Kuponlar ve Ayrıcalıklarla İlgili Yazışmalar İki Yanı Yeniden Sinirlendirdi
Kuponlar ve ayrıcalık hakları üzerine aralarında geçen bir yazışma yeniden ikisini de sinirlendirmiş.
İsmet Paşa’nın 26 Haziran 1923’te, Rauf Bey’in bir bildirimine verdiği yanıtta şu sözler vardı:
Kuponlar sorunu çözümlenmeden ayrıcalık hakları sorunlarını ele alamayacağız. Gerçekte sorduğumuz soru, kuponlar sorunu çözümlendikten sonra tutumumuzun ne olacağı konusunda yönerge almak içindi. Hükümet bu konuda susuyor. Konferans görüşmelerinde ana yönergelerle yetinilmeyerek Delegeler Kurulunun bütün davranışlarını en ince ayrıntılarıyla Ankara’dan yönetmek istek ve eğilimi, görüşmeleri ülke için en yararlı bir yolda yürütme ve mutlu bir barışa ulaşma gücünden Delegeler Kurulunu yoksun etmektedir. Hükümetçe yeğ görülen bu tutumun, 93 Seferinin (1877 Savaşı) saraydan yönetilmesinden bir ayrılığı yoktur.
Bize karşı güvensizlik ve yetersizliğimiz üzerine olan inanç durmadan sürüp gittikçe bizim aracılığımızla barış yapılması düşünülemez.
Hükümetin görüşlerini, olduğu gibi İtilâf Devletlerine kabul ettireceği kanısında olan yeni bir kurulun da doğal olarak yüksek kişiliğiniz ile, ilgisinden ötürü Maliye Bakanı Beyefendinin doğrudan doğruya sorumluluk yüklenerek Konferansa buyurmasını rica ediyoruz.
Maliye Bakanı, Hasan Fehmi Bey idi. Bu telyazısını okudum ve Rauf Bey’in imzasıyla yanıt verdirdim. İsmet Paşa’ya da şunu yazdım:
Kişiye özeldir
26.6.1923
İsmet Paşa Hazretlerine
26.6.1923 günlü yanıt telyazınızı okudum. Çok sinirli olarak yazılmıştır. Duygu, düşünce ve işlem bakımından bunu gerektirecek hiçbir şey yoktur. Sizi haksız buldum. İçinde bulunduğunuz güç ve sıkıntılı durumu anlıyoruz; bundan sonra belki daha da artacaktır. Ankara’da değil, orada, her gün bir aldatıcı düzen kuranlar bu gücenikliği yaratmaktadırlar. Yılmadan ve çok soğukkanlılıkla işinizi iyi sonuçlandırmaya çaba gösteriniz. Arada yanlış anlamayı gerektiren hiçbir şey görmüyorum. Çalışma alanınız sınırlı değildir. Ama, çalışma çevresi sınırlı olduğundan ve en önemli sorunları içine aldığından, doğal olarak durum sıkıntılı olmuştur. Gözlerinizden öperim.
Gazi Mustafa Kemal
Rauf Bey’in Bu Görüş Ayrılığını Kendisi İle İsmet Paşa Arasında Başlı Başına Bir Sorun Sayması Doğru Değildir
Saygıdeğer baylar, görülüyor ki, İsmet Paşa ile olan yazışmalarımda onu incitebilecek sözler de vardır. Sonuna değin de, buna benzer ciddi bildirimlerim olmuştur. İsmet Paşa’nın da bana, bu yolda yazılar yazdığı olmuştur.
Bakanlar Kurulu kararlarının benim görüşlerimi de kapsadığını, gerektikçe, İsmet Paşa’ya bildiriyordum. Buna göre, İsmet Paşa’nın Bakanlar Kurulu Başkanlığına göndermiş olduğu kimi yakınmaları yalnız Rauf Bey’in kendisi ile ilgili sayılamazdı. Bütün bakanlarla ilgili idi; dahası, bana da dokunuyordu.
Rauf Bey’in, bu görüş ayrılığını kendisi ile İsmet Paşa arasında başlı başına bir sorun sayması ve saydırmaya kalkışması doğru değildir. Her durumda, her sorunda yönerge veren ile, o yönergeyi uzakta, -özellikle yönerge verenin yakından bilmediği koşullar içinde- uygulayan kişi arasında görüş ayrılığı olabilir. Temel amaç korunmak üzere iş, duruma ve gereğine göre yürütülür.
İsmet Paşa’nın, durumu izlemem için dikkatimi çekmesi de haklı görülmelidir. Çünkü sorun, gerçekten önemli ve ölüm-dirim işi idi.
Barış Antlaşmasını İmzadan Önce İsmet Paşa’nın Hükümet Görüşünü Öğrenmek Üzere Çektiği Tele Rauf Bey Karşılık Vermemişti
En sonunda baylar, Temmuz ortalarında konferans sona erdi. İsmet Paşa, barış antlaşmasını imzalamadan önce, Bakanlar Kurulu Başkanı Rauf Bey’e konferansın sona erdiğini ve sorunların nasıl çözüldüğünü bildirmiş. Rauf Bey, olumlu ya da olumsuz hiçbir yanıt vermemiş. İsmet Paşa, beklemekle geçirdiği bu günlerde çok üzülmüş. Hükümetin hiçbir yanıt vermeyişini, Ankara’nın kararsızlık içinde olduğuna yormuş. Rauf Bey’e yazdığından üç gün sonra, 18 Temmuz 1923 günü bana da durumu bildirdi. Telyazısında, hükümeti duraksamaya düşürebileceğini kestirdiği noktaları birer birer sayıp açıkladıktan sonra, telyazısını şu sözlerle bitiriyordu:
Eğer hükümet kabul ettiğimiz şeylerden dönülmesinde kesin olarak direniyorsa, bunu biz yapamayız. Düşüne düşüne benim bulduğum yol, İstanbul’daki komiserlere (İtilâf Devletleri komiserleri) bildirim yapıp imza yetkisini bizden almaktır. Bu durum, bizim için yeryüzünde görülmemiş bir skandal olursa da, yurdun yüksek çıkarları kişisel düşüncelerin üstünde olduğundan Ulusal Hükümet, işi kendi görüşüne göre yürütür. Hükümetten teşekkür beklemiyoruz. Yaptığımız işlerin eleştirilmesi ulusa ve tarihe bırakılmıştır.
Baylar, İsmet Paşa’nın yürüttüğü ve sonuçlandırdığı işin ne denli önemli olduğunu açıklamak gereksizdir. Bu işin bitirildiği, son günün, imza gününün geldiğini bildiren telyazısına sevinçle hemen bir yanıt verileceğini beklemek doğaldır. Ankara ile Lozan arasında bir günde, iki günde haberleşilebilirdi. Üç gün geçtiği halde hiçbir yanıt verilmemiş olması, en yalın bir anlayışa göre, Bakanlar Kurulu Başkanının işi göz yumma ve ilgisizlikle karşıladığını gösterir. Yapılan işin, hükümetçe eksik görülerek, kabul edilmek istenmediği ve bundaki duraksama dolayısıyla, yanıt verilmemekte olduğu sanısına düşülebilir. Böyle bir durumda, işi bitirmek için büyük ve tarihsel sorumluluk yüklenerek imzasını kullanacak olan kişinin, ne denli bir güçlük içinde bulunacağı düşünülürse, İsmet Paşa’nın üzüntü ve acı duymasını haklı görmek gerekir.
İsmet Paşa’nın teline hemen şu yanıtı verdim:
İsmet Paşa’ya Antlaşmayı İmzalamasını Bildirdim
Ankara,19. 7.1923
İsmet Paşa Hazretlerine
18 Temmuz 1923 günlü telyazınızı aldım. Hiç kimsede duraksama yoktur. Kazandığınız başarıyı en sıcak ve içten duygularımızla kutlamak için, yöntem gereği, Antlaşmanın imzalandığını bildirmenizi bekliyoruz, kardeşim.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı
Başkomutan
Gazi Mustafa Kemal
İsmet Paşa’nın Üzüntüsü
İsmet Paşa bu telyazıma yanıt verdi. İsmet Paşa’nın çektiği acının ne kertede olduğunu gösteren bu yanıtı, onun temiz yürekliliğini, içtenliğini ve özellikle alçak gönüllülüğünü de gösteren değerli bir belge olduğu için, bilginize sunuyorum:
Sayı: 338
Lozan, 20 Temmuz 1923
Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine
Her dar zamanımda Hızır gibi yetişirsin. Dört beş gündür çektiğim ezinci bir düşün. Büyük işler yapmış ve yaptırmış adamsın. Sana bağlılığım bir kat daha artmıştır. Gözlerinden öperim, Pek sevgili kardeşim, sayın önderim.
İsmet
Hazırlayan ve İmzalayanların Kutlanması
Baylar, İsmet Paşa 24 Temmuz 1923 günü Antlaşmayı imzaladı. Kendisini kutlamak zamanı gelmişti. O gün şu teli yazdım:
Lozan’da Delegeler Kurulu Başkanı
Dışişleri Bakanı İsmet Paşa Hazretlerine
Ulusun ve Hükümetin yüce kişiliğinize vermiş olduğu yeni görevi başarı ile sonuçlandırdınız. Ülkeye yararlı sıra sıra işlerle örülü olan ömrünüzü bu kez de tarihsel bir başarıyla taçlandırdınız. Uzun savaşmalardan sonra yurdumuzun barışa ve bağımsızlığa kavuştuğu bu günde parlak başarılarımız dolayısıyla sizi, sayın arkadaşlarımız Rıza Nur ve Hasan Beyleri ve çalışmalarınızda size yardım eden bütün Delegeler Kurulu üyelerini teşekkürlerle kutlarım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı
Başkomutan
Gazi Mustafa Kemal
Rauf Bey Kutlamak İstemiyor
Baylar, Bakanlar Kurulu Başkanı Rauf Bey’in kutlamadığını anladım. Bunun gerekli olduğunu kendisine anlattım. Başka arkadaşlar da kendisini bu konuda uyarmışlar.
Sonradan öğrendim ki Rauf Bey, İsmet Paşa’yı kutlamayı ve yaptığı önemli, tarihsel görevden dolayı ona teşekkür etmeyi gerekli görmüyormuş. Yapılan uyarmalar üzerine, Kâzım Paşa’ya bir mektup yazarak ondan, kendi adına İsmet Paşa’ya bir kutlama teli yazmasını rica etmiş. Bunun anlamı nedir?
Kâzım Paşa, bu mektubu İhsan Bey’in (Donanma Bakanı) evinde bulunduğu bir sırada almış. Maliye Bakanı Hasan Fehmi Bey de orada imiş.
Rauf Bey’in Yazdığı Ya Da Yazdırdığı Tel
Hep birlikte, Rauf Bey’in ağzından, İsmet Paşa’ya uygun bir kutlama ve teşekkür teli taslağı yazmışlar; bunu bir zarfa koyarak Rauf Bey’e göndermişler. Ama Rauf Bey, bu taslağı beğenmemiş, İsmet Paşa’ya başka bir tel yazmış, ya da yazdırmış. Rauf Bey, Kâzım Paşa’yı gördüğü zaman demiş ki: “Sizin yazdığınız taslakta her işi yapan İsmet Paşa imiş gibi gösteriliyor. Biz burada bir şey yapmadık mı?”
Baylar, Rauf Bey’in yazdığı, ya da yazdırdığı telyazısı, kendisinin duygu ve düşüncelerini gizlememektedir. İsterseniz o telyazısını da, olduğu gibi bilginize sunayım:
Şifre
25.7.1923
Lozan’da Delegeler Kurulu Başkanlığına
Y: 20 ve 24 Temmuz, 247 ve 348 sayılara:
Dünya Savaşının (Birinci Dünya Savaşının) sonsuz acılarından kurtulmak ve ulusumuzun dünyayı barışa kavuşturmada ne büyük bir etmen olduğunu eylemle tanıtlamak amacıyla imzaladığımız Mondros Ateşkes Anlaşmasına karşın uğradığımız en acıklı ve yürek parçalayıcı saldırıları, yaşama hakkımızı ve bağımsızlığımızı ayaklar altına alan Sevr Antlaşması izlemişti. Yüzyıllarca özgür ve bağımsız yaşamış olan kutsal Türkiye’mizin soylu halkı, uğradığı haksız ve acıklı saldırılar karşısında bütün bilinci ve bütün varlığı ile, yaşama hakkını ve bağımsızlığını kurtarmak için ayaklanarak kurduğu yılmaz ve yenilmez ulusal ordusuyla, Büyük Başkanımızın ve Başkomutanımızın ve gözü pek komutanlarımızın yönetiminde utkudan utkuya yürüdü.
Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Hükümetinin, ulustan aldığı erk ve güçle ve ordularının pek yüksek savaş yeteneğiyle elde eylediği bu başarı ve utkuların, Lozan’da aylardan beri süren barış görüşme!eri sonunda uluslararası bir belge ile saptanması, ulusumuza yeni bir çalışma dönemi ve erinç hazırlamıştır. Bakanlar Kurulu, dayançlı ve özverili ulusumuzun yaşama hakkını ve bağımsızlığını güven altına alan bir anlaşmanın yapılmasındaki çalışmalardan dolayı, başta yüce kişiliğiniz olmak üzere, delegelerimiz Rıza Nur ve Hasan beyefendileri ve danışmanlarımızı kutlar efendim.
Bakanlar Kurulu Başkanı
Hüseyin Rauf
Rauf Bey Lozan Antlaşmasını Yapan İsmet Paşa’yı Kutlama Dolayısıyla Mondros Ateşkes Anlaşmasını Yapan Kendisini Savunmaya Çalışıyor
Baylar, Rauf Bey, Lozan Antlaşmasını yapan ve ona imzasını koyan İsmet Paşa’yı kutlama dolayısıyla, kendisinin yaptığı ve imzasını koyduğu Mondros Ateşkes Anlaşmasından söz etmeyi ve onu ne önemli ve yüksek amaçlarla imza ettiğini belirterek kendisini savunmayı gerekli görüyor.
Mondros Ateşkes Anlaşması , Osmanlı Devletinin, bağlaşıklarıyla birlikte uğradığı acı yenilginin yüz kızartacak bir sonucudur. O anlaşma hükümleridir ki, Türk topraklarını yabancıların işgaline yol açtı. O anlaşmada kabul edilen maddelerdir ki, Sevr Antlaşması hükümlerinin de kolaylıkla kabul ettirilebileceği düşüncesini yabancılara olanaklı ve akla yatkın gösterirdi.
Rauf Bey o anlaşmayı, “ulusumuzun dünyayı barışa kavuşturmakta ne büyük bir etmen olduğunu eylemle tanıtlamak amacıyla” imzaladığını söylüyorsa da, bu fantastik cümle ile kendinden başka kimseyi kandırıp avutamaz; çünkü, böyle bir amaç yoktu.
Rauf Bey’in, telyazısına Mondros Ateşkes Anlaşması ile başladığına bakılırsa, bu anlaşmanın Lozan Konferansının başlangıcı olduğunu; Lozan barışının da, Rauf Bey’in yaptığı Mondros Ateşkes Anlaşmasının sonucu olduğunu söylemek eğiliminde bulunduğu yargısına varılabilir.
Rauf Bey Utku Kazanmış Ordunun Başından Lozan’a Giden Kişiye Utkudan Utkuya Yürüyen Ordunun Öyküsünü Anlatıyor
Rauf Bey, telyazısında, Sevr Antlaşmasını, Türk ulusunun uğradığı saldırıları ve buna karşı ulusun nasıl ayaklandığını, nasıl yılmaz ve yenilmez ordu kurduğunu ve gözüpek komutanlarımızın yönetiminde utkudan utkuya yürüdüğünü anlatıyor.
Rauf Bey, bu öyküyü İsmet Paşa’ya, o utku kazanmış ordunun başından Lozan’a gitmiş olan kişiye anlatıyor. Rauf Bey, bu başarı ve utkuları hükümetin kazandığını anlatabilmek için de parlak bir cümle bulmuştur. Lozan barış görüşmelerinin aylardan beri sürdüğünü de belirterek işin uzatıldığını anıştırmaktan kendini alamamıştır. Rauf Bey, “antlaşmanın yapılmasındaki çalışmalardan dolayı” Delegeler Kurulunu kutlarken, Mondros Ateşkes Anlaşmasından başlayarak bütün devrimlerimizin bir özetini yapmış ve böylelikle Delegeler Kuruluna, yaptıkları antlaşmanın nasıl ve ne olduğunu da anlatmak çabasına düşmüştür. İçinde bir ” “teşekkür” sözü bulunmayan bu yazıların anlamını kavramak, dikkatli ve irdeleyici kişiler için güç değildir.
Rauf Bey İsmet Paşa İle Karşı Karşıya Gelemeyeceğini ve Onun Karşısında Bulunamayacağını Söylüyor
Baylar, Delegeler Kurulumuz görevini bitirdikten sonra, Ankara’ya dönmek üzere yolda bulunuyordu. Herkes Delegeler Kurulunu yakından övmek için can atıyordu. O günlerde Bakanlar Kurulu Başkanı Rauf Bey, Meclis İkinci Başkanı Ali Fuat Paşa ile birlikte Çankaya’ya yanıma geldiler.
Rauf Bey: “Ben,” dedi, “İsmet Paşa ile karşı karşıya gelemem. Onun karşılanmasında bulunamam. İzin verirseniz, o geldiği zaman Ankara’da bulunmamak için, seçim bölgemde dolaşmak üzere Sivas’a doğru bir geziye çıkayım.”
Rauf Bey’e, böyle yapmasını gerektiren bir şey olmadığını; burada bulunarak, İsmet Paşa’yı, bir hükümet başkanına yaraşırcasına kabul etmesinin ve görevini iyi bir biçimde sonuçlandırdığı için onu, sözle de övmesinin ve kutlamasının uygun olacağını söyledim.
Rauf Bey: “Kendimi tutamıyorum, yapamayacağım.”dedi ve geziye çıkma isteğinde direndi. Bakanlar Kurulu Başkanlığından çekilmesi koşulu ile geziye çıkmasını kabul ettim.
Rauf Bey, Devlet Başkanlığı Katının Güçlendirilmesini Önerirken Ne Düşünüyordu
Ondan sonra Rauf Bey’le aramızda şu konuşma oldu:
Rauf Bey: “Bakanlar Kurulu Başkanlığından çekilirken, sizden çok rica ederim, Devlet Başkanlığı katını güçlendiriniz.” dedi.
Ben: “Dediğinizi yapacağıma kesin olarak güveniniz!” diye yanıt verdim.
Rauf Bey’in ne demek istediğini ben pek güzel anlamıştım. Rauf Bey, devlet başkanlığı katı olarak halifelik katını düşünüyor ve o makama güç ve yetki sağlanmasını benden rica ediyordu.
Rauf Bey’in, benim olumlu yanıtımla ne demek istediğimi anlayıp anlamadığı kuşkuludur. Sonradan, cumhuriyet kurulduktan sonra, kendisiyle Ankara’da yaptığımız bir konuşmada, niçin karşıcıl duruma geçtiğini, yapılmış olan şeyin, Ankara’dan ayrılırken benden yapılmasını rica ettiği ve benim söz verdiğim işten başka bir şey olmadığını söylediğim zaman: “Ben” demişti, “devlet başkanlığı katını güçlendiriniz derken, hiç de cumhuriyetin kurulmasını düşünmüş ve istemiş değildim.”
Oysa baylar, benim verdiğim yanıtın anlamı tümüyle o idi. Gerçekte, bence devlet başkanlığı katı ile Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı katını birleşik bulundurmak; ulusal hükümetimiz cumhuriyet hükümeti niteliğinde olduğu halde, onu kesin olarak söyleyip ilan etmemek, güçsüzlük yaratıyordu. İlk fırsatta resmi olarak cumhuriyeti ilan etmek ve devlet başkanlığını, cumhurbaşkanlığı katında simgeleyerek, güçlü bir durum yaratmak çok gerekli idi. Rauf Bey’e, bunu yapacağıma kesin olarak söz vermiştim. Eğer, ne demek istediğimi kavrayamamış ise, sanırım, eksiklik bende değildir.
Yurda ve Ulusa Kimler Hizmet Ederse İzlemci Onlardır
Ali Fuat Paşa ile de kısa bir görüşme yapıldı. Fuat Paşa, bana şöyle bir soru sordu:
“Senin şimdi ‘apótre (Havari, İsa’nın dinini yayan yardımcılar)’lerin kimlerdir, bunu anlayabilirmiyiz?”
Ben bu sorudan bir şey anlayamadığımı söyledim.
Paşa, ne demek istediğini anlattı. O zaman ben de şunları söyledim:
Benim apótre’lerim yoktur. Ülke ve ulusa kimler hizmet eder ve hizmet yaraşırlığını ve gücünü gösterirse apotre onlardır.