Ethem ve Tevfik Kardeşlerin Muhalif Durum Almaları
İsmet Paşa’nın cephede çalışmaya başlamasından sonra, Ethem Bey, hastalığını ileri sürerek Ankara’ya geldi ve burada uzun süre oturdu. Onun cephede bulunmadığı zamanlarda, kardeşi Yüzbaşı Tevfik Bey, Ethem Bey’in vekili olarak Kuvayi Seyyare’nin başında komutan bulunuyordu.
Durumu gereği gibi aydınlatabilmek için, bir olaylar zincirinin kimi temel noktalarını belirtmek uygun olur. Kuvayi Seyyare Komutanlığı Karacaşehir de kendine bağlı olmak üzere gizlice “Karakeçili” adında bir birlik kurmuştu. Bundan Batı Cephesi Komutanlığının bilgisi yoktu. Böyle bir birliğin var olduğu, 17 Kasım 1920’de bir rastlantı ile öğrenildi. Cephe Komutanlığının, bu birlikle ilgili bilgiler verilmesi ve birliğin denetlemeye hazır bulundurulması yolundaki buyruğunu, Ethem Bey yerine getirmedi. Cephe Komutanlığının, sivil işlere, geri hizmetlere karışmamaları için verdiği genel buyruğa aykırı olarak Kuvayi Seyyare Komutanlığı, tersine Kütahya bölgesinde, her şeye karışmayı ve eylemlerini arttırdı.
Cephe Komutanı, Ethem Bey Kuvayi Seyyaresinin öteki Kuvayi Seyyarelerden ayırt edilmesi için “Birinci Kuvayi Seyyare” adıyla adlandırılmasını buyurmuşken Ethem Bey ve kardeşi bunu dikkate almak şöyle dursun, bu buyruğa karşın kendi kendine “Umumi Kuvayi Seyyare ve Kütahya Bölgesi Komutanı” biçiminde bir komuta durumu ortaya çıkardı.
Görülüyor ki Ethem Bey ve kardeşi, buyrukları altındaki birlikleri denetlettirmiyorlar ve verilmemiş yetki ve sanları kendi kendilerine takınıyorlardı.
” Umumi Kuvayi Seyyare Komutan Vekili Tevfik” imzasıyla 21 Kasım 1920’de Cephe Komutanlığına gelen bir raporda “13’üncü düşman Tümeninin Emirfakılı, İlyasbey, Çardak, Umurbey üzerinden gelmekte olduğu, kendi bölgesinde bulunan Gördeslilerin düşman askerini çağırdıkları” yolunda bilgi vardı. Oysa, gerçekte ne düşman tümeni ilerliyordu ve ne de Türk halkının düşmanı çağırdığı vardı. Bu bilgilerin özel amaçlarla verildiği anlaşılacaktır. Müslüman halkın düşmanı çağırması, yalnız bir nedenle açıklanabilirdi ki, o da bizden kıyım ve baskı görecekleri sanısına kapılmış olmalarıdır. İşte Cephe Komutanı, durumu bu yönden ïnceleyerek verdiği genel buyrukta demişti ki:
Savaş bunalımı sırasındaki kızgınlıkların etkisiyle zorbaca tedbirler almak kesin olarak önlenmelidir. Hainliği ne denli gerçek olursa olsun, hiçbir köy yakılmayacak; halktan hiçbir kimse, hiçbir birlikçe, hiçbir suçtan ötürü asılmayacaktır. Çaşıtlıkları ve başka hainlikleri anlaşılmış adamların, gözaltında, İstiklâl Mahkemelerine gönderilmeleri gerekir.
Umumi Kuvayi Seyyare Komutan Vekili Tevfik Bey bu buyruğa da karşı geldi.
Baylar, düşman, kuvvetlerini toplu bulundurmak amacıyla yaptığı düzenleme yüzünden, Kuvayi Seyyare Komutanlığı bölgesindeki kimi yerlerden çekilmişti. Buralarda sivil yönetim kuruluncaya değin halkın güvenlik içinde yönetilmesi için bir örgütün ivedilikle kurulması gerekiyordu. Bu nedenle, jandarmalık yapmış erlerden ve iyi olarak bilinen kimselerden seçilerek yüz elli kişilik bir sahra jandarma bölüğü ve “Simav ve Dolayları Komutanlığı” adıyla bir komutanlık kuruldu.
Bu makam belirlenen bölge içinde, iç güvenlik işlerine bakacaktı. Yarbay İbrahim Bey adında bir kişinin görevlendirildiği bu komutanlığa, yönetim ve düzen bağı bakımından bu bölgedeki askerlik şubeleri de bağlı olacaktı. Ordu birliklerinin ve Kuvayi Seyyare’nin komutanları yalnız askeri harekâttan sorumlu olacaklardı. Sözü geçen bölge komutanlığının kurulması dolayısıyla o bölge halkına Cephe Komutanlığınca yazılan bildiride: “Sizin her türlü dertlerinizi dinlemek ve adaletli bir yönetim sağlamak görevi ile Simav’da bir Bölge Komutanlığı kuruyorum.” cümlesi vardı. Bu cümleyi, özellikle Kuvayi Seyyare Komutanlığınca kötüye yorumlanacağını göreceğiniz için, bildiriyorum.
Düşmandan kurtarılan bu ilçeler halkı, kurtuluş gününden başlayarak iki ay süre ile askerlik ödevinden bağışlanmışlardır. Umum Kuvayi Seyyare Komutan Vekili Tevfik Bey, birtakım nedenler ve düşüncelerle bu Bölge Komutanlığının kurulmasına da karşı geldi.
Tevfik Bey, 23 Kasım 1920 günlü bir raporunda: “Bir düşman tümeninin saldırısı üzerine kuvvetlerini Gönen köyü kuzeyindeki sırtlara çektiğini” bildiriyor ve “Sol yanımda bulunan Cumburdu (1934 basımında: Cümbürdü. ‘Cumburt (Comburt).) kesimini koruyunuz.” diyordu.
Düşmanın önemli bir saldırısı olmamıştır. Kuvayi Seyyare Komutanlığının amacının, ordu birliklerini cepheye sürdürüp, kendi kuvvetlerini geride toplamak olduğu anlaşılmıştı. Cephe Komutanı İsmet Paşa, Tevfik Bey’in verdiği bilgiyi doğru kabul ederek ilgililere gereken buyrukları vermiş olmakla birlikte kendisinden de: “Saldıran düşman aşağı yukarı kaç top kullanıyor, Kuruköy’den yol boyunca Çamköy’e doğru bir düşman saldırısı olmuş mudur?” diye sordu ve Cumburdu koyağının, İslâmköye doğru, Güney Cephesi Komutanlığınca korunması gerektiğini de bildirdi.
Tevfik Bey, 24 Kasım 1920 günü Cephe Komutanlığına çektiği telde, birtakım iğneli sözlerden sonra: “Ben, kuzey ve güney cephelerinin her ikisinin de bir tek hükümetin buyruğu altında olduğunu sanıyordum. Mademki değildir; beceriksizlik yüzünden boş yere burada yurt çocuklarını kırdıramayacağım. Yirmi dört saata dek sol yanımız sağlamca korunmazsa Kuvayi Seyyare’yi… Efendi köprüsü yöresine çekeceğim. Bu konuda sorumluluğun kime düşeceğini hükümet bulsun efendim.” diyordu.
Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa, Kuvayi Seyyare Komutanına karşılık verdi ve dedi ki: “On İkinci Kolordu, sol kanadınızdan kırk kilometre uzaktadır. Bundan başka, geri çekilmiş olan düşmanı kesin saldırı ile ve zorla yerinden atmak görevi birliklerimize verilmemiştir. Bu duruma göre Kuvayi Seyyare, düşmanı izleyen bağımsız bir süvari tümeni durumundadır. Düşmanın üstün kuvvetle saldırılarına karşı yalnız başına önlemler alır ve düşman, yerel ve önemli bir saldırıda bulundukça buna karşı kesin savaştan çekinir. Bu görevler, süvari tümenlerine verilir. Güney cephesinde, güçlü süvari birlikleri olmadığından sizin cepheniz süvari hattıyla genişletilemez. Güney Cephesi Kuvayi Seyyare dış yandan karşılıklı olarak yalnız ilişki ve bağlantı sağlayabilir ve bu, gereklidir. Sözün kısası, cephemiz iyi yönetilmektedir… vb.”
Baylar, Batı Cephesi Komutanlığı, elbette ordusunun bütçesini düzenleyecekti. Bu amaçla, 22/23 Kasım 1920’de bütün cephe birliklerinden düzgün birer sayım çizelgesi istendi. Cephe birliklerinin hepsinden karşılık geldi. Kuvayi Seyyare, istenilen sayım çizelgesini göndermedi. Bu konuda cepheden yapılan sorguya gelen karşılıkta, Tevfik Bey diyordu ki: ” Kuvayi Seyyare ne bir tümen, ne de düzenli bir kuvvet durumuna getirilemez… Bu serserilerin başına ne bir subay, ne de hesap memuru konulamayacağı gibi, kabul de ettirilemez. Çünkü, subay gördüler mi, Azrail görmüşçesine ayaklanıyorlar.
Bizim birliklerimizi, Pehlivan Ağa, Ahmet Onbaşı, Sarı Mehmet, Halil Efe, Topal İsmail gibi adamlar yönetmektedirler. Bölük eminleri (Bölükte yönetim işlerine bakan, onbaşı ile çavuş arasındaki görevli.) de yazdığını okuyamaz, okuduğunu yazamaz adamlardır; ‘Sen yapamıyorsun’ diye bunları değiştirmeye de olanak yoktur. Kuvayi Seyyarenin şimdiye dek olduğu gibi gelişi güzel yönetilmesi zorunludur… Doğrusu aranırsa Kuvayi Seyyarenin sıkı bir düzene girmek şöyle dursun, bu düşüncenin doğmakta olduğunu sezdiği dakikada dağılır. Rica ederim, bu yazdığım şeyleri bir şeye yormayınız….”
Tevfik, Cephe Komutanını Tanımıyor
Baylar, tam bu günlerde düşmanın, Bursa Cephesi ilerisinde, İznik yakınlarında bir eylemi sezildi. Cephe Komutanı oraya giderek yakından önlem almak zorunda kaldı. Onun için 28 Kasım 1920’de Kuvayi Seyyare Komutan Vekili Tevfik Bey’e karşılık verirken: “Bugün Bilecik’e gidiyorum. Dönüşte sizinle yüz yüze nerede görüşebilirim?” diye sormuştu. Cephe Komutanına, karşılık verilmemişti. Cephe Komutanının, İznik’teki duruma karşı önlemler aldığı ve düzenlemeler yaptığı sırada, Kuvayi Seyyare Komutanlığından savaş raporları gelmemeye başlamış. Nedeni sorulmuş:
“Raporlar gerektiği zamanda Ankara Büyük Millet Meclisi Başkanlığına yazılmıştır. İmza: Yüzbaşı Tahsin”. diye bir tel alınmış.
Baylar, bir cephe komutanı için, cephesinin bir kesiminde geçen olaylardan bilgi alamamak ne denli güç bir durumdur! Böyle belirsizlik içinde kalmak bütün cephenin yönetimini yanlış yola götürebilir. Düzeltilemeyecek korkulu işlere yol açabilir. Cephe Komutanı İsmet Paşa, durumu Ankara’da bulunan Kuvayi Seyyare Komutanı Ethem Bey’e 29 Kasım 1920’de yazarak raporlar için vekilinin uyarılmasını bildiriyor.
İsmet Paşa, 29 Kasım 1920’de bize de şu telyazısını gönderdi :
Ankara’da Genelkurmay Başkanlığına Ankara’da Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1- Kuvayi Seyyare Komutanlığı 27.11.1920 akşamından beri Cephe Komutanlığına rapor vermemektedir.
2- Bugün Ethem Bey’den, vekilini uyarmasını rica ettim. Kendisinden bugün, düşmandan geri alınan yerleri yönetmek üzere Simav ve Bölgesi Komutanlığını kurmamız yüzünden Tevfik Bey’in üzüldüğünü bildirir bir telyazısı almış ve yanıt vermiştim. Durumda dikkati çekecek bir olağanüstülük varsa da daha geniş bilgim yoktur. Oradaki bilgilerin bize ulaştırılmasını dilerim.
Baylar, Batı Cephesi Komutanlığı ile Kuvayi Seyyare Komutanlığı arasında geçen yazışmaları ve ortaya çıkan durumu nasıl anlayıp öğrendiğimi, izin verirseniz açıklayayım:
Kuvayi Seyyare Komutan Vekili Tevfik Bey’in İsmet Paşa’ya yazdığı; asker kaçakları ile çaşıtların İstiklâl Mahkemesine verilmesine karşı olduğu ve Kuvayi Seyyarenin sol yanının yirmi dört saata değin On İkinci Kolorduca korunması sağlanmazsa kuvvetini Efendi Köprüsüne çekeceği yolundaki telyazılarını bana, Ankara’da bulunan Ethem Bey verdi. Ben, elbette bu telyazılarını anlamlı buldum. Kuvayi Seyyarenin tutumunda, önlem almayı gerektiren dikkate değer bir durum gördüm. Onun için, İsmet Paşa’ya çektiğim ve bu telyazılarını Ethem Bey’in verdiğini bildirdiğim 25 Kasım 1920 günlü telimde: “Tevfik Bey’in önem verdiğim bu başvurusuna ne yolda karşılık verildiğinin ve ne gibi önlemler alındığının bu gece bildirilmesini rica ederim.” demiştim.
İsmet Paşa, yapılan yazışmayı olduğu gibi bana bildirdi.
Baylar, bir yandan da, 28 Kasım 1920’den başlayarak, Kuvayi Seyyarenin sabah ve akşam raporları, Umum Kuvayi Seyyare Komutan Vekili Mehmet Tevfik imzasıyla doğrudan doğruya bana bildirilmeye başlandı. Tevfik Bey’e şu şifre teli yazdım:
Ankara, 29 /30 Kasım 1920
Birinci Kuvayi Seyyare Komutan Vekili Tevfik Beyefendi’ye
İki üç günden beri doğrudan doğruya bana göndermekte olduğunuz raporların son maddesinde, Batı Cephesi Ordu Komutanlığına verilmiş olduğunun yazılı bulunmadığı dikkatimi çekti. Bir yanlışlık mıdır, yoksa başka bir nedene mi dayanmaktadır? Bu konuda bilgi verilmesini rica ederim.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı
Mustafa Kemal
Bu telime Tevfik Bey’den karşılık alamadım. Ama Ankara’da bulunan Ethem Bey’den rahmetli Hayati Bey’e şöyle bir yazı gönderildi:
30.11.1920
Hayati Bey Kardeşime
Tevfik Bey’le İsmet Beyefendi arasındaki anlaşmazlığın nedeniyle bu konuda her ikisi ile yapılan yazışmalarımızı olduğu gibi sunuyorum. Lütfen Paşa Hazretleri’ne okunup gösterilerek yanlış anlayışa meydan bırakılmamasını rica ederim efendim.
Kuvayi Seyyare ve Kütahya Bölgesi Komutanı
Ethem
Baylar, bu yazıya ilişik yazışma belgelerinde dikkati çeken noktalar şunlardı:
Tevfik Bey, kardeşine diyor ki:
Simav ve Bölgesi Komutanlığına kesinlikle gerek yoktur. Bu bölge Komutanının Eskişehir’e dönmesi için şimdi buyruk verdim.
Tevfik Bey, İsmet Paşa’nın halka yayımladığı bildiriyi de şöyle yorumluyordu:
Bu bildiri, bulunduğumuz yerlerde bizim, adaletsiz, güvensiz ve namussuzcasına davrandığımızı ilan ediyor… Kuvayi Seyyare, bunu kesinlikle kabul etmez. Bu sorunlar çözümleninceye değin Kuvayi Seyyare, Batı Cephesi Komutanlığını tanımayacaktır.
Bunun üzerine Ethem Bey, İsmet Paşa’ya yazdığı telde kardeşinin üzüntüsünden söz ettikten sonra, bu işlerin kendisi dönünceye değin geri bırakılmasını rica ediyor. Kardeşine de, Batı Cephesi Komutanlığına yazdığını, ancak kendisinin de ılımlı ve saygılı davranması ve böyle karşılıklar vermemesi gerektiğini bildiriyor. Tevfik Bey, 28 Kasım 1920’de Ethem Bey’e yazdığı karşılık telinde:
Namusumuzla oynayan Batı Cephesi Komutanını bundan böyle üst olarak tanımayacağını ve Simav’a gönderdiği komutanına bugün, yanındaki görevlilerle birlikte Eskişehir’e dönmesi için buyruk verdiğimi. . . yazmıştım.
dedikten sonra:
Bu konuda başka şey düşünemem ve düşünülemez de efendim.
diyordu. Tevfik Bey’in o gün kardeşine çektiği başka bir telyazısında da:
.. En ufak bir şey sezersem bu yeni kurulan komutanlığın bütün görevlilerini, gözaltında, Batı Ordusuna geri göndereceğim. Batı Ordusu Komutanı İsmet Bey’in bu cephe komutanlığını yönetemeyeceğini anlıyorum.
denilmekte idi. Baylar, bundan sonra Kuvayi Seyyarenin savaş raporları Ankara’da Ethem Bey’e geliyor ve Ethem Bey eliyle Batı Cephesine gönderiliyormuş. Bundan başka, Kuvayi Seyyare Komutanlığı, Batı Cephesi haberleşmelerini denetlemeye başlamış. Telgraf ve telefon yollarının Kuvayi Seyyare Komutanlığının haberleşme işleriyle dolu olduğundan söz ederek, cephe ile haberleşme açıkça ve resmi olarak yasak edilmiş. Aynı zamanda, Kuvayi Seyyarenin Eskişehir yöresine saldıracağı söylentisi yayılmıştı.
Ethem ve Tevfik Kardeşlerle Kendileri Gibi Düşünen Arkadaşlarının Ulusal Hükümete Karşı Ayaklanmaları
Saygıdeğer baylar, bu durumu hep birlikte incelemeye yarayacak ölçüde bilgi verdiğimi umarım. Kolaylıkla anlaşılmakta idi ki, Ethem ve Tevfik kardeşler ile kendileri gibi düşünen kimi arkadaşları, ulusal hükümete karşı ayaklanmaya karar vermişlerdi. Bu kararlarını uygulamak için Tevfik Bey cephede nedenler ararken ve cepheyi bırakarak kuvvetlerini geride toplarken, Ethem Bey ve milletvekili olan kardeşi Reşit Bey ve daha birtakımları da Ankara’da siyasa yönünde çalışıyorlardı. Ayaklanma planını başarıyla uygulayabilmek için her şeyden önce buna engel sayılan Batı Cephesindeki ordunun başında bulunan komutanı, değerden düşürerek ve görevden uzaklaştırarak, orduya etkin olmak çok gerekli idi.
Ondan sonra da, Meclis çoğunluğunu büsbütün kendilerinden yana çevirerek komutan, bakan ya da hükümet düşürmekte kolaylık sağlamak önemli idi. İşte, bu amaçlarla çalışmakta olduklarına kuşkumuz kalmamıştı. Ethem Bey’in İsmet Paşa’ya ve kardeşi Tevfik Bey’e yazdığı tel yazılarında kullandığı ılımlı ve nazik birtakım sözlerin biraz daha zaman kazanmak amacıyla kullanıldığı ve bu sorunu İsmet Paşa ile Tevfik Bey arasındaki anlaşmazlıktan doğan bir üzüntü dolayısıyla en sonu Tevfik Bey’in sinirlerine yenilerek taşkınlık yapmasından ileri gelmiş gibi gösterip, kendilerinin pek yumuşak başlı ve söz dinler olduklarını bir zaman için daha belirtmeye çalıştıkları yargısına varmamak elden gelmezdi. Biz de durumu olduğu gibi gördük. Siyasa ve askerlik bakımından gerekli önlemlerimizi ona göre uygulamaya başladık.
Baylar, şunu bilginize sunmalıyım ki, hem cephede hem Ankara’da her bakımdan gereken önlemleri aldırmıştım. Ethem ve kardeşlerinin ayaklanmasından hiç çekinmiyordum. Ayaklanırlarsa bastırılıp cezalandırılabileceklerine kuşkum yoktu. Onun için çok serin ve geniş davranıyordum. Elden geldiğince kendilerini öğütle yola getirmeye çalışmayı, bunda başarısızlığa uğrarsam, kamuoyunca daha iyi anlaşılacak olan saldırganca davranışlarının gereğini yapmayı yeğliyordum.
Bu düşünce iledir ki, Ankara’da bulunan Ethem ve Reşit beyleri ve kimi kişileri yanıma alarak Eskişehir’e gitmeye ve orada İsmet Paşa ile de birleşerek yüz yüze konuşmaya ve anlaşmaya, 2/3 Aralık 1920’de karar verdim. Ethem Bey’in benimle birlikte gitmekten çekineceğini kestiriyordum. Oysa, ne olursa olsun Ethem Bey’i birlikte alıp götürmek bence gerekli idi. Bunun için istese de istemese de, Ethem Bey’i birlikte götürmek, gitmemekte direnirse ona göre davranılmak üzere gereken önlemlerin alınması buyruğunu da vermiştim.
Gerçekten, ertesi gün Ethem Bey, hasta olduğunu söyleyerek birlikte gelemeyeceğini bildirdi. Doktor Adnan Bey de Ethem Bey’in rahatsızlığının yolculuğa engel olduğunu söyledi; üsteledim. En sonu, 3 Aralık 1920 akşamı özel bir trenle Eskişehir’e gitmek üzere yola çıktık. Ethem ve kardeşi Reşit beylerden başka yanımızda bulunan arkadaşlardan başlıcaları şunlardı: Kâzım Paşa, Celâl Bey, Kılıç Ali Bey, Eyüp Sabri Bey, Hakkı Behiç Bey, Hacı Şükrü Bey.
4 Aralık 1920 sabahı erkenden, daha ben uykuda iken tren Eskişehir’e vardı. İsmet Paşa’nın, o sırada Bilecik’te bulunduğu önceden anlaşılmış olduğundan Eskişehir’de durmayıp Bilecik istasyonuna girmeye karar vermiştik. Eskişehir’de uyandığım zaman, trenin niçin durup yoluna gitmediğini sordum. Yaverlerim, arkadaşların sabah kahvaltısı yapmak üzere istasyonun karşısındaki lokantaya gittiklerini ve şimdi gelmek üzere bulunduklarını söylediler.
Çabuk gelmeleri için haber gönderilmesini buyurdum. Birkaç dakika sonra “hazırız” denildi. “Bütün arkadaşlar geldi mi?” dedim. Bunun üzerine yapılan soruşturmadan anlaşıldı ki, herkes hazırdır ama, Ethem Bey bir arkadaşıyla birlikte ortada yoktur. Hemen Ethem Bey’in kaçırtıldığı yargısına vardım; ama, bunu kimseye söylemedim. Yalnız; “Öyleyse, dedim, Ethem Bey olmaksızın bizim Bilecik’e gitmemizde bir yarar yoktur. İsmet Paşa’yı da buraya çağırırız.”
İsmet Paşa da, telgraf başında yapılan özel görüşmeden sonra Eskişehir’e gelmek üzere yola çıktı. Daha önce, yalnız ve özel olarak görüşmemiz gerekli olduğundan,ben de bir iki istasyon ileri gittim ve buluştuk. Birlikte 4 Aralık 1920 akşamı Eskişehir’e geldik. Orada bekleyen arkadaşlarla hep birlikte bir lokantada yemek yedik. Ethem Bey yoktu. Nerede olduğunu kardeşinden sordum. “Rahatsızdır, yatıyor.” dedi.
O gece İsmet Paşa’nın karargâhında, Kâzım Paşa, Celâl Bey ve Hakkı Behiç Bey’in yanında, Reşit ve Ethem beylerle konuşacaktık. Onun için Reşit Bey, Ethem Bey’in hasta olduğunu söylerken, görüşmek üzere karargâha gelebileceğini de bildirmişti. Yemekten sonra karargâha gittik; ama Ethem Bey gelmemişti. Reşit Bey’e ne zaman geleceğini sordum. Verdiği karşılık şu idi: “Ethem Bey bu dakikada kuvvetlerinin başındadır!”
Bu sözlere karşın yine de soğukkanlı bulunmayı ve görüşmeyi yeğ bulduk.
Şu noktayı da açıklamalıyım ki, ben Eskişehir’e resmî bir kimlikle gitmemiştim. Kimi arkadaşların yanında, İsmet Paşa ile yan tutmayan bir arkadaş gibi buluşmuş, görüşmelerimizi de o biçim yaptığımı söylemiştim. İsmet Paşa, durumu, yapılan yazışmaları, Kuvayi Seyyare Komutan Vekili olarak Tevfik Bey’in başkaldırır davranışını anlattı. Reşit Bey, kardeşleri ve kendi adına karşılık veriyordu. Reşit Bey, çok sert ve saldırgancasına konuşmaya başladı. Kardeşlerinin birer yiğit olduklarını, hiç kimsenin buyruğu altına girmeyeceklerini ve bunu herkesin böylece kabul etmek zorunda olduğunu korkusuzca söylüyor; ordu, düzen bağı, komuta, hükümet kavramlarına ve bunların gerekleri üzerine ileri sürülen düşüncelere kulak bile vermiyordu.
Onun üzerine ben dedim ki: “Bu dakikaya değin, sizinle eski bir arkadaşınız olarak ve sizden yana bir sonuca ulaşmak için içten gelen bir duygu ile görüşüyordum. Artık bu dakikadan sonra arkadaşlık ve yakınlıkla ilgili durumum sona ermiştir. Şimdi karşınızda Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin ve Hükümetinin Başkanı bulunmaktadır. Devlet Başkanı kimliğiyle, Batı Cephesi Komutanına durumun gerektirdiğini yapmak için yetkisini kullanmasını buyuruyorum.” Hemen İsmet Paşa da dedi ki: “Buyruğum altında bulunan komutanlardan herhangi biri bana karşı gelmiş olabilir. Benim, onu yola getirmeye ve cezalandırmaya gücüm yeter. Bu konuda şimdiye dek kimseye karşı güçsüzlüğümden söz etmiş ve hiç kimsenin beni ilgilendiren bu görevi kolaylıkla yapmaya yardımcı olmasını rica etmiş değilim. Ben durumun gerektirdiğini yaparım.”
Benim ve İsmet Paşa’nın bu sıkı tutumumuz üzerine avazı çıktığınca bağırarak konuşmakta olan Reşit Bey, hemen sığınır gibi bir durum aldı ve ileri gitmekte ivedilik gösterilmemesini istedi ve kardeşlerinin yanına giderse bir çözüm yolu bulabileceğini söyledi. Bundan bir sonuç çıkmayacağı, amacının kardeşlerini uyarmak ve zaman kazanmak olduğu besbelli idi. Yine de, Reşit Bey’in bu önerisini kabul ettik. Ertesi gün İsmet Paşa’nın hazırlatacağı bir özel trenle Kütahya’daki kardeşlerinin yanına gitmesine izin verildi. Kâzım Paşa’nın da Reşit Bey’le birlikte gitmesi uygun görüldü. Yola çıktılar.