İç ayaklanmaların sonuçları

Atatürkün hayatı ve eserleri 300x150

İç ayaklanmaların sonuçları

Bolu-Düzce Ayaklanmaları

Bölge sakinlerinden Çerkez ve Abazaların sarayla öteden beri ilişkileri vardı. Meşrutiyetin ilânı üzerine bunlar İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne karşı tavır almışlardı. Millî Mücadeleyi bir İttihatçı hareketi olarak değerlendirmekte Saraya ve Damat Ferit hükümetine sempati beslemekteydiler. Damat Ferit 5 Nisan 1920‟de tekrar iş başına geldikten sonra, hükümetin ve İngilizlerin destek ve teşvikleriyle silâha sarılıp 13 Nisan’da Düzce’yi işgal ettiler.

Ayaklanma kısa bir zamanda Adapazarı, Düzce, Bolu ve Gerede’yi içine alarak Kızılcahamam civarına, bir taraftan da Taraklı, Mudurnu, Göynük, Beypazarı üzerinden Ayaş çevresine, diğer taraftan da Çerkeş ve Safranbolu’ya kadar yaygınlaştı. İsyan Ankara’da büyük bir endişe kaynağı oldu. Bu sırada Mustafa Kemal Ankara’da, millî hareketin meşruiyet dayanağı olacak olan Büyük Millet Meclisini açma hazırlıkları yapıyordu.

Anadolu’dan seçilerek gelen milletvekillerinin bir kısmı ile İstanbul Meclisi’nden kaçan milletvekillerinin bir kısmı, Ankara’ya yeni gelmişlerdi. Ankara’da kuvvet yoktu. Mustafa Kemal’in karargâhını kurduğu Ziraat Okulu’nun haberleşme telleri geceleri kesiliyor, etraftan silâh sesleri duyuluyordu. Mustafa Kemal ve beraberindekiler gerekirse karargâhı şahsen savunma hazırlığı içindeydiler. Ankara’ya 28 Km. yaklaşan ayaklanma karşısında, gerekirse çekilmek bile tartışma konusu olmaktaydı.

Böyle bir ortamda Refet Beyin Ankara’ya gönderdiği 120 kişilik bir süvari birliği Mustafa Kemal ve İsmet Bey tarafından coşku ile karşılanmış ve Ziraat Mektebi etrafında savunma önlemleri almakla görevlendirilmişti. Asilere nasihat için gönderilen Hüsrev (GEREDE) heyeti esir alınmış ve her an ölüm tehdidi altında bulunmaktaydı. Ayaklanmayı bastırmakla 24. Tümen Komutanı Kur.Yrb. Mahmut Bey görevlendirilir. Mahmut Bey mert ve cesur bölgeyi iyi tanıyan Çerkez asıllı bir subaydır. İyi niyetlidir. Olayı kan dökmeden halletmek ister. Fakat Hendek civarında asilerin tuzağına düşer ve şehitlik mertebesine ulaşır (21 Nisan 1920).

Tümen dağılır ve silâhlar asilerin eline geçer. M. Kemal‟in bölgede dayandığı en önemli gücün dağılması, isyanı her tarafta körükler ve durumu hassas bir kerteye getirir.

Diğer taraftan Marmara bölgesinde Ahmet Aznavurun ikinci defa çıkardığı isyan, düzenli kuvvetler ve Çerkez Ethem milislerinin işbirliği ile 16 Nisan 1920‟de bastırılmış ve Anzavur ikinci defa soluğu İstanbul’da almıştır.

Bu arada Damat Ferit Paşa, Anadolu hareketini silahlı kuvvetlerle bastırmak için İngilizlerin onayıyla Kuva-yı İnzibatiye denilen paralı askerlerden bir teşkilât kurmuştur (18 Nisan 1920). Birliğin subay kadrosu esas itibarıyla Enver Paşa’nın tasfiye ettiği emekli subaylardan oluşmaktaydı. Birliğin başına eski Harbiye Nazırı Süleyman Şefik Paşa, onun istifasından sonra Suphi Paşa getirilmiş, Kuvayı İnzibatiye 8 Mayıs’ta İzmit’e intikal etmiştir.

Kuva-yı İnzibatiye yahut halk içindeki deyimi ile “Hilâfet Ordusu” İzmit‟e intikalinde, kendisine Paşalık ünvanı verilmiş olan Ahmet Anzavur, “Kuvayı Muhammediye Komutanı” sıfatıyla, Süleyman Şefik Paşadan on beş bin lira, iki bin tüfek, altı yüz sandık cephane alarak Adapazarı‟na gider ve 14 Mayıs‟da Geyve Boğazını savunan Ali Fuat Paşa‟ya karşı saldırıya geçer.

 Ali Fuat Paşa yanında az bir kuvvetle savunmayı silâh elde bizzat yürütür. Aznavurun Geyve Boğazını açmak için ısrarla yaptığı saldırıları püskürtür.

Durum kritikleşir. Mustafa Kemal’in bin bir zorlukla oluşturduğu eser, daha oluşma safhasında yıkılma tehlikesiyle karşı karşıyadır. İngiliz desteğini alan Padişahın halifelik sıfatından yararlanan ve şeyhülislâm fetvasına dayanan İstanbul hükümeti, Ankara’yı doğmadan boğma gayreti içindedir. Bütün olumsuz şartlara rağmen, Mustafa Kemal eldeki imkânları zorlar ve Nazilli’de Demirci Efe nezdindeki Refet Bey’i Çolak İbrahim’le beraber Mudurnu üzerinden Bolu yönüne, Yarbay Arif Komutasındaki Karakeçili birliğini Nallıhan üzerinden Bolu doğrultusunda, Balıkesir cephesinden acele çağrılan Ethem kuvvetlerini de Adapazarı istikametinde âsilerin üzerine yürümekle görevlendirir.

Bunlardan Karakeçili Yarbay Arif Beypazarı ve Nallıhan’ı hatta Bolu’yu asilerden kurtarır ama Düzceli âsilerin saldırısı üzerine, Ankara yolunu kapatmak maksadıyla Kızılcahamam’a çekilir. Ancak Arif Bey gece çadırında öldürülür. (11/12 Mayıs gecesi). Bu hassas durumu, Albay Refet komutasında Mudurnu’da toplanan ordu ve Kuva-yı Millîye birlikleri, 27 Mayıs’ta Bolu’yu almak suretiyle düzeltir. Diğer taraftan acele bölgeye gelen Çerkez Ethem birlikleri, 23 Mayıs’ta Sapanca ve Adapazarı’nı olaysız işgal ile 25 Mayıs’ta Hendek’e girdiler ve isyanın merkezi olan Düzce’ye yöneldiler.

Ethem’in teröründen kaçan Düzcelilerin ellerinde tutsak bulunan Hüsrev Bey aracılığı ile Refet Beye teslim olma talepleri gerçekleşemedi. Ethem kuvvetleri 26 Mayıs‟ta Düzce’ye girdiler. Ethem derhal şiddetli icraata başladı. Asi ileri gelenleri hemen ipe çektiği gibi, bölgede Kuvayı İnzibatiye birliği oluşturmak ve asileri yönetmek maksadıyla İstanbul Hükümetinin göndermiş olduğu subayları da idam etti.

Her ne kadar Ağustos başlarında Düzce‟de yeni bir ayaklanma oldu ise de fazla gelişmeden önlendi.

Bu ayaklanmalara paralel olarak İzmit’te konuşlandırılan Kuva-yı İnzibatiye uzunca bir süre hareketsiz kaldı. Bu sırada kaçaklar dolayısıyla epey fire vermekteydi. Aznavurun hakaretine muhatap olan Süleyman Şefik Paşanın ayrılmasından sonra komutan olarak atanan Suphi Paşa, Ali Fuat Paşa ile gizlice irtibata girmiş ve çatışmamaya gayret etmişti. İstanbul’un baskısı ile birlik 14 Haziran’da harekete geçti ise de, mensuplarının bir kısmının millî kuvvetlere katılmasıyla, kısa zamanda yenilgiye uğradı. Döküntü halinde İzmit’e gelenler vapurlarla İstanbul’a alındılar. 25 Haziran’da teşkilât lağvedildi.

Böylece millî hareketi kalbinden vurmayı hedefleyen Ankara kapılarını zorlayan çok yönlü ayaklanma Mustafa Kemal’in yıkılmaz iradesi ve fedakâr vatanseverlerin gayretleri ile önlendi.

Yozgat-Yenihan Ayaklanması

Adapazarı, Düzce, Bolu mıntıkalarında ayaklanmalar devam etmekte iken, bu sefer Ankara‟nın doğusundaki bazı illerde yeni isyanlar ortaya çıktı. Büyük Millet Meclisi Hükümetini henüz kuruluş safhasında iken çökertmek isteyen iç ve dış harekâtı idare eden merkezler, sistemli bir şekilde ne mümkünse yapıyorlardı. Bunlara karşı gönderilen düzenli kuvvetler yeterince etkili olamıyorlardı. Zira asiler Halife adına, Padişah adına, din uğruna hareket ediyoruz sloganıyla hem halkı ve hem de üzerlerine gönderilen birliklerin mensuplarını kolaylıkla kendi taraflarına çekiyorlardı.

Nitekim Pastacı Nâzım isimli eski bir sabıkalı hesap, vermekten kurtulabilmek için etrafına topladığı adamlarından oluşan topluluğa “Gönüllü Halife Ordusu” adını vermiş ve 13 Mayıs’da Yenihan (Yıldızeli)‟da isyan bayrağını açmıştı. Ahaliye yayınladığı bildiride şöyle diyor: “Sevgili Padişahımızla, Kongreciler harp ediyorlar. Ahaliyi İslamiye, Padişaha yardım için silâha sarılıyor. Halife Ordusu namıyla bir ordu teşkil ediyorlar. Sizi babalarınızla kardeşlerinize karşı silâh atmaya icbar ediyorlar…. Zabitlerin emrini tutarak Padişaha asi olmayınız. Yaşasın sevgili Padişahımız, kahrolsun Kongre”

Asiler Yıldızeli Kaymakamına, Padişah ile hemen uzlaşılmasını vatan hainliği kanunun uygulanmamasını, aksi halde halka vergi verdirtmeyip Samsun’a gelen Halife ordusuna katılacakları tehdidinde bulundular. Kaymakamın gevşek tutumundan da yararlanarak teşkilatlandılar. Asiler 27/28 Mayıs gecesi Çamlıbel’de bulunan bir müfrezeyi esir aldıkları gibi, Tokat civarında yürüyüş halinde bir tabur da asilerin hücumuyla dağıldı.

Bu başarıdan cür’etleri artan asiler, 6/7 Haziran gecesi Zile’yi işgal ettilerse de, 3. Kolordu birlikleri 12 Haziran’da Zile’yi geri aldılar. Ayaklanma bastırıldı ve de elebaşları askerî mahkeme kararıyla cezalandırıldılar.

Tokat çevresindeki bu ayaklanmalar Yozgat çevresindeki gayrı memnunları harekete geçirdi. Kuva-yı Millîye hareketi, Yozgat bölgesinde pek olumlu karşılanmamıştı. Çerkez köylerindeki hoşnutsuzluğun yanı sıra bölgede öteden beri etkin olan Çapanoğullarının Saltanat, Hürriyet ve İtilâf Fırkasından yana oluşları, Kuvayı Millîyecilere sempatiyle bakmamalarına yol açmaktaydı.

Mutasarrıfın da bu tutumu benimsemesi sebebiyle, Ankara’da açılacak Meclis için milletvekili seçimi yapılamamıştı. Mayıs ortalarında Çapanoğullarının ayaklanma hazırlıkları yaptıkları duyuldu. Ankara onları gözaltında tutmak için önlemler aldı. Ancak durumdan haberdar olan Çapanoğulları, Mutasarrıfın göz yumması sonucu şehri terk ettiler. Yörenin azgın eşkıyalarından Aynacıoğulları ve Deli Ömer’le beraber 14 Haziran’da Yozgat’ı işgal ettiler.

Halka Şeyhülislâm Dürrizade Abdullah‟ın fetvası ile Padişah ve Damat Ferit’in ferman ve bildirilerini okudular. Kendilerine karşı olan bazı kimseleri astılar. İsyan hızla Akdağmadeni, Alaca, Boğazlıyan’ı içine alarak Kayseri, Çorum ve Sivas’ı tehdit edici bir duruma girdi. Düzce-Bolu gailesinden yeni kurtulmuş olan genç Ankara Hükümeti, bu defa da doğudan ciddi bir şekilde tehlike içindeydi. Bu durumda, Çerkeş’de bulunan Albay Refet (BELE) Çankırı istikametinde harekete geçirildi. Çevredeki askeri birlikler yetersiz olduğundan, Çerkez Ethem de acele Ankara’ya çağrıldı. Ethem önce itiraz etti ama ağabeyinin araya girmesiyle, 2100 kadar mevcuduyla Ankara’ya geldi.

21 Haziran’da Yozgat istikametinde harekete başladı. 23 Haziran‟da Yozgat önüne gelen Ethem, şehri hücumla ele geçirdi. Ele geçirilen on iki elebaşıyı derhal idam etti. Çapanoğlu kuvvetlerini Arapseyfi’nde dağıttı. Bu sırada Albay Refet ve Çolak İbrahim kuvvetleri de yetiştiler. Ethem bölgenin temizlenmesini onlara bırakıp Batı cephesine hareket etti. Çünkü Batı Cephesinde 22 Haziran 1920‟de Sèvres Anlaşmasını kabul ettirmek amacıyla Yunan saldırısı başlamıştı ve hızla gelişiyordu.

Bununla beraber bölge tamamen huzura kavuşamadı. Yunan saldırısı yeni kıpırdamalara yol açtı. İlk isyanda af dileyen âsilerden kurulu Akdağmadeni Alayı cepheye gönderilmek istenince, alay mensuplarının bir kısmı birlikte kaçtılar ve bölge de ayaklanma başlattılar. Ayaklanma Çerkez Ethem’e bağlı İkinci Kuva-yi Seyare Komutanı Çolak İbrahim tarafından bastırıldı. Sükûnet ancak 1920 yılı sonunda sağlanabildi.

Konya Bölgesi Ayaklanması

İkinci Düzce ve İkinci Yozgat ayaklanmalarının tamamen bastırılmasından kısa bir süre sonra, Konya bölgesi isyan etti. İsyan için gerekli zemin Vali Cemal Bey zamanında, Sait Molla, Zeynelabidin ve Rahip Frew tarafından hazırlanmış, fakat Refet Bey’in bölgeye gelmesi ve Bozkır isyanının önlenmesi ile nisbi bir sükûna kavuşmuştu. Ancak Teali-i İslâm ve İngiliz Muhipleri Dernekleri ile Hürriyet ve İtilâf Fırkası’nın bölgede millî hareket karşıtı faaliyeti el altından devam etmekteydi. Bunun sonucunda, isyan 2 Ekim 1920‟de patlak verdi.

Ayaklanmanın başında daha önceki Bozkır isyanına katılan Delibaşı Mehmet vardı. Delibaşı çoğu asker kaçağı Türkmenlerden beş yüz kişi ile belirtilen tarihte Çumra’yı bastı. Durumu öğrenen gözü pek bir kimse olan Vali Haydar Bey, bir taraftan acele yardım isterken, diğer taraftan Alaaddin Tepesi çevresinde, savunma önlemleri aldı. Padişah yanlılarının yoğun propagandası etkisinde kalan bölgede ayaklanma hızla gelişti.

Asiler 3 Ekim’de Konya’yı ele geçirdiler ve hükümete el koydular. 4 Ekim’de Vali teslim olmak zorunda kaldı. İsyan Koçhisar, Karapınar, Karaman, Ilgın, Akşehir, Seydişehir, Beyşehir, Akseki, Manavgat ve Alanya’ya kadar yayıldı. Mustafa Kemal, Albay Refet Bey’i isyanı bastırmakla görevlendirdi. Refet Bey 6 Ekim’de Konya’yı Delibaşından kurtardı ve hızlı bir takip hareketi ile Çumra, Bozkır, Seydişehir, Beyşehir’i asilerden temizledi. Bu arada Yarbay Osman (Kasap) birlikleri Ilgın, Akşehir, Yalvaç dolaylarını, Pozantı’dan gelen, kuvvetler Karaman dolaylarını Demirci Mehmet Efe kuvvetleri de, Eğridir, Karaağaç, Akseki üzerinden Antalya’ya kadar olan bölgeyi tarayarak sükûneti sağladılar. Refet Bey’in takip ettiği Delibaşı Mehmet kaçmaya muvaffak olarak Silifke’de Fransızlara teslim oldu.

İç Ayaklanmaların Sonuçları

Konumuz gereği iç isyanların ancak belli başlı olanları üzerinde durulmuştur. Halbuki Millî Mücadele boyunca meydana gelen iç isyanların toplamı yirmiyi aşkındır. Bunların kapsadıkları alan Ankara‟nın çok yakın çevresi ve işgal edilmiş mıntıkalar hariç, Anadolu‟nun büyük kısmını içine alacak şekilde sistemli olarak düzenlenmiştir.

Fetvalar, Padişah ve Hükümet bildirileriyle, işgal kuvvetlerinin imkânları ile desteklenmiş ve Ankara Hükümeti henüz kuruluş halinde boğulmak istenmiş ve Ankara civarına ulaşılmıştır. Ancak Mustafa Kemal ve dava arkadaşlarının güçlü ve sağduyulu vatansever yurttaşların gayreti ile bu fesat hareketleri başarısızlığa uğratılmış, Büyük Millet Meclisi Hükümeti‟nin otoritesi, işgal altında olmayan mıntıkalarda etkin bir şekilde sağlanmıştır.

İç ayaklanmaların, bastırılması ve Anadolu‟nun Mustafa Kemal‟in etrafında birleşmesi, İstanbul Hükümeti‟nin iç ayaklanmalar veya hükümet yanlısı askeri kuvvetler kullanarak Anadolu hareketlerini önlemeye imkân olmadığını göstermiştir. Damat Ferit‟in bundan sonra otoritesi, İstanbul il sınırlarını aşmayan, ancak İngiliz desteği ile ayakta duran bir hükümet haline gelmiştir.

Fetvaların, fermanların, hilâfet ordusunun başarısız kalması, İstanbul Hükümeti‟nin otoritesinin Anadolu‟da geçersiz hale gelmesi, yakındoğu ile ilgili hesapları da alt üst etmiştir. Artık kesin barışı sağlamak için, İstanbul Hükümetine barışı zorla kabul ettirmek yeterli değildi. Kesin barış için Mustafa Kemal‟in temsil ettiği Ankara Hükümeti ile Misak-ı Millî çerçevesinde anlaşmak veya uzlaşmak, veyahut arzu edilen çözümü ona silâh zoruyla kabul ettirmek gerekiyordu.

Bunun için dört beş yüzbin kişilik orduları harekete geçirmek, milyarlarca lira masrafa girmek gerekiyordu. Halbuki Müttefik devletler savaş yorgunuydular. Türklere karşı bu sert politikayı izleyen İngiltere ise çıkarlarını geleneksel olarak diplomatik yallarla korumayı benimsemiştir. Nitekim Ali Fuat Paşa 14 Haziran 1920‟de Kuva-yı İnzibatiye‟yi dağıtıp İzmit üzerine yürüdüğü zaman, İngiliz yetkililer Türkiye‟nin iç işlerine karışmadıklarını belirterek ateş kesilmesini istemişlerdi.

Ali Fuat Paşa’nın İzmit ve Hereke yarımadasında yürüttüğü hareket, İstanbul‟daki işgal makamlarını ciddi suretle endişeye düşürmüş ve acele olarak tedbir alınmasını, aksi halde ya kuvvet kullanarak ya da barış şartlarını değiştirmek gerektiğini yetkililere iletmişlerdi. Bu durumda, Lloyd George‟nin Venizelos‟u devreye sokmasıyla, hazırlanmış olan barış anlaşmasını, Türklere süngü ile kabul ettirmek için, Yunan Ordusu Anadolu‟nun kalbine doğru harekete geçirildi.

Sayfayı yazdırın Sayfayı yazdırın

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir