
Dünya corona günlerini yaşarken sağlık ve ekonomi derdine düşmüş vaziyette. Sosyal ilişkiler, inanç ve değerler karın tokluğu ve yaşam adına ikinci plana atılmış durumda. Belki bu dönemsel bir gereklilik ancak insanlar şu an çok ciddi bir sınavdan geçtiğinin de farkında değil. Bu sınav tevekkülün sınavı. İblisin ahdinden haberdar olanlar için küresel despotizm bir mana ifade eder haldedir. Lakin dini yüzeysel yaşayan ve Kur’an’ı tanımayanlar için bu tevekkül, ezanlardan önce camilerden anons edilen corona tedbirlerine amin demekten ibaret. Oynanan oyunsa çok farklı.
İblis ettiği yeminde, daha insan yaratılmış ve ruhu henüz içine üflenmişken ettiği ezeli yeminde fıtratı değiştireceğine ve insanı imandan caydıracağına, Allah’a verdiği misakı unutturacağına ve aldatacağına, güvenilmezliğini ispat edeceğine yemin etti, kıyamet öncesi zamana dek süre ve dört yandan-yaya ve atlılarla saldırmak için de Allah’tan ruhsat aldı. Bu yüzyıla değin durmadan çalıştı, muzaffer oldu, insanlık zalim şehvetlerine uyarak hep kandı. Lakin küresel çapta bu denli bir tehditle ilk defa karşı karşıya. Dahası siyonizm ürkek sinsiliğinden ilk defa bu kez cesaretle kafasını kaldırıp meydan okumaya başladı. Küresel şeytancılık ve siyasi Yahudi siyonist arzular birleşince de insanlık hem maddi ve hem de manevi bir kıskaca girdi.
Gelinen noktada iblisin yandaşlarınca sergilenen oyun manevi bir yeni dünya krallığı kurmak ama bu dünyada (haşa) Allah’a yer vermemek üzerine kurulu. Asırlar boyu şeytancılığı din adamları ve kahinler üzerinden yürüten iblis bu kez bilim adamlarını ve teknolojiyi kullanıyor. Kurmak istediği dijital medeniyette de Kutsal Kitaplara değil aşılara, haplara, uzaylılara yer verip, insanı dinin uygulayıcısı değil bizzat din koyucusu yapmaya özendiriyor. Transhümanizm adını verdiği bu yeni din, insanı yarı tanrı yapan, müteakip aşamada kendi dinini kendisi belirleyen bir duruma getirmek isteyen bir bedbahtlık olsa da taraftarı bir hayli çok. Yazık ki bu kanmaya devletler, milletler dahil ve buna en büyük sebep de can korkusu. Çünkü corona ile sokakları teslim alan tehlike silahla, parayla, siyasetle öldürülemeyecek mahiyette. Toplumlar da istemeden bu yeni tehdide çare olabilecek fiziki yardımlar arayışında. Bu arayış ise maalesef çoğu zaman ne olursa olsun mantığına teslim olmuş halde.
Great Reset yani Büyük Sıfırlama bu üst aklın, Big Data (Büyük veri) ile çoktandır toplamakta olduğu bilgileri, Blockchain (Ana merkezi-yapay zeka dinamikli devasa Bilgisayar yazılım ve sistemi) üzerinden ele almak ve kontrol etmek teşebbüsü. Amaç, insanlığın tüm medeniyet birikimini, inançları, teknolojileri, eserleri ile birlikte yok etmek ve kurgulanacak yeni modeli ‘yeni normal’ olarak kabule zorlamak. Bu yeni normalde de dine, milliyete, sevgiye, duyguya, merhamete yer yok! Yapay zekanın ruhsuz ve merhametsiz adaletine mahkum olacak bu yeni düzen, ilahlık mevkini üzerine alarak, kimin yaşayıp öleceğine de karar vererek, sözde sağlıklı nesil garantili şekilde dünya nüfusunu azaltmak, genetik olarak rahatsız olanları elemek (öjeni), yaşlı ve üretimden düşmüşleri, cahil ve hastalıklı, engelli ve anarşik yapıdakileri yok ederek, kalanlarla yeni bir dünya tesis etmek hevesinde.
İnancımıza göre fıtrat ve insanın tekamülü, iradelerimize olduğu kader kadere de bağlı. Burada kader ile kast ettiğimiz de ilahi irade yani her şeyi duyan ve bilen Allah! İşte yeni sistem bu büyük iradeyi kaldırarak kendisi o mevkiye oturmak derdinde ve insanların iradesini de bu sayede önce yönlendirecek, sonra sıfırlayacak. Tüm ekonomik sistemler, üretimler, kabuller, anlayışlar, yatırımlar, dini mekanlar, dinler, ahlaklar ortadan kalkacak, sistemin dayatacağı felsefeler yasa ve din olacak, örf olacak.
Bu yeni düzene geçiş ise Büyük Sıfırlama dedikleri şey. Kapitalizm ve emperyalizm dahil, dünya insanlığının tüm değer ve birikimleri bu dönüşümle sıfırlanacak, sistem yeniden açıldığında yeni yazılım devreye girecek. Uzay çalışmaları da, corona belasını yaratmaları da, iflaslar ve savaşlar da bu yüzden. Dijitalleşme, sağlık, uzay, teknoloji, eğitim gibi pek çok ayağı olan bu proje asırlardır süren ama temelleri nihai olarak 2010 yılında üst akıl tarafından atılan dev bir proje.
Bu sıfırlama öncesi insanları bekleyense vazgeçmek yahut teslim olmayıp mücadele etmek seçeneklerinden birisine tabi olmak. Anlaşılacağı üzere vazgeçmek, ölmemek adına suni ve sanal olana teslim olmanın adı şeytana yanaşmak, yanlışlarına rağmen doğal ve kutsal olandan yana olmak Allah’a sığınmak. Batıl ve hak savaşı da diyebileceğimiz bu mücadele, bu küresel kumpaslarla da sınırlı kalmayacak. Şayet başarırlarsa dünya şeytana teslim olmuş olacak, başaramazlarsa şeytan denemeye devam edecek. Yani mesele ölmek değil, yenilmemek. Bu uğurda yenilmek ölmek değil, şeytana teslim olmak!
Dini manada fıtrattan yana olmak, Allah’a dost olmaya çalışmak, küresel diktaların ölümsüzlük, güç ve sınırsız şehvet yalanlarına kanarak şeytanlaşmak iblisin askeri olmak demek. Seçenek olan kısım da bu, sınavımız da.
Bu kahroluşta sadece dini değerler değil, milli değerler de yok olacak ve dünya ruhsuz, sevgisiz, milliyetsiz bir yarına gebe kalacak. Bu anlamda son zamanlarda artan globalleşme, dijitalleşme, yeni, normal terimlerini sıkça kullananlara, ulus devlet karşıtlığı ve aşı çığırtkanlığı yapanlara özel dikkat etmek gerekir ki dinin kötülenmesi, milli vefayı hak eden Ata ve önderlerin karalanması, Osmanlı ve Turancılık hayalleriyle akılların karıştırılması hep bu gayenin mahsulleri.
Oysa ülkenin de, dünya insanlığının da kurtuluşu ancak Atatürk ve ilkelerine sahip çıkmakta. Çünkü din (İslam=Tevhid) nasıl evrensel ise Atatürk ilke ve inkılapları da aynı şekilde global bir öneme sahip. Bu nedenle bilhassa bizlerin Türk ve Müslüman olmaktan kaynaklanan vebal ve övünçle bu iki değere her zamankinden de fazla sahip çıkmak görevimiz var. Çünkü ortak insanlık değerleri; özgürlüğü, sevgiyi, yardımlaşma ve beraberliği, ırk ve etnik köken ayrımcılığı yapmadan, engellisinden cahiline toplumun her kesimini kucaklamayı, sınıf ayrımı yapmadan bütünleşmeyi, adalet ve liyakati öngörüyor.
Küreselizmin öngördüğü seçkinlik motifi ve milliyetsizlik-vatansızlık ilkesi ise tamamen tabansız ama şeytani bir kurumsallaşma. O halde tarih ve kültürden beslenen yüce Türklüğü terk etmemek adına her Türk insanı Ulus devletten, Üniter devletten yana olmak zorunda . Yoksa … küresel dijitalizm, Sevr öncesi durumu da aratacak vahşilikte tepemize çökecek ve mahvolacağız. Dijitalleşmeden, teknolojiden kaçamayacağız belki ama hiç olmazsa yutulmamak dileğimiz olmalı. Bizden 25 yıl kadar ileri teknolojiye sahip olanlara bu üstünlüklerinden başka paye vermemekle başlayacak dirilişimiz, başımızı tarihten kaldırarak geleceğe ve gelecek çözüm arayışlarına dönmekle başlayacak.
Zaman dizilerden uyanmak, corona ve aşı çığırtkanlıklarının perde arkasını görmek, oynana oyunu fark etmek zamanıdır.
(Devam edecek)