Meclis Nerede Toplanmalı?
Amasya görüşmelerinden sonra, Ali Rıza Paşa Hükümeti ile Mustafa Kemal arasından en önemli anlaşmazlık, Millî Meclisin nerede toplanacağı noktasında yoğunlaştı. Her ne kadar Salih Paşa Meclisin Anadolu’da mesela Bursa’da toplanmasını şartlı olarak kabul etmiş ise de, kabineyi ikna edememiştir. İstanbul “un görüşünü Harbiye Bakanı Cemal Paşa, 27-28 Ekim tarihli yazılarıyla Mustafa Kemal’e iletmiştir. Bunlar şu şekilde özetlenebilir: İstanbul’da Meclisin toplanmasına iki engel görülmektedir.
Payitaht itilâf devletlerinin askerî tehdidi altında olduğundan serbestçe müzakerelerin yapılamayacağı ve bazı milletvekillerinin şahıslarına karşı tecavüz olması ihtimali. Halbuki İtilâf Devletlerinin hepsi meşrutiyetle idare olunduğundan Millî Meclis müzakerelerinin selâmetine halel gelmesi düşünülemez. İtilâf Devletleri tarafından şahıslarına tecavüz ihtimali olan şahıslar ise, pek sınırlı olup, ülkenin selâmeti için bir fedakârlık ederek milletvekilliğinden istifaları beklenebilir (Mustafa Kemal ve Rauf Bey kastediliyor.) Ayrıca bu hassas dönemde millet ve devletin daima birbirleriyle temas etmesi gerektiğinden, İstanbul dışında yapılacak Meclis toplantısı bunu zorlaştıracaktır. Diğer taraftan İstanbul dışında yapılacak toplantı, Osmanlı saltanatını bir Asya emareti haline getirecektir. Bundan başka, Meclisin Anadolu’da açılması, bazı siyasî partiler ile gayrı Müslimlerin seçimlere katılmamasına yol açabilirdi.
Mustafa Kemal’in Cemal Paşa’nın bu ve diğer bir yazısına verdiği 30 Ekim 1919 tarihli cevap, onun güçlü ve berrak muhakemesini ileri görüşlülüğünü ortaya açıkça koymaktadır. Mustafa Kemal, Cemal Paşa’nın dediklerini özetle şöyle çürütmektedir:
1.Bugün saltanat ve İslâm Halifeliği merkezi olan İstanbul düşman donanma toplarının tehdidi altındadır. Düşman polis ve Jandarması etkindir. Matbuat onlarca denetlenmektedir. Kabine üyelerine varıncaya kadar herkes yabancıların muayene ve teftişlerine tabidir. Payitaht bütün manasıyla muhasara halinde olup egemenliğimiz burada manen ve fiilen geçersizdir. Bunlara bir de azınlıkların fesat çeviren teşkilâtlarını ilâve etmek gerekir. Böyle bir yerde Millî Meclis‟in vazife görmesi mümkün değildir.
2.Meşrutiyetle idare edilen İtilâf Devletlerinin Millî Meclise saygılı davranacakları düşüncesini sadece iyimser bir görüş telakki etmeye mecburuz. Bu mütalâa ancak Avrupa milletimizi meşrutiyet ve hürriyeti müdrik reşit bir millet kabul etmiş bulunsalardı, doğru kabul edilebilirdi. Halbuki durum bunun tamamıyla aksini gösteriyor. Onlar imzalarını koydukları mütarekeye aykırı davranmakta, hükümetin yargı hakkına tecavüz etmekte, verdikleri sözü tutmamaktadırlar.
3.Birkaç kişinin şahıslarına karşı yapılmasına ihtimal verilen muamelenin sebebi, bu kimselerin millet ve devletin istiklâli yolundaki faaliyetleri ise, bunlardan başka aynı ruh ve kanaatte bulunan diğer kişilerin de saldırı hedefi olmayacağını kestirmek mümkün değildir. Dolayısıyla bu hal bütün Millî Meclis için geçerli olabilir.
4.İstanbul işgal altında ve fiilen tehlike altındadır. Millî Meclis toplantısı için mutlak güvenlik ilk ve esas şarttır. Bu nedenle taşrada tüm emniyette olan bir yerde toplanılması kat‟i bir zaruret halinde görülmektedir.
5.Meclis‟in barışa kadar geçici olarak taşrada toplanması, Vekillerin devamlı olarak İstanbul‟u terk etmelerini gerektirmez…. Haklarını idrak eden hiçbir milletin düşman içinde, düşman baskısı altında haklarını müdafaa etmek için toplanması kabul edilemez. Meclisi İstanbul‟da toplamak istemek, ülkenin bütün gücünü burada toplamak, bu gücü etkisiz kılmak, neticede intihara gitmektir… Ayrıca taşrada toplantının yapılması, hükümet merkezinin bugünkü elem verici durumunun dünyaya karşı açıkça protesto edilmesi gibi bir yararı da vardır.
6.Padişah’ın İstanbul’da Meclisin taşrada bulunması hilâfet makamı hakkında dünya nazarında bir değişiklik ve teessüre de yol açmaz…. Aksine İslâm âlemi, bu kutsal makamın düşman tehlikesi altında olduğunu hissedecektir.
7.Gayri müslimlere gelince, bunlar daha Tevfik Paşa kabinesi zamanında seçimlere katılmayacaklarını ilân etmişlerdir. Bunların seçimlere katılmamaları ancak kendilerine zarar verir…
8.Siyasî partilerimizin bazılarının Anadolu’yu istememeleri Kuva-yı Millîye‟nin etkisi altında kalmak endişesinden olacaktır. Halbuki milletin ezici çoğunluğunu temsil eden milletvekilleri de İngiliz baskısı dolayısıyla İstanbul’u istemeyeceklerinden, İstanbul ‟un çıkaracağı sınırlı milletvekillerinin önemli bir kısmı milletle beraber olacağına göre, taşraya geleceklerdir…. Tereddüte düşecek milletvekillerinin de istifa suretiyle Millî menfaatler uğrunda fedakârlığa katlanmaları beklenir.
9.Aydın tarafındaki seçimlerle ilgili şikâyetler, Yunan işgalindeki kısımlarında ise, bunun Rumlar tarafından yapılması tabiidir. Haksiz işgal edilen bu sevgili illerimizin Millî Meclis‟e üye göndermeleri en has emellerimizdir. Bu suretle milletin işgali tanımadığı açıkça ispat edilecektir. Buna hükümetinde resmen müdahale etmesini, İzmir, Adana, Musul, Maraş, Ayıntap ve Urfa sancaklarına seçim için kat‟i emirler vermesini günün icaplarından telâkki ederiz.
10.Anlaşmanın başından beri bütün varlığımızla hükümete yardımcı olduğumuz halde, kabinenin iyi niyetimizden şüpheli bulunması, halen icraat namına bir adım atmaması, üzüntümüze sebep olmaktadır. Tabiatıyla millî teşkilâtın meşruluğunu kabul ve bunun hükümlerine göre hükümet etmeye söz veren hükümetin, Temsil Heyeti’nin bugünkü faaliyetinin tatil edilmesini isteyeceğini düşünmüyoruz. Bu halde nasıl bir yardım istendiğinin açıklanmasını rica ederiz.
11.Temsil Heyeti, Ferit Paşa Hükümeti’nin yapmış olduğu haksızlıkların tamiri yoluna hâlâ gidilmemiş olmasına teessüf etmektedir.
12.Hareket hattımızı kamuoyuna dayandırmak ilkesi gereği, bütün illerin merkez heyetlerinin bu konulardaki görüşleri ayrıca sorulmuştur. Neticeye göre hareket edilecektir.
Bu mantıklı delillere rağmen, İstanbul ikna olmadı. Meclis‟in mutlaka başkentte toplanmasında ısrar etti. Mustafa Kemal cevaben, bütün merkezler aracılığı ile kamuoyunu yoklamalarını bunun neticesi alınmadan kesin bir şey söylenemeyeceğini, herhalde her türlü fedakârlığın yerine getirileceğini bildirdi.
Bu konuda görüşleri sorulan Müdafaa-ı Hukuk Teşkilâtı ile komutanlardan farklı cevaplar alındı. Meclisin toplanacağı yer ve seçimler hakkında görüş birliğini sağlamak için Temsilciler Kurulu Anadolu hareketini destekleyen kolordu ve tümen komutanlarını Sivas‟ta toplantıya davet etti.
16 Kasım-28 Kasım arasında yapılan komutanlar toplantısına XV. Kolordu Komutanı Kâzım Karabekir Paşa, XX. Kolordu komutanı Ali Fuat Paşa, III. Kolordu komutanı Salâhattin Bey bizzat katıldılar. XII. Kolordu Komutanı bir temsilci gönderdi. Diyarbakır, Edirne, Bursa ve Balıkesir’de bulunan komutanlara mesafenin uzaklığı ve özel durumları sebebiyle çağrılmadıkları bildirildi. Alınacak kararın kendilerine iletileceği Mustafa Kemal imzası ile bildirildi. Toplantıya komutanlar dışında ekseriyeti Temsil Heyeti üyesi olmak üzere 14 kişi katıldı.
Mustafa Kemal’in Başkanlık ettiği toplantının gündemi üç noktada toplanmaktaydı:
- Millî Meclisin nerede toplanacağı,
- Meclis açıldıktan sonra Temsil Heyeti ve Millî Teşkilatın alacağı şekil ve çalışma durumu,
- Paris Barış Konferansı’nın hakkımızda olumlu veya olumsuz bir tavır alması halinde, nasıl hareket edileceği.
Mustafa Kemal’in Başkanlığı altında yapılan toplantılarda özetle şu kararlar alınmıştır:
- Millî Meclisin İstanbul’da toplanması sakıncalıdır. Fakat hariçte toplanmayı hükümet kabul etmediğinden, ülkeyi krize sokmamak için Meclisin İstanbul’da toplanması zarurî görülmüştür. Ancak şu tedbirlerin alınması kararlaştırıldı: Milletvekillerini aydınlatmak, durum hakkında görüşlerini almak; milletvekilleri İstanbul’a gelmeden önce , Trabzon, Samsun, İnebolu, Eskişehir ve Edirne gibi yerlerde kısım kısım toplanarak İstanbul’da ve gerekse dışarıda alınması gerekli güvenlik tedbirlerini ve Mecliste cemiyetin programını savunacak kuvvetli bir grubun kurulması yollarının etraflıca gözden geçirilmesi; cemiyetin teşkilâtını hızla genişletmek ve güçlendirmek için komutanlar ve askere alma teşkilâtı aracılığıyla vakit kaybetmeden yardımda bulunulması; bütün sivil idare âmirlerinin her ihtimale karşı millî harekete bağlı kalacaklarına yemin etmeleri ve bütün imkânlarıyla cemiyetin hızla gelişmesine çalışmalarının istenmesi.
- Millî Meclis İstanbul’da toplandıktan sonra, milletvekillerinin tam bir güvenlik ve serbestlik içinde yasama görevlerini yapmakta olduklarını açıklayıncaya kadar, Temsil Heyeti şimdiye kadar olduğu gibi, İstanbul dışında kalarak millî görevine devam edecektir. Ancak, bütün sancaklarda birer, illerle bağımsız sancaklardan ikişer olmak üzere, milletvekillerinden seçilecek kişilerle temsil heyeti takviye edilerek Eskişehir yakınında toplanacak ve Millî Mecliste izlenecek tutum görüşülecektir. Bunun için Temsil Heyeti de oraya gidecek yeni üyelerle desteklenecek ve öteki milletvekilleri Millî Meclise katılmak üzere, İstanbul‟a gideceklerdir. Millî Meclis, tam bir güvenlik içinde bulunduğunu bildirdiği zaman, Temsil Heyeti tüzüğünün ilgili maddesi gereğince, cemiyetin ileride alacağı durumu,kongrenin kararına bırakacaktır. Arada geçecek zaman içinde Temsil Heyeti kesin zaruret olmadıkça, İstanbul Hükümeti ve Meclis Başkanlığı ile resmî ilişkiye girmeyecektir.
- Paris Barış Konferansı’nın bizim için olumsuz bir karar vermesi ve bu kararın Hükümet ve Meclisçe onaylanması halinde en çabuk şekilde Millî iradeye başvurularak tüzüğün gerekleri yerine getirilmeye çalışılacaktır.
Görüldüğü gibi, bütün sakıncalarına rağmen, Millî Meclisin İstanbul’da toplanması, benimsenmiştir. Tedbir olarak, seçilen milletvekillerinin Mecliste bir Müdafaa-i Hukuk Grubu oluşturarak millî hakları savunması ve Meclisi yönlendirmesi düşünülmüştür. Millî Meclis tam bir beraberlik içinde faaliyette bulunacağı zaman, cemiyet durumunu yeniden saptayacaktır. Ancak, Paris Barış Konferansının hakkımızda olumsuz karar vermesi ve bunun Hükümet ve Meclis‟ce onanması halinde, süratle seçimlere gidilerek millî iradeye başvurulması öngörülmüştür.
Aslında Padişah ve Hükümet, Meclisin İstanbul’da toplanması halinde Temsil Heyetinin etkinliğinin zayıflayacağı ve Parlâmentoyu kendilerinin yönlendirebilecekleri hesabı içindeydiler.
Buna karşılık Mustafa Kemal, Millî Meclisin düşman toplarının ezici baskısı altında serbestçe irade beyan edemeyeceğini, eğer Meclis millî haklara sahip çıkarsa er geç dağıtılacağına inanıyordu. Ne kamuoyu, ne de arkadaşları İstanbul ile ilgiyi keserek Anadolu’da millî bir hükümet kurmaya henüz hazır değillerdi. Dolayısıyla, O bütün gücü ile Müdafaa-i Hukuk örgütünü genişletmeyi ve seçimlerde Mecliste güçlü bir grup oluşturacak bir sonuç elde etmeye yöneldi. Bunun için adayların Müdafaa-i Hukuk Teşkilâtınca belirlenmesi, bağımsız adaylar için üç yüz imzalı öneri yapılması esasları kabul edildi. Mustafa Kemal de Erzurumluların beş yüz imzalı bir önergesi ile aday gösterildi ve oradan milletvekili seçildi.
Komutanlar toplantısında temsilci milletvekilleri ile Eskişehir yakınlarında Seyitgazi’de görüşülmesi kararı alınmıştır. Milletvekilleriyle temas kolaylığı olması ve İstanbul’a demiryolu ile bağlı bulunması nedeniyle Temsil Heyeti, Ankara’ya hareket etti. O günün şartları içinde Sivas’tan Ankara’ya 10 günde gelindi. Geçtikleri yerlerde olduğu gibi, Ankara Mustafa Kemal’i büyük coşkuyla karşıladı. Binlerce halk ve bini aşkın atlı millî müfreze, seymenler yol kenarlarını şehrin dışından itibaren doldurmuşlardı. Manzara Mustafa Kemal’in gözlerini yaşartmıştı. Olay Ankara için de son derece önemliydi. Ankara’nın millî harekete gösterdiği yoğun ilgi, şehrin kaderini baştanbaşa değiştirdi. 27 Aralık’tan itibaren Ankara Millî Mücadele’nin kâbesi haline geldi.
Ankara’ya gelmekten maksat, Meclis açılmadan önce milletvekilleri ile görüş birliği sağlamaktı. Mustafa Kemal, Ankara’ya gelen milletvekillerine vatanın kurtuluşu ve istiklâlin kazanılmasının, düzenli bir teşkilâtla mümkün olabileceğini, dolayısıyla İstanbul’da açılacak Millî Mecliste güçlü ve sağlam bir grubun kurulmasının zorunlu olduğunu vurguladı. Bunun için Erzurum ve Sivas Kongre kararlarını benimseyen bir Müdafaa-i Hukuk Grubu kurulmalıydı. Mustafa Kemal Millî Meclisin İstanbul’da saldırıya uğrayacağına, millî haklara sahip çıkılması halinde dağıtılacağına inanıyordu. Buna karşı düşündüğü tedbir, kendisinin Meclis Başkanı seçilmesiydi. Bu takdirde Başkan sıfatı ile Meclisi Ankara’da toplamak ve mücadeleyi Ankara’dan yürütmek mümkün olacaktı. Görüştüğü kimseler, bu düşünceye katıldılar ve bu yolda çalışacaklarına söz verdiler.
Fakat İstanbul’da hava farklıydı. Padişah toplanacak olan Meclisi etkisi altına almak, İstanbul- Anadolu ayrılığını kaldırmak suretiyle Temsil Heyetini lüzumsuz hale sokmak istiyordu. Ali Rıza Paşa Hükümeti ise, haliyle aynı görüşü paylaşmakta, milletvekillerinin Ankara’da ön toplantı yapmalarına karşı çıkmakta, hükümetin ortaklık kabul etmediği gerekçesiyle Amasya görüşmelerinde söz verildiği halde, Millî harekete destek verdiklerini için görevden alınan asker ve memurlarla ilgili düzeltmeleri yapmamakta, tam tersine onların yerlerine yenilerini atamakta ısrar etmekteydi.
Özellikle başından beri Millî Mücadeleyi canla başla destekleyen ve Mustafa Kemal’e en önce ve en kolay ayak uyduran Ali Fuat Paşa’nın yerine Ahmet Fevzi Paşa’yı atamakta ısrar etmekteydi. Ankara’dan uzaklaştırılmış olan Muhittin Paşa’nın yerine Ziya Paşa’yı, Konya’dan Albay Fahrettin (ALTAY) Bey’in yerine Nurettin Paşa’yı göndermek için direnmekteydi. Hükümet, Anadolu’dan güç almak yerine onu etkisizleştirmek çabası içinde görünmekteydi. Ancak, işgal güçlerince Hükümet Anadolu ile işbirliği halinde görülüyordu. Nitekim İtilâf Yüksek Komiserleri, Harbiye Bakanının talimatları yerine getirmeyip itaatsizlik ettiğini ileri sürmekteydiler. Esasen, bir süre sonra onun görevden alınmasını isteyeceklerdir. Ali Rıza Paşa Hükümeti’nin kurulması ve Millî Meclisin toplanması hazırlıklarına paralel olarak İngiltere’nin tutumu gittikçe sertleşmekte idi.
Aslında, Ali Rıza Paşa, güç şartlar altında çalışmaktaydı. Bir tarafta işgal kuvvetlerinin sürekli baskılarını göğüslemek, diğer taraftan Padişahın çizgisini korumak zarureti, öte taraftan da Anadolu’ya ters düşmemek gayreti içinde bocalamaktaydı.