kongreler – Ataturkicimizde.com http://ataturkicimizde.com Bir Mustafa Kemal Atatürk sitesi Mon, 28 Oct 2019 13:35:20 +0000 tr-TR hourly 1 https://wordpress.org/?v=4.9.11 http://ataturkicimizde.com/wp-content/uploads/2018/09/cropped-512512-1-32x32.png kongreler – Ataturkicimizde.com http://ataturkicimizde.com 32 32 Atatürk’ün Özgürlük Bildirisi: AMASYA GENELGESİ / Sinan MEYDAN http://ataturkicimizde.com/ataturkun-ozgurluk-bildirisi-amasya-genelgesi-sinan-meydan/ http://ataturkicimizde.com/ataturkun-ozgurluk-bildirisi-amasya-genelgesi-sinan-meydan/#respond Wed, 21 Nov 2018 21:18:27 +0000 http://ataturkicimizde.com/?p=4276 Atatürk’ün Özgürlük Bildirisi: AMASYA GENELGESİ / Sinan MEYDAN “Mademki milletimizin şerefi, haysiyeti, istiklali tehlikeye düşmüştür. Artık bu hükümetten iyilik ummak abestir. (…) Hep beraber Mustafa...

Bu yazı Atatürk’ün Özgürlük Bildirisi: AMASYA GENELGESİ / Sinan MEYDAN ilk olarak şu sitede yayınlanmıştır Ataturkicimizde.com. Yazının kaynağı bu sitedir.

]]>
Atatürk’ün Özgürlük Bildirisi: AMASYA GENELGESİ / Sinan MEYDAN

“Mademki milletimizin şerefi, haysiyeti, istiklali tehlikeye düşmüştür. Artık bu hükümetten iyilik ummak abestir. (…) Hep beraber Mustafa Kemal Paşa’nın etrafında toplanarak vatanı kurtaracağız…” Vaiz Abdurrahman Kamil Efendi, 13 Haziran 1919, Amasya.

Atatürk, tam 98 yıl önce bugün, 26 Haziran 1919 sabahı karanlıkta, sessiz sedasız Amasya’dan ayrılıp Tokat’a gitti. Amasya’da kaldığı 14 günde Türk Devrimi’nin temellerini attı. Şimdi okuyacaklarınız o 14 günün gerçek hikayesidir.

AMASYA’YA DOĞRU

12 Haziran 1919, sıcak bir ramazan günü… Şafak sökmek üzere… O alacakaranlıkta Havza’da Ali Baba Oteli’nin önünde ufak bir kalabalık… Şehrin dışındaki köprüde, Samsun’dan gelirken kullandığı otomobil Atatürk’ü bekliyor… Atatürk, Belediye Başkanı’na son talimatları verirken Merzifon Amerikan Koleji’ndeki Amerikalıları taşıyan iki otomobil yanlarında durdu. Başkan sesini alçalttı. Atatürk’e de alçak sesle konuşmasını söyledi. Ama o inadına, meydan okur gibi yüksek sesle, “Saklayacak bir şeyimiz yok! Varsın duysunlar! Bu işte o kadar ileri gittik ki artık dönemeyiz” dedi.

AMASYA’DA KARŞILANIŞ

Amasyalılar Gezirlik’te toplanmışlar Atatürk’ü bekliyorlardı. Akşam karanlığı çökmek üzereydi. Eski Benz otomobilin kendinden önce motor homurtusu duyuldu. Jandarma Çavuşu Ziya’nın “Geliyorlar…” diye bağırmasıyla heyecan içindeki halk arasından “Çanakkale kahramanı geliyor…” sesi yükseldi. Amasya Mektebi Sultanisi öğrencileri yolun iki yanına dizilmişler, Atatürk’ü çılgınca alkışlıyorlardı.

Atatürk otomobilden indi. Kendisini bekleyen kalabalığa “Merhaba Amasyalılar…” diye seslendi. Halk hep bir ağızdan “Sağol… Çok yaşa Paşam…” diye karşılık verdi.

Atatürk, kendisini karşılamaya gelen vaiz Abdurrahman Kamil Efendi’nin elini öpmek için uzandığında yaşlı vaiz, “Estağfurullah paşa oğlum…” diyerek ona sarıldı.

Bu sırada Amasya Müftüsü Hacı Hafız Tevfik Efendi Atatürk’ün elini tutarak “Paşam, gazanız mübarek olsun!” dedi, sonra halka dönerek şunları söyledi: “Çanakkale’den sonra şimdi de vatanı ikinci defa kurtarmaya ahdettiniz. Her anı endişelerle dolu vatanın kurtuluşunu sağlayacak bir işe giriştiniz. Hoş geldiniz, safalar getirdiniz. Amasyalılar çıktığınız yolda emrinizde ve yanınızda olacaktır…”

Atatürk önde, arkadaşları arkada, kalabalık eşliğinde hükümet konağına gittiler.

DİRENİŞ KONUŞMASI

İftar saati gelmiş, top patlamıştı. Yorgun konuklara güzel bir iftar sofrası hazırlanmıştı. Hükümet konağının her yanı Atatürk’ü merak eden insanlarla dolup taşmıştı.
Atatürk yemekten sonra hükümet konağının bir salonunda Amasyalılara seslenecekti, ancak salon biraz karanlıktı. “Lütfen birkaç lamba daha getirelim, Amasyalıların samimi yüzlerini görmek istiyorum” dedi. Kalabalığın arasından şöyle bir ses işitildi: “Sizin aydınlık yüzünüz burayı aydınlatır paşam.”

Atatürk Amasyalılara şöyle seslendi:

“Aziz Amasyalılar!

Padişah ve hükümet, itilaf devletlerinin elinde esir durumdadır. Memleket elden gitmek üzeredir. Bu kötü duruma çare bulmak için sizlerle çalışmaya geldim. Hep beraber aziz vatanımızın kurtuluşu için gayret sarf etmeliyiz. (…)

Amasyalılar!

Düşmanların… herhangi bir saldırısına karşı ayaklarımıza çarıklarımızı çekerek vatanı en son kayasına kadar savunacağız.

Allah milletimize yenilgiyi gösterirse bütün evlerimizi, mallarımızı, ateşe vererek ve vatanı bir harabeye çevirerek boş bir çöl halinde düşmana bırakacağız. Amasyalılar buna hep beraber yemin edelim…”

Bütün Amasyalılar, ellerini havaya kaldırarak “Yemin ederiz paşam!” diye bağırdılar.

Atatürk sözlerini, “İttihatçılık, itilafçılık bitmiştir. El ele vereceğiz ve vatanımızı kurtaracağız” diye bitirdi.

AMASYA’DA KUVVACI BİR VAİZ

Yaşlı vaiz Abdurrahman Kamil Efendi de orada, Atatürk’ü dinleyenler arasındaydı. Atatürk’ün konuşmasında Arapça ve Farsça kelimeleri çok yerinde kullanmasından etkilenip şöyle dedi: “Bu paşa başka paşa… Bu paşa bildiğimiz paşalardan değil…”

Atatürk, Abdurrahman Kamil Efendi’den yarınki cuma hutbesinde düşmana karşı direnişten söz etmesini istedi. Yaşlı vaiz bunu kutsal bir görev olarak kabul etti.

Saat gece yarısını geçmişti. Atatürk yaşlı vaizin elini öptükten sonra, “Ortalık karanlıktır baba, yanınıza bir adam katayım” dedi.

Yaşlı vaiz hafifçe gülümseyip şöyle dedi: “Meraklanma paşa oğlum! Varsın karanlık olsun! Gözlerinin ışığı beni götürür…”

Atatürk babasıyla konuşan bir oğul gibi yaşlı vaizin ellerini tuttu: “Dikkat eyle baba, vatan uğrunda ölmek de var. Şayet başaramazsak beni asarlar, amma seni de ipe götürürler…”

Yaşlı vaiz gülümsedi: “Oğul oğul… Sen ki genç yaşta başını vatan millet uğrunda feda etmişsin, benim bu ihtiyar kelle de koy senin uğrunda feda olsun…”

Atatürk duygulanmıştı. Yaşlı vaizin elini tekrar öptükten sonra Komiser Muavini Osman Efendi’den vaizi evine bırakmasını istedi.

DİRENİŞ VAAZI

13 Haziran Cuma…

Amasya’nın tarihi Beyazıt Camii, her zamankinden çok daha kalabalık… Şadırvan, abdest alan Amasyalılarla dolu… Derken bir motor sesi yaklaştı. Sesi duyan avludaki kalabalık dalgalanmaya başladı. Cemaat Çanakkale kahramanı Sarı Paşa’yı görmek istiyordu. Caminin girişinde Atatürk’ü, Müftü Hacı Hafız Tevfik Efendi, Kadı Ali Himmet Efendi ve Vaiz Abdurrahman Kamil Efendi karşıladılar.

Atatürk, Abdurrahman Kamil Efendi’nin elini tutup gözlerine bakarak “Hazır mısın baba?” diye sordu.

Kamil Efedi kendinden emin, “Tamamdır oğul tamamdır…” diye cevap verdi.

Atatürk ve yanındakiler, kalabalık arasından geçip camiye girdiler.

Kamil Efendi ağır adımlarla kürsüye çıktı ve cemaatin gözlerinin içine bakarak şunları söyledi:

“Muhterem evlatlarım!

Osmanlı devlet ve hükümetinin artık himmeti mevcudiyeti kalmamıştır. Mademki milletimizin şerefi, haysiyeti, istiklali tehlikeye düşmüştür. Artık bu hükümetten iyilik ummak abestir. (…)

Yegâne kurtuluş çaresi, halkın doğrudan doğruya egemenliğini eline alması ve iradesini kullanmasıdır. Hep beraber Mustafa Kemal Paşa’nın etrafında toplanarak vatanı kurtaracağız. Allah gazamızı mübarek eylesin.”

Cemaatin hemen sağındaki mahfilde Kamil Efendi’yi dinleyen Atatürk çok memnundu. (Bkz. Hüseyin Menç, Milli Mücadele Yıllarında Amasya, Ankara, 1992)

ATATÜRK’ÜN AMASYA GÜNLERİ

Amasya’da ilk gece hükümet konağında kalan Atatürk, sonraki günlerde 5. Kafkas Tümeni’nin karargâhı Saraydüzü Kışlası’nda ikamet etti.

Atatürk’ün Amasya’daki ilk işi Amasya Müdafaayı Hukuk Cemiyeti’ni kurdurmak oldu.

Bu arada kaldığı Saraydüzü Kışlası’nın bir odasını telgrafhane olarak hazırlattı. Amasya’dan ülkenin değişik yerlerine direniş telgrafları gönderdi: 15 Haziran’da Diyarbakır Valiliği’ne, yine aynı gün Uceymi Sadun Paşa’ya ve 18 Haziran’da Edirne’de I. Ordu Komutanı Cafer Tayyar Bey’e telgraflar gönderdi. 16 Haziran’da Vahidettin’e de bir telgraf çekerek, gerekirse görevinden istifa edip sine-i millete döneceğini belirtti.

17 Haziran’da Yunan ordusu Menemen’de kıyım yaptı. 100 kadar sivil Türk öldürüldü.

17 Haziran’da İngiliz Yüksek Komiseri Amiral Calthorpe, Atatürk’ün geri çağrılmasını istedi.

17 Haziran’da Atatürk, K. Karabekir’e çektiği telgrafta, ülkenin “ancak milli birlikle kurtarılacağını anlatmak ve bunun için her çeşit siyasi ve kişisel ihtiraslardan uzak ve yalnız milleti özgür ve bağımsız yaşatmaya yönelik örgütün, yani Müdafaayı Hukukun her bucağa varıncaya kadar yayılmasını sağlamaya” çalıştığını belirtti.

18 Haziran’da İçişleri Bakanlığı, Müdafaayı Hukuk Cemiyetleri kurulmasını ve telgraflarının çekilmesini yasakladı; milli kuvvetlerin dağıtılmasını istedi. Bunun üzerine Atatürk 20 Haziran’da postanelere el konulmasını emretti.

19 Haziran’da Hüseyin Rauf Bey ve Ali Fuat Paşa Amasya’ya geldiler. Onları karşılayan Atatürk, “Sizleri zahmete soktuk, fakat buluşmamız çok iyi oldu” dedi.

20 Haziran Cuma günü Atatürk’ün isteği ile Amasya Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti tarafından, yaklaşık 30.000 kişinin katıldığı büyük bir miting yapıldı. Mitingde konuşan Atatürk, milleti yine direnişe çağırdı.

21 Haziran’da İçişleri Bakanı Ali Kemal, İngiliz yetkililere, “Mustafa Kemal’in emirlerine uyan memur veya subayların Divan-ı Harp tarafından cezalandırılacağını” söyledi.

21/22 Haziran gecesi Amasya Genelgesi hazırlandı.

DEVRİMİN İŞARET FİŞEĞİ

Atatürk, kendi ifadesiyle, “mevcut siyaset teorisini” değiştirmek gerektiğini düşünüyordu. Tüm siyasal, mezhepsel ve etnik bölünmüşlüklerin ötesinde Osmanlı yönetiminin; sarayın, sultanın, mevcut partilerin dışında, tamamen milletin iradesine dayanan, birleştirici, bütünleştirici yepyeni bir siyaset teorisi kurmak istiyordu.

İşte Amasya Genelgesi bu mantıkla hazırlandı.

Atatürk’ün hazırladığı Amasya Genelgesi’nin esası şöyledir:

1- Vatanın bütünlüğü milletin bağımsızlığı tehlikededir.

2- İstanbul Hükümeti üzerine aldığı sorumluluğun gereğini yerine getirememektedir. Bu durum milletimizi yok olmuş gibi gösteriyor.

3- Milletin bağımsızlığını, yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.

Genelgede ayrıca, milletin sesini dünyaya duyuracak bağımsız “milli bir heyetten”, halkın katılımıyla toplanacak Sivas ve Erzurum kongrelerinden söz ediliyordu.

Genelgede bir de “Mahrem (Gizli) madde” vardı. Açıklanmayan bu 6. madde şuydu: Askerî ve millî örgütlenme hiçbir surette kaldırılmayacaktır. Komuta hiçbir surette ve hiçbir kimseye terk edilmeyecektir. Silâh ve mühimmat kesinlikle elden çıkarılmayacaktır.

Bu kararlar, 21/22 Haziran’da Atatürk, Ali Fuat Paşa, Hüseyin Rauf Bey, Albay Refet Bey ile Albay Kâzım, görevli memurlar Hüsrev Bey, Muzaffer Bey ve başka bir memur tarafından imzalandı. Daha sonra da asker, sivil yetkililere gönderildi.

Amasya Genelgesi hem yeni bir siyaset teorisinin hem de yeni bir devletin habercisidir. Çünkü kurtuluşu ne saraydan, sultandan ne herhangi bir partiden ne de herhangi bir liderden bekliyordu; kurtuluşu doğrudan doğruya milletten, milletin iradesinden bekliyordu. Hem ulusal bağımsızlığa hem ulusal egemenliğe vurgu yaparak Atatürk’ün Nutuk’taki ifadesiyle “Milli hâkimiyete dayanan kayıtsız şartsız yeni bir Türk devleti kurma” (Kemal Atatürk, Nutuk, Haz. Zeynep Korkmaz, Ankara, 1995, s. 9) düşüncesini ilk kez ortaya koyuyordu. Dolayısıyla Amasya Genelgesi özünde bir ihtilal, devrim bildirgesidir.

Amasya Genelgesi her şeyden önce her yönüyle bilimsel ve gerçekçidir. Önce durum tespiti yapılmış, sorumlular eleştirilmiş, sonra çözüm yolu gösterilmiştir. Bu çözüm yolu ne İngiliz ne Amerikan mandasıdır, ne bölgesel kurtuluştur, ne de saraya, sultana teslimiyettir. Bu çözüm yolu, emperyalizme karşı tam bağımsızlık, saraya sultana karşı milli egemenliktir.

Amasya Genelgesi sultanın, halifenin ağzına bakmak yerine milleti, kendi kaderini kendi eline almaya çağırır. Cumhuriyetin, demokrasinin temeli olan “milli egemenliğe” vurgu yapar. Sultanın, halifenin dinsel egemenliği yerine milletin dünyevi egemenliğinden söz eder, dolayısıyla ruhu itibarıyla laiktir.

ATATÜRK’ÜN ESERİ

Amasya Genelgesi Atatürk’ün eseridir. Atatürk’ün Nutuk’taki ifadeleriyle “Yazdırdığım bu hususlar dört gün önce Trakya’ya tebliğ etmiş olduğum bir kararın bir genelge ile Anadolu’ya bildirilmesinden ibarettir. Bu karar, 21/22 Haziran 1919 gecesi karanlık bir odada alınmış korkunç ve esrarlı yeni bir karar” değildir. (Nutuk, s. 22)

Gerçekten de Atatürk’ün, 18 Haziran 1919’da Edirne’de I. Kolordu Komutanı Cafer Tayyar Bey’e gönderdiği telgraf, Amasya Genelgesi’nin ön taslağı gibiydi.(Nutuk, s. 14)

Atatürk, Nutuk’ta, Rauf ve Refet beylerin Amasya Genelgesi’ni zoraki imzaladıklarını belirtir. (Nutuk, s. 23,24.)

Amasya Genelgesi’ni, Konya’daki Cemal Paşa ile Erzurum’daki K. Karabekir Paşa da telgrafla onaylamıştı. Ancak K. Karabekir Paşa, “Ben bu şifreye uzun cevabı uygun bulmadım. 17 Haziran tarihli düşüncelerimin iyi karşılanmasını yeterli gördüm” şeklinde karşılık vermişti. Bu sözlerden Kâzım Karabekir Paşa’nın Amasya Genelgesi’ni tam olarak onayladığı sonucuna varmak çok zordur. Çünkü 17 Haziran 1919 tarihli telgrafında K. Karabekir Paşa, vaktinden evvel yapılacak bir hareketin sakıncalarından bahsetmişti. (Kâzım Karabekir, İstiklâl Harbimiz. 2. Bas., İstanbul, I988, s. 47.) Yani K. Karabekir, Amasya Genelgesi’ni zamansız bulmuştu.

Amasya Genelgesi, sadece Türk Milleti’nin değil, dün, bugün ve yarın emperyalizm veya saray, sultan; tek adam diktası altındaki tüm mazlum milletlerin özgürlük ve bağımsızlık bildirisidir.

Sinan MEYDAN, 26 Haziran 2017

Bu yazı Atatürk’ün Özgürlük Bildirisi: AMASYA GENELGESİ / Sinan MEYDAN ilk olarak şu sitede yayınlanmıştır Ataturkicimizde.com. Yazının kaynağı bu sitedir.

]]>
http://ataturkicimizde.com/ataturkun-ozgurluk-bildirisi-amasya-genelgesi-sinan-meydan/feed/ 0
Birinci Maarif Kongresi (15 – 21 Temmuz 1921) http://ataturkicimizde.com/birinci-maarif-kongresi-15-21-temmuz-1921/ http://ataturkicimizde.com/birinci-maarif-kongresi-15-21-temmuz-1921/#respond Wed, 14 Nov 2018 12:05:18 +0000 http://ataturkicimizde.com/?p=4798 Birinci Maarif Kongresi (15 – 21 Temmuz 1921) 1921 yılında Ankara’da toplanan Maarif Kongresi’nin eğitim tarihimiz içinde önemli bir yeri vardır. Bu kongre okul ve...

Bu yazı Birinci Maarif Kongresi (15 – 21 Temmuz 1921) ilk olarak şu sitede yayınlanmıştır Ataturkicimizde.com. Yazının kaynağı bu sitedir.

]]>
Birinci Maarif Kongresi (15 – 21 Temmuz 1921)

1921 yılında Ankara’da toplanan Maarif Kongresi’nin eğitim tarihimiz içinde önemli bir yeri vardır. Bu kongre okul ve öğrenci mevcudunu tespit etmek, bu konuda yapılması gereken çalışmaları belirlemek ve eğitime millî bir yön vermek amacıyla toplanmıştır. Eğitim tarihimizde bir dönemin başlangıcı olarak görülmesi gereken bu kongrede Atatürk, eğitim, bilim ve kültür alanındaki düşüncelerini, yapılacak inkılâpların esaslarını, öğretmenler için neler düşündüğünü ve onlardan neler beklediğini anlatan tarihî bir konuşma yapmıştır.

Yeni kurulan devletin çağdaşlaşma yolunda ilerlemesi için atılan adımların, yapılan inkılâpların halk tarafından benimsenmesinde, eğitim alanındaki yenilikler büyük rol oynamıştır. Türk Milleti için Kurtuluş Savaşının önemi ne kadar büyükse, bu savaşın en bunalımlı günlerinde toplanan Maarif Kongresinin de Türk eğitim tarihi açısından önemi büyüktür ve milli eğitim ve kültür politikalarının mihenk taşını oluşturmaktadır.

İlk TBMM döneminde Maarif Vekâleti görevine sırasıyla Rıza Nur, Hamdullah Suphi, Mehmet Vehbi ve İsmail Sefa Bey’ler getirilmiştir. Her biri eğitim ve öğretimin yeniden teşkilatlandırılması, müfredatların yeniden oluşturulması ve özellikle de öğretmen yetiştirilmesi meselelerinde önemli gayretler göstermiş ve o günün şartlarında tüm imkânları seferber etmişlerdir.

Milli eğitim politikasının temel amaçları belirlendiğinde ilk planlı faaliyet olarak mevcut okulların açık tutulması ve iyi idare edilmesi hedeflenmiştir. Mustafa Kemal’in yeni oluşumda öğretmenlerin rolü ve önemini en baştan beri önemseyerek savaş esnasında bir “Maarif Kongresi” tertiplenmesini istemesi de öğretmenlerin o günkü toplumsal konumu ve değerini göstermesi açısından dikkat çekicidir.

Öğretmenlerin en az cephe gerisindeki milli ruhu ve manevi enerjiyi yüksek tutması kadar, eğitim öğretimin kendini yenileyebilmesi ve yeni bir hukuki çerçeve içerisinde devamlılığının sağlanması için atılması gerekli adımları belirlemesi bakımından da “Birinci Maarif Kongresi” oldukça anlamlıdır.

TBMM’nin açılışını müteakip eğitimle ilgili ilk sistemli hareket olarak tanımlanabilecek Maarif Kongresi, Kütahya– Eskişehir Savaşları’ndaki mağlubiyetin ardından Sakarya Savaşı’na hazırlık döneminde yapılmıştır.

Hâkimiyet-i Milliye, 31 Mayıs 1921 ve 13 Temmuz 1921 tarihli haberlerinde Maarif kongresi ifadesini kullanmaktadır. Ertesi günkü haberde de Maarif Kongresi’nin 15 Temmuz’da açılacağı bildirilmektedir (Sarıhan, 2009: 54).

Genellikle ilk ve ortaöğretim kademelerinin hedefi ve programı hakkında tartışmaların yapıldığı bu kongrede Atatürk, eğitim için harcanan çabaların gelecekteki eğitimin temellerini atmaya yetmeyeceğini; gerekli vasıtalara sahip olununcaya kadar geçecek olan devrede itina ile çizilmiş bir eğitim programı uygulanıp eğitim örgütünün en verimli şekilde çalıştırılacağını belirtmiş; kongrenin ilerleyen günlerinde ise öğretimin sadeleştirilmesi, uygulamalı hale getirilmesi ve yörelere göre çeşitlendirilmesi istenmiştir.

Maarif Kongresi, yurdun her tarafından gelen 250’den fazla erkek ve kadın öğretmeni bir araya getirmiştir. Kongreyi Mustafa Kemal cepheden gelerek açmış ve çok önemli bir açılış konuşması yapmıştır. Kongrenin açılışına uzun bir başyazı ayıran Hâkimiyet-i Milliye gazetesi, daha önceki iki İnönü savaşı ve başlamak üzere olan Sakarya savaşını kastederek, “Mustafa Kemal Paşa, Üçüncü Yunan taarruzunun en ateşli zamanında muallim ordusunun gelecek vazifesiyle meşgul bulunuyor. Bu asil ve yüce örnek Türk tarihinin benzeri ender bulunan kıymetli hatıralarından biri olacaktır” demiştir (Akyüz, 2009: 320-321).

Maarif Kongresi, 15-21 Temmuz 1921 tarihinde Ankara’da gerçekleştirilmiştir. O sırada Eskişehir-Kütahya savaşları yapılmakta, Sakarya’da askerler doğuya çekilmekteydi. Böylesine sıcak bir atmosferde 180 kişiden fazla bir katılımcının yer aldığı kongre, bugünkü Ankara Ulus Merkez Bankası, o dönemde Ankara Öğretmen Okulu olarak kullanılan binanın konferans salonunda yapılmıştır. Atatürk cepheyi bırakarak bu kongreye ulaşmış, ve Milli Eğitim tarihine geçecek nutkunu okumuştur. Maarif Kongresi, Dönemin Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi Tanrıover başkanlığında 7 gün sürmüştür.

Başlangıçta 12 gün sürmesi planlanmış ancak Yunan Taarruzundan dolayı süre kısa tutulmuştur.

Maarif Kongresine ilişkin notlar; 

Eğitime ciddi önem verildiğini göstermiştir.

Bayındırlık Bakanlığı kongreye katılacak öğretmenler için tren tahsis etmiştir.

İlk defa erkek ve kadınlar bir arada toplantı yapmışlardır. Toplantıya katılanlar arasında Halide Edip Adıvar da bulunmaktadır.

Katılımcılar Sultani Mektebi’nde konuklamışlardır.

Dönemin gazeteleri kongreyi günlük takip etmişler ve gazetelerine taşımışlardır.

Kongre sonrası Mecliste Maarif Kongresi ile ilgili ödenekler, erkek ve kadınların bir arada bulunmaları gibi konularda tartışmalar alevlenmiş neticede Kasım ayında Hamdullah Suphi Tanrıöver istifa etmiştir.

Fuat Gündüzalp ta kongrede bulunmuş ve köy öğretmenleri ile ilgili eğitim sistemi önermiş ve 15 yıl sonra kurulacak olan Köy Enstitüleri için temel atmıştır.

Kongrede görüşülen konular:

Kongrede, her ne kadar planlanan sürede gerçekleşmese de, yine de önemli konular görüşülmüş, komisyonlar oluşturulmuştur.

Mevcut okul, öğrenci ve öğretmen sayısı ile ilgili istatistiki bilgiler

Okulların durumu, yarım kalanların yapımı

Ziraat ve sanayi okullarının durumu

Yabancı ve özel okulların kapatılması

İlköğretim modelinin değiştirilmesi, yöreye göre, ihtiyaca göre eğitim sisteminin belirlenmesi

İlköğretimin 5 seneye çıkarılması

Yerel üretim ile ilgili bilgiler ve bu bilgilere sahip bunları aktarabilecek uzmanların olup olmadığı gibi konular ele alınmıştır.

Kongrenin bir başka önemi

Kongrenin yapıldığı zaman hatırlanacak olursa büyük taarruz dahi başlamamıştır ve savaşın kazanılacağı dahi meçhuldür. Dahası memlekette pek çok sorun var ancak maddi kaynak yoktur. Tüm imkanlar evvela savaşa ayrılırken ve zihinler bu mücadele ile meşgulken dünyanın en dahi lideri Atatürk savaş sonrasını planlamaktadır. Yurt dışına tahsil için gönderilecek öğrenciler için de durum aynıdır.

Kongrenin yapılmasının ve zamanlamasının önemi silahlı savaş sonrası başlayacak asıl savaşın ayak seslerinin Ulu Önder tarafından çok iyi biliniyor olmasıdır ki bu atılım tüm ülkeye zafere dair umut vermiş ve Anadolu’ya mücadelesinde güç katmıştır.

Öte yandan kongrede erkek ve kadın öğretmenlerin aynı ortamda fikir mütala etmeleri kadınlara sağlanacak hakların ve eğitimin nasıl topyekun bir mücadele olduğunun da işaretidir.

Milli egemenlikten ayrı düşünülemeyecek milli eğitimin esaslarının belirlendiği kongrenin en mühim sonucu ise aklı ve bilimi yaşama rehber etmek gereğinin kadın-erkek, yaşlı-genç denilmeden yurda anlatılması gereğidir. Ulu önderin açış konuşmasında da değindiği bu ilkeler tüm öğretmen ve öğrencilere ışık olmalıdır.

Birinci maarif kongresinde Mustafa Kemal Atatürk’ün açış konuşmasına buradan ulaşabilirsiniz.

Bu yazı Birinci Maarif Kongresi (15 – 21 Temmuz 1921) ilk olarak şu sitede yayınlanmıştır Ataturkicimizde.com. Yazının kaynağı bu sitedir.

]]>
http://ataturkicimizde.com/birinci-maarif-kongresi-15-21-temmuz-1921/feed/ 0
Ya İstiklal Ya Ölüm: Sivas Kongresi / Sinan MEYDAN http://ataturkicimizde.com/ya-istiklal-ya-olum-sivas-kongresi-sinan-meydan/ http://ataturkicimizde.com/ya-istiklal-ya-olum-sivas-kongresi-sinan-meydan/#respond Mon, 12 Nov 2018 06:56:16 +0000 http://ataturkicimizde.com/?p=4261 Ya İstiklal Ya Ölüm: Sivas Kongresi / Sinan MEYDAN “Burada bir milletin kurtuluşunu hazırlayan kararlar verildi.” (Atatürk, 13 Kasım 1937, Sivas) Bugün 4 Eylül 2017;...

Bu yazı Ya İstiklal Ya Ölüm: Sivas Kongresi / Sinan MEYDAN ilk olarak şu sitede yayınlanmıştır Ataturkicimizde.com. Yazının kaynağı bu sitedir.

]]>
Ya İstiklal Ya Ölüm: Sivas Kongresi / Sinan MEYDAN

“Burada bir milletin kurtuluşunu hazırlayan kararlar verildi.” (Atatürk, 13 Kasım 1937, Sivas)

Bugün 4 Eylül 2017; Milli Mücadele’nin temel taşlarından Sivas Kongresi’nin 98. yıldönümü… Bağımsızlık savaşımızın ve Cumhuriyetimizin temelleri Sivas’ta atıldı. Mustafa Kemal Paşa, tam 108 gün Milli Mücadele’yi Sivas’tan yönetti. Milli Mücadele’nin Ankara’dan önceki karargâhı Sivas’tı.

MİLLETİN SİNESİ

Mustafa Kemal Paşa, Erzurum’dayken, 20 Ağustos 1919’da, Sivas Valisi Reşit Paşa’dan bir telgraf aldı. Reşit Paşa, Fransız Jandarma Müfettişi Binbaşı Bruno’nun Sivas’ta bir kongre düzenlenecek olursa Fransızların beş, on gün içinde Sivas’ı işgal edeceklerini söylediğini, bu nedenle ya kongreden vazgeçilmesini ya da kongrenin Erzurum’da veya Erzincan’da düzenlenmesini öneriyordu. Mustafa Kemal Paşa telgrafı okuyup bitirdiğinde ilk tepkisi “gülünç” demek oldu; “Azizim Mazhar Müfit, bunlar hakikaten gülünç şeyler” dedi. Sonra dudağında hafif bir tebessümle, “Birer kahve içelim de vali paşaya cevap arz edelim” diye ekledi. Verdiği cevapta, bunun bir blöf olduğunu ve bundan korkmamak gerektiğini belirterek şöyle dedi: “Bendeniz ne Fransızların ne de herhangi bir ecnebi devletin yardımına tenezzül eden şahsiyetlerden değilim; benim için en büyük koruma noktası ve kaynağı milletimin sinesidir.” O gece Mazhar Müfit (Kansu)’ya, Sivas’a hareket ettiklerinde Bruno’nuın Sivas’tan kaçacağını söyledi. “Bir millet ki ‘ya istiklal ya ölüm’ diyor ve bu kararı tamamıyla benimsemiş bulunuyor, bunun karşısına hangi kuvvet çıkar?” diye de ekledi. (Mazhar Müfit Kansu, Erzurum’dan Ölümüne Kadar Atatürk’le Beraber, C.1, s. 150-158, 162).

ZOR KONGRE

Sivas Kongresi’ne karşı çıkan çoktu. Batı’da Yunan’la çete savaşı veren Kuvvacılar kendilerini birer lider olarak görüyor, bir milli örgütlenmeye ihtiyaç olmadığını düşünüyordu. Sivas Kongresi’ne karar verilen Amasya toplantısında Rauf Bey (Orbay) ve Refet Paşa (Bele) Amasya kararlarını zoraki imzalamışlardı. Balıkesir Kongresi Başkanı Hacım Muhittin “Ne kuvveti var bunların?” diyordu. Kazım Karabekir Paşa ise Sivas’ta toplanmanın varlığımızı kendi elimizle tehlikeye atmak olduğunu belirterek Erzurum Kongresi ile yetinmek gerektiğini söylüyordu.

Sivas Kongresi’ne katılımcı bulmak da kolay olmadı. Sivas’a gelmesi gereken Doğu Anadolu Müdafaai Hukuk Cemiyeti üyelerinden Mutki Aşireti reisi Hacı Musa Bey gelmedi. Siirt Milletvekili Sadullah Bey ortada yoktu. Servet ve İzzet Beyler ise Trabzon’a gitmişler gelmiyorlardı. Bu nedenle Doğu’dan Sivas Kongresi’ne Mustafa Kemal Paşa, Rauf Bey, Raif Efendi, Şeyh Fevzi Efendi ve Bekir Sami Bey katılacaktı. Trakya’dan kimse gelmeyecekti, İzmir’in ardındaki bölgeden birkaç kişi gelecekti, ne içteki Konya ve civarından, ne güneyde Toroslardan, ne Mezopotamya ve civarından, ne de Karadeniz kıyılarından kimse gelecekti. İstanbul’dan ise bir kişi gelecekti. (Lord Kinross, Atatürk, Bir Milletin Yeniden Doğuşu, s. 226). Sivas Kongresi’ne seçilen 40 delegeden 36’sı kongreye katılabildi.

SİVAS YOLLARINDA

Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları Sivas’a hareket edeceklerdi, ancak yeterli paraları yoktu. Müdafaai Hukuk Cemiyeti’nden, emekli Binbaşı Süleyman Bey 900 lira verdi, Cevat Dursunoğlu bu parayı 1000 liraya tamamlayıp Mustafa Kemal Paşa’ya iletti. Sivas yolculuğu bu parayla finanse edildi.

Mustafa Kemal Paşa, 29 Ağustos 1919 sabahı, büyük bir coşkuyla Erzurum’dan Sivas’a uğurlandı. Kafile, 3 otomobil ve 3 atlı arabadan oluşuyordu. Otomobiller hurda haldeydi. Yemekleri peynir, zeytin ve kuru ekmekten ibaretti. Subaşında rastladıkları köylüler de birkaç baş kuru soğan ikram etmişti.

İkindiye yaklaşırken aniden şiddetli bir yağmur başladı. Otomobillerin tenteleri yırtıktı. Herkes bir güzel ıslandı. Mustafa Kemal Paşa da yağmur altında sırılsıklam oldu. Islak halde geceyi geçirecekleri köye gittiler. O gece Paşa’nın ateşi çıktı.

Ertesi gün şafakta yola çıktılar, 30 Ağustos’ta akşam karanlığında Erzincan’a vardılar. Erzincan sokaklarında, “Vatan için canımızı vermeye hazırız” diyenleri duydukça Paşa’nın cesareti, umudu arttı.

Erzincan Boğazı’na girmek üzereyken yanlarına gelen Jandarmalar, “Dersimli çeteler boğazı kapatmış, tehlike var geçilmez” dediler. Jandarmalar, boğazı açmak için gereken kuvvetin ancak bir gün sonra gelebileceğini belirtiler. Fakat Mustafa Kemal Paşa’nın kaybedecek zamanı yoktu. Hemen şu emri verdi: Kendilerine ateş edilirse otomobillerdeki hafif mitralyözlerle karşı konulacak, eşkıya yol keserse arabalardan inilip vuruşulacaktı. Bu karar doğrultusunda yola devam edildi. Ancak Allah’tan hiçbir saldırıya uğramadan boğazı geçtiler. O gece konakladıkları köy evinde Mustafa Kemal Paşa, arkadaşlarına teşekkür ederek şöyle dedi: “Milli dava ancak böyle bir inanç, böyle bir irade ve azimle kazanılabilir. Yaşaması ve muzaffer olması gereken naçiz şahıslarımız değil, milli kurtuluşu sağlayacak olan fikirlerdir.” (Kansu, age, s.194- 203).

SİVAS’TA KARŞILANMA

Mustafa Kemal ve arkadaşları Refahiye-Suşehri üzerinden 2 Eylül 1919 sabahı Sivas’a vardılar. Sivas’a 5 km mesafede çadırlar kurulmuş, neredeyse tüm Sivas halkı Kılavuzan tepesinde Mustafa Kemal Paşa’yı karışlamaya gelmişti. Fransız binbaşının tehdidi yüzünden telaşlanan genç Rasim’i gören Paşa, “Gençler için vatan işlerinde ölmek olabilir, korkmak asla” dedi. Kongrenin düzenleneceği Sultani (Lise) binasına geldiklerinde kafileyi Vali Reşit Paşa karşıladı. Mustafa Kemal Paşa akşam yemekte Reşit Paşa’ya “Binbaşı Bruno nerede?” diye sordu. “Malatya’ya doğru firar ile meşgul…” cevabını aldığında hafif tebessüm etti.

Kongre binası özenle hazırlanmıştı. Bina, Sivas Müftüsü Abdurrauf Efendi, Şekercizade İsmail ve Sığırcızade Hayri’nin evlerinden getirdikleri eşyalarla donatılmıştı. Kongre salonu, değerli Türk halılarıyla kaplanmıştı. Bu arada Sivaslı bir genç kız, çeyizi için özel olarak hazırladığı yatak örtüsünü Mustafa Kemal Paşa’nın kalacağı odadaki yatağın üzerine örtmüştü. Afyonkarahisar adlı bir kahveden kahveler geliyor, delegeler boş vakitlerinde domino oynuyordu. Yemekler tabldot olarak hazırlanıyordu. Genelde kuru fasulye ve pilav çıkıyordu. Sular toprak testiler içindeydi. Güvenlik için bahçeye bir sahra topu yerleştirilmişti.

KONGRE AÇILIŞI

Sivas Kongresi heyeti ve binası4 Eylül 1919 Perşembe günü öğleden sonra saat 14.00’da kongre açıldı. Mustafa Kemal Paşa kongreyi açarken yaptığı konuşmada “Tarih bir milletin varlığını, hakkını hiçbir zaman inkâr edemez. (…) Vatan ve milletimiz aleyhinde verilen hükümler, ortaya sürülen kanaatler muhakkak ki iflasa mahkûmdur” dedi. Milletimizin “namus” ve “istiklalini” kurtarmak için silaha sarıldığını söyledi.

Daha sonra başkanlık seçimine geçildi. İsmail Fazıl Paşa, kongre başkanlığının sancak adlarının baş harflerine göre nöbetleşe yapılmasını önerdi. Ancak bu teklif reddedildi. Mustafa Kemal Paşa, 3 muhalif oya karşı ezici bir çoğunlukla başkan seçildi.

PARTİSİZLİK YEMİNİ

Daha sonra kongrenin partilerle, özellikle İttihat ve Terakki’yle alakalı olmadığını göstermek için bir yemin hazırlandı. 5 Eylül 1919 Cuma günü birinci celse sonunda delegeler toplantı salonunun kapısında tek tek şu yemini okudu: “Saadet ve selameti vatan ve milletten başka hiçbir şahsi amaç takip etmeyeceğime; İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin ihyasına çalışmayacağıma ve mevcut siyasi partilerden hiçbirinin siyasi emellerine hizmetkâr olmayacağıma vallahi, billahi…”

5 Eylül’de padişaha sadakat bildirildi. Mustafa Kemal Paşa, strateji gereği, mümkün mertebe, halife/padişahı karşısına almayıp Damat Ferit Hükümeti’ne cephe alıyordu.

6 Eylül Kurban Bayramı’nın ilk günüydü. Başta Camii Kebir olmak üzere Sivas’ın bütün camilerinde vatanın düşman işgalinden kurtulması için dualar edildi. Ülke işgal altında olduğu için diğer şehirler gibi Sivas’ta da bayram sevincinden eser yoktu. O gün kongre toplanmadı. Sivas Belediyesi’nden bir kurul kongre binasına gelerek Mustafa Kemal Paşa ve delegelerle bayramlaştı.

MİLLİ KARARLAR

7 Eylül günü, Erzurum Kongresi’nin bölgesel kararları tüm yurdu kapsayacak biçimde değiştirilip genelleştirildi. Özellikle Doğu Anadolu Müdafaai Hukuk Cemiyeti’nin adının Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyeti olarak değiştirilmesi önemliydi. Böylece dağınık haldeki cemiyetler birleştirilip tek bir çatı altında toplandı.

8-10 Eylül arasında, üç gün Amerikan mandası tartışıldı; manda düşüncesi ustaca reddedildi.

10 Eylül’de Kongre kararı gereği Ali Fuat (Cebesoy) Paşa Batı Cephesi Kuvayı Milliye Genel Komutanlığı’na atandı.

11 Eylül’de Temsil Heyeti üyeleri belirlendi. Erzurum’da seçilen 9 kişilik heyete, sonra 1 kişi, Sivas’ta da 6 kişi eklendi. Böylece üye sayısı 16’ya çıktı.

11 Eylül’de İrade-i Milliye gazetesinin çıkarılmasına karar verildi.

12 Eylül’de Cuma namazının ardından Ulu Camii’de halka kongre hakkında bilgi verildi.

12 Eylül’de kongre kararıyla Anadolu ile İstanbul arasında telgraf haberleşmesi kesildi.

Kongre sonunda Mustafa Kemal Paşa’nın yaptığı baskıyla Damat Ferit Hükümeti istifa etti. Yerine ılımlı Ali Rıza Paşa Hükümeti kuruldu. Böylece Anadolu hareketi, İstanbul’a karşı ilk önemli başarısını elde etti.

ALİ GALİP OLAYI

3 Eylül 1919’da İçişleri Bakanı Adil ve Harbiye Nazırı Süleymen Şefik paşalar, Elazığ Valisi Ali Galip’e Kürt aşiretlerinden bir çeteyle Sivas’ı basıp Mustafa Kemal Paşa’yı tutuklamasını ve Sivas Kongresi’ne dağıtmasını emrettiler.

6 Eylül’de Ali Galip, Elazığ’dan Malatya’ya gelip Sivas’a doğru ilerledi. Bu sırada Mustafa Kemal Paşa olaydan haberdar olup gerekli önlemleri aldı. 9 Eylül’de bu konuda kongreye bilgi verdi. Olaya bir de İngiliz Binbaşı Noel karışmıştı.

Üzerine asker gönderilen Ali Galip, adamlarıyla birlikte Malatya’ya kaçtı. Oradan Urfa’ya, Urfa’dan da Halep’e geçti.

11 Eylül’de Mustafa Kemal Paşa, İçişleri Bakanı Adil’e gönderdiği telgrafta, “Alçaklar, caniler, düşmanlarla millet aleyhinde tertiplerde bulunuyorsunuz. Aklınızı başınıza toplayın!” dedi.

Anlayacağınız tek düşman Yunan değildi.

SİVAS’TA MANDA TARTIŞMALARI

Amerikan Chicago Daily News gazetesi muhabiri E. L. Brown, kongreyi izlemesi için Sivas’a gönderilmişti.

8 Eylül günü, kongre açılır açılmaz, İsmail Hami Bey (Danişment), 25 kişinin imzasıyla kongreye Amerikan mandasının kabul edilmesini isteyen bir komisyon raporu sundu. Ancak Mustafa Kemal Paşa raporun görüşülmesine başlamadan önce Mr. Brown’un “resmi bir sıfatla” kongreye katılmadığını, tamamıyla “özel olarak” geldiğini ve Amerika’nın mandayı kabul edeceğini değil, belki etmeyeceğini söylediğini; dahası Brown’ın mandanın ne olduğunu bile bilmediğini belirterek görüşmelerden önce “10 dakika ara” verdi. Böylece Mr. Brown’a güvenerek Amerikan mandası isteyeceklerin fikir değiştirmesini bekledi.

Manda lehine Kara Vasıf Bey, İsmail Hami Bey, İsmail Fazıl Paşa, Bekir Sami Bey, Refet Bey uzun konuşmalar yaptılar. Umutsuzca Amerikan mandasını savunuyorlar, bunun “ehven-i şer” olduğunu söylüyorlardı. İşin ilginci mandanın bağımsızlıkla aynı şey olduğunu bile iddia ediyorlardı. Mustafa Kemal Paşa bu mandacıları “biçareler” diye adlandırıyordu.

TIBBİYELİ HİKMET’İN İSYANI

8/9 Eylül gecesi Mustafa Kemal Paşa odasında bir toplantı yaptı. Mandacıların, yabancı işgali altında “cesaret” ve “ümitlerini” kaybetmiş olmanın verdiği üzüntüyle “hastalıklı bir ruh haliyle” hareket ettiklerini söyledi. “Şerefsiz, istiklalsiz, esir bir millet çocukları olarak yaşamak yerine, efendice ve kahramanca ölmek elbette ki tercih edilir. Bunu anlayamamak ne garip mantıktır?” dedi.

O sırada orada bulunan kongre delegelerinden Tıbbiyeli Hikmet adlı bir genç, biraz da Mustafa Kemal Paşa’nın sözlerinden cesaret alarak yüksek sesle şunları söyledi: “Paşam, delegesi bulunduğum Tıbbiyeliler beni buraya bağımsızlık davamızı başarmak yolundaki mesaiye katılmak üzere gönderdiler. Mandayı kabul edemem. Eğer kabul edecek olanlar varsa, bunları her kim olursa olsun şiddetle reddederiz. Farzı mahal, manda fikrini siz kabul ederseniz sizi de reddeder, Mustafa Kemal’i vatan kurtarıcısı değil vatan batırıcısı olarak adlandır ve tel’in ederiz.”

Tıbbiyeli Hikmet’in bu yurtsever çıkışının ardından duygulanan Mustafa Kemal Paşa, çevresindekilere bakarak, “Arkadaşlar, gençliğe bakın! Türk milli bünyesindeki asil kanın ifadesine dikkat edin” dedi. Sonra Tıbbiyeli Hikmet’e dönerek “Evlat müsterih ol! Gençlikle iftihar ediyorum ve gençliğe güveniyorum. Biz azınlıkta kalsak dahi mandayı kabul etmeyeceğiz. Parolamız tek ve değişmez: Ya istiklal ya ölüm” dedi. Bunun üzerine yerinden fırlayan Tıbbiyeli Hikmet “Var ol Paşam” diyerek Mustafa Kemal’in elini öptü. Mustafa Kemal Paşa da bu yiğit gencin alnından öptü. (Kansu, age, s.247, 248).

ABD SENATOSU’NA MEKTUP

9 Eylül günü Rauf Bey, Amerikan Senatosu’ndan ülkemizi inceleyecek bir heyet çağırmayı teklif etti. Mandacıları susturmak için bundan daha iyi bir fırsat olamazdı. Mustafa Kemal Paşa, hiç zaman kaybetmeden Rauf Bey’in bu teklifini oya sundu. Böylece oy birliğiyle ABD Senatosu’na başvurmaya karar verildi. Senato’ya sunulmak üzere bir mektup hazırlandı. Falih Rıfkı Atay “gönderilmemiştir, sudan bir karara bağlanıp kalmıştır” dese de mektup ABD Senatosu’na gönderildi. Mektupta özetle “tarafsız bir devlet” olarak ABD’den “Osmanlı İmparatorluğu’ndaki durumları olduğu gibi incelemek amacıyla bir komite göndermesi” isteniyordu. Yani ABD’den “manda” değil, sadece “bir inceleme komitesi” isteniyordu. Mustafa Kemal Paşa’nın, Nutuk’ta, “özel bir önem vermiş değilim” dediği bu mektupla Sivas Kongresi’ndeki manda tartışmaları bitirildi. ABD o sırada Anadolu’da manda fikrinden çoktan vazgeçmişti. Mustafa Kemal Paşa bunun farkındaydı. Nitekim ABD Senatosu bu mektuba hiçbir cevap vermedi. Sonuçta, Erzurum Kongresi’nde reddedilen “manda”, Sivas Kongresi’nde de kabul edilmeyerek gündemden düşürüldü.

Ne acıdır ki, 1919’da Wilson’un mandasını reddeden Türkiye, 1947’de Truman’ın doktrinini kabul edecekti.

Sinan MEYDAN, 4 Eylül 2017

Bu yazı Ya İstiklal Ya Ölüm: Sivas Kongresi / Sinan MEYDAN ilk olarak şu sitede yayınlanmıştır Ataturkicimizde.com. Yazının kaynağı bu sitedir.

]]>
http://ataturkicimizde.com/ya-istiklal-ya-olum-sivas-kongresi-sinan-meydan/feed/ 0
Amasya tamimi http://ataturkicimizde.com/amasya-tamimi/ http://ataturkicimizde.com/amasya-tamimi/#respond Fri, 28 Sep 2018 12:08:21 +0000 http://ataturkicimizde.com/?p=1365 Amasya tamimi Amasya’da kaleme alınan Tamim, Mustafa Kemal Paşa önderliğinde Milli Mücadele sürecinin yeni aşamalar kaydetmesi açısından büyük önem taşımaktadır. Tamim’in Amasya’da kaleme alınması, tesadüfi...

Bu yazı Amasya tamimi ilk olarak şu sitede yayınlanmıştır Ataturkicimizde.com. Yazının kaynağı bu sitedir.

]]>
Amasya tamimi

Amasya’da kaleme alınan Tamim, Mustafa Kemal Paşa önderliğinde Milli Mücadele sürecinin yeni aşamalar kaydetmesi açısından büyük önem taşımaktadır. Tamim’in Amasya’da kaleme alınması, tesadüfi bir mekansal tercih de değildir. Milli Mücadele açısından son derece kararlı bir siyasal ve toplumsal zemin, 1919’lu yıllarda Amasya’da mevcuttur. Amasya’daki Milli Hareket, Samsun-Giresun Trabzon hattı ve o hat dolayımıyla Kastamonu, Tokat ve Erzurum etkilenimli ve ilişkili gelişmiştir denilebilir.

Yanındaki askeri erkanla 12 Haziran 1919 günü Amasya’ya gelen Mustafa Kemal Paşa’yı, karşılayan Amasyalılar’ın adları şöyledir:

Hacı Hafız Tevfik Efendi (Amasya Müftüsü, Meclis-i Umumi Vilayet Azası), Topçuzade Mustafa Bey (Belediye Reisi), Hoca Bahaddin Efendi, Şeyh Cemalleddin Efendi, Harputizade Hasan Efendi, Eytam Müdürü Ali Efendi, Hacımahmudzade Mehmed Efendi, Miralayzade Hamdi Efendi, Kofzade Hafız Mustafa Efendi, Şirinzade Mahmud Efendi, Melekzade Süleyman Efendi, Kahvecizade Mehmed Efendi, Veysibeyzade Sıtkı Bey, Seyfizade Ragıp Efendi, Arpacızade Hürrem Bey, Toğçuzade Hilmi Bey, Ali Himmet Bey, Yamukzade Mehmed Ragıp Bey, Yamukzade Hamdi Efendi, İsmail Hakkı Paşa, Yörgücüzade Rasim Efendi, Lütfi Bey, Komiser İsmail Bey, Komiser Muavini Osman Efendi, Abdurrahman Rahmi Efendi.

Mustafa Kemal Paşa’nın, Amasyalılara Hitaben Yaptığı Konuşmanın Metni

“Aziz Amasyalılar!

Padişah ve hükümet, İtilaf Devletleri’nin elinde esir bir vaziyettedir. Memleket elden gitmek üzeredir. Bu kötü vaziyete çare bulmak için sizlerle işbirliği yapmaya geldim. Hep beraber aziz vatanımızı ve istiklalimizi kurtarmak için gayretlerimizle çalışacağız.

Efendiler!

İzmir’in daha sonra Manisa ve Aydın’ın işgali gelecekteki tehlikeyi daha açık göstermektedir. İşgal ve ilhak gibi hadiseler, asil milletimizin tamamen muhafazası için mitingler yaparak milli heyecanı çok canlı bir şekilde göstermek lazımdır. Tahammülü imkansız bu acıklı vaziyetin karşısında derhal bir teşkilat kurmak ve büyük devletlerin mümessillerine tesirli telgraflar çekmek lazımdır.

Amasyalılar!

Burası, Havza’dan ötesi Pontus oluyor. Sivas ‘tan doğusu Ermenistan’a katılıyor. Memleket İngiliz Mandası altına giriyor. Tarihi büyük Türk Milleti böyle bir esareti kabul etmez,milletimizin tarihi şerefi vardır.

Muhterem Amasyalılar!

Memleketin her tarafından ateşli çalışmalar başladı. Türk vatanseverlerin gayretleriyle garp memleketlerimizde milli cepheler kuruldu. Cenupta Fransızlarla elbirliği yapan Ermeniler’e karşı saldırmaya başladılar. Erzurum’da Ermeniler’e karşı mücadele başlamıştır. Amasyalılar… Ne duruyorsunuz, burada da mutlaka her türlü hakkımızı korumak için Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti kurmalıyız.

Amasyalılar!

Düşmanların Samsun’dan yapacağı herhangi bir huruç harekatına karşı ayaklarımıza çarıklarımızı çekerek, vatanı en son kayasına kadar müdafaa edeceğiz. Allah milletimize mağlubiyeti gösterirse, bütün evlerimizi, mallarımızı ateşe vererek ve vatanı bir harabezare çevirerek boş bir çöl halinde düşmana bırakacağız.
Amasyalılar, buna hep beraber yemin edelim.”

Amasya Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti

Mustafa Kemal Paşa Amasyalılar’a hitaben yaptığı konuşmada, müdafaa-i hukuk cemiyetinin kurulması ihtiyacından söz etmişti. Bu konuşmayı takip eden gün, kentin nüfuz sahibi kişileri bir toplantı tertip ederek cemiyetin kurulmasını karara bağladılar. Müftü Abdurrahman Kamil Efendi, Cemiyet başkanı oldu. Cemiyette görev alanlar şunlardı:

Hoca Bahaeddin Efendi, Şeyh Cemaleddin Efendi, Harputizade Hasan Efendi, Topçuzade Mustafa Bey, Eytam Müdürü Ali Efendi, Topçuzade Hilmi Bey, Hacımahmuduzade Mehmed Efendi, Miralayzade Hamdi Bey, Kofzade Mustafa Efendi, Şirinzade Mahmud Efendi, Melekzade Süleyman Efendi, Veysibeyzade Sıtkı Bey, Seyfizade Ragıp Efendi, Yumukosmanzade Hamdi Efendi, Arpacızade Hürrem Bey.

Amasya Tamimi

1. Vatanın bütünlüğü, milletin bağımsızlığı tehlikededir. Hükümet, İtilaf Devletlerinin etki ve denetimi altında bulunduğundan, üzerindeki sorumluluğun gerektirdiklerini yerine getirememektedir. Bu hal milletimizi yok olmuş tanıttırıyor. Milletin bağımsızlığını yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.

Milletin durumunu ve davranışını göz önünde bulundurarak haklarını dünyaya duyurmak için her türlü etki ve denetimden uzak bir milli heyetin varlığı gerekmektedir. Bunun için her taraftan vuku bulan teklif ve milli istek üzerine Anadolu’nun en güvenilir yeri olan Sivas’ta milli bir kongrenin süratle toplanması kararlaştırılmıştır. Bunun için bütün illerin livasından fırka ayrılıkları dikkate alınmaksızın muktedir ve milletin güvenini kazanmış üçer kişinin olabildiğince çabuk yetişmek üzere hemen yola çıkarılması gerekmektedir. Her ihtimale karşı bunun bir milli sır halinde tutularak ve delegelerin gereken yerlere kimliklerini gizleyerek gelmeleri.

2. Doğu vilayetleri namına 10 Temmuz’da Erzurum’da toplanması gereken kongre için sözü geçen vilayetlerin Müdafaa-i Hukuk ve Redd-i İlhak Cemiyetlerinden seçilmiş üyeler zaten Erzurum’a doğru yola çıkarılmışlardır. O vakte kadar diğer vilayetlerimizin temsilcileri de Sivas’a geleceklerinden Erzurum Kongre’sinin üyeleri belirlenecek umumi toplantıya katılmak üzere Sivas’a hareket edecektir.

3. Bu maddelere göre delegelerin Müdafaa-i Hukuk-u Milliye cemiyetleri, belediyeler ve bu gibi kuruluşlarca seçilerek gönderilmeleri hakkında, yüksek yurtseverliğinizin gereği olan yardımcı aracılığın yapılmasını ve seçileceklerin adları ile hareket zamanlarının bildirilmesini dilerim.

4. Bu esasların uygulamasına 3. Ordu Müfettişi Mustafa Kemal Paşa, Eski Bahriye Nazırı Rauf Bey, 15. Kolordu Kumandam Kazım Karabekir Paşa, 13. Kolordu Kumandan Vekili Miralay Cevdet Bey, 3. Kolordu Kumandanı Miralay Refet Bey, Samsun Mutasarrıfı Hamid Bey, 2. Ordu Müfettişi Cemal Paşa, 12. Kolordu Kumandanı Miralay Selahattin Bey, 25. Kolordu Kumandam Ali Fuat Paşa, Bursa’da 17. Kolordu Kumandan Vekili Miralay Bekir Sami Bey, Edirne’de Kolordu Kumandanı Cafer Tayyar Bey, diğer bazı sivil ve askeri önemli kişiler tarafından çalışılacaktır. Bundan başka eski Sadrazam Müşir Ahmet İzzet Paşa, Nafia Nazırı Ferit Bey, Ayan üyesinden Ahmet Rıza Bey gibi kişilerden fikir ve düşünceleri alınacaktır.

5. Redd-i İlhak ve Müdafaa-i Hukuk-u Milli Cemiyetleri’nin verecekleri telgrafların telgrafhanelerce kabul edilmeyerek çekilmemesi Posta ve Telgraf Müdüriyet-i Umumiyesi’nden bildirilmiştir. Bu husus kesin şekilde reddedilerek her ne şekilde olursa olsun serbestçe yazışmaların sağlanması için gösterilerde bulunarak yazışmalar sağlanacak ve bunlar elde edilinceye kadar gösterilere devam olunacaktır.

6. Askeri ve sivil kuruluşlar hiç bir suretle terk ve başkasına verilmeyecektir. Vatanın herhangi bir tarafında yeniden yapılacak düşman işgal hareketleri bütün orduyu ilgilendirecek ve meydana gelen duruma göre memleketin savunmasına birlikte girişilecektir. Bu sebeple komutanlar derhal birbirlerini haberdar edeceklerdir. Silah ve savaş malzemesi kesinlikle elden çıkarılmayacaktır.

Bu yazı Amasya tamimi ilk olarak şu sitede yayınlanmıştır Ataturkicimizde.com. Yazının kaynağı bu sitedir.

]]>
http://ataturkicimizde.com/amasya-tamimi/feed/ 0
Atatürk’ün Sivas Kongresi’ni Açarken konuşması http://ataturkicimizde.com/ataturkun-sivas-kongresini-acarken-konusmasi/ http://ataturkicimizde.com/ataturkun-sivas-kongresini-acarken-konusmasi/#respond Sat, 22 Sep 2018 12:54:29 +0000 http://ataturkicimizde.com/?p=1066 Atatürk’ün Sivas Kongresi’ni Açarken konuşması Saygıdeğer Efendiler! Vatan ve milletin kurtuluşunu hedefleyen mecburiyetler, sizleri bunca sıkıntı ve engellere rağmen Sivas’ta topladı. Kahramanca kararlılığınızı tebrik eder...

Bu yazı Atatürk’ün Sivas Kongresi’ni Açarken konuşması ilk olarak şu sitede yayınlanmıştır Ataturkicimizde.com. Yazının kaynağı bu sitedir.

]]>

Atatürk’ün Sivas Kongresi’ni Açarken konuşması

Saygıdeğer Efendiler!

Vatan ve milletin kurtuluşunu hedefleyen mecburiyetler, sizleri bunca sıkıntı ve engellere rağmen Sivas’ta topladı. Kahramanca kararlılığınızı tebrik eder ve sizlere hoş geldiniz demekle mutluluğumu arz ederim.

Efendiler!

Muhterem heyetiniz kurtuluşla ilgili konuşmalarına başlamadan önce bazı şeyleri söylemek için izninizi rica ederim. Bilindiği gibi millîyetler esasına dayanan vaatler üzerine 30 Ekim 1918 tarihinde İtilâf Devletleri ile mütareke imzalandı. Milletimiz adaletli bir barışa kavuşacağını ümit etti. Halbuki ateşkesin hükümleri vatan ve milletimizin aleyhinde her gün bir şekilde kötüye kullanma, saldırı ve zorlama şeklinde uygulandı. İtilâf Devletleri’nden kuvvet alan memleketimizdeki Hıristiyan unsurlar, milletimizin onurunu kırmak ve birliğini bozmak için çılgınca hareketlere koyuldu. Batı Anadolu’da İslâm’ın namus ocağının içine girmiş Yunan zâlimleri, İtilaf Devletleri’nin kayıtsız bakışları karşısında öfkelerini canavarca uygulamaya başladı.

Doğuda Ermeniler, Kızılırmak’a kadar yayılma hazırlıklarına ve şimdiden sınırlarımıza kadar dayanan katliam siyasetine başladı. Karadeniz sahillerimizde Pontus Krallığı hayalinin gerçekleşmesi için bile çalışıldı. Adana, Antep, Maraş ve Konya havalisine kadar Antalya işgal ve Trakya da işgal bölgesine dahil edildi.

Saltanat ve hilâfet hükümdar saraylarına kadar boğucu bir tarzda işgal ile devletin can evinde yabancı tekeli ve zorbalığı yerleşti ve bütün bu haksız girişimlere, merkezî hükûmet, belki de tarihte bir eşi daha görülmemiş şekilde katlandı ve daima zayıf ve aciz bir seviyede kaldı. İşte bu durum milletimizi şiddetli bir uyanışa sevk etti. Artık milletimiz pek güzel anladı ki, İtilâf Devletleri, bu vatanda kutsal değerlerine ve geleceğine sahip bir kudret ve millî irâdenin var olmadığı bâtıl düşüncesine kapıldı. Ve bu düşünce yüzünden cansız bir vatan, kansız bir millet, neleri hak etmişse çekinmeden onları uygulamaya koyuldu. Buna karşı kadere razı olma ve teslimiyetin, tamamen yok olma faciasından başka bir sonuç vermeyeceği kanaati kuvvetlenmeye başladı.

Efendiler, milletimizin sizin gibi aydınları, millî onur ve haysiyet sahipleri, manzaranın üzücü karanlığından dolayı ümitsizliğe kapılmadı. Çünkü onlar bilirler ki, tarih bir milletin varlığını, hakkını hiçbir zaman inkâr edemez. Çünkü onlar kuvvetli bir iman ile inanmışlardır ki, bir yalancı perdenin arkasından vatan ve milletimiz aleyhinde verilen hükümler, ortaya sürülen kanaatler muhakkak iflasa mahkûmdur.

Efendiler, İtilâf Devletleri’nin haksızlıkları ve merkezî hükûmetin zaaf ve acizliği karşısında milletimizin varlığını ispat ve fiilî saldırılara karşı namus ve istiklâlini fiilen savunmak kararını vermek zorunda kaldı. Takip edildiği şekliyle: Doğuda sona eren harbin türlü zorluk ve üzüntülerini görmüş ve özellikle Ermenilerin vahşet ve zulümlerine sahne olmuş yaslı hudut vilâyetlerimiz, namus ve millî bağımsızlığı kurtarmak amacıyla Müdafaa-i Hukuk-i Millîye, Muhafaza-i Hukuk-i Millîye Cemiyetleri kurdular. Doğudan ve güneyden tehlike hisseden Diyarbakır vilâyetimizde de Müdafaa-i Vatan Cemiyeti (Vatanı Savunma Derneği) kuruldu.

Batıda Yunanlıların olabilecek saldırılarına karşı kurulan Müdafaa-i Hukuk-i Millîye Cemiyeti, Yunanlıların sevgili topraklarımıza ayak basması üzerine ilhakı topraklarımızı (Yunan) topraklarına katmalarına engel olmak için ayaklandılar.

Trakya’da, Kilikya’da ve her tarafta millî cemiyetler oluştu. Kısaca batıdan ve doğudan yükselen milletin sesi, Anadolu’nun en ıssız köşesinde yankı uyandırdı. Bundan dolayı millî cemiyetler, düşmanların esaret boyunduruğuna girmemek amacıyla millî vicdanın azim ve irâdesinden doğmuş tek teşkîlât oldu. Bu sayede asırlardan beri bağımsız yaşayan milletimiz varlığını dünyaya göstermeye başladı.

Efendiler, milletçe kurtuluş çaresinin ancak milletin kendi ruhundan şekillenerek doğacağı fikri anlaşılınca, açık tehlikeler karşısında bulunan Doğu Anadolu illeri Erzurum Kongresi’ni düzenledi. Bu sırada yapılan haberleşme, devam eden olaylar ve mecburiyetler ile de vatanın tamamının kurtuluşunu amaç edinen Sivas Kongresi, bugün saygıdeğer Heyetiniz’in ortaya koyduğu Genel Kongre 21 Haziran 1919’da kararlaştırılmıştır.

Efendiler, burada Yüce Heyetiniz’e büyük üzüntülerimle söyleyeceğim ki, memleketin ve milletin kutsal değerlerine güven hissi vermede beceriksizlik ve miskinlikten başka bir güç gösterememiş olan merkezî hükûmet, milletin sesini boğmak, milletin ortak bağlarını kırmak ve bu şekilde milleti daima mağlûp göstermek gibi ancak düşmanlarımızın çıkarına sayılacak hareketlerin yiğitliğini takındı. Bu durum tarihimizde doğal olarak merkezî hükûmetin hesabına çok şüpheli bir devirdir.

Teşekkür olunur ki Efendiler, millet ve millî gücün tek koruyucusu olan namuslu ordumuz, merkezî hükûmeti uyararak zararları sonuçsuz bırakmıştır. Böylelikle kötü etkiler bazı gecikmelere neden olmuştur.

Hatırlarsınız ki, Sivas Genel Kongresi’ne katılmaları için 22 Haziran’da gerçekleşen davetiyede Erzurum Kongresi’nden bahsedilerek toplantının 10 Temmuz’da yapılması kabul edilmişti. Batı Anadolu’dan katılan delegelerin bu zamana kadar Sivas’a varabilecekleri tahmin edilerek Erzurum kongre heyeti üyelerinin de Sivas’taki genel toplantıya katılabilmelerinin mümkün olduğu düşünülmüştü. Halbuki Sivas Kongresi’nin toplanması ancak bugün gerçekleşti. Aradan bir aydan fazla zaman geçti. Bu uzun süre içinde, Erzurum Kongresi heyetinin beklenilmesinde ise, zaten bilinen ve ortak olan asıl amaçlar ve esas noktalar üzerinde görüşmeleri yürütmek ve kararları kabul etmek uygun görüldü. Ve sonra da temsilcilerin seçildikleri yerlere dönmeleriyle kararlaştırılan şeylerin uygulanmaya başlanması tercih edildi. Fakat Kongre Genel Kurul’u, Doğu Anadolu adına Sivas Kongresi’nde hazır bulunmak üzere Heyet-i Temsiliye’den (Temsilciler Kurulu) bir heyetin teşkil edilmesine karar verdi.

Erzurum Kongresi’nin bildirisi ve nizamnamesi hükümlerinden başka gizli kalmış hiçbir karar yoktur. Yalnız Sadrazam Ferit Paşanın Paris seyahatinden dönüşünde Anadolu’da karışıklık olduğu hakkında yayınladığı genelgesi, kongrece büyük üzüntü ile okunmuş ve bu gerçek dışı ve memleketin ve milletin çıkarlarına zararlı olan ve dikkatsizce hazırlanan bu bildirinin derhal yalanlanması kendisinden şiddetle istenmiştir. Bir de milletvekili seçimlerinin çabuklaştırılması istenmiştir. Erzurum Kongresi, yalnız Doğu Anadolu temsilcilerinden oluştuğu için yetkilerinin bu daire ile sınırlı olduğu göz önünde tutulmuştur. Ancak bu, Batı Anadolu ve Rumeli temsilcilerinin katılması ile gerçekleşecek ve bütün yetkilerin kullanılması, değerli Heyetiniz’in oluşması şartına bağlı olacaktır.

Hatta bu nedenden Doğu Anadolu’daki millî cemiyetlerin birleşmesinden doğan kütleye ünvan verirken Doğu Anadolu kaydı konuldu. Genellikle “Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti” yahut “Anadolu- Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti” (Anadolu- Rumeli Haklarını Savunma Derneği) genel adının kullanılması, bütün milletin hukuku adına kendini yetkili görmesi doğru olmazdı. Bu durumda İstanbul’da olduğu gibi, beş on kişinin bir araya gelerek bütün milletin yetkili vekilleriymiş gibi, asıl yetki sahibi olan milletle ilgisiz bir teşebbüs mahiyetinde olabilirdi.

Bununla beraber Efendiler, Erzurum Kongresi, bütün ülkenin ve milletin anlaşıp birleşme noktasında Doğu Anadolu illerimiz ve diğer illerimizde her konuda birlikte hareket etme bilincinde olmayı temel kabul etmiştir. Bununla beraber yüce huzurunuzda kabul edilmiş olan bu Sivas Genel Kongremiz, vatanımızın ve milletimizin tek vücut olduğunu gerektiği gibi dile getirip ispatlayacak esasları açıklamıştır.

Efendiler, Millet Meclisi’nin toplanması için öteden beri gösterilen millî gayretler karşısında İstanbul Hükûmeti’nin ilk günden beri takındığı ilgisiz, sonradan dik kafalıca ve Kanun-ı Esasi’ye (Anayasa) bütünü ile zıt hareketleri, son günlerde millî cereyanın etkisiyle daha uysal bir duruma girmiştir. Seçimlere emir verildiğini biliyorsunuz. Bunun gerçekleşmesini Allah’ın izniyle büyük kararlılığınız ve cesaretiniz ortaya koyacaktır. Ancak bundan önceki olayların evrelerinde çoklukla veya ferdi olarak yabancı mandaterlikleri gibi doğrudan doğruya hayat ve bağımsızlığımızı ilgilendiren önemli bir mesele söz konusu olmaktadır.

Millî Meclis’in henüz toplanmamış olduğu bir sırada (düşman tarafından) kuşatılmış ve bağımsızlığını kaybetmiş İstanbul Hükûmeti’nin tek başına ve kanun dışı bir kararı veya isteklere/çıkarlara aykırı bazı dış önerilere boyun eğip kabul etmeleri ihtimâline karşı, Erzurum ve Sivas Kongrelerinin millî ruhu temsil eden birbiri peşi sıra toplantıları, muhakkak iyiye alâmettir.

Açıklamalarım son bulurken vatan ve milletin kurtuluş zaferi amacına bağlı olan heyetimizin başarılı olmasını Allah’tan dilerim.

Bu yazı Atatürk’ün Sivas Kongresi’ni Açarken konuşması ilk olarak şu sitede yayınlanmıştır Ataturkicimizde.com. Yazının kaynağı bu sitedir.

]]>
http://ataturkicimizde.com/ataturkun-sivas-kongresini-acarken-konusmasi/feed/ 0
Atatürk’ün Erzurum Kongresi’ni Kaparken söylevi http://ataturkicimizde.com/ataturkun-erzurum-kongresini-kaparken-soylevi/ http://ataturkicimizde.com/ataturkun-erzurum-kongresini-kaparken-soylevi/#respond Sat, 22 Sep 2018 12:51:34 +0000 http://ataturkicimizde.com/?p=1062 Atatürk’ün Erzurum Kongresi’ni Kaparken söylevi Saygıdeğer Efendiler! Milletimizin kurtuluş ümidiyle çırpındığı en heyecanlı bir zamanda fedakâr ve muhterem heyetiniz her türlü eziyete katlanarak burada, Erzurum’da...

Bu yazı Atatürk’ün Erzurum Kongresi’ni Kaparken söylevi ilk olarak şu sitede yayınlanmıştır Ataturkicimizde.com. Yazının kaynağı bu sitedir.

]]>

Atatürk’ün Erzurum Kongresi’ni Kaparken söylevi

Saygıdeğer Efendiler!

Milletimizin kurtuluş ümidiyle çırpındığı en heyecanlı bir zamanda fedakâr ve muhterem heyetiniz her türlü eziyete katlanarak burada, Erzurum’da toplandı. Hassas ve temiz bir ruh ve dayanma inancı ile vatan ve milletimizin kurtuluşuna ait köklü kararlar aldı. Özellikle bütün dünyaya karşı milletimizin varlığını ve birliğini gösterdi.

Tarih, bu kongremizi şüphesiz ender ve büyük bir eser olarak kaydedecektir. Saygıdeğer Heyetiniz’in şerefli üyelerinin hakkımda gösterdiği içten sevgi ve güven alâmetlerine buradan açıkça teşekkür etmeyi bir görev sayıyorum.

Bu kurtuluşu amaçlayan toplantımızı sona erdirirken Yüce Allah’tan kurtuluşa yardım etmesi ve Şanlı Peygamberimizin zafer ruhundan bolluk ve destek vermesi beklentisi ile vatan ve milletimize, sonsuza kadar yaşayacak devletimize mutlu gelecekler dilerim.

Bu yazı Atatürk’ün Erzurum Kongresi’ni Kaparken söylevi ilk olarak şu sitede yayınlanmıştır Ataturkicimizde.com. Yazının kaynağı bu sitedir.

]]>
http://ataturkicimizde.com/ataturkun-erzurum-kongresini-kaparken-soylevi/feed/ 0
Atatürk’ün Erzurum Kongresi’ni Açarken söylevi http://ataturkicimizde.com/ataturkun-erzurum-kongresini-acarken-soylevi/ http://ataturkicimizde.com/ataturkun-erzurum-kongresini-acarken-soylevi/#respond Sat, 22 Sep 2018 12:47:59 +0000 http://ataturkicimizde.com/?p=1059 Atatürk’ün Erzurum Kongresi’ni Açarken söylevi Saygıdeğer Temsilci Efendiler! Kongremiz başkanlık heyetine, beni seçmekle gösterilen güvene ve ilgiye özellikle teşekkür ederim. Buna dayanarak bazı şeyleri arz...

Bu yazı Atatürk’ün Erzurum Kongresi’ni Açarken söylevi ilk olarak şu sitede yayınlanmıştır Ataturkicimizde.com. Yazının kaynağı bu sitedir.

]]>

Atatürk’ün Erzurum Kongresi’ni Açarken söylevi

Saygıdeğer Temsilci Efendiler!

Kongremiz başkanlık heyetine, beni seçmekle gösterilen güvene ve ilgiye özellikle teşekkür ederim. Buna dayanarak bazı şeyleri arz etmek istiyorum.

Efendiler!

Tarih ve olayların yönlendirmesi ile, fiîlen içine düştüğümüz bugünkü kanlı ve kara tehlikeleri görmeyecek ve bundan dehşet ve üzüntü duymayacak hiçbir vatansever düşünülemez.

I. Dünya Savaşı’nın sonlarına doğru milliyetler temeline dayanarak verilmiş sözler üzerine Osmanlı hükûmetimiz de adaletli bir barışa kavuşmak arzusuyla ateşkes istedi. Bağımsızlık uğrunda namus ve cesaretle dövüşen milletimiz, 30 Ekim 1918’de imzalanan mütareke belgesi ile silâhını elinden bıraktı.

Devletlerin manevî kişiliği ve imzalayan temsilcilerin kendi namuslarının niyet ve güvencesinde olan bu mütareke belgesi hükümleri bir tarafa bırakılarak İtilâf Devletleri’nin askerî kuvvetleri saltanat merkezini ve yüce hilâfetin başşehri olan İstanbul’umuzu işgal etti. Gün geçtikçe artan bir şiddetle Saltanat ve Hilâfete ait hukukumuz ile hükûmetimizin kişiliği, millî onurumuz saldırılara ve adaletsizliklere uğradı. Osmanlı Vatandaşı olan Rum ve Ermeni unsurlar gördükleri destek ve yardımların sonucunda millî şeref ve namusumuzu yaralayacak taşkınlıklara başladılar. Nihayet üzücü ve kanlı devresine girinceye kadar küstahça saldırılara devam ettiler.

Fakat derin bir üzüntü ile itiraf etmeliyiz ki, bu cesur ataklar, sekiz aydan beri birbirinin peşi sıra iktidar olan, ama millî denetimden uzak hükûmetlerden birinin diğerinden daha kötü olarak gösterdiği zayıf ve beceriksiz icraatlarından, başkentte ve bazı gazetelerde görülen çok ayıp ihtiraslardan ve millî vicdanın inkârı ve Kuva-yı millîyenin hesaba katılmamasından dolayı gelişme fırsatı bulmuştur.

Belirtilen nedenlerle, Saltanat merkezinin de kuşatılmış olmasıyla, tam olarak kaderimize sahip çıkacak bir millî irâdenin de olmadığı şeklinde yanlış fikir hâkim olmuştu. Cansız bir vatan, kansız bir millet neleri hak etmişse çekinmeden onların uygulanmasına İtilâf Devletleri’nce başlanmıştır.

Vatanın bölünüp parçalanması söz konusu olan bu kararda Doğu illerinde “Ermenistan”, Adana ve Kozan havalisinde “Kilikya” adlarıyla Ermenistan, Batı Anadolu’nun İzmir ve Aydın havalisinde Yunanistan, Trakya’da hükûmet merkezimizin kapısına kadar böylece Yunanistan; Karadeniz sahillerimizde “Pontus” Krallığı ve ondan sonra vatanın kalan kısmında yabancı işgal ve kontrolü gibi artık 650 seneden beri bağımsız saltanat sürmüş ve tarihî adalet ve kahramanlığını vaktiyle Hindistan hududuna, Afrika’nın ortasına ve Macaristan’ın batısına kadar yürütmüş olan bu milletin kölelik düzeyine indirilmesi istenmektedir. Sonuçta bu devletin tarih sayfasını kapatarak, devleti sonsuzluk mezarına gömmek gibi insanlık ve uygarlıkla ve hele de millîyet ilkeleriyle açıklanması mümkün olmayan emeller kabul ve destek bulmuş ve görülüyor ki uygulama devresi de başlamıştır.

Bu uygulama gözümüzün önünde üzüntü verici bir şekilde yaşanıyor. İzmir, Aydın, Bergama ve Manisa havalisinde şimdiye kadar binlerce anaların, babaların, kahramanların ve çocukların akıp giden temiz kanı, Aydın gibi Anadolu’muzun en seçkin bir şehrinin Yunanlıların zulüm ve ateşli tahribatına kurban oluşu, memleketin bazı bölümlerinin İtalyan ve diğerlerinin işgaline uğraması ve Anadolunun iç kısımlarına doğru üzücü şekilde göç edilmesi elbette Gayretullah’a ve millî gayretlere dokunmuştur.

Efendiler!

Bilinen gerçeklerdendir ki, tarih; bir milletin kanını, hakkını, varlığını hiçbir zaman inkâr edemez. Bundan dolayı, böyle bir yalan örtüsünün arkasından vatanımız ve milletimizin aleyhinde verilen hükümler, kanaatler kesinlikle iflas etmeye mahkûmdur! Ve işte bütün bu iğrenç zulümlerden ve bu talihsiz zavallılardan, tarihimize karşı uygun görülen haksızlıklardan üzüntü duyan millî vicdan, sonunda sesini yükselterek haykırmış ve Müdafaa-i Hukuk-i Millîye (Millî Hakları Savunma) ve Muhafaza-i Hukuk-i Millîye (Millî Hakları Koruma) ve Müdafaa-i Vatan (Vatanı Savunma) ve Müdafaa-i Hukuk-i Millîye ve Redd-i İlhak (başta Yunanistan olmak üzere topraklarımızı kendi sınırları içine katmak isteyen her türlü çabayı red) gibi değişik isimlerle fakat aynı kutsal değerlerin korunması için ortaya çıkan millî akım, bütün vatanımızda artık bir elektrik şebekesi hâline girmiş bulunuyor. İşte bu kararlılıkla meydana getirdiği kahramanlık ruhudur ki vatan ve milletin kutsal bildiklerini kurtarma ve korumaya dayanan son sözü söyleyecek ve hükmünü uygulattıracaktır.

Efendiler!

Genel ve özel durum hakkında hepinizce bilinen bazı konuları burada tekrar hatırlatmayı faydalı buluyorum:
Dört aydan beri Mısır’da millî bağımsızlığın geri alınması için pek kanlı olaylar ve karışıklık devam ediyor. Sonuçta İngilizler tarafından tutuklanarak Malta’ya götürülmüş olan temsilciler serbest bırakılmış ve bu temsilcilerin Paris Barış Konferansı’na gitmelerine izin vermek zorunda kalmışlardır.

Hindistan’da bağımsızlık için geniş ölçüde ihtilâl oluyor. Millî hedef-lerine ulaşmak için bankalar, Avrupalı kuruluşlar, demiryolları bombalarla tahrip ediliyor.

Afganistan ordusu da İngilizlerin millîyeti yok etme siyasetine karşı savaşıyor. İngilizlerin bel bağladıkları hudut kabileleri de Afganlılara katıldıkları ve bu yüzden İngiliz askerlerinin de içeriye çekilmek zorunda kaldıklarını İngiliz gazeteleri itiraf etmişlerdir.

Suriye’de ve Irak’ta İngilizlerin ve yabancıların zorbalık ve yönetiminden bütün Arabistan ayaklanmış hâldedir. Arabistan’ın her yerinde yabancı hâkimiyeti reddediliyor. Yalnız memleketin refah ve mutluluğu için yabancıların iktisadî ve bayındıklıkla ilgili desteklerine, medenî vasıtalardan yardım almaya razı olunuyor. Bağdat ve Şam bir araya gelerek bu kararı her tarafa bildirmişlerdir.

Son zamanlarda devletler arasında ortaya çıkan rekabet sebebiyle İngilizlerin Kafkasya’dan tamamen çekilmesine karar verilmiş ve uygulamaya bir süreden beri başlanmıştır. İtalyan kuvvetlerinin Batum yoluyla Kafkasya’ya gelmesi kararlaştırılmış ise de İtalya ve Kafkasya’daki iç durum sebebiyle bu kararı uygulamaya koymaktan korkuyorlar.
Millî bağımsızlıklarını tehlikede gören ve her taraftan işgale uğrayan Rus milleti, bu genel zorbalığa karşı, milletinin bütün bireylerinin ortak gücüyle çarpışmış ve herkesçe bilindiği üzere bu kuvvet, kendi memleketleri içinde üstün gelmiş, çareyi kendi üzerlerine belâ olan milletleri etkileri ve kontrolü altına almakta bulmuşlardır.

Kuzey Kafkasya, Azerbaycan ve Gürcistan birleşerek millî varlıklarına karşı yürümek isteyen Denikin Ordusu’nu savaşa zorlayarak Karadeniz sahiline sürmüştür.

Ermenistan’a gelince; bir istilâ fikri sevdalısı olan Ermeniler, Nahcivan’dan Oltu’ya kadar bütün Müslüman halka baskıda, bazı yerlerde de katliam ve yağmacılıkta bulunuyorlar. Hudutlarımıza kadar Müslümanları yok etmek, onları göçe zorlayarak doğu illerimiz ile ilgili isteklerine güven içinde yaklaşmak ve bir taraftan da 400 bin olduğunu iddiâ ettikleri Osmanlı topraklarındaki Osmanlı Ermenileri’ni dayanak yaparak memleketimizi işgal etmek istiyorlar.
Karadeniz’in batı tarafına gelince, Macar ve Bulgarlar memleketlerinin önemli bir kısmını işgal etmek isteyenlere karşı bütün millî varlıklarıyla çarpışıyorlar.

Meriç nehrinin batısının, yani Balkan harbinden önce devletimizin sınırları içinde olan Batı Trakya’nın Bulgarlardan alınarak Yunanlılara verilmesi İtilâf Devletleri’nce kararlaştırılmış olmasından dolayı uygulamaya başlanmıştır. Yunan işgal kuvvetlerine karşı Bulgar millî kuvvetleri tarafından desteklenen Bulgar kuvvetleri, Batı Trakya bölgesi içinde yaptıkları savaşlar sonunda birçok Yunan birliğini uzaklaştırmışlardır.

Özel durumumuza gelince, daha İstanbul’dan çıkmadan önce vatan ve milletin kurtulması yolunda birçok sorumlu ve yönetici ile görüşülmüştü. Başkent’deki aydınların, din ve devlete hizmetleri geçmiş olan büyük kişilerin harcadıkları zamanları çok değerli olmakla beraber, etki ve denetim altında kalmış bir çevre, kendilerini daima tehdit etmekte ve iş yaptırmayarak üzmektedir. Her hâlde kaderimize hâkim bir millî irâdenin her türlü karışma ve karıştırmalardan korunmuş, sağlam bir şekilde ortaya çıkması, ancak Anadolu’dan beklenilmekte ve umulmaktadır. Buna dayanarak bir millî şûrânın ortaya çıkması ve gücünü millî irâdeden alacak sorumlu bir hükûmetin varlığını istemek, özellikle son zamanlarda İstanbul’da hemen hemen bütün kesimlere ait düşünürler için değişmez bir fikir hâlini almıştır.

Burada dokunaklı bir gerçek olmak üzere arz edeyim ki, memleketimizde çok miktarda yabancı parası ile birçok propaganda cereyan ediyor. Bundaki amaç pek açıktır: millî hareketi sonuçsuz bırakmak, millî istekleri felce uğratmak, Yunan, Ermeni emelleri ve vatanın bazı önemli kısımlarını işgal amaçlarını kolaylaştırmaktır. Bununla beraber her devirde, her memlekette ve her zaman ortaya çıktığı gibi bizde de kalp ve sinirleri zayıf, anlayışsız insanlarla beraber vatansız ve aynı zamanda refah ve kişisel çıkarını vatan ve milletin zararında arayan sefiller de vardır. Doğu işlerini idare ederken, zayıf noktaları arayıp bulmakta elinden çok iş gelen düşmanlarımız, memleketimizde bunu âdeta bir teşkîlât hâline getirmişlerdir. Fakat kutsal değerlerinin kurtuluşu emelleri ile çırpınan bütün millet, işte bu yüce amaç ve savaşında her türlü engelleri muhakkak ve mutlaka kırıp süpürecektir.
Bütün bu emellere ulaşmak için kendini adayan asil milletimizin içinde millî bir birey gibi çalışmaktan meydana gelen zevk ve övüncü, burada teşekkür ve iftiharla arz ederim.

En son olarak isteğim şudur ki, istekleri gerçekleştiren Yüce Allah, Sevgili Peygamberi hürmetine bu kutsal vatanın sahibi ve savunucusu Diyanet-i Celile-i Ahmediye’nin (Hazret-i Muhammed’in Yüce Dini) kıyamet gününe kadar sadık koruyucusu olan soylu milletimize, Saltanat makamını ve yüce hilâfeti, sağlam ve kutsal değerlerimizi düşünmekle sorumlu olan heyetimize başarılar buyursun!…. Amin.

Bu yazı Atatürk’ün Erzurum Kongresi’ni Açarken söylevi ilk olarak şu sitede yayınlanmıştır Ataturkicimizde.com. Yazının kaynağı bu sitedir.

]]>
http://ataturkicimizde.com/ataturkun-erzurum-kongresini-acarken-soylevi/feed/ 0
Kurtuluş savaşında diğer kongreler http://ataturkicimizde.com/kurtulus-savasinda-diger-kongreler/ http://ataturkicimizde.com/kurtulus-savasinda-diger-kongreler/#respond Wed, 19 Sep 2018 03:21:16 +0000 http://ataturkicimizde.com/?p=676 Kurtuluş savaşında diğer kongreler 1. Kars Milli İslam Şurası : 14 Kasım 1918 2. Kars Milli İslam Şurası : 30 Kasım 1918 3. Kars Milli...

Bu yazı Kurtuluş savaşında diğer kongreler ilk olarak şu sitede yayınlanmıştır Ataturkicimizde.com. Yazının kaynağı bu sitedir.

]]>
Kurtuluş savaşında diğer kongreler

1. Kars Milli İslam Şurası : 14 Kasım 1918
2. Kars Milli İslam Şurası : 30 Kasım 1918
3. Kars Milli İslam Şurası : 17-18 Ocak 1919
İzmir Müdafaa-i Hukuk-ı Osmaniye
Cemiyeti Kongresi : 17-19 Mart 1919
1. Balıkesir Kongresi : 28 Haziran-12 Temmuz 1919
2. Balıkesir Kongresi : 26-30 Temmuz 1919
Erzurum Kongresi : 23 Temmuz-7 Ağustos 1919
1. Nazilli Kongresi : 6-9 Ağustos 1919
Alaşehir Kongresi : 16-25 Ağustos 1919
Sivas Kongresi : 4-11 Eylül 1919
3. Balıkesir Kongresi : 16-22 Eylül 1919
2. Nazilli Kongresi : 19-23 Eylül 1919
1. Edirne Kongresi : 16 Ekim 1919
4. Balıkesir Kongresi : 19 – 21 Kasım 1919
2. Edirne Kongresi : 15 Ocak 1920
5. Balıkesir Kongresi : 10 -23 Mart 1920
Lüleburgaz Kongresi : 31 Mart – 2 Nisan 1920
Büyük Edirne Kongresi : 9 -13 Mayıs 1920
Afyonkarahisar Kongresi : 2 Ağustos 1920

Bu yazı Kurtuluş savaşında diğer kongreler ilk olarak şu sitede yayınlanmıştır Ataturkicimizde.com. Yazının kaynağı bu sitedir.

]]>
http://ataturkicimizde.com/kurtulus-savasinda-diger-kongreler/feed/ 0
Sivas Kongresi (4-11 Eylül 1919) http://ataturkicimizde.com/sivas-kongresi-4-11-eylul-1919/ http://ataturkicimizde.com/sivas-kongresi-4-11-eylul-1919/#respond Wed, 19 Sep 2018 03:18:15 +0000 http://ataturkicimizde.com/?p=673 Sivas Kongresi (4-11 Eylül 1919) Sivas Kongresi daha önce de belirtildiği gibi Mustafa Kemal’in Amasya Tamimi ile toplantıya çağrılmıştı. Bu kongre, doğu ve batı illeri...

Bu yazı Sivas Kongresi (4-11 Eylül 1919) ilk olarak şu sitede yayınlanmıştır Ataturkicimizde.com. Yazının kaynağı bu sitedir.

]]>
Sivas Kongresi (4-11 Eylül 1919)

Sivas Kongresi daha önce de belirtildiği gibi Mustafa Kemal’in Amasya Tamimi ile toplantıya çağrılmıştı. Bu kongre, doğu ve batı illeri ile Trakya’nın yani bir yerde bütün ülkenin birliğini sağlamak çarelerini arayacaktı.

2 Eylül’de Sivas’a geldikten sonra, büyük bir hızla kongre çalışmalarına başlanmıştır. 4 Eylül 1919’da kongre, Sivas Lisesi salonunda toplanmıştır. Kongreye çeşitli vilâyetlerden delegeler katılmış, başkanlığa ise Mustafa Kemal Paşa seçilmiştir. Kongrenin ilk günlerde önemli tartışmalar yaşanmış, özellikle kongre üyelerinden bir kısmının manda fikrine taraftar görünerek bunu savunmaları tartışmaların uzamasına neden olmuştur. Mustafa Kemal Paşa’nın manda fikrini savunan kişileri ikna etmesi ile kongre başarıyla sonuçlanmış ve 11 Eylül tarihinde çalışmalarını bitirerek aşağıdaki kararlar alınmıştır:

Millî sınırlar içinde vatan bölünmez bir bütündür.

Millî gücü etkin, millî egemenliği de hâkim kılmak şarttır.

Manda ve himaye kabul edilemez.

Türk ülkesini parçalamaya yönelik her türlü girişim (Ermenilik ve Rumluk iddiaları) kabul edilemez.

Hıristiyan azınlıklara ayrıcalık tanınamaz.

Mebusan Meclisinin hemen toplanması gerekir.

Millî direnişi gerçekleştirmek için kurulan cemiyetler Anadolu ve Rumeli Müdafaa-ı Hukûk Cemiyeti adı altında birleştirilmiştir.

Sivas Kongresi, işgalcilerin ve İstanbul Hükûmetinin bütün engellemelerine rağmen millî kurtuluş hareketini tek bir teşkilât altında birleştirmeyi başarmış önemli bir harekettir. Alınan kararlar yine tüm ülkeyi ilgilendirmesi bakımından önemlidir. Kongrenin ardından Amerikalı General Harbord ile görüşen Mustafa Kemal Paşa yaptığı konuşmada, her şeye rağmen yeni bir Türk devleti kurmak arzusunda olduğunu şu sözlerle açıklamıştır: “Her şeye rağmen, yurdumuzu kurtarmak özgür ve uygar bir Türk devleti kurmak, insan gibi yaşayabilmek için yapacağım bunu.”

Bu yazı Sivas Kongresi (4-11 Eylül 1919) ilk olarak şu sitede yayınlanmıştır Ataturkicimizde.com. Yazının kaynağı bu sitedir.

]]>
http://ataturkicimizde.com/sivas-kongresi-4-11-eylul-1919/feed/ 0
Erzurum Kongresi (23 Temmuz-7 Ağustos 1919) http://ataturkicimizde.com/erzurum-kongresi-23-temmuz-7-agustos-1919/ http://ataturkicimizde.com/erzurum-kongresi-23-temmuz-7-agustos-1919/#respond Wed, 19 Sep 2018 03:15:12 +0000 http://ataturkicimizde.com/?p=670 Erzurum Kongresi (23 Temmuz-7 Ağustos 1919) Mondros Ateşkes Antlaşması hükümleri gereği işgal olaylarının artması, Kuvayımilliye adı altında gönüllü birliklerin kurulmasını sağlarken; ileri gelen toplum önderleri...

Bu yazı Erzurum Kongresi (23 Temmuz-7 Ağustos 1919) ilk olarak şu sitede yayınlanmıştır Ataturkicimizde.com. Yazının kaynağı bu sitedir.

]]>
Erzurum Kongresi (23 Temmuz-7 Ağustos 1919)

Mondros Ateşkes Antlaşması hükümleri gereği işgal olaylarının artması, Kuvayımilliye adı altında gönüllü birliklerin kurulmasını sağlarken; ileri gelen toplum önderleri de bulundukları vilayetlerde çeşitli toplantılar düzenleyerek işgalden kurtuluş çareleri aramaya başladılar. Yunan işgaline uğrayan Batı Anadolu’da ilk geniş çaplı kongre Haziran 1919’da Balıkesir’de gerçekleştirildi. Bunu diğer yerel kongreler izleyecektir. Batı Anadolu’da gerçekleştirilen yerel kongrelerde alınan kararlara bakıldığında Amasya Tamimi’nde kabul edilmiş olan; “Milletin bağımsızlığını yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.” prensibi etrafında birleştikleri görülür.

Mustafa Kemal Paşa’nın Amasya’dan başlayan, Sivas’tan Erzurum’a uzanan yolculuğunda Erzincan’dan geçerken padişah tarafından gönderilen bir telgrafta İstanbul’a gelmesi isteniyordu. Padişah telgrafında, şayet İstanbul’a gelmekten çekinirse, istediği yerde istirahat etmesini ve barış imzalanıncaya kadar orada kalmasını istiyordu. Bu sırada Mustafa Kemal Paşa’nın bağlı bulunduğu Harbiye Nezaretinden gönderilen telgraflarda da aynı istekler tekrarlanıyordu.

Milletin ruhundaki bağımsızlık meşalesini tutuşturmak için yola çıkan ve 3 Temmuz 1919’da Erzurum’a gelen Mustafa Kemal Paşa, halkın coşkun ve heyecanlı gösterileri ile karşılandı. Erzurumlular Mustafa Kemal Paşa ve heyetini bağırlarına bastılar. Mustafa Kemal Paşa, Erzurum’da hemen kongre hazırlıklarına başlayarak, bir dizi toplantılar düzenledi. Ülkenin kurtuluşu ile ilgili fikirlerini 5-6 Temmuz 1919’da komutanlarla yapılan bir gizli toplantıda belirledi. Bu toplantıda, Mustafa Kemal Paşa’nın başlatılan Millî Mücadele hareketinin lideri olması kabul edildi. Ayrıca İstanbul’daki hükûmetle hiçbir şekilde temasta bulunulmaması ilkesi benimsendi.

Mustafa Kemal Paşa, 7 Temmuz 1919’da Anadolu ve Trakya’da bulunan bütün ordu komutanları ile ileri gelen idarecilere gönderdiği telgrafta, askerî ve mülkî idarecilerin bulundukları makamı asla terk etmemelerini, askerî teşkilatın küçültülmesi yolunda verilen emirlerin dinlenmemesini, Müdafaa-ı Hukuk ve Reddi İlhak dernekleri ile sıkı iş birliğinde bulunulmasını ve bulundukları bölgelerde işgallere karşı halkı birlik ve beraberlik duygusu etrafında birleştirmelerini istemiştir. Bu gelişmeler üzerine İstanbul Hükûmeti, Mustafa Kemal Paşa’nın resmî görevine son verildiğini bildiren telgrafı 7/8 Temmuz 1919 gecesi göndermiştir. Bu gelişmeler olurken, Mustafa Kemal Paşa da Harbiye Nezareti ve Padişaha çektiği telgrafta, Ordu Müfettişliği görevi ile çok sevdiği askerlik mesleğinden istifa ettiğini açıklamıştır. Mustafa Kemal Paşa, 8 Temmuz 1919’da bu kararını bütün millete açıklamış ve milletle birlikte ve onların arasında mücadeleye devam edeceğini bildirmiştir. Bütün rütbe ve görevlerinden ayrılan Mustafa Kemal Paşa’ya, 15’inci Kolordu Komutanı Kâzım Karabekir Paşa, “Paşam! Ben ve Kolordum emrinizdeyiz!” diyerek bağlılığını bildirmiştir. Yaşanan olumsuz gelişmeler karşısında, Kazım Karabekir Paşa’nın bu tavrı, Mustafa Kemal Paşa’ya büyük bir güç ve destek vermiştir. Karabekir Paşa’yı takiben, Ali Fuat Paşa, Cafer Tayyar Paşa ve diğer ileri gelen komutanlar Mustafa Kemal Paşa’ya bağlılığını bildirmişlerdir.

Amasya Tamimi’nde, 10 Temmuz’da toplanması karara bağlanan kongre, bir kısım temsilcilerin Erzurum’a gidişine Valilerin gerekli izni vermemesi üzerine gecikmeli olarak 23 Temmuz 1919 tarihinde toplanmıştır. Çeşitli mesleklerden 54 kişinin katılımı ile kongre çalışmalarına başlamıştır. Kongre başkanlığına oy birliği ile Mustafa Kemal Paşa seçilmiştir. Sadrazam Damat Ferit’in protestolarına rağmen, kongre çalışmalarını sürdürmüş ve 7 Ağustos 1919 tarihinde sona ermiştir. 16 gün süren kongre çalışmalarının sonucunda tespit edilen nizamname ve bu nizamname hükümlerini açıklayan bir beyanname hazırlanmıştır. Erzurum Kongresi’nde alınan kararlar özetle şunlardır:

Millî sınırlar içinde vatan bir bütündür; ayrılık kabul etmez.

Yabancı işgal ve müdahalesine karşı Osmanlı Hükûmeti iş yapamaz duruma gelmesi hâlinde millet topyekûn kendisini savunacak ve direnecektir.

Vatanın bağımsızlığını korumaya merkezî hükûmet yeterli olmadığı takdirde, bu amacı gerçekleştirmek için geçici bir hükûmet kurulacaktır. Bu hükûmet üyeleri millî kongrece seçilecektir. Kongre toplanmamışsa, bu seçimi Temsil Heyeti yapacaktır.

Kuvayımilliyeyi tek kuvvet tanımak ve millî iradeyi hâkim kılmak temel prensiptir.

Hristiyan azınlıklara siyasi hakimiyet ve sosyal dengemizi bozacak ayrıcalıklar verilemez.

Manda ve himaye kabul olunamaz.

Millî Meclisin derhâl toplanmasını ve hükûmet işlerinin meclis tarafından kontrol edilmesini sağlamak için çalışılacaktır. Kongre bu esasları uygulamak üzere bir Temsil Kurulu (Heyet-i Temsiliye) seçmiştir. Dokuz kişiden oluşan Temsil Kurulu, Mustafa Kemal Paşa, Hüseyin Rauf Bey, İzzet Bey, Hoca Raif Efendi, Servet Bey, Feyzi Efendi, Bekir Sami Bey, Sadullah Efendi ve Hacı Musa Beylerden oluşmuştur. Bu arada, Temsil Kurulu’nun başkanlığına oy birliği ile Mustafa Kemal Paşa seçilmiştir. Erzurum Kongresi; maksadı, toplanış şekli ve niteliği bakımından bölgesel olmakla beraber, millî bir kongre idi. Yalnız doğu illerinin temsilcilerinin katılımı ile toplanmasına rağmen, verdiği kararlar memleketin bütününü ilgilendiriyordu.

Mustafa Kemal Paşa, Erzurum’da kaldığı süre içinde doğu illerinin önde gelen kişileri ile görüşmelerde bulunarak, Millî Mücadele fikrini yaymaya çalışmıştır. 29 Ağustos 1919’da Erzurum’dan ayrılarak 2 Eylül’de Sivas’a gelmiştir.

Bu yazı Erzurum Kongresi (23 Temmuz-7 Ağustos 1919) ilk olarak şu sitede yayınlanmıştır Ataturkicimizde.com. Yazının kaynağı bu sitedir.

]]>
http://ataturkicimizde.com/erzurum-kongresi-23-temmuz-7-agustos-1919/feed/ 0