içerikli yayın yaparak dünya kamuoyunu olayla ilgilendirmeye çalıştılar.
Türk Ordusunun başarısı Gürcüleri de telaşlandırdı. Onlar da Sovyetlere başvurarak Moskova’dan yardım istediler. TBMM Hükümeti Gürcistan’ı teskin etti “ Harekâtın amacı Ermenilerin yok edilmesi değildir. Barışsever Ermenistan’a taraftarız, Hareketin amacı, Ermeni tecavüzlerine son vermektir. …. Taarruz süresince, Gürcü Hükümeti’nin sözlü isteğinde belirtilen hat geçilmeyecektir” şeklinde güvence verilerek Gürcistan‟ın tarafsız kalması sağlanmıştır.
Türk Ordusu‟nun başarısı üzerine TBMM Hükümeti ve onun Başkanı Mustafa Kemal, 21 Ekim‟de Rusların Van ve Bitlis illerinden arazi verilmesi yolundaki isteklerinin kabul edilmeyeceğini, Moskova‟daki Türk Heyetine bildirdi (21 Ekim 1970).
Bu durumda Mustafa Kemal, Doğuda askeri durumu kesin sonuca ulaştırmak için, Ermeni Ordusunu bir tehdit unsuru olmaktan çıkarmak maksadıyla, Kars’ı hedef alan yeni bir ileri harekât için Cephe Komutanına emir verdi. 28 Ekim’de başlayan harekât süratle gelişti. Kars 30 Ekim’de anavatana kavuştu. Ankara, Ermenileri silâhsızlandırmak ve barışa zorlamak amacıyla ileri yürüyüşe devam kararı aldı. 6 Kasım‟da Ermenistan ateşkes isteğinde bulundu. Gümrü’nün boşaltılması, silâhların teslimi şartı ile ateşkes 17 Kasım 1920‟de yürürlüğe girdi.
Gümrü’de başlayan barış görüşmeleri, 2/3 Aralık 1920‟de sonuçlandı. Doğu Cephesi Komutanı Kazım Karabekir Paşa’nın imzaladığı anlaşmaya göre, Kars, Sarıkamış, Kulp, Kağızman ve Iğdır yeniden anavatana kavuşuyor ve Ermenistan silâhtan arındırılıyordu. Ancak anlaşmayı onaylamak mümkün olmadı. Çünkü Ermeni Taşnak Hükümeti yıkılmış, yerine Bolşevik bir hükümet gelmişti.
Ancak bu zaferle Ermeni Ordusu askerî açıdan bir tehdit unsuru olmaktan çıkarılmıştı. Doğu Cephesi Komutanı Kâzım Karabekir tarafından parlak bir şekilde yürütülen askerî harekât hayret edilecek derece az bir kayıpla elde edilmişti. Böylece Sovyetlerle anlaşmayı engelleyen en önemli engel ortadan kaldırılmış, pek çok askerî malzeme ele geçirilmişti, Sovyetlerden gelecek yardım için yollar açılmıştı.
Artvin ve Ardahan’ın Kurtarılması
Ortada çözümlenmesi gereken diğer bir mesele, Artvin ve Batum Sancakları ile ilgilidir. Bilindiği gibi, Misak-ı Millî bu sancakların millî topraklara katılmasını öngörmekteydi. Halbuki konu ile Gürcistan’ın yanı sıra Sovyetler de yakından ilgiliydiler. Sovyetler Azerbaycan’dan sonra Ermenistan ve Gürcistan’ı da Sovyetleştirmek istiyorlardı. Ermenistan 3 Aralık’tan itibaren Kızılorduca işgal edilmişti.
19 Şubat 1921‟de Sovyetler Gürcistan’a savaş açtılar. Doğu Cephesi Komutanı, Ruslarla bozuşmamak için Batum ve dolaylarının işgalini sonradan onlarla anlaşmak üzere uygun zamana bırakmak, fakat Artvin ve Ardahan için hemen teşebbüse geçmek fikrindeydi. TBMM 21 Şubat‟ta Ardahan sancağının geri alınması için girişimde bulunulmasını istedi. Hükümet Gürcistan‟dan Ardahan ve Artvin’in geri verilmesini isteyen bir nota verdi. Kızılordu‟nun Tiflis‟e girmesinden bir gün önce 23 Şubat‟ta buralar Anavatana kavuştular. Gürcistan’daki Türk temsilcisi Albay Kâzım (DİRİK) Bey, Batum‟un işgalini istemekteydi.
Ankara, Gürcü Hükümeti‟nin teklifi üzerine, Batum sancağı ile Ahıska ve Ahilkelek‟in, geçici olarak Gürcistan ve Kafkasya meseleleri çözümlenene kadar, askerî işgaline karar verdi. Gerekçe, Ahıska’daki İslâmları Ermenilere karşı korumaktır. 7 Mart 1921‟de Ahıska, 14 Mart’ta Ahılkelek‟e girildi. Batum’da halkın alkışları arasında, 11 Mart’ta alınmıştı. Ancak Kızılordu birliklerinin Batum’a gelmesi üzerine, çatışma çıktı. Bu arada Sovyetlerle TBMM Hükümeti arasında Moskova Anlaşması imzalanmış, bu anlaşma ile Batum limanı Gürcistan‟a bırakılmıştı. Dolayısıyla Türk birliği 28 Mart‟ta Batum‟dan ayrıldı.
Sovyetlerle Moskova, Kafkas Cumhuriyetleri ile Kars Antlaşmaları
Sovyetlerin Van ve Bitlis illerinden arazi istemeleri üzerine, kesilmiş olan Moskova görüşmeleri, onların girişimiyle yeniden başaltılmıştı.246 Görüşmelerin tekrar başlamasında Sovyetlerin Polonya’da yenilgiye uğramaları, İngiltere ile yapmak istedikleri ticaret anlaşmasının başarısızlıkla neticelenmesi ve TBMM Hükümeti’nin Ermenistan zaferi etkili olmuştu. Sovyetler Ankara’ya geniş bir sefaret heyeti göndermeyi kararlaştırmışlardı.
Mustafa Kemal Moskova Büyükelçiliğine Ali Fuat Paşa’nın atanmasını uygun görmüştü. Moskova görüşmelerini yürütmek üzere iktisat Vekili Yusuf Kemal Başkanlığında Maarif Vekili Rıza Nur ve Ali Fuat Paşa görevlendirildiler. Kars’ta Sovyet Büyükelçisi ile yapılan görüşmeler ve kendisinden alınan yazılı belgeden Sovyetlerin Van ve Bitlis konularında ısrarlı olmayacakları anlaşılmıştı. Ali Fuat Paşa’ya verilen talimatta da “Sovyetlerle parafe edilen dostluk anlaşması imza edilsin veya edilmesin, Türkiye ile Rusya arasında iyi komşuluk ilişkilerinin kuvvetlendirilmesine özen gösterilmesi” istenmekteydi.
Mustafa Kemal‟in Sovyetlerin Anadolu’da yapmakta oldukları ideolojik çalışmaları, her bakımdan önlemek için gerekli tedbirleri almakla beraber, Sovyetlerle dostluk ve yardımlaşmaya büyük önem verdiği anlaşılmaktadır.
18 Şubat’ta Moskova’ya varan Türk heyeti, bu sefer parlak bir askerî merasimle karşılanıyordu. Bununla beraber görüşmeler zorlukla ilerliyor, zaman zaman Stalin’nin devreye girmesiyle olumlu sonuca ulaşıyordu. Bu seferki görüşmelerde zorluk, Batum konusundaki anlaşmazlıktan kaynaklanmaktaydı. Neticede Batum’un bazı şartlarla Gürcistan’a bırakılması, buna karşılık Iğdır civarının Türkiye’ye verilmesiyle sorun çözülüyordu.
16 Mart 1921 Tarihinde imzalanan anlaşma 16 maddeden oluşmaktadır.
Birinci maddeye göre, Sovyetler Birliği Misak-ı Millî hudutlarını tanımakta, Türkiye tarafından kabul edilmemiş hiçbir anlaşmayı tanımamayı yükümlenmekteydi. Türkiye‟nin kuzeydoğu hududu olarak Sarp’tan başlayarak Ardahan ve Kars sancaklarının idarî hududu, Arpaçay ve Aras’ı hudut olarak alan bugünkü sınırlar çizilmektedir.
2. Madde de Batum’un hangi şartlarla Gürcistan’a bırakılacağı açıklanıyordu.
3. Madde ile Nahcivan arazisinin hudutları belirleniyordu. Nahcivan kıt’asının himaye hakkı üçüncü bir devlete asla terk etmemek şartıyla özerk bir arazi statüsünde, Azerbaycan’a bırakılıyordu.
4. Madde ile Doğu milletlerinin bağımsızlık ve özgürlük hakları ve kendi istedikleri hükümet biçimi ile yönetilmek yetkileri benimsenmektedir.
5. Madde ile Boğazlar rejiminin Karadeniz’e sahili olan ülkeler temsilcilerinden oluşan bir konferansta tesbit edilmesi, alınacak kararların Türk egemenliğine zarar getirmemesi öngörülüyordu.
6. Madde ile iki ülke arasında o zamana kadar yapılmış olan anlaşmaların geçersiz olduğu hükme bağlanmıştır.
7. Madde ile Rusya kapitülâsyonların kaldırılmasını kabul etmektedir.
8. Madde ile taraflar diğer ülke aleyhine faaliyette bulunacak örgüt ve toplumların oluşmasını, Kafkas Sovyet Cumhuriyetleri de dahil olmak üzere, engelleyeceklerdir.
13. Madde ile esirlerin iadesi kabul edilmektedir.
15. Madde ile bu anlaşma hükümlerinin güney Kafkas Cumhuriyetlerince kabulü için Rusya‟nın gereken girişimleri yapması ön görülmektedir.
Ayrıca Rusya, teati edilen mektuplarla, Türkiye’ye her yıl için on milyon altın ruble vermeyi taahhüt etmiştir. Askerî yardım konusu ayrıca görüşülerek iki tümeni silahlandıracak tüfek, süngü, mitralyöz, top ve cephane verilmesi kararlaştırılmıştır. Bundan başka, Sovyet Hariciye Komiseri ile Ali Fuat Paşa arasında teati edilen mektuplarla siyasî danışma ve haberleşme öngörülmüştür.
Buna göre “ Türkiye Rusya politikasından farklı bir politikayı Asya’da güden herhangi bir büyük devlet tarafından Türkiye’ye yaklaşmak veya Türkiye ile anlaşmak konusunda yapılacak her öneriyi Sovyet Hükümetine haber vermeyi, Rusya çıkarlarına dokunabilecek hiçbir anlaşmaya girmemeyi yükümlenmektedir. Buna karşılık Rusya da aynı hususları Türkiye’ye karşı taahhüt etmektedir.”
Moskova Anlaşması neden önemlidir? Mustafa Kemal‟in biyografisi ve Millî Mücadele açısından nasıl değerlendirilebilir?
Moskova anlaşması ile Türk-Rus ilişkilerinde yeni bir dönem başlamıştır. Sovyetler, Misak-ı Millî‟yi tanımışlar, Türkiye’nin onaylamadığı bir anlaşmayı tanımayacakları güvencesini vermişlerdir. İki ülke arasında gerçekçi bir sınır çizilmiş, ahalisi Türk ve Müslüman olan Kars, Ardahan ve Artvin anavatana kavuşmuşlardır. Çarlık Rusyası ile yapılmış anlaşmalar ilga edilmiş, kapitülâsyonlar kaldırılmıştır. İki ülke birbirlerinin iç işlerine karışmadan, kendi kaderlerini kendileri tayin edecek, yan yana, dostça yaşamanın kapılarını aralamışlardır. Böylece TBMM Hükümeti Doğu sınırlarını güvenceye almış, buradan Batı cephesini takviye etmek imkânını kazanmıştır.
Sovyetler de en zayıf oldukları güney kanatlarında ve Kafkasya’da istikrar ve güven sağlanmışlar, Millî Mücadele’ye verdikleri destek dolayısıyla, Rusya Müslümanları ve sömürge halinde bulunan ülkelerde prestij elde etmişlerdir.
Mustafa Kemal açısından Sovyet politikaları tam bir başarıdır. Sömürgeci emperyalist devletlerin Türkiye’yi yok etmeyi amaçlayan girişimlerine karşı Sovyet desteği, Mustafa Kemal’in kuzeyden ve Kafkasya’dan emin olmasını sağlamıştır. Onun Sovyet politikası maceralardan uzak, temkinli ve gerçekçidir. Esas itibarıyla bu dış politikada yardımlaşma, ama iç politikada Sovyetlerin her türlü ideolojik girişimlerini engelleme esasına dayanmaktadır. Onun, dış politikada Sovyetlerle karşılıklı güven ve dostluğa dayalı politikası, yeni Türk Devleti’nin dış politikasının temel ilkelerinden biri olmuştur. Bu ilke Sovyetlerin 1945‟lerde Türkiye’den toprak istemesi ve Boğazlar ile ilgili taleplerine kadar dikkatle korunmuş, ancak Sovyetlerin İkinci Dünya Savaşından sonra, Türkiye’den toprak istemeleri üzerine terkedilmiştir.
Moskova Anlaşması, Kafkas devletleriyle bu belge çerçevesinde anlaşmayı öngörmekteydi. Sakarya savaşının kazanılmasından sonra 13 Ekim’de Kars’ta Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan ile Moskova anlaşması hükümlerini yenileyen Kars Antlaşması yapıldı. İnişli çıkışlı bir çizgi izlenmekle beraber Millî Mücadele boyunca Türk-Sovyet ilişkileri bu anlaşmalar çerçevesinde yürütülmüştür.
Sayfayı yazdırın