Trakya’da Cafer Tayyar Bey’in İzlediği Yanlış Bir Görüş
Baylar, İstanbul bunalımı üzerine verdiğim açıklama epeyce uzadı. Aslına bakılırsa, İstanbul’da öteden beri sürüp giden duruma yeniden daha birçok olayların eklendiğine tanık olacağız.
İzin verirseniz, yeniden İstanbul’a dönmek üzere, biraz da Edirne dolaylarındaki duruma göz atalım. Şimdiye değin genel olarak söylediklerim arasında yeri geldikçe Trakya’yı da hiçbir zaman örgütlerimizin ve tasarılarımızın dışında tutmadığımızı anlatmış olduğumu umarım. Edirne ile ilişkimiz ve haberleşmemiz, yurdun her yeri ile olduğu gibi sürdürülmekte idi.
Yaptığımız yazışmalardaki dikkate değer bazı noktaları yüce topluluğunuza açıklayarak bildirmek uygun olur.
Birinci Kolordu Komutanı Cafer Tayyar Bey , 31 Aralık 1919 günlü çok ayrıntılı bir raporunda, Trakya’da ve özellikle Batı Trakya’da, Yunanlıların yaptıkları girişimleri ve çalışmaları eksiksiz açıklıyordu. Bu olağanüstü çalışmalarına karşı kendisinin gereği gibi düzenleme yapamadığından yakınıyordu.
“Kolordusunun, bu durum ve gelecekte çıkabilecek olaylar karşısında uygun bir konum almasına General Miln’in olmaz dediğinin yazışma sonunda anlaşıldığını” bildiriyordu. (belge: 246)
General Miln’in gerekli düzenlemeleri yapmamıza olmaz diyeceği elbette kuşku götürmezdi. Bu açık gerçeği yazışma yoluyla sorup anlamaya bilmem nasıl bir düşünce ve usa vurma ile kalkışılmıştı?
Cafer Tayyar Bey’e 3 Ocak 1920’de verdiğim yönergede, gönderdiğimiz gizli yönetmeliğe göre silahlı birlikler kurulmasını yeniden hatırlattım: “Askeri durumu değiştirmekle elde edilemeyen yararların böylece karşılanması gerekir.” dedim. (belge: 247)
Harbiye Nazırı bulunan Cemal Paşa’ya da gene o gün durumu bildirerek, Yunanlıların Doğu Trakya’da olsun, hazırlıklarına engel olmasını yazdım. (belge: 248)
Trakya-Paşaeli Cemiyetinin gönderdiği raporlarda gereği gibi örgütler kurulamadığından söz ediliyor ve kimi yüksek görevlilerden yakınılıyordu. (belge: 249) Bu gibi görevlilere öteden beri bazı uyarmalarda bulunuyordum. (belge: 250)
Yakınmanın önemlisi Cafer Tayyar Bey’den gelmeye başladı. Örneğin, bu konu ile ilgili olarak okuyacağım şu mektup bir fikir verebilir sanırım:
26 Ocak 1920
Sayın Paşam,
Arif Bey’in, Trakyalılarla ilgili olarak, sözlerini doğrularım. Trakya Cemiyeti, silah gücü ile desteklenmemiştir. Ne yazık ki, Cafer Tayyar hepimizi aldatmış; hiçbir örgüt kurmamış, bir tek tüfekle olsun, silahlandırma işine girişmemiştir. Cafer’i, yalnız kendisini düşünmekle suçlarım. Bulgaristan durumundan da büsbütün habersiz, tam bir aymazlık içindedir.
Son günlerde Cafer’in, tümenlerine yazdığı bir buyruk bir rastlantı ile elimize geçti. Yunanlıların yaptıklarından ve düşüncelerinden söz ettikten sonra, bu durum karşısında artık Müdafaai Hukuk Cemiyetinin yönergesine göre ulusal örgütler kurmaya başlamak gerekirse, bu işte subaylar aracılığı ile halka yardım edip etmemek konusunda ne düşündüklerini komutanlardan soruyor. Artık düşününüz… Tanrı ulusal işlerde aldatanları yok etsin. Ama, yazık aldanmış olanlara!
Sonuç: Bulgar askerleri Batı Trakya’yı boşaltarak gittikleri ve beş on memurla 150-200 jandarmadan başka kuvveti bulunmadığı halde bile, ayaklanarak ve savaşarak yurdu savunacağını beklediğimiz Trakya, bir şey yapamadı. Cafer bu durumda bir acı duydu mu bilmem? Bunun için, artık Topçu İhsan’ı, Veteriner Rasim’i (zeki, canlı, ılımlı pek güvenilir bir arkadaş) örgüt kurmak üzere Trakya’ya göndereceğiz. Buradan silah da göndereceğiz. Körolası Cafer, yalnız bunları serbest bıraksın, gölge etmesin başka bir bağış istemeyiz.
Edirne kesimini İngilizler, katıksız İngiliz olan erlerle teslim alıyorlar. Yunanlılar Hadımköy, Çorlu, Lüleburgaz’da toplanıyorlar. Bulgaristan kaynaşıyor. Yunan haydutluğu çok. Halkın sızlanması karşısında Vali, elini ovuşturmakta. Cafer güçsüzlüğünü göstermekte. Trakya’nın bolşevikliğe karşı yabancı kuvvetlerin yığınak yeri olacağı, Bulgarların harekatına uğrayacağı umulur. Orada güçlü bir pençe ve kafa gerek. Ne Cafer, ne Vali bu işe yeterli ve özverili değillerdir. İşte gidiş ve durum budur. Ben bunlarla çok uğraşıyorum. Geçen gün bir şifrenizi almış, pek üzülmüş ve şifre ile açıklama isteğinde bulunmuştum. Karşılık alamadım. Paşam, kişisel bir siyasa güttüğümü mü sanıyorsunuz? Yoksa, amacı kavramayacak, durumu anlamayacak şaşkınlardan olduğumu mu kestiriyorsunuz? Her iki hali de protesto ederim. İnancım ve ereğim birdir. Hiç sapmadan yürüyorum. Yalnız, başka bir şey düşünüyor ve bana söylemek istemiyorsanız ona bir şey demem. Açıkça bildirmenizi rica ederim. Sert ve azarlayıcı sözlere pek çok üzülürüm. Bu, beni çalışmaktan alıkoymaz. Beni karşılıcılığa sürüklemez. Ama arada senlik benlik işini ortaya çıkarması elbette beklenebilir. Buna göre dikkatinizi çeker ve gerçek iyice belirmeden ve benim neler çektiğimi anlamadan girişimlerde bulunmanızın, sizden beklenen ve hiç savsaklanamayacak olan incelik ve soğukkanlılık gereği olduğunu şuracıkta söylememe izin veriniz. Saygılarımla başarı dileklerimi sunarım paşam.
Vâsıf
Baylar, Edirne’den gelen yazılardan, raporlardan, bence yanlış bir siyasal görüş üzerinde durulduğu anlaşılıyordu. Şimdi okunan mektupta da, bu yanlış görüşün uygun bulduğunu gösteren cümleler vardır. Bu yanlış ilkeyi düzeltmek için öteden beri ileri sürdüğümüz düşüncemizi 3 Şubat 1920 günü bir kez daha Cafer Tayyar Paşa’ya ve İstanbul’da Rauf Bey’e bildirdim.
Yinelediğim düşünce şu idi:
“Doğu ve Batı Trakya’nın ulusal bir bütün olarak tasarlanması ve söylenmesi doğru bir siyasa değildir. Doğu Trakya’nın, yurdumuzun bir parçası olduğuna karşı gelinemez ve bu tartışılamaz. Batı Trakya ise, bir antlaşma ile daha önce bırakılmış bir topraktır.
Olsa olsa, Doğu Trakya, Batı Trakya’yı kurtarmaya çalışanların bir toplanma ve yönetim yeri olabilir.
Doğu ve Batı Trakya’nın birliğini üsteleyerek ileri sürmek, Doğu Trakya’da da bazı isteklerin ileri sürülmesine yol açabilir.
Bulgarların da, Adalar Denizi’nde (Ege Denizinde) iktisadi bir çıkış yeri istemeleri ayrıca üzerinde durmayı gerektirir. Bulgaristan’da bu bakımdan çalışılmalıdır. (belge: 251)
Cafer Tayyar Paşa da görevlilerden ileri gelen kişilerden, halktan yakınıyordu. 7/8 Mart 1920 günlü bir şifresinde: “Bizde halk her işi hükümetten beklemekte, yüksek sivil görevlilerin tarafsız durumu takınmaları yüzünden ulusal örgütler istekleriniz üzere kurulamamaktadır. İl içinde sık sık yapmakta olduğum denetlemelerde özellikle köylülerle sıkı ilişki kuruyorum ………………… Ama, her köye gidemiyorum …………….. İşin, köklü ve yaygın olması hepimizce istenilmekte olup bunun da bildirilen sakıncaların ortadan kaldırılmasına çalışılmakla gerçekleştirilebileceğini bilginize sunarım.” diyordu. (belge: 252)
Baylar, General Miln, Cafer Tayyar Paşa’ya askeri konumunu değiştirtmiyor. Vali ve mutasarrıflar tarafsız kalıyor ve her işi hükümetten bekleyen halka ulusal örgüt kurmada önderlik ve kılavuzluk etmiyorlar. Bu sakıncalar kalkmadıkça, işin köklü ve yaygın olamayacağı kanısında bulunuluyor.