
YÜZBAŞI ALİ’NİN ŞEHİT DÜŞMESİ
26 Ağustos 1922 günü başlayan ve insanlık var oldukça saygı ve hayranlıkla anılacak olan yeni Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin temel direği Büyük Taarruz, bütün cephelerde görülmemiş bir kükreyişle başlamıştı. Birlikler kendilerine verilen hedeflere birbirleriyle yarış edercesine saldırıyorlar, zafer inancıyla parlayan gözlerden ecel korkuyordu.
Kurtuluş aşkıyla çarpan göğüslerden iman fışkırıyordu. Aralıksız gümbürdeyen top sesleri, makineli tüfeklerin aman vermeyen sürekli ateşleri, Mehmetçiklerin ellerinde parlayan süngüler, duman duman yanan dağlar, tepeler…
15 nci Tümen de kendi payına düşen dik, kayalık ve kuvvetle takviye edilmiş Tınaztepe bölgesini ele geçirmek için hiçbir zorluktan yılmıyordu. Onlara hiçbir şey engel olamıyor; ne Yunanların mevzileri içerisinden yaptığı savunma ateşleri ne doğanın önlerine çektiği türlü setler… Mehmetçikler dalgalar hâlinde durmadan ilerliyor, ilerliyorlardı. En ön saflarda onlara savaşmayı öğreten, onları eğiten ve onların göğsündeki kurtuluş ve egemenlik ateşini tutuşturan subayları vardı. Zafere ve komutanlarına güveniyorlardı. Yunanlar mutlaka yenilecek, atılacak ve ezilecekti. O yer, bu yerdi ve o gün, bugündü…
Gerçi Yunanlar, savunma bölgesini ve savunma sistemini pek kuvvetli buluyorlardı. Bu bölgenin savunma gücünü en son inceleyen bir İngiliz kurmayının verdiği raporda “Eğer Türkler bu bölgeyi dört, beş ayda ele geçirebilirlerse, bir günde aldıklarını söyleyebilirler.” demişti; fakat,
Türk’ün taarruzu öyle müthiş bir vuruştu ki bu mevzileri elde etmek için aylar değil, bir gün de değil, yalnız bir saat yetmişti.
Saat altıda Tınaztepe’ye hücum mesafesine yanaşmış olan 15 nci Tümen piyadeleri tel örgülerle karşılaşmıştı. ATATÜRK, bu konuyla ilgili Büyük Millet Meclisinde yaptığı konuşmada şöyle demiştir:
“Piyadelerimiz önlerindeki tel örgüleri kesmeye ve yok etmeye gerek görmeyerek ayağını kaldırdı ve tel örgüsünden bacağını aşırarak atladı ve orada bulunan Yunan askerlerini süngüleriyle ortadan kaldırdıktan sonra Tınaztepe’yi işgal etti. Ben bu manzarayı seyrederken bir soruya bir cevap vermeyi hatırladım. Bu tel örgüsünü nasıl geçebilirsiniz? diyorlardı. Oradakilere dedim ki: “İşte böyle ayağını kaldırır ve geçerler.”
Tınaztepe’nin ele geçirilmesinden sonra, yedekte bulunan 1 nci Taburdan Yüzbaşı Ali’nin komuta ettiği 3 ncü Bölük, 56 ncı Alayla birlikte ileri atılarak Yunanların tutunmasına imkân vermemek için bu tepenin kuzey yamaçlarından, Yunan topçu mevzisinin ve cephanelerinin bulunduğu Sivritepe’ye doğru taarruza başladılar. Adı geçen tepede kanlı bir boğuşmadan sonra Yüzbaşı Ali’nin kuvvetleri tarafından zapt edildi. Yunanlılar burada yedi buçuk cm’lik iki top ve çok sayıda mermisini de terk ederek panik hâlinde ovaya doğru kaçmaya başladı.
Yüzbaşı Ali ele geçirdiği topları hemen Yunan tarafına çevirerek topçuluk hizmetini bilen, gerek kendi bölüğünden, gerek o sırada takviyeye gelen 1 nci Bölük erlerinden aldığı Ayancıklı Mustafa oğlu Kâmil Onbaşı, Fethiye’nin Ceylan köyünden Ali oğlu Süleyman ve Bor’un Kilisehisar köyünden Kadir oğlu Bayram’ın yardımlarıyla ateşe başladı. Yunanların geriden getirdiği ihtiyat alayı ile yapmaya hazırlandığı karşı taarruz, bu atışlarla darmadağın edilmekteydi.
Büyük vatansever Yüzbaşı Ali bu dakikalarda bütün varlığı ile kükremiş ve öç almaya susamış bir aslanı andırıyordu. Bir taraftan bölüğünü eli altında tutuyor öte yandan top atışlarını idare ediyordu. Avcı hatları önünde, bir gözü peklik ve yiğitlik heykeli gibi pervasızca ayakta dolaşarak emirler veriyordu. İşte bu sırada bir serseri kurşun bu dev yürekli subayın tam alnına isabet ederek onun yüce adını tarihimizin şan ve şeref dolu sayfalarına geçirirken kutsal ruhunu şehitlerin ulu katına ulaştırdı.