Kâzım Karabekir Paşa Asker ve Sivil Devlet Adamlarının Gereği Gibi Düşünceleri Alınmalıdır” Diyor
Kâzım Karabekir Paşa “Devlet Biçiminde Tarihsel Değişiklikler Yapılacağı Zaman Asker ve Sivil Devlet Adamlarının Gereği Gibi Düşünceleri Alınmalıdır” Diyor
Kâzım Karabekir Paşa, bu bilgiyi veren 11 Temmuz 1921 günlü kapalı telinde, kendisi de, ileri sürdüğü düşünceler arasında diyordu ki: “Hükümet biçimine ilişkin ilkelerin, Büyük Millet Meclisi’nce kabul edilen Anayasa’da saptanmış olduğu görülüyor. Oysa ben, bu yasa içeriğinin olsa olsa bir parti programı içinde kalmasını, yürütülmesinde ortaya çıkacağını kestirdiğim güçlükler dolayısıyla, daha yararlı buluyorum. Bu görüşümü, çok iyi tanıyabildiğim bölgemdeki düşünce ve duygulara göre kısaca açıklamak isterim. Meclis’te Anayasa’yı desteklemek amacıyla kurulan gruba girmiş kişilerin çoğu, yeni bir yönetim devriminde ülkenin alınyazısına etken olmak isteğinde görünenlerdi. Halk arasında, ancak küçük bir grup, yeni bir örgüt kurma görüşünü benimser. Milletvekillerinin Anayasa değişikliğinden yana olmaları ancak kişisel görüşlerinin sonucu olabilir. Devlet biçiminde böyle büyük ve tarihsel değişiklik yapmaya girişirken, ülkenin alınyazısından sorumlu ve ortak olan asker ve sivil devlet adamlarının ve Müdafaai Hukuk Merkezlerinin düşünceleri, gereği gibi alındıktan ve olağanüstü bir mecliste incelendikten sonra bir karar alınması gerekir, kanısındayım.”
Baylar, kesin utkudan sonra, İkinci Büyük Millet Meclisi, Cumhuriyeti ilan ettiği zaman da, Kâzım Karabekir Paşa İstanbul gazetelerine verdiği demeçte, öteden beri süregelen duygularını ve yakınmalarını: “Cumhuriyet ilanını bize sormadılar.” diye özetlemekte idi.
Kâzım Karabekir Paşa, bu görüşleriyle, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin, ulusça olağanüstü yetkiler verilmiş üyelerden kurulu olağanüstü bir meclis olduğunu unutmuş gibi görünüyor. Böyle bir meclisin koyduğu yasaya, hem de Anayasa’ya karşı olduğunu sezinletiyor. Daha şaşılacak yönü, devlet örgütünü değiştirecek kararlar alabilmek için asker ve sivil devlet adamlarının ve Müdafaai Hukuk Merkezlerinin düşünceleri alınmak gerektiği kanısında bulunduğunu söylüyor.
Kâzım Karabekir Paşa, benim Müdafaai Hukuk Grubuyla ilgimi de doğru bulmayarak: “Ben, yüksek kişiliğinizin böyle siyasal partilere… katılmaktan uzak kalmasını özellikle uygun görüyorum.” dedikten sonra benim yansız bir durumda bulunmayı sürdürmemi öğütlüyor.
Kâzım Karabekir Paşa’nın bu telyazısına 20 Temmuz1921’de yanıt verdim. Biraz uzunca olan bu yanıtın, bazı konuları aydınlatmaya yarayacak noktalarını anmakla yetineceğim. Verdiğim yanıtta demiştim ki: Müdafaai Hukuk Grubu, ülkenin tam bağımsızlığını sağlamak gibi kısa ve kesin bir amaçla kurulmuştur. Anayasa’nın uygulanması da amacı içindedir. Anayasa bütün yönetim kollarını ve Türkiye Hükümetinin hukuksal durumunu kapsayan ayrıntılı ve tam bir yasa olmayıp, ülkenin sivil yönetim ve örgütlerinde zamanın gerektirdiği halkçılık ilkesini ortaya koyan bir kuraldır. Bu yasada, cumhuriyeti anlatan bir şey yoktur. Raif Efendi’nin, padişahlığın cumhuriyete çevrileceğinin sezildiği yolundaki düşüncesi kuruntudur.
Kendilerine merkezde önemli işler verilenler arasında, kişilikleri ve geçmişleri yönünden eleştirilecek durumda olanların bulunduğu yolundaki savın ise, daha olumlu sözlerle tanıtlanması gerekir. Her işi, bütün yönetimsel nitelikler, kişisel erdemlerle çok iyi yetişmiş adamlara vermek pek değerli ve tatlı bir dilek olursa da, yalnız toplumumuz için değil, dünyanın en ileri ulusları için bile, her çevrenin, her bölgenin ve her iş erinin saygıya değer göreceği bunca adamı bulmanın olanağı yoktur. Kuruntuya dayalı ve olumsuz düşünceler ve savlarla ülkenin dayanağı olacak biricik gücü ve örgütü yıpratacak önlemlere başvurmak, eğer bilisizce bir delilik değilse, her halde bir hainlik sayılmalıdır.
Sizlerce de bilinir ki, ilerleme yolunda yapılacak her önemli girişimin kendine göre önemli sakıncaları vardır. Bu sakıncaların olabildiğince azaltılması için zamanında gereken, önlemler alınmalı ve girişimler yapılmalıdır.” Bundan sonra baylar, Anayasa yapılırken asker ve sivil devlet adamlarının ve Müdafaai Hukuk örgütlerinin düşüncelerini almak konusundaki görüşümü de şöyle açıkladım: “Sizlerce bilindiği üzere, bir hükümet biçiminde yaşıyoruz ve onun bütün kavramlarına uymak zorundayız. Anayasa’nın, Meclis komisyonlarında sonra genel kurulda tartışmalarla belirecek biçimi üzerine uzaktan alınacak düşüncelerle etki yapılamayacağını elbette kabul edersiniz.”
Kâzım Karabekir Paşa, Anayasanın niçin ivedilikle yapıldığı, bunun uygulanmasından doğacak güçlükler, halifelik ve padişahlık sorunu üzerindeki görüşümüzün açıklanmasını da istemişti. Bu sorulara yanıt olarak da demiştim ki: “Anayasa’nın yapılmasında ivedi gibi görünen tutumun nedeni, bütün dünyada ve ülkemizde belirmiş olan halkçılık akımını, sağlam bir biçim üzerinde saptayarak bu konuda başka karışımlara (ihtilâta) yer vermemek; hem de yüzyıllardan beri yetersizler elinde boyuna kötüye kullanılan ulusal hakları korumak için, bu hakların gerçek sahibi olan ulusa da söz hakkı vermek ve bu yüksek düşüncenin gelişmesi için günümüzün olağanüstü koşullarından yararlanmaktır.
Anayasa’nın ne ölçüde uygulanabileceğini anlamak için de, bu işle uğraşmaya fırsat bulacakların dayancını ve istem gücünü hesaba katmak gerekir.
Halifelik ve padişahlık sorunu diye temel bir sorun yoktur. Söz konusu olan sorun, padişahın hakları olup bunun belirtilip sınırlanmasında son birkaç yüzyılın denemeleri ve devlet kavramındaki ulus haklarının gerçek anlamı etken olmalıdır. Bu konu üzerinde şimdilik saptanmış kesin bir ilkemiz yoktur.”
Kâzım Karabekir Paşa’nın grup başkanı olmayıp yansız kalmaklığım konusundaki önerisine verdiğim yanıtta ise şu düşünceleri ileri sürmüştüm: ” Millet Meclisi niteliğinde bir meclisin başkanı değilim. Böyle de olsa bir partinin üyesi bulunmak doğaldır. Oysa, Büyük Millet Meclisi’nin yürütme yetkisi de bulunduğundan, bir bakıma, hükümet niteliğindeki bir meclisin başkanı bulunmaktayım. Yürütme yetkisi de bulunan bir başkanın, çoğunluk partisinden olması pek gereklidir; buna göre, ayrıntılı bir programla ortaya atılmış siyasal bir partinin de başkanı olabilirim.
Bütün kimliğimle karışmış bulunduğum Cemiyetten (Müdafaai Hukuk Cemiyetinden) ayrılmayacağım gibi, o Cemiyetten doğan grup içinde bulunmaklığım da zorunludur. Aslında grup, hemen hemen Meclis Genel Kuruluna yaklaşan bir çoğunluğu içine almaktadır. Dışarda kalanlar, yalnızca Erzurum milletvekillerinden Celâlettin Arif Bey ve Hüseyin Avni Efendi ile birkaç benzeri, davranışlarında serbest kalmak isteyen birkaç kişidir…”